çaycı asker “senden sonrakilere yok” deyiverdi. o kadar acele söyledi ki sanırım ben de “çay yok” sözünden sonra o kadar çabuk göstermiştim yüzümü. artık benden sonrakilere çay yoktu. çaycı tekrar “arka sıradakinlere de söyleyin” dedi. ben de çaycıya yardımcı olmak için arkama döndüm ve “arkadaşlar çay yok” diye birkaç kez söyledim. benim çayı da sonunda verdi. demir levha sonunda kapandı. defteri açtım ve yazmak istedim fakat yazamazdım çünkü yemin törenlerinin izlendiği tribündeydim ve çayımı insanın oturmasına göre yapılmış olan eğimli stadyum oturaklarına koyamıyordum. yine de yazmayı bırakmamak için çayı sol elime aldım. aslında bu tür durumlar için sol elime yazmayı öğretmek üzere çok talim yaptırmıştım. fakat beceriksiz elim yine yapamadı. bu arada beceriksiz olanın kendim olduğunu hissettim. çünkü elin elden üstünlüğü yoktu. sağ elle yazmaya başladım. sol elle de çayımı tutmaya. saniye geçmeden plastik bardağın içindeki sıcaklığın dışına yani elime geçtiğini hissettmeye başladım. işte bu nedenle bu bardak bu çayı çabuk soğutuyordu. tuhaf bir şekilde insan için de bu geçerliydi. içindekileri dışına yansıttıkça için boşalıyordu. bir anda basitleşiyor ve bayağılaşıyordu. normal bir şekilde kainat için de geçerliydi. bu madenler ve yeraltı kaynakları gün yüzüne çıktıkça azalıyordu. o zaman insan içine yatırım devamlı yatırım yapmalıydı.Henüz dördüncü kelimeyi yazarken elimin acısı dayanılmaz hale gelmişti. çayı diğer elime aldım ve zaten dışından daha soğuk olan çayı bir kaç yudumda içtim bitirdim.Aslında gün gün yazmak isterdim bu hatıratımı. istemeden bu güne geldim. çünkü duyumsamalarımı hatırlamıyorum. artık sadece bazı pırıltılar var kafamda bazı yüzler, bazı sesler, bazı hareketler.Bir süre tıkandım şimdi yazamadım. karşıdaki yeşillik araziden sallana sallana eşofmanlar içinde geçen 3 askere gözüm takılmış, farkında değilim. merdivenden indi askerler ve kale direğinin hemen arkasından geçerken bir anda bir kaç gündür kafama takılan bir soru(n) kafamda çözülüverdi. niye yalnızdım. 3 bin kişinin yaşadığı yerde o kadar kendimi yalnız hissediyordum ki. aslında hemen hemen herkesle konuşmama, bir ihtiyacı olan herkese yardım etmeme rağmen kendimi yalnız hissediyordum. bir dakika bir arkadaşımı gördüm. demin ki askerlerin geldiği yeşilliklere doğru gidiyor. ben de gidicem…Şimdi o yeşilliklerde bir ağacın altındayım. peki niye arkadaşlarla konuşmaktansa yazıyorum çünkü yine aynı kadere maruzum. arkadaş epey kalabalık bir gruba katılmış ve mevcut bir muhabbeti sürdürüyordu. araya girmek istemiyorum veya saf saf her konuşana kafayı çevirip herşeyi tasdik etmek istemiyorum. hele bir de ortama uygun nidalarda bulunmak mı nefret etmek istiyorum.şimdi bu nları yazdığım esnada tanıdığım arkadaş da gazinoya TV izlemeye gitti. ben burada yabancı yani tanımadığım kısa dönemlerle kalakaldım.devamı yazılacak…
not: her türlü iddiadan uzak bu yazıtın hiçbir edebi değerinin olmadığını ben de biliyorum. sadece kayda düşmek babında ele aldım.