Adımızı yazarlar mı gün gelir de bir sokağın başına?Unutulup gitmek, bir varmış bir yokmuş olmak, masallara bile konu olamadan göçmek bu diyardan. Ne kadar uzun olsak, ne kadar kısa kalsak, ne kadar derin nefes alsak da ancak ciğerlerimiz yettiği kadar koşabiliyoruz biliyorum.Peki nasıl geçer bu ömür bir uçurtmanın arkasından koşarak ya da yağan yağmurların bilmem kaçıncı kez ıslattığını sokakları sayarak ya da hiç olmazsa güneşin kaç defa güldüğünü hatırlayarak.Omuzlarımız çökmeden daha, daha zamanımız varken gökkuşağının altındaki hazineyi bulabilir miyiz peki?Bize anlatılanların yalan olduğunu anlarsak bir gün üzülür müyüz çok?Dünyanın büyük olmadığını anladığımızda, gitmek istediğimiz kentleri birer birer keşfedip hayalimizdeki gibi olmadıklarında kocaman bir hayalkırıklığında buhranlar geçirir miyiz?Herşeye doyar mıyız zaman içinde ve yapacak bir şey kalmadı deyip göçüp gitmeyi ister miyiz?Özgürleşir mi ruhumuz her göçtüğünde ve her giden geminin içinde bizim de düşlerimiz olur mu?Sakin kafayla düşünülür mü peki ölüm kapıyı çaldığında pervasızca, bize söz hakkı düşer mi?Hatırlanır mı isimlerimiz yıllar sonra. Arkamızdan birileri söyler mi isimlerimizi, bir iki dua eder mi?Peki hayatta iken ölmek nasıl. Küsmek herşeye, alayına sövmek. Saklanmak köşelerde, ayazlarda tirtir titremek ve her ovuşturduğumuzda ellerimizi nefretle dolması kalbimizin. Soğuk duvarlara yaslanıp onlardan medet ummak. Dostluk, arkadaşlık, yarenlik denen o muğlak zırvalar akla gelir mi arada. Yine yeniden küfredilir mi sayısını hatırlamadığımız insanlara ve binlerce kez tükürme hissi gelir mi yüzlerine!Çok şey mi bekler insan başkalarından, o yüzden mi kırılır kalbi, o yüzden mi asılır yüzü, gülmez, ağlar, sızlar mı bir yerleri?Her zaman kötü hissetmek için bir sebep bulunur ve her aldanışda bu hayata insan acizliğini anlar ve bu aciz anlar acı dersler verir. Şanslı olanlar bir daha dönmemek üzere arkalarına bakmadan kaçar kurtulurlar, peki söz geçiremeyenler gönüllerine.Yüzeye çıkamayacağını bile bile dalmak derinlere akıl işi midir?Vurgun yemek dibinde sonsuzluğun?Masum doğduk masumiyetimizi sattık dandik bir semt pazarında ve sonra deli gibi aramaya başladık anlamsızca. Gün gelir belki eskaza önümüze çıkar diye umut besledik. Kapılarımızı pencelerimizi ardına kadar açtık ve pervazımıza gelen her kuşu kovduk, sonra gelmez olduklarında üzüldük. Hep saçmaladık biz insancıklar bu hayat yokuşunda her yorulduğumuzda sulanmış beyinlerimizden zırvalar uydurup onlara inandık ve gün geldi her savurduğumuz yalan birer birer yüzümüze çarptı ve her adımımızda ayağımıza dolandı. Geçmiş, gelecek zaman derken hepsini tükettik, uslanmadık ki hiç. Sonlara yaklaştığımızda tutuştuk, dönüp baktığımızda darmadağan ettiğimiz bütün verimli tarlalara ve anladığımızda hiç vaktimizin kalmadığını bir daha tohum ekmek için ve eksek de büyümelerine şahit olamayacağımızın.Yaşlar mı yürür gözlerimize baktığımızda her karesine hayat filmimizin?Anlamsız mı her adım bu anlamsız hayat yolunda? …