bildirgec.org

Plesk güvenlik açığı, js virüsünden kurtulmak

risingson | 20 July 2012 15:57

Merhaba arkadaşlar. Son haftalarda bilgisayar-bilişim sektöründe sunucusu olanların ya da sunucu kullananların karşılaştığı ilginç, reklamdan para kazandıran *.js dosyalarına bulaşan virüsten bahsedeceğim.

Mevzu bahis virüs olayı şudur : js dosyalarımızın en altında

/*km0ae9gr6m*/

diye başlayıp

/*qhk6sa6g1c*/

diye biten, bize ait olmayan ve arama motorlarının bizi örnek resimdeki gibi güvenlik tehdidi olarak tanımlamasına sebep olan kod blogudur.

örnek sorun
örnek sorun

Fobiler

yno | 20 July 2012 15:56

Fobi: Fobi, bir nesneye ya da duruma karşı duyulan ve kendini aşırı kaygıyla belli eden mantık dışı korkudur ve bazen panik atağına dönüşerek doruğa ulaşır.Fobi çoğunlukla insanı inanılmaz derecede güçsüz düşürür, gündelik işleriyapmayı olanaksız kılar.Fobiler genellikle bilişsel davranışçı terapiyle tedavi edilir. Bazen de antidepresan,antianksiyete ve beta bloker ilaçlar denenebilir.
Aşağıdaki liste fobilerin ufak kısmına örnektir:

Ablutofobi: Yıkanma korkusu
Ambulofobo:Yürüme korkusu
Anablefobi:Yukarı bakma korkusu
Antrofobi:Çiçek korkusu
Asimetrifobi:Asimetri korkusu
Atomosofobi:Atomik patlama korkusu
Aulofobi:Flüt korkusu
Barofobi:Yer cekimi korkusu
Bibliyofobi:Kitap korkusu
Bolşefobi:Bolşevik korkusu
Defekaloesiofobi:Kabızlık korkusu
Domatofobi:Ev korkusu
Efebifobi:Ergen korkusu
Eleuterofobi:Özgürlük korkusu
Eufobi:İyi haber alma korkusu
Fobofobi:Fobi korkusu
Fronemefobi:Düşünme korkusu
Geliofobi:Kahkaha korkusu
Gymnofobi:Çıplaklık korkusu
Hagiofobi:Kutsal mekan korkusu
Heliofobi:Güneş korkusu
Hippopotomonstrosesquipedaliofobi:Uzun sözcük korkusu
Hobofobi:Dilenci korkusu
İktofobi:Balık korkusu
Kaetofobi:Saç korkusu
Karnofobi:Et korkusu
Katisofobi:Oturma korkusu
Katoptrofobi:Ayna korkusu
Kirofobi:El korkusu
Kleptofobi:Çalma korkusu
Koulrofobi:Palyaço korkusu
Kronomentrofobi:Saat korkusu
Lakanofobi:Sebze korkusu
Leukofobi:Beyaz renk korkusu
Levofobi:Bedenin sol tarafında bulunan şey korkusu.
Litikafobi:Duruşma korkusu
Lutrafobi:Su samuru korkusu
Makrofobi:Uzun bekleyiş korkusu
Medortofobi:Sertleşmiş penis korkusu
Metrofobi:Şiir korkusu
Mikrobiyofobi:Mikrop korkusu
Noverkafobi:Üvey anne korkusu
Oenofobi:Şarap korkusu
Oktofobi:8 şekline duyulan korku
Ommatofobi:Göz korkusu
Oneirogmofobi:Hamamcı olma korkusu
Otrofobi:Bina korkusu
Panofobi:Her şeyden korkmak
Papirofobi:Kağıt korkusu
Partenofobi:Bakire korkusu
Pediofobi:Oyuncak bebek korkusu
Podofobi:Ayak korkusu
Proktofobi:Makat korkusu
Pteronofobi:Tüyle gıdıklanma korkusu
Pupafobi:Kukla korkusu
Siklofobi:Bisiklet korkusu
Signenesofobi:Akraba korkusu
Skopofobi:Bayılma korkusu
Somnifobi:Uyku korkusu
Spacefobi:Uzay korkusu
Teartofobi:Tiyatro korkusu
Tiranofobi:Tiran korkusu
Tremefobi:Titreme korkusu
Uranofobi:Cennet korkusu
Venustrafobi:Güzel kadın korkusu
Verbofobi:Sözcük korkusu
Xenoglossofobi:Yabancı dil korkusu
Xylofobi:Tahta nesneler korkusu
Zemmifobi:Köstebek korkusu

Yunanistan’a kaçarken

sansbende | 19 July 2012 12:05

Herşey çok masum başlamıştı oysa ki,en samimi arkadaşım ve sevgililerimizle okul gezisine gitmek için zar zor ailemizden izin almıştık ama bütün macera okul gezisinin iptal olmasıyla başlamıştı.Hiç birimiz bu fırsatı iptal edildi diye elimizden kaçırmak istememiştik elimizde kamp malzemelerimiz cebimizde paramızda vardı üstelik hiç işi bozuntuya vermedik ve 4 kafadar okul gezisi diye sıvıştık evden 3 günlük izin vardı nede olsa.Çeşme en favori mekandı bizim için ama gözlerden uzak bir yer olsun da kimseye görünmeyelim dedik nede olsa İzmir den geliyorduk ve bu durumlarda mutlaka bir tanıyan çıkar düşüncesiyle en ücra yere gittik.Gittiğimiz koyda minik bir büfenin dışında hiç bir şey yoktu büfeci günlük gelenlere su ,bira ,meşrubat satıp akşamda kapatıp giden yaşlı bir adamdı elektrik bile yoktu büfeci günlük buz getirip içecekleri içinde soğutup satış yaparak durumu idare ediyordu,adamcağızla kaynaştık dedik ”çadır kurcaz”amca yer gösterdi sandalye falan verdi bize ,bütün gün deniz ,kum ,güneş eğlenerek geçirdik.Akşam olunca amca gitti sandalyeleri denizin içine koyduk oturduk şarkı ,dans,gitar derken gece oldu çadırımıza çekildik artık tamamen uyku modundaydık iki bölmeli çadırda erkekler bir tarafta kızlar bir tarafta uykuya dalmıştık işte bütün macera o saatte başlamıştı….Uykumda birden bir ses ”kim var orda?Çıkın bakalım dışarı göreceğiz hesabınızı”diyerek seslensede bunu erkek arkadaşların bizi korkutmak için yaptığını sanıp iplemeden çadırın bölmesini açtık ama çadırın dışında bir çok adamın silahlarını doğrultup ellerinizi başınızın üzerine koyarak dışarı çıkın ”dediğini hafif bir baygınlıkla ve erkek arkadaşlarımın diz çökmüş görüntülerini hatırlıyorum.Kendime geldiğimde yüzüme tutulan fenerden ne olduğunu anlamaya çalışırken adamın biri diğerine ”komutanım bu yunanistan’a kaçmaya çalışan kaçakları merkeze götürmek için jipi getireyim mi?”demesiyle ayıldık .Biz salya sümük ne yunanistan’ı,ne kaçağı,biz kamp yapıyoruz desek te kimse bizi iplemiyor hakkımızda habire soru soruyorlardı.Ben ailem gerçeği öğrenecek düşüncesiyle o an kendimi gerçekten denize atıp sakız adasına kadar yüzüp kaçak olmayı bile göze alabilirdim.Bizi aldılar Çeşme merkeze götüreceklerdi kamp yaptığımız yer tam mülteci ve kaçakların geçiş noktasıymış nerden bilelim ücra köşe derken taaa dibine gelmişiz.Arabaya binmek üzereyken uzaktan bir el feneri bağıra bağıra bize gelmeye başladı komutan bir durdu hayrola ya noluyo gibisinden bakakaldı fenerleri ona
doğrulttular ,bir baktı gelen büfeci amca…..”Komutanım hayrola noluyor burda?” deyince büfeci,komutan bizi kastederek yakaladıklarını anlatmaya başladı,büfeci amcada” yok komutanım olurmu öyle şey onlar benim misafirim ben dedim onlara burda kamp kurun bu gençleri tanıyorum ” dedi.Meğersem büfeci amca orda gece nöbetindeki askerlerin ihtiyaçlarını görür onları tanırmış,adam bunu deyince komutan demek öyle deyip bizi bıraktı ben bu sefer sevinçten hafif baygınlık geçirdim.Büfecide dükkanda unuttuğu bir şeyi almaya glmiş hepsi tesadüf işte ,bizim kamp maceramız hızlı başladı hızlı bitti vesselam,iyiki o zamanlar daha cep tlfonu icat edilmemişti yoksa ailem olayı duysaydı başıma gelecek gazabı düşünemiyorum bile ,bu arada o gün kamp arkadaşım olan kişi şimdi 23 yıllık eşim ,ne zaman çeşme’ye gitsek hep o günü anar güleriz

Bebeğinizin En İyi Arkadaşı

blackinwhite1 | 18 July 2012 17:40

Bebeğinizin en iyi arkadaşı Playskoolçok şeker bir faaliyet içerisinde. En sevdiğiniz, dünyalar tatlısı bebeğinizin herhangi bir Playskool oyuncağıyla çekilmiş fotoğrafını isim, soyisim ve şehir belirterek playskool sitesinde paylaşıyorsunuz, bebişin fotoğrafı kapak fotoğrafı olarak yer alıyor. Hem keyifli zamanlarınızın fotoğraflarını ölümsüzleştiriyor hem de güzel vakit geçiriyorsunuz.

 Bastır gitsin araçlar ya da diğer Plaskool oyuncaklarıyla çekilmiş mutlu fotoğraflarla eğlenceniz şimdiden bol olsun .
Bastır gitsin araçlar ya da diğer Plaskool oyuncaklarıyla çekilmiş mutlu fotoğraflarla eğlenceniz şimdiden bol olsun .

bu akşam hangi filmi izlesek?

tarikozket | 16 July 2012 13:33

yaz geldi, sıcaklar iyice bastırdı. hepimiz evlere tıkıldık. ortak bir sorunumuz var; “bu akşam hangi filmi izlesek?”. birazdan bahsedeceğimiz websitesi bu soruya oldukça iyi cevaplar vererek sorunu ortadan kaldırıyor.

siteye girdiğinizde direkt olarak bir filmle karşılaşıyorsunuz ve isminin yanında fragmanı da servis ediliyor.

fragmanın sağında bulunan sağ ok sayesinde de bir sonraki filme geçiyorsunuz.

Türkiye’deki en popüler web tabanlı oyunlar

ambrabat | 16 July 2012 12:11

Türkiye’de en fazla oynanan web tabanlı online oyunları aslında saymakla bitmez ancak bazıları tabi ki ön plana çıkıyor.
Ogame’in sarsılmaz tahtını ele geçiren bir oyun var ki son 5 yıldır oyuncu sayısını hızla geliştiriyor. Darkorbitoyunu Türkiye’de tartışmasız en fazla oynanan web tabanlı oyunların en önde geleni. ikinci sıradaki popüler web tabanlı oyun ise Travian. Bir ara TSK’daki askerlerin bile bağımlısı olduğu strateji oyunu.Web tabanlı oyunlar arasında 3. sırayı birden fazla oyun zorluyor. Bunların arasında Ministry of Wars ön plana çıkarken, Seafight ve Good Game Farmer’da ilk üçü zorlayan yapıtlar arasında.
Bunların haricinde bir dolu yeni oyun da mevcut ki artık Türkçelememiş oyun bulmak çok zor diyebiliriz.

Windows’ta masaüstü klasörünün yolunu değiştirme

risingson | 16 July 2012 10:03

Merhaba arkadaşlar!

Herkesin bilgisayarı zamanında çökmüş ve herkes kafasını masaüstü yedeği almadığı için duvarlara vurmuş olabilir. Ben bu yazımda sizlere bu sorunun çözümünü anlatacağım… Masaüstü klasörü bildiğimiz gibi sistem kurulu diskin(c) içinde oluyor. Biz kayıt defterinde ufak 2 değişiklik yaparak masaüstü klasörünü d,e,f,g…vs. gibi herhangi bir diske taşıyabiliriz. Şimdi nasıl olduğunu görelim…

Öncelikle hedef diske ‘Masaüstü’ diye ya da içinizden ne geliyorsa bir klasör oluşturalım ve masa üstümüzdeki tüm dosyaları oluşturduğumuz klasöre atalım. Sonra kayıt defterini açıp (bilmeyenler için: kayıt defteri başlat->çalıştır kısmına regedit yazarak açılıyor) aşağıdaki değişiklikleri yapalım.

Hayata Dair: Hayatın Renkleri

r e n g a r e n k | 16 July 2012 09:48

Hayata Dair: Hayatın Renkleri

Birçoğumuz okumuş ya da duymuşuzdur renkler insanın ruh halini yansıtır diye. Ne kadar doğrudur diye sorgulamadan edemiyor insan.Hiç düşündünüz mü nasıl yaşarız bir günümüzü,hangi renkle başlar hangisiyle bitiririz ömrümüzü.Kaç renk sığdırırız yirmi dört saatimize,haftamıza ,aylarımıza..
Aslına bakarsanız her günümüz ayrı bir renktir bizim. Ömrümüzse rengarenk. Şöyle ufaktan bir göz atalım hayata…
Doğduğumuz günü düşünelim, bembeyazdır ruh halimiz, henüz hiçbir kötülüğe bulaşmamış, kaybolmamış hayatın karmaşasında, öylesine masum ,tertemiz,beyazdır işte.Yeni bir sayfadır hayata açılan,henüz karalanmamış.İlk tanışmamızdır maviyle. Yaşayabilmek adına mecburiyettendir bu tanışma masmavi gökyüzüyle. Aynı zamanda yalnızlıktır mavi ve vazgeçilmezliktir, alternatif sunmamasıdır hayatın size.Tek olmaktır hava gibi su gibi ve vazgeçilmezdir her ikisi de .
Ve aslında sarıdır hayatın kendisi, güneş gibi sapsarı. Pırıl pırıldır, gözünüzü alır ya yaşamak, gelip geçicidir, güneş gibi karanlıkla buluşur elbet zamanın bir yerinde.
Kimi zaman tozpembedir hayat. Dünyanın yükü yoktur omuzlarınızda, hoşunuza gider, fark etmezsiniz zamanın aktığını, ta ki işin rengi değişene kadar. Çocukluğun rengidir pembe,henüz aşkla tanışmamış olmanın,dünyanın para üstüne döndüğünü hala anlamamış olmanın,size canım diye hitap edenlerin dahi kuyunuzu kazdığını hala öğrenmemiş olmanın verdiği rahatlıktır.Huzurun ta kendisidir ya pembe,tadıdır ya hayatın,son bulur içimizdeki o çocuğun büyüme hevesiyle.
Ve asla izin almaz kırmızı hayatımıza girerken. Sonradan fark ederiz hep vardır aslında içimizde bir yerlerde. Aşktır ,tutkudur kırmızı.En beklenmedik anda çıkar karşımıza. Şımarmaktır büyüdüğünü unutarak,sonrasında utanmaktır kimi zaman yaptığından,hafiften gülümseyerek,ama hiç pişmanlık duymadan ..Bazen gridir kırmızıdan sonrası. Ne siyahtır ne beyaz, ortadadır işte, ne olacağı belli olmaz. Düşünmektir gri,kararsız olmaktır.Beklemektir bazen,beklemek zorunda olmaktır.Ayrılığın rengidir gri. Vazgeçmeye çalışmak ve çoğu zaman başaramamak,ne ölmek ne yaşamak,siyahla beyaz arasında öylece kalmaktır.Bir taraftan da yalnızlığa alışmak ,maviyle buluşmaktır.Bütün masumiyetiyle ağlamaktır kimi zaman,bembeyaz.Sapsarı aydınlık güne uyanmak,ama karanlığı yaşamaktır içinde.Peki kaç insan bilir grinin siyah-beyazın yanı sıra sarı ve maviden oluştuğunu.İşte kaçımız yaşadıysa ayrılığı o kadar..
Ve sondur siyah, bitiştir, kabul etmek istemesek de.Her canlı tadacaktır ya bir gün ölümü,ciddiyeti simgeler siyah ve biliriz ki şakası olmaz ölümün.
İşte böyledir renkler hayata dair. Hepimizin ruh hali çeşit çeşit, ömrü rengarenk aslında.Her anın her rengin kıymetini bilmeli,tadını çıkarmalı hayatın yaşadığımız sürece.Tamamlamalı o beyazla siyah arasında kalan zamanı ,hakkını vererek aldığımız nefesin.Bir dakikalığına durup düşünün şimdi hangi rengindesiniz hayatın ve ne kadar hakkını vermektesiniz içinde bulunduğunuz “an”ın.

Değişen Özgürlük

gozde94 | 13 July 2012 10:09

Her yağmur yağdığında toprağın kokusunu içime dek çekerim. Buram buram kokan toprak, ağaç dallarındaki yaprakların sıralanışı, gökyüzünün korku tünelini andıran, renkten renge giren bulutları nedense bedenime huzur, içime yaşama sevinci verir. Gökyüzünün o korkunç gök gürültüsüdür beni gerçeklere bağlayan, sıra dışı olmaktan soyutlayan.Korkutsa bile bu gürültü beni, mesut bir şekilde yarıda kalan gülücüğümü dudaklarımın arasına yerleştiririm. Ve sonra hiçbir şey olmamış edasıyla masum bir çehre görüntüsü vererek başımı dik tutar, hayatın gidişatında rol oynayan ipleri elime alırım.Evet, bazen o ipler kontrolden çıkabilir, bazen de beni kontrolden çıkartabilir, ama ben hiçbir zaman vazgeçmem, kendim olmaktan ve dilediğimi yapmaktan. Çünkü, özgürlüktür dilediğin gibi yaşamak. Kimi zaman da mutsuzluğun baş tacı olandır, özgürlük. Yeri gelir aldanış olur, ihanet, kincilik olur adı.Özgürlük de değişkendir aslında. İçindeki gücü serbest bırakmak, kuralları yıkmak, esip geçme isteği verir içinde yaşatabilene. Tıpkı ikiyüzlü insanların yaptığı gibi diğer yüzünü cellada en kötü zamanda ortaya çıkararak başını sunar. Öyle bir ihtirastır ki aslında, yok etmek istesen bile mahkumsundur özgür olmaya, özgürlüğün kucağında gözyaşı dökmeye. O gözyaşları sevinç gözyaşı olacağı gibi bencilliğin, ahmaklığın, kendini beğenmişliğin de görüntüsünü sunan gözyaşları olur bir taraftan.İşte bu yüzden özgürlük gerçekten özgürüm diyebilene, bunu herkese sezdirebilene, yaşatabilene, kendisine yaşatmasını bilene gerçekten hakim olur.

Acılar ve Alışkanlıklar

gozde94 | 12 July 2012 11:26

Acılardı dudakların çizgi halinde görünmesini sağlayan. Çaresi bulunamayan o acıydı, elleri kirli olan küçük bir çocuğun mutluluk dilemesine muhtaç eden. Yorgunluğun ve yıpranmışlığın verdiği acıydı, bastonlu bir dedenin bastonunu titreten.
Biliyorum ki hayata yeni adım atan bir bebeğin adımlarını sağlamlaştıracak yine o zayıf acılar. Onun mutluluk yağmuru altında ilk adım atışına tanıklık edecektir. Hem ağlatırken hem de güldürecektir aslında. Alınan darbeler güçlü kılacaktır onun can damarlarını.
Fark etmese dahi anlayacaktır; acıların ardında saklanan güneşin ilk ışıklarının yüzüne yansıyacağı zamanı sabırsızlıkla beklediğini.
İşte o zaman, yağmurun ardından çıkan gökkuşağının renklerini görebilmek ve isimlendirebilmek için can atacaktır. Çünkü, o küçük bebek henüz hayatın en başındadır ve hesap edemese dahi kat edeceği yolda öğrenmesi gereken bir şeyler olduğunu ona gösterecek-lerdir. Bu kılavuz eşliğinde ışıldayan gözleriyle neşeli gülücükleri, acıları ört bas edecektir belki de.
Acılar ört bas edilse bile bir gün o bebeğin karşısına yine çıkacaktır elbet farklı bir gün ışığında ve değişen zamanın koşullarında. Hayatın ne anlama geldiğini kavrayan büyümüş olan o bebek, acılarını kalbinin en derin yerlerine gömmek, yeni bir hayata başlamak isteyecektir.
Bunu her ne kadar istese de, zamanla bu acılarıyla yaşamak zorunda kalacağını er geç kabullenecektir. Çünkü; yaşanılan ve yaşatılan acılar, zannedildiği gibi kolay unutulmaz. Sadece, acılar yerini alışkanlıklara terk eder ve alışkanlıklar dümeni devralır, yeni hayatın akışına doğru.

© Copyright pillinetwork 2006 - 2012. All Rights Reserved.