bildirgec.org

15 ay subaylara kölelik yapıp bunu yaparken kendimi vatan hizmeti diye kandıramadığım için vatan haini miyim?

janus96 | 20 February 2006 20:57

Ot yolup, kurumuş yaprakları toplayıp, ağaçlara selam verip, gördüğün herkese selam vermenin milliyetçilikle bir alakası var mıdır? Askerlik yapan biz hariç diğer avrupa ülkesinin Yunanistan olması nasıl bir tesadüftür ve askerlik hakkında konuşanlar neden hep askeri mahkemelerde halkı askerlikten soğutmaktan yargılanırlar. Askerlik sıcak yenen bir yemek midir?

Bu belirsiz….

janus96 | 20 February 2006 20:39

hislerin bir nedeni olmalı. İç içe geçen cümlelerin. Kendi alanında mahsur kalmış yalnızlığın. Herkesin yaşabildiği basit, sade, kendi içinde tutarlı hayatın bir parçasının bana verilmemesinin bir nedeni. Bu kadar insan içinde yalnız olmaktan o kadar sıkıldım ki. Bu kadar çok konuşup, hiçbir şey konuşmamaktan… Okuduğum her satırın hayatımı ne kadar berbat ettiğini görmekten, hiç okumamayı dilemekten, aptallığın küresel saadetinden o kadar sıkıldım ki. Bu belirsizlik beni öldüremiyor bile. Bunu bile yapamayan, acımı yaşamama izin vermeyen, yaşamanın kendi dengesine beni inandırmaya çalışan bu belirsizlik, beni öldüremiyor bile. Umarım bunu bir gün yapabilirim. Hayatı anlamlı kılmanın öğretilenin dışında bir yolu da olmalı. Değil mi?

ve sonra akşam oldu yine

| 20 February 2006 18:15

güneş boğazından ikiye parçalanmış bu şehrin üzerinde batarken, soğuktan bir kuş daha öldü…

yine görmedim gün batımını bugün. oysa o kadar da severim ki bu hafif esintide çırpınan güneşin, dalgalarca yavaş yavaş yutulmasını izlemeyi… hele ki çay varsa yanımda; bir de hoş sohbet bir dost..
daha ne olsun!
sağlık olsun, şükürler olsun, aşkolsun…

yine görmedim gün batımını bugün. geceler benim, ben gecelerin. gündüz “başkasının hesabına” çalışıp başkasının hesabına yaşıyorum yıllardır. ne koyarsan koy adını, en insaflıca “rezillik” bunun adı.

25’imde yenilenmek isterdim….

fhj | 20 February 2006 17:45

25 yaşına geldiğimde aklımın,hafızamın tek tek her bir hücremin yenilenmesini isterdim.geride kalan yılları unutmuş,o günlerde yaşanmış acıları unutmak dünyaya tekrar gelmiş gibi hissetmek isterdim…her bir zerrem o kadar safça ve güzelce olurduki eminim aklımdan hiçbir kötülük geçmezdi insanlığa ve kendime karşı..herkes,herşey,hayat o kadar güzel bir renge bürünürdü ki gözümde;yaşamak için,yaşama tutunmak için tüm yolları denerdim…o zaman hiçbir şey yıldırmazdı beni hiçbir şey acıtmazdı kalbimi,hiçbir şey kirletmezdi düşüncelerimi ve ellerimi..boşa harcanmış zamanlarım üzüntü duyduklarım,üzüldüğüm için pişman olduklarım,önce sevinip,güldüğüm sonra beni üzenler;herşeyi ama herşeyi unutmak,boşa akan gözyaşlarımı unutmak ama tekrar akacaklarını bilmek;ne olursa olsun yenilenmek çok ama çok güzel olurdu.gözlerim daha güzel bakardı hayata,ellerim benim güzel ellerim daha iyi şeyler yazabilirdi ve daha anlam dolu geleceğe yürüyebilirdi ayaklarım…ağzımdan etkileyici kelimeler çıkabilirdi herkesi dost edinebilecegim,beynim daha fazla çalısırdı; herzaman işe yarar düşünceler üretebilirdi.Ya kulaklarım eminim duydugu her kelimeyi güzelleştirirdi beynime iletmeden ve daha iyi hissetmemi sağlayabilirlerdi…Kalbim;eğer kalbim yenilenseydi kendimden daha çok severdim insanları ve daha sıcak olurdu bakışlarım……Acaba insanlar büyüdüklerinde acılarını unutuyorlarmı? Yoksa hayat insanları unuttuğundan acılar daha katlanılır hale mi geliyor insanlara… İMPORTANT’3

“hacivat karagöz neden öldürüldü?” üzerine…

moroccom | 20 February 2006 15:34

çekim aşamasına dair haberler ilk kez gazetelere yansıdıktan sonra, merakla bu filmi beklemeye başladım.
nasıl bir film ortaya çıkacağına ilişkin merakımı ancak seyredince giderebildim. gölge tiyatrosunun iki baş aktörünün zeka ve incelik isteyen esprilerle osmanlı’dan günümüze tüm türk toplumunu etkisi altına alması başlı başına bir inceleme konusu zaten. film gösterime girmeden evvel yaptığı söyleşilerde yönetmen ezel akay yıllarca bu konu ile ilgili araştırmalar yaptığını söyledi. filmi izleyince verilen emeğin hakkını iade ediyorsunuz zaten.

Bari flütü çalsaydın

hikikomori | 20 February 2006 14:02

Son zamanlarda peşpeşe çıkan emek harcanmış (iyi diyemeyeceğim) yapımlardan sonra türk filmlerine karşı yeniden bir sempati oluşmaya başlamıştır bende. Ta ki haftasonu “dün gece bir rüya gördüm” filmini izleyene kadar… bu film benim türk filmleri hakkındaki düşüncemi yine 30 yıl öncesine götürmeyi başardı. başardı diyorum çünkü böyle olmaması için filmi izlerken çok çaba gösterdim. ancak 2 saatten fazla süren filmin her dakikasında mantıksızlıklar ve sallapati yapılan işler sabır taşımı çatlatmaya yetti.

efendim hangisinden başlasam, nelerden bahsetsem bilmiyorum. filme gitme isteğim tamamen konunun orjinalliğiyle ilgiliydi. daha doğrusu konuda işlenen kişinin aslında son dönemlerde sayısı hızla artan bir kitleyi, anadolu’dan gelip istanbul’da mühendis statüsünde çalışan eğitimli fakat bir o kadar da istanbul yaşantısına uzak bir kesimi işlemesiydi. bir de ana karakterin bilgisayar mühendisi olmasıydı belki ilgimi çeken. herneyse, filme bu açıdan hakkını vermek gerek. gerçekten de bahsettiğim yitik yaşamları oldukça iyi ele almış. en azından ilk defa böyle bir konuya eğilen bir film görüyoruz. madalyonun öbür yüzü olan genç kız teması ise zaten sıkça işlenmiş bir konudan ibaret. eroin bağımlısı bir genç kız, peşini bırakmayan mafya babaları vesaire.

münich beğenmemesi

ziccho | 20 February 2006 00:49

Ben anlamıyorum munich’i çoğu kişi beğenmememiş,filmi siyasal açdan incelediklerinden mi acaba? Bence Teknik olarak çok iyi bir film ayrıca bir film nasıl incelenmelidir ki ? Hadi tamam senaryo,prodüksiyon uyumu olmadı da Türkiye’de çok büyük garez oluştu bu filme. Şaşıyorum sadece

“Hayal Et” ti sevgilin….

natalie anne makker | 20 February 2006 00:27

Bir tek seni sevdiğim doğruydu… Ve bu doğru yüzünden hayatım yalana battı… Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin… Tepeden tırnağa aşka,tepeden tırnağa özleme batmış bir hayalet… Kimisi senin beni beklettiğin kapıda beni bekledi.Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan… Ve ben en çok onların sevgisine inandım.En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye… Dünyanın iyi bir yer olduğuna ve yaşamak için çok sebep bulunduğuna, bu insanların bir hayalete duydukları o akıl almaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım… Seni unutmak için başladığı her aşkı yine seninle aladatan bir hayalete… Seninle kendini, bütün düşlerini, çocukluğunu, yaşadığı bütün acıları aldatan bir hayalete… Bir tek sana duyduğu sevgisi doğru olan, bu yüzden bütün hayatı bir yalan olan hayalete…