bildirgec.org

İçinde…

plakton | 01 December 2007 17:24

Hangi seviyedeyim bilmiyorum… Kaç seviyesi vardır bu işin onu da bilmiyorum… Hangi işin diyorsunuzdur… Mesela ayrılığın… Mesela terk edişin… Mesela terk edilişin… Bir kentten ayrılmanın… Mülteci olmanın… Sevdiğin birini kaybetmenin… Bir savaşı yitirmenin…
Acının…
Hep seviyeleri vardır. Her adımda… Her nefeste…
Artan…

Artık sen ile kurulan, senin ile başlayan, senin için olan cümlelerimi çıkardım hayatımdan. Yaşadıklarımdan ve yazdıklarımdan attım. Oysa hiçbir zaman “ben çizdim” dememiştim. Ama kesilen en ağır cezayı hep ben ödedim. Artık gülerek yüzleşiyorum olur olmaz cezalarla…

BEDAVA 250 KAZIK KAZANMA FIRSATI !!!

results | 01 December 2007 17:00

Sonunda hafifi de eline geçirmiş durumda bu reklamlar. Maillerime yakın arkadaşlarımın hacklenmiş adreslerinden hergün bu mail geliyor, başlık kısmında önceden “Bedava 250 Kontör Kazanma Fırsatı” yazıyordu, şimdi uyanmışlar, “Naber, nasılsın, çok önemli şeyler oldu, hemen oku?” gibi şeyler yazmaya başlamışlar. Msn de de, link gönderiyor sevgili arkadaşınız !!!
Bedava ne var ki şu dünyada? 250 kontör olsun, çok matah birşeymiş gibi…

1dünya hastalıklı bir gezegendir çünkü üzerinde insanlar vardır!

uuuucar | 01 December 2007 16:59

bazen bir gökdelene çıkıyorum ve ayaklarımı sarkıtarak oturuyorum,bir sigara yakarak insanları izliyorum.Durmadan giden,hızlı hızlı giden insanları izliyorum ve kendi kendime soruyorum; “bu kadar insan nereye gidiyor?” diye.Herkes bu kadar haraket halindeyken ben niye hep sabit duruyorum ve bir fanusun ardındaymışım gibi insanları izliyorum!Hiçbirşeyin umurumda olmadığı düşüncesini tüm hücrelerime kanıksattırdım artık. Göketelenden insanlara bakıyorum ve buradan insanların birer karınca gibi çalışkan olduğunu düşünüyorum ama biraz daha yükseğe çıktığımda,uzaydan baktığımda , dünya dışında çevremdeki tüm gezegenlerin çok sağlıklı olduğunu görüyorum.Tüm gezegenler hep aynı dururken dünyadan dumanlar tütüyor,tüm organları acı çekerken o hayatta kalma çabası verirken biz onu yok etmek için bu kadar çaba sarf ediyoruz ama yine de o banamısın demiyordu şimdiye kadar.Artık onun da yok olmaya başladığını görüyorum,çünkü üzerinde mikroplar var ve onu her geçen saniye biraz daha tüketiyor.Günlük çıkarlarla boğuşurken biz,cebimizi doldurmaya çalışırken,aslında hem kendimizi hemde dünyayı yok ediyoruz.Artık bir insan öldüğünde,”bir mikrop daha azaldı” düşüncesiyle sevinir hale geldim ve bu düşünceyi sen,ben,biz,siz… hepimiz yarattık!dünyaya zarar veren ama cebini dolduran insanların iyi insan olarak saygı duyuluyor olmaları beni herzaman çıldırtmıştır.Ben kötü bir insan olmak için elimden geleni yapıyorum,çünkü dünyayı seviyorum,yada bana bir kötülüğü olmadığı için ona kötülük yapmamaya çalışıyorum ben, onun bana sunduğu çimlere uzanarak şarabımı içiyorum,bulutlarını çekerek bana sunduğu gün batımını izliyorum,ormana girdiğimde fazla oksijeni sayesinde kafamın güzel olmasını sağladığı için ona şükranlarımı sunuyorum ve insanlardan nefret ediyorum,çünkü hepsi; havuzlu evlerde oturmak,pahalı arabalara binmek gibi saçma hayallerin peşinde yok olmayı ve yok etmeyi tercih ediyor.oysa ben havuz yerine denize girerek,tuzlu suyun cildimi yenilemesinin tadını çıkartıyorum!!
dünyaya acıyorum çünkü üzerinde ki milyarlarca mikropla mücadele etmek zorunda!!!

Sanrı

proksima[pilli_silinen_hesap] | 01 December 2007 16:35

Günboyu binmeye tereddüt ettikten sonra buradaydı işte. Kursak derdi ağır basıp, içine işlemiş deniz korkusunu yenmiş, feribotun Harem’den kalkan son seferlerinden birisine binmeye cesaret etmişti.
Trenlerin tempolu süratine alışmış yorgun ayakları, daha attığı ilk adımda devasa ataletiyle bu yekun metal gövdeyi yadırgayıverdi. Soğuk rüzgar denizin yüzünü buruşturup, küpeşteden birkaç aracın olduğu geminin kıç tarafında doğru esti. Hissettiği ürpertiye aldırmadan, hızlı adımlarla feribotun sol kenarından ilerleyip, dar ve paslı merdivenleri takip ederek yukarıya çıktı ve yolcuların olduğu bölüme doğru yürüdü. İçeridekiler, sadece oradaki kalorifer petekleri çalıştığı için yolcu salonunun sağ tarafında toplanmışlardı. Göz göze gelmemek için farklı yönlere dönmüş çay içen iki kişi, ayakta dikilen bir delikanlı, bir anneyle çocuğu, koltuğa gömülmüş yorgun bir kadın, hepsi topu iki elin parmakları adedinceydi tüm yolcular. Çocuğunu uyutan anne, gözlerini karşı koltukta yatan oğlundan kaldırıp, ona elindeki iğne setlerinin fiyatını sordu. Bir diğeri bir örnek aldı. İnceleyip geri verdi .

ACITAN KARELER

gkaraarslan | 01 December 2007 16:33

Pilot pisti görmüş, “yaklaşma”ya geçmişti, her yönüyle ilginç bir kaza…

ölenlere Allah’tan rahmet,yakınlarına sabır diliyorum.ölümün de hayırlısı olsun diyorum…..

YOLCULAR:

Özlem Karataş
Nuri Tığlı
Bahri Öndürücü
M.Rafi Taşkent
Muhsin Öndürücü
Şakir Özsoy
Kasım Muhammet Saygılı
Perihan Kutlu
Sinem Kutlu
Aysun Fatime Balcı
Mustafa Zengi
Davut Demirkurt
Hayri Tokgöz
Tevfik Büyükçaylı
Mehmet Yiğitbaşı
Zeliha Yiğitbaşı
Özgen Berkol Doğan
Engin Abat
Engin Arık
Sibel Uysal
Mehmet Yılmaz
Necati Kartal
Saniye Kartal
Hakan Ulutaş
İskender Hikmet
Senel Fatma Boydağ
Fahrettin Oğurlu
Özcan Oğurlu
Hakan Yakup Tullu
Alp Tezcan
Oğuz Cafer Çiftçi
Yusuf Çiftçi
Nazire Kurnaz
Gözen Polat
Mustafa Fidan
Doğan Göktaş
Hazal Kaynak
İsa Çobankaya
Saniye Çobankaya
Yaşar Çobankaya
Burhan Tepebaşı
Ruşen Mustafa
Hamza Hemreli
Fuat Güler
Mustafa Çalışkan
Kenan Büyük
Süleyman Hilal
Ayşe Cantürk
Melike Ceylan
Sadettin Baysal

Aile eğitim kitapçıkları – engelli aileler için eğitim setleri

biSGen | 01 December 2007 16:16

tsd
tsd

türkiye sakatlar derneği’nin sayfasındaAile eğitim kitapçıkları” bölümünde pek çok güzel dökümana rastladım:

* Dil ve Konuşma Özürlü Birey ve Ailelerine Yönelik Eğitim Seti* Görme Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Ortopedik Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Ruhsal ve Duygusal Özürlüler Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Süreğen Hastalıklar Aile Eğitim Seti* İşitme Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti* Zihinsel Engelli Çocuklar için Aile Eğitim Seti

yalnız dikkatimi çekti; bazı yerlerde “özürlü“(ki doğru kelime bu olmamalı, kimsenin bir özrü, kabahati yok zannımca!), bazı yerlerde de “engelli” kelimeleri kullanılmış. “Engelli” kavramı daha doğru gibi geldi bana. ne dersiniz?

cennet

threewishes | 01 December 2007 16:11

yazmıyodum ne zamandır yazmıycaktım da…ama mecburum yazmaya. akıtmaya zehri mecburum.ölüyorum çünkü
Ağır durumların içindeki hafif kahkahaların uçurtmaları demiştin bana. Bugün aynaya baktım ve dedim ki;seni sevmiyorum.Ben aynaya bakıp kendimi sevmediğimi haykırırken, o kadar kalabalıktım ki…Benden başka herkesin
gayet güzel konuştuğu toplantılar yaptım koltuklarla. kürdanla yemeğe çıktım. Dans ettim masa örtüsüyle. Yararı yok, ben
kendimi duvara çivilemek istiyorum tıpkı duvardaki resimler gibi. Ordan sana bakmak ve hiç gitmemiş olmak istiyorum bu odadan.odamızdan….Kayboluşlarımın ardından bulunmamak istiyorum tanrım.Sevmediğim zamanları yaşamama
özgürlüğümü kullanmak için, bütün diğer sevdiğim şeylerden feragat etme lüksümü kullanmak istiyorum.bi tek bunun için evet.
bi tek Onun için. Seni, yakınına gelip dinlemek istiyorum tanrım.Başkalarının sesleri karıştı dualarıma, artık kendi cızırtılarımı bile
duyamıyorum.Seni duyamıyorum tanrım. Olmayışına dayanamayacağım herkesten daha önce olmamak istiyorum ben. al beni.