bildirgec.org

Şaşkınız !

yasaminsirlari[pilli_silinen_hesap] | 12 July 2012 10:24

Sıradan birgünde anayol kenarında oturan bir arkadaşımı ziyarete gidiyordum . Yol kenarından ufak bir fren sesi geldi ve hemen kendimi o sese yönelttim . Bir araba kaldırıma çarptı ve yolun 3 metre aşağısına uçtu. İlk defa bir kazaya şahit olmanın şakınlığıyla ve korkusuyla hemen olay yerine doğru yöneldim. Bilirsiniz etrafta hemen bir kuru kalabalık toplanır. Bende o kuru kalabalıktan birisiydim aslında. Dakikalar önce pırıl pırıl olan arabanın 5-10 saniye sonraki hali korkunçtu. İki büklüm olmuştu araç . Sürücü yola fırlamış ve çoğu yerinden kan geliyordu. Ben o anın şaşkınlığıyla adamın sessizce yerde yatışını izlerken doğanın bir olayına şahit oluyordum ve aklıma ölüm anı gelmişti . Bir an kafamı kaldırıp etrafa baktım . Ambülans çağırıyordu bi kaç kişi ama öyle birisi vardıki pes dedirtiyordu insana . Elinde cep telefonuyla olayı görüntülerken sanki birde keyif sigarası yakmış gülümseyerek anı kaydediyordu. O an yerde yatan yaralı adamı görünce mi kanınız donar dı ? yoksa onu o halde gülümseyerek kayıta alıp sigara içen adamı görünce mi kanınız donar dı ? benim ikisinede kanım donmuştu adeta. Bir kaç dakika sonra dahada kan dondurucak şeylere şahit oldum .Bir kaç kişi geldi kalabalığın arasına gözlerindeki ifadelerden anlaşılıyordu hırsız oldukları. Hurdaya dönmüş arabanın etrafında geziniyor acaba para edicek birşey varmı gibisinden bakışlar atıyorlardı etraflarına . Kasap et derdinde koyun can derdinde sözünü yaşıyordum adeta o an . Ve sonra tekrar dönüp baktım o kuru kalabalığa . Herkes merakını gidermeye çalışıyordu ve içlerinden bahsettiğim bir kaçı insanın kanını donduruyordu . Neyseki bir kaç dakika sonra ambülans geldi ve yaralıyı götürdü . O kazadan geriye hurdaya dönen bir araba yaralı sürücüden akmış kanlar ve bir de şahit olduklarım kalmıştı geriye. . Kendime sormadan edemiyordum . İnsanlık bu kadar mı tuhaflaşmıştı ?

Anton Yelchin

horseplay | 09 July 2012 14:27

Anton Yelchin, 11 Mart 1989’da Rusya’nın Leningrad (diğer adıyla Saint Petersburg) şehrinde dünyaya gelmiştir. Artistik patinaj sporcusu annesi İrina ve babası Viktor, Anton daha altı aylıkken Amerika’ya mülteci olarak gitmişlerdir.


“Hearts in Atlantis ” filminde Yelchin ve Boorem

İlkokul yıllarında Los Angeles’ta iken, oyunculuk dersleri almaya başlamış ve daha sonra bir kast ajansına dahil olmuştur. O sıralarda Anton 10 yaşındayken televizyonun popüler dizilerinden biri olan E.R. dizisinde “Robbie Edelstein” rolünü canlandırmıştır. Anton, çocuk yıldız olarak asıl çıkışını 2001 yılında başrolünü Anthony Hopkins’in aldığı “Hearts in Atlantis” filmindeki “Bobby Garfield” rolü ile yapmıştır ve bu filmdeki rolü ile Young Artist Award’a layık bulunmuştur.

Adana Sinema Müzesi

solsoledo | 09 July 2012 10:05

Adana’da, geçen sene 23 eylülde, 18. Altın Koza Film Festivali kapsamında açılışı yapılmış bir Sinema Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Müze’de Türk Sineması’na ve Yeşilçam’a bir şekilde (yönetmen, senarist, oyuncu, yazar, yapımcı, afiş tasarımcısı vs. ve akla gelebilecek her şekilde) parmağı dokunmuş Adanalı sanatçılar tanıtılıyor; eşyaları, fotoğrafları ve oynadıkları veya dokundukları filmlerin afişleri sergileniyor. Bakalım siz de aşağıdaki fotoğrafta yer alan Adanalı sanatçıları tanıyabilecek misiniz? Kaynak

Robot & Frank

emsvizyon | 05 July 2012 14:46


Arkadaşlığın “kapat butonu” yoktur…

Emekliye ayrılmış ve artık evlatları tarafından “yalnız yaşayamaz, huzur evine koyalım” diye düşünülen frank’e oğlu farklı bir fikir ile gelir. Babasına arkadaşlık etmek, ev işlerinde yardımcı olmak için bir insansı robot hediye eder.

yönetmenliğini Jake Schreier’in yaptığı komedi, drama ve bilim-kurgu türündeki film yakın gelecekte geçiyor.

başrollerinde: Frank Langella, James Marsden, Liv Tyler, Peter Sarsgaard, Jeremy Sisto, Jeremy Strong, Susan Sarandon bulunan Robot & Frank filmini merakla beklemekteyim 🙂

Samsung Galaxy Note II kapıda!

cherry blossom girl | 05 July 2012 11:03

Samsung’un satış başarısı yakalayan modellerinden Galaxy Note’un daha gelişmiş versiyonu Samsung Galaxy Note II’nin Eylül ayında piyasaya çıkacağı düşünülüyor. Dedikodulara göre yeni model, ilkinden daha ufak boyutlara sahip olacak. Çift çekirdekli işlemci, 2 GB RAM, 5.5 inç ekran ve 8 megapiksel kamera Samsung Galaxy Note II’nin öngörülen özellikleri arasında.

İngilizce

imaj1036 | 03 July 2012 20:26

Hint-Avrupa dil ailesine mensup çekimli bir Cermen dilidir.

Bugünkü İngiltere adasına göçmüş ve adanın yerli halkı olan Britonlarla karışmış olan Cermen topluluklarının oluşturduğu dildir.

İngiltere Krallığı’nın kurulup zaman içinde güçlenmesiyle tüm adada konuşulur hale gelmiştir ve krallığın sömürgecilik etkinlikleriyle Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Okyanusya’ya yeryüzü genelinde konuşulan bir dil olmuştur.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin güçlenmesiyle de dönemin genel kabul görmüş dili olan Fransızca’nın yerini alarak uluslararası geçerliliği olan ve birçok ülkede yabancı dil olarak okutulan bir dil haline gelmiştir.

GÜZELLİK ve KADIN: İKİYÜZLÜ BİR ORTAKLIK

siplutima | 03 July 2012 18:59


Hepimizin hayatta idealleri vardır. Ancak paradan, kariyerden ve ya olmak istediklerimizden bahsetmiyorum. Aslında hiç düşünmediğimizi sandığımız, tamamen içgüdüsel ideallerden bahsediyorum. Güzellikten…
Çağlar boyu bir türlü anlayamadığımız, karar veremediğimiz yegâne konulardan biridir güzellik. Tamamen erkeksi içgüdülerle yönlenen bir yanı da olsa psikolojik, düşünsel bir yanı da vardır.
İlk olarak daha somut taraftan aklaşmak isterim. Dediğim gibi bir takım ilkel içgüdüler ile üzerinde uzlaştığımız bir konudur aslında. Güzellik tamamen doğanın insanlığa bir oyunudur. Doğadaki denge çiftleşme üzerine kurulmuştur. Bu açıdan bakarsanız bunu sadece bir erkek düşüncesi olarak görmezsiniz. Örneğin erkekler en iyi görme duyularıyla uyarılırlar. Bu kesinlikle ispatlanmış bir durum. Bu yüzden kadın için ilgi çekici bir anlamda güzel görünmek hayatta kalmak için gerekli olan şeylerdendir. Bir yandan korunma hissi ile bir yandan da devamlılık amacı ile kadınlar aslında haberleri olmadan bir yarışa girerler. Günümüzde ve tarihte olduğu gibi “çirkin” olarak görülen kadınlar her zaman kendilerini çaresiz ve yenik hissetmişlerdir. Ve bu his onları çoğu zaman intihar çoğu zamansa radikal zihniyette birçok uç akıma sürüklemiştir. Gerçek feminizm akımının temelinde de bu yatar. Bugün birçok tür var elbette, feminizm kendi içinde ayrılmış durumda. Ancak temeldeki radikal feminizm tamamen kadın üstünlüğüne dayanır. Bunun sebebi de doğuştan gelen bu seçilememe ile birlikte oluşan korku duygusudur. Bu yüzden çeşitli kurumlar, akımlar bir anlamda kabileler altında toplanan kadınlara tarih boyunca rastlanmıştır. Güzellik günden güne değişmiştir. Vücut orantılarında da hala günümüzde değişimleri görmekteyiz. Ancak temelde olan bir şey var ki güzellik esas gücünü anaç taraftan yani doğurganlıktan almaktadır. Öte taraftan güzellik bereketi simgelemektedir.
Diğer bir koldan ele alırsak insanın evrimleşmesi sonucu bu olayın bir de psikolojik yönü ortaya çıkmıştır. Herkesin güzellik hakkındaki tek ortak kararı kesin, kalıplaşmış bir şekli bir tanımı olmayışıdır. Kişiden kişiye değişmekte belli hatlar çerçevesinde ilerlese de bireysel dokunuşlarla farklar göstermektedir. Bunun tek sebebi ise kişilerin farklı özellikleri ve karakterleridir. Güzelliğin eş ararken temel kıstas olduğunu biliyoruz aslında. Eş aramanın psikolojik sebebi ise kendinde olan eksikleri gidermektir. Tüm dinlerde ve felsefelerde temelde yatan şey herkesin bir eşinin olduğuna inanılmasıdır. Bunun yaratılıştan bilinen bir şey olduğu söylenir. İşte herkesin farklı yönlerden eksikleri olduğu için, her birey için güzellik farklı boyuttadır. Fiziksel güzellik dışında bu yönden de bir güzelliğin önemli olduğu su götürmez bir gerçektir. Yani aslında biz güzeli ararken öteki yandan da kendi eksiklerimizi zaaflarımızı kapatmanın bir yolunu arıyoruz.Demem o ki bu iki kavram; kadın ve güzellik, ayrılmayan bir bütündür. Güzelliğin iki yönünü de tek bir kişide bulmak bazen zor olsa da hayatın hepimize bonkör davranmasını dilerim.

YÜZDE BİR İLE NEYİ BAŞARABİLİRSİN?

pease | 03 July 2012 17:59

Geçen gün ilginç bir şey geldi başıma.Ben bu aralar İspanyolca öğreniyorum.Bunu bir arkadaşımla paylaştığımda 150 kadar kelime bildiğimi söyledim.O da 1500 kelime bilsen konuşursun herhalde dedi ve ben düşündüm.Bizler Türkçe konuşurken 1500 kelime kullanıyor muyuz ?Türkçe yapı bakımından sondan eklemeli bir dildir.Bu ne demek derseniz bir kelimeyi türeterek uzun bir kelime haline getirebilirsiniz.Örnek verecek olursam siz ÇEKOSLAVAKYALAŞTIRAMADIKLARIMIZDAN mısınız derken Türkçe’nin bu özelliği bütün çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor.Böyle bir özelliği olan dilimizde sizce ne kadar kelime hazinesine sahibiz ? Günlük yaşamda dilimizden ne kadar kelime süzülüyor ? 50 ? 100 ? 150 ? Arkadaşımın bir dili konuşabilmek için 1500 kelime yeterli olur düşüncesi günlük konuşmalarınız ve kelime hazneniz düşünüldüğünde size ne kadar inandırıcı gelmekte ?Cevabınız ne bilmiyorum.Ama bu söylediğimden sonra çok şaşıracağınıza ve ben gerçekten Türkçe’yi ne kadar biliyorum ve konuşabiliyorum diyeceğinize eminim.Türk Dil Kurumunun sayımına göre Türkçe de tam tamına 111.027 sözcük varmış.İnanabiliyor musunuz ? Yabancı bir dili konuşabilmek için ortalama 1500 kelime bilmek yeterli olur diye varsayarsak bizler kendi öz dilimizdeki toplam kelimelerin ortalama %1 i kadar konuşuyoruz.İlginç ve şaşırtıcı değil mi? Sadece yüzde bir ile, hayatın iletişim aracı olan bir dili konuşabiliyoruz. İlginç bir istatistik.

Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS)

imaj1036 | 03 July 2012 12:02

LYS’ye girmeye hak vermek ve 2 yıllık ön lisans programlarına öğrenci seçmek için tek oturumda yapılan 160 soruluk ve 160 dk.lık sınavdır.

YGS; Türkçe, sosyal bilimler, matematik, fen bilimleri derslerinden 40’ar sorunun sorulduğu yorum, dikkat ve hız ağırlıklı bir sınavdır.

Türkçe sorularının içeriğinde çoğunlukla 20 dil bilgisi, 20 paragraf sorusu bulunur. Paragraf sorularının birçoğu uzun ve uğraştırıcı sorular olarak düzenlenir ve çözülmesi için genel olarak 20 dk.nın üzerine çıkmak, olabildiğince de odaklanmak gerekir. Sınava bol bol kitap okumuş olarak girmenin katkısı büyüktür.