bildirgec.org

sefertası

nazokiraze | 28 March 2009 14:57

Belli bir zaman öncesinde genci yaşlısı pek çok kişinin elinde taşıdıgı, üstüste binmiş metal kaplara deriz sefertası diye ve bana göre hala da çok harika araçlardır, taşıması kolay birde yemegi ısıtmaya elverişli. Aslında geçmişi özlediğimden falan yazmıyorum bunları, tamam geçmişi özlüyorum ama sefertasını özlemiyorum çünkü yakınlarımdan sefertası kullanan yoktu.

Bu yazıyı aklıma getiren işine sefertası ile yemek götüren arkadaşımız, evet kendisi geçmişten gelen biri değil, henüz otuzunda bile değil, markalı spor çantasının içinde üç katlı sefertasına yemek koyuyor eşi. Kuru ve hazır yiyeceklerle ömrün geçmeyecegini bilen bu akıllı çocuk, ev yemekleri akımını çalıştıgı kuyumcu atölyesinde başlatmış, şimdi büyük patron haricinde tüm ustalar, kalfalar,çıraklar sefertası edinmiş ısıtıp yiyorlar.Krizden sonra eskisi kadar olmasa da az biraz daha yaygınlaşan sefertası, bizim burada birkaç yıldır gençler tarafından kullanılmakta.(Sefertası lokantacılara sekte vurdu)

Aslına yedi kata kadar çıkabilenleri var sefertaslarının,geçmişte genellikle bakırdan üretilen bu müthiş araç.(burada moderni var) Bu arada fast food yaşam tarzına ve degerlerimizin kaybolmasına karşı kurulmuş olan Sefertası Hareketi ni de unutmayalım.

LEŞ

sevde837 | 28 March 2009 14:01

Kelebek…
hani bir kürek mahkumuydun sen!
hani leşleri okyanusta köpekbalıklarına yem edilmiş
özgürlüğünü birkaç gambaz piç uğruna tuvalet köşelerinde kana bulamış ceset yığınlarıydı göğüslediğin!
deli olduğuna nasıl da inanmıştı salak doktor!
hele de yemeklere işediğini gören herkes, buz kesmiş bir sessizlik!
sen bile aldanmıştın yeni haline:)
defalarca denemiş her defasında biraz daha
biraz daha Ö-Z-G-Ü-R-L-Ü-Ğ-E yaklaşmıştın
Kelebek!
saygı kazanmak için başka şeylere ihtiyaç mı vardı?
en büyük saygı değil miydi özgürlüğe duyulan?
“bazen kendi gölgene basarsın sendelersin…”
sen hiç tatmadın ki bu sarsıntıyı…
şimdi neyi mi başardın Kelebek!
özgürlüğe alınan yol BANKO!

28/03/2009

acep; Necef nedir?

kumsacli | 28 March 2009 13:12

Yola çıkmadan önce eldeki bilgiler şunlardı:
– suya ulaşılamayan bölge,
-kutsal özelliğini koruyan bir kent,
-göçebe misin; göçemez misin sorusunu karşılayan bedevilerin yerleşiği.

çöl kültüründe bir yerleşim yeri olan Necef
çöl kültüründe bir yerleşim yeri olan Necef

Bunlar için yola koyulmaya değer miydi? Cevap tabii ki, “Evet”. Afrika’da Büyük Sahra, Güney Afrika’da Kalahari , Avustralya’da Gobbon ve Gibson, Asya’da Gobi, Güney Amerika’da Patagonya ve Ortadoğu’da Necef yapay çevreyi dramatik güneş ışınlarına maruz bırakan traşı doğuştan yapılan yerlerdi. Saydığımız en ruhani yer olan Necef göz kırpıyordu. Adını, güzel bir kıza verilen isimden alıyor ya da bir taştan ya da kutsallığına inandıkları uğur’dan… İster güneydoğu Anadolu, ister Doğu Anadolu bir araya gelsin buralardaki kuraklığı bile yeşile benzetiyorsunuz Necef dilinde. Kum zerreciklerinde kanlı savaşlara zemin olmuş ve arap ülkelerinin beşiğinde uyutulan çöl sihir ile şapkadan çıkarılıvermiş gibi görünüyor gözlerinize.
Necef’e her burun deliklerimi açşımda göğsüme dolan pörsümüş havası ile nefes alıp vermek çok zorlaşıyor, yine de çöl kültürü bambaşka bir şey. Burada adrese gerek yok, başınızı kaldırdığınızda el işareti ile göstermeniz kafi oluyor. Bir uçtan bir uca deve gezisi ile ilerlemek keyifli geliyor çünkü kumlardan korunmak isterken botların başparmaklarınızı hava boşluklarına kapatmak delice bir işkenceye yerini bırakıyor.
Yüzyıllarca kendi halinde kendi nöbetini tutan çöl, kendi yanık yüzlü insanlarından başka kimse adını dile getirmezken Şii ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan Kerbela olayı ile parlak parlak ışıldamaya başlar. Kerbela sancağına bağlı bulunan Necef, bu olay sonrası kutsallığı Şiiler tarafından tarihe imzalanır. Sonra Museviler büyük bir yayılma alanı oluşturarak bu kurumuş yeri sulak bir alana döndürmeye çalışırlar. Tarım alanları yaratılmasıyla Romalıların zulmünden kaçan Nabatililer bu topraklara sığınarak bir arap kavmine dönüşürler. Necef’in yerleşikleri her ne kadar Araplar olsa da miras olarak geride kalanlar Bizans döneminden kalma Hristiyanların izlerini taşıyan bazilikalar olmuştur.
Yürüyüş sırasında gürültülü seslerin içine daldım. Bir boykot, bir miting, bir sesleniş ya da bir çağrı idi bu yerli halkın dilinde. Ellerinde kocaman tabelalar ve üzerinde yazılı olan ise“Katliam ABD” … Bu kalabalıktan ayrılmak zorunda kaldım. Çünkü birbiri ardına dizili minik köylerin ziyareti idi rotamda olan. Görsel bir şölendi ayaklarımın altına serilen ben ise sadece izlemek ve iç geçirmekle yetiniyordum. Bağnaz inanışlar hakimdi bu çöle. Ama biraz yakından bakınca fikrimin en ince kaktüsleri diken veriyordu.
Boyu iki metreye yakın, zayıf, yüzü örtülü bir adam bana doğru geldiğini gördüm. Beni selamlayıp heybesinden somun ekmek ve birazcık deve sütünden yapılmış peynir elime tutuşturdu. Tadı hala dilimde, ekşimsi ama lezizdi. Dediğine göre Necef de herkes yoksulluğun verdiği açlıkla neslin sonunu görüyor, sözleriyle altüst oluverdim. Korkunç ve acılı bir serzenişti damarlarıma şırınga edilen. En uzak yer, en güzel yer değildi o an benim için.. Elbette ki bu inanış bu sözle sonlanamaz, hepsi birbirine benzer bir düşünce ve canlandırılmasından kaçınılması gereken bir gezi olarak zannedilmesin, sadece adının duyulması ve fark edilmesinden yanadır bu sözüm ona serüven…

Kutsal Tapınak Minyatürü – Herod’s Temple

nugenca | 28 March 2009 12:53

Kutsal Tapınak ve Alec Garrard
Kutsal Tapınak ve Alec Garrard

78 yaşındaki Alec Garrard, 30 yılını harcayarak Kudüs Tapınağı da denilen Kutsal Tapınak minyatürünü oluşturmuş. Bu minyatür için yaklaşık 33,000 saatini bu işe ayırmış…

Her şey en ince detayına kadar elde yapılıp boyanmış. Ortamı kalabalık göstermek için yaklaşık 4000 tane minyatür insan fügürü oluşturulmuş.

Kutsal Tapınak
Kutsal Tapınak

C++ ile Sivrisinek Kovucu Program Mantığı

lazaronnie | 28 March 2009 12:23

Bilim adamları sivrisineklerin ses sinyallerine oldukça duyarlı olduğunu belirlemişler. Hatta öyle ki, sivrisineklerin dişisi ile erkeğinin vızıltısı bile aynı tonda olmamalarına rağmen erkek sivrisinekler dişisini, yaydığı titreşim tonunu algılayarak fark edebiliyormuş. Bu kadarlık bir biyoloji bilgisinden sonra şimdi de işin teknik kısmına dönelim.

Madem ki bu hayvanlar seslere oldukça duyarlılar, demek ki onları anladıkları seslerle rahatsız etmemiz mümkün.

Bildiğiniz gibi masaüstü bilgisayarlarda tweeter ismi verilen ve genellikle tiz sesleri ön plana çıkarması için kullanılan minik hoparlörler bulunmaktadır. PC kasalarında bulunma sebebi ise, programların veya işletim sistemlerimizin görsel uyarılar yanında işitsel uyarı ve mesajlar üretebilmesini sağlamaktır. Hoparlör Bios tarafından beslenir ve kontrol edilir. Hal böyle olunca programlar yazmak sureti ile bu hoparlöre bizde dilediğimiz elektriksel sinyali göndererek rahatça kullanabiliyoruz. İşte c++ için bir örnek kod;

via proxy hatası

zerdust50 | 28 March 2009 12:19

bir siteye üye olmak isterken “Proxy server detected. We don’t allow registrations via proxies. ” gibi bir hatayla karşılaştım. dns ayarlarımı otomatik yaptım, modemi kapatıp açtım, bilgisayarı kapatıp açtım aynı hatayı tekrar veriyor, nasıl düzeltebilirim?

YALNIZ GECE ŞAHİT GİDİP GİTMEDİĞİME

maltoferfol | 28 March 2009 12:06


ERKEK:

Dur gitme! Köşe başı yalnızlıklarımı asma sokak lambalarına.
Gitme…
Üşüyen yüreğimi kaldırımlara serip gitme!
Dur, ha yıkıldı ha yıkılacak yalnızlığım
Hasretine koyup beni gitme!
Arkanda bir siluet bırakıp gitme!
KADIN:
Giden ben değilim:
Yaşanmışlıklar beni kaldırımlarla yalnızlığımı paylaşmaya mahkum eden!
Sigara dumanıdır gecenin karanlığını delip geçen.
ERKEK:
Şimdi ben, bu şehrin kaldırımlarına ağlasam özlemin durur mu?
KADIN:
Yüreğimin karanlığını sigaramın ateşi aydınlatmaz ,üşüyen bedenimi ısıtmaz.
ERKEK:
Söyle yaşanmışlıklar geri gelir mi ve sen olur
musun tekrar?
KADIN:
Gelmez…
Ben ben olamam tekrar!
ERKEK:
Şimdi seni sevdiğim çiçek adlarıyla anıyorum.
Saksıdaki begonya sana dargın, sana küskün.
Gidişin cehennemin yaşamdaki karşılığı oldu.
KADIN:
Sen gittin ya ne çayın tadı var ne de…
ERKEK:
Ne pazar gezmelerinin tadı var kalmamışlığında!
Ne izlenen sinemanın ne de o güzelim şiirlerin tadı kaldı.
Seninle hepsi gitti.
KADIN:
Ben gitmedim ve duygularımla sendeyim.
Çiçek kokularını bıraktım sana!
Çorak topraklarda yeşerdim yeniden sana.
Sarıp sarmalayan sarmaşık gibi seninle büyüdüm küçük dünyamda.
Şimdi seni bekliyorum çiçeklerimi açmak için
ERKEK:
Dur…
Şimdi kanarım ha…
KADIN:
Dikenlerim seni kanatmasın!
Kan sımsıcak…
ERKEK:
Hasretinin acısı taze!
Dur!
Söyletme sakın kanayan yüreğimi…
Dur:
Sen gittin kanadım!
KADIN:
Kanadım kırıldı kanadığın anda!
Gitmemeliydim…
ERKEK:
Gittin!
KADIN:
Bırakmamalıydın beni sensizliğe, terk etmemeliydin varlığımı!
ERKEK:
Beni öylece bırakıp gittin.
KADIN:
Gitmek istemedim , gitmedim!
ERKEK:
Dur! Sokak araları şimdi daha dar!
Üşüyorum…
Ellerinin sıcaklığı yok!
Silinmiş teninin kokusu ellerimden.
KADIN:
Ayak izlerimi bıraktım.
Tırnaklarımı geçirdim, soğuk gecelerde karanlığa saldırdım.
Aydınlığı verirsin diye bana.
ERKEK:
Olmadı, yapamadık!
Gittin…
KADIN:
Olmadı…
ERKEK:
Şimdi ben kendi yalnızlığıma sarılıyorum senin yokluğunda!
KADIN:
Yalnızlık yanıltmasın seni, benim varlığımdır sarıldığın.
Gitmedim:
Çiçek kokularıyla yanındayım!
Soğuk bedenine sarılan yeşillenmiş dallarım, seni öpen çiçeklerim açmış.
ERKEK:
Yok, bu bir hayal gecesidir şimdi!
Bir yaz günü rüyası…
Sokak lambaları söndü şimdi:
Sen gittin!
KADIN:
Gökkuşağı renkliliğindeydim fark etmedin… Ben gitmedim!
Yağan sağnak yağmurdan sonra çıkan gökkuşağıyım.
Her rengi barındırarak geldim, yalnızlığını kovmak için.
ERKEK:
Dolduramaz boşluğunu ne gökyüzü nede engin deryalar…
KADIN:
Gittin…
ERKEK:
Üşüyorum şimdi…
KADIN:
Dolacak, dolduracak coşmuş varlığım.
Isıtacak üşüyen bedenini!
Aydınlatacak yalnız karanlığını.
Gitmeyecek bu can senden önce!
Bitmeyecek bu gece…
Ve sokak lambaları aydınlatacak her geceyi
Dar sokaklar genişleyecek varlığımızla.
ERKEK:
Uyandırmalı beni bu gidişler…
KADIN:
Çıkmaz sokalar sana ulaştıracak beni.
Uyutmayacağım seni, gözlerimle gözlerine dalacağım.
ERKEK:
Şimdi sen yoksun bende, yokum çıkmaz sokakların sonunda ki karanlıkta!
KADIN:
Yok oluşlar yok!
ERKEK:
Var oluşlar anlamını yitirdi!
KADIN:
Var olmak için döneceğim sana.
ERKEK:
Gittin!
KADIN:
Gitmedim!
Gönderme beni:
Karanlık dar sokaklara.
ERKEK:
Yoktun ki!
KADIN:
Sensizliği içemem ben.
Atamam ayaklarımın altına, çiğneyip geçemem içimdeki seni.
ERKEK:
Bendeki sen var bende.
Gitmedim.
KADIN:
Bir de benim aciz yüreğime sor gitmelerin yorgunluğunu.
ERKEK:
Gittin!
Üşüyorum…
KADIN:
Dokun bana sıcaklığımı hissedeceksin.
Var olduğumu anlayacak, kanayan yaralarımı ve yaralarını hissedeceksin!
Kan sımsıcak…
Isıtacak bedenini.
ERKEK:
Git!
Beni seninle; ama sensiz dağ başı yalnızlıklarımla bırak git!
Yoktun…
KADIN:
Git!
Ne kadar soğuk üşüyorum!
Isıt beni, git deme!
ERKEK:
Üşümeme izin verme!
KADIN:
Vardım! Hissetmeliydin bendeki seni…
Ben seninle varım!
Dağlar anlamaz beni…
Seslenişim yankılanır, döner bana!
Git, git… gitme der bana!
ERKEK:
Var oluşlarım, yok oluşlarım…
Ben yoktum!
Gittin!
KADIN:
Gittim artık!
ERKEK:
Dur…
KADIN:
Sende ki ben yok ve bende ki sende yok!
ERKEK:
Gitme…