bildirgec.org

ithal doktor?

bedafocb | 22 February 2006 20:02

Hükümetin doktor ithal edileceği yönündeki açıklamaları her kesimden tepki alıyor.Çünkü eğer böyle bir şey olursa hangi ülkelerden doktorların geleceği aşikar.Şüphesiz Türk doktorları en iyileri değil, fakat dünya standartlarında olduğu kesin.Zaten daha iyisi Türkiye’de çalışır mı? Zaten şimdiden sansanyonlar başladı bile

sanıyla gerçek arasında sıkışanlar ve özünde tanrı olanlar…

fhj | 22 February 2006 17:03

sadece kendilerini düşünenler,mutlu olduklarında;dünyalarında hep gülenler,ağladıklarında sanki en dertli kendisi oldugunu sanan insanlar..hep bir yerlerde kahkahalarını saklayan hüzünlendiklerinde alıp onları kullanan insanlar…hep gözyaşlarını gizleyen ve bu şekilde güçlü gorunduklerını zannedenler,gözleri sürekli boş bakan fakat beynı hiçte oyle olmayan yinede aklını,zamanını iyi kullanamayanlar…ahhh insanlar ne kadar da sevgiye ve bakıma muhtaclar hiç kimse kendiyle yetinmeyım,kendini sevmeyıp taparcasına baskalarını sevıyor..baskaları tarafından hosgoru,sevgı,ilgi isteyerek kendilerını tatmin etmeye calısan oysa ne kadar baskaları tarafından sevılselerde ruhu asla doymayanlar…kendını cok ama cok seven kendını en mukemmel goren ama kendı sevgısıyle ve kendı mukemmellıgıyle yetınmeyıp bırde karsısındakınden ona tapmasını bekleyenler,kendi mükemmelliği karsısında insanları kendine köle yapmayı isteyen insan gibi görünen fakat aslında,özünde tanrı olanlar…kendını tanrı olarak gören,her insanın aklında yer edındindiğini sanan ama hiç de öyle olamayan küçük insanlar…kendilerini her yerde ,her zaman,her daim iyi hisseder gibi görünen fakat maskesini biraz araladıgınızda yuzunun aslında hiçte öyle beyaz ve güleç olmadıgını farkettıgınız üstün insanlar…herkes kendı dünyasında bırer efendı olsada sonuçta aynı havayı solumakta,gece aynı uykuya dalmakta….hissedilen ve yasanılan duygular her ne kadar mükemmel ya da can acıtıcı olsada sonucta bırgun herkes hakettıgı gıbı yasıyacak…ben bunu bılıyorum sımdı o gunun gelmesını beklıyorum….

Nistagmuszede Dostlar

Fantomas-hafif | 22 February 2006 12:44

Selamün AleykümNistagmuszede kardeşlerim sizleri çok dertli, dünyaya küsmüş, ölümcül bir hastalığın pençesinde can çekişiyor gördüm ve üzüldüm. Ben de nistagmustan muzdarip 1 yaşından beri gözlük takan bazen gözlük kafamda olduğu halde (malum bu kadar uzun sene birlikteyiz ki bir organım olmuş sanki) etrafta gözlük arayan bir kardeşinizim.Önümüzde 2 seçenek var. Ya hastalığımızı kabul edip, bize hastalığı verene teslim olacağız yada halimize isyan edeceğiz. Ben birinci yolu seçtim ve halimden memnunum. Diğer yolu seçseydim ne olurdu? Elimden bir şey gelmediği halde dünyayı kendime zehir eder, insanlara küser, içine kapanık toplumdan soyutlanmış bir hayat yaşar, yaratıcımla da aram kötü olur zor zamanlarda sığınacak bir liman bulamazdım. Mutluluğu bulamadığım bu dünyayla beraber bana hastalığı verene isyanımla ölümden sonraki hayatı da mahvederdim. Ben size ilk yolun faydalarını anlatayım. Matrix’de de doğru hapı seçenlerin yolunu.İlk önce tüm hastalıkları da onların şifasını da verenin Allah (Azze ve Celle) olduğunu unutmayalım. Biz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Yaptıklarımızın karşılığını da ya mükafat ya da ceza olarak göreceğiz. Herkesin bir imtihanı var; Allah(A.C.) kimini parayla, kimini evladıyla, kimini yoklukla, kimini de bizim gibi hastalıkla imtihan ediyor. Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyuruyor: “Allah (A.C.) bir kuluna bir hastalık verdiğinde o kul sabrederse, o hastalık münasebetiyle her acı çektiğinde günahları tıpkı bir ağacın yapraklarının dökülmesi gibi dökülür gider.” Eski zamanlarda büyük alimler çok sağlıklı olmayı hayır görmezler “Allah’ım bizi sevmiyor musun ki bize hastalık göndermiyorsun da günahlarımızı affetmeye vesile olmuyorsun diye” hayıflanırlarmış. Tabii biz o insanların mertebesine ulaşamayacağımız ve onlar kadar sabır gösteremeyeceğimiz için Allah (A. C.)’den hastalık değil daima şifa istemeliyiz.İlk olarak biz diğer insanlardan daha şanslıyız. Çünkü bize bu hastalık verildiği için hem günahlarımız azalıyor hem de sevaplarımız artıyor. ( Yani imtihanda diğer yarışmacılar her doğru soruya bir puan alırken biz 2 puan alıyoruz, onların 4 yanlış bir doğruyu götürürken bizim 2 yanlış bir doğruyu götürüyor.) Bu tespit tüm hastalar için geçerli sakatlar, körler, kanserliler…İkinci olarak Rabbımıza bize verdiği nimetlerden ötürü şükretmeliyiz. Mesela biz kör değiliz. Allah’a şükür menzilimiz kısa da olsa da görüyoruz. Her şeyi duyuyoruz. İhtiyaçlarımızı kendimiz görüyoruz. Kimseye muhtaç değiliz. Leziz yemeklerin tadını alıyoruz, kokusunu duyuyoruz…. Mesela Metin Şentürk. Her ne kadar yaptığı müziği sevmesem de kişiliğine hayranım.O ne yapsın. Neşeli olmasa hayat tahammül edilebilir mi onun için.Üçüncü olarak bizim diğer insanlardan daha farklı yönlerimiz var. İnsan vücudu mucizelerle doludur. Eksik bir yönü olduğunda onu başka kısımlarını geliştirerek giderir. Mesela sakatlar; koltuk değneğiyle yürüyen bir adamın kolları inanılmaz gelişmiştir. Bazen normal insanlardan daha hızlı bile yürürler. Körler normal insanların duyamadıkları sesleri duyarlar. Sizin içinizde de böyle bir yetenek mutlaka var. Keşfedilmeyi bekliyor. Ben kendimden örnek vereyim. Benim ezber yeteneğim öğrenim hayatımdaki arkadaşlardan hep daha iyiydi.Son olarak da nistagmuslu olmam vesilesiyle başıma gelen ilginç hadiseleri anlatayım biraz neşemizi bulalım: -Ben küçükken gözlük takmak istemiyormuşum annem beni “Oğlum bak gözlük tak daha yakışıklı olacaksın” diyormuş. -Benim nistagmuslu olmam öğretim hayatımda hep menfaatime olmuştur. Kanaat notum hep 5’ti. Gerçi çalışkan bir talebeydim de. -Eğitim hayatım boyuınca hiç kopya çekmedim. Gerçi dürüstlükten mi yoksa menzil yetersizliğinden mi şüphelerim yok değil. -Ortaokulda lisede babamın yaptırdığı tek kişilik sırada en önde (tahtayı daha rahat görebilmek için) oturdum. Böylece derste beni oyalayacak bir arkadaş olmadığı için dersi derste öğrendim. “Bu durum bana garip haz da vermiyor da değildi. Sanki sınıfın kaptan şöförüydüm.” -Üniversitede otostop çekip arkadaşlarla eve geliyoruz. Arkadaşıma bizi geçen arabanın plakasını sordum. “Bizi epey geçmişti.” O da birader sen de abarttın bizim gözümüz de dürbün değil o kadar uzağı biz de göremiyoruz demişti. -Bana bu kaç diye parmak göstrenleri terslemek özel zevklerim arasında. -En ilginci ise askerde oldu. Sahi beni askere de aldılar. Acemi birliğinde eğitimdeyiz. Herkese bir eş verdiler. Tüfekle 3 nokta tespiti mi meydi konu. Arkadaşım bana ileriden işaret ediyor bende onun işaretine göre kartını işaretleyeceğim. Adam birşeyler gösteriyor ama gören kim. Ben onun hoşnut olacağı şekilde işaretledim kartını. Neticede ikimiz de mutlu olduk. -Diğer bir olayda G3’le 25 metre destekli atışlar. Allah dedim şimdi nasıl vuracağım hedefi. Bir besmele çektim Allah’ım sen mahcup etme beni dedim. Attım. Atışlar tam isabet. Kendimde şaştım olanlara. Arkadaşlar sen yoksa göremiyorum diye numaramı yapıyorsun dediler. Sonra denetleme vakti geldi. Yüzbaşı iyi ateş edenlerden bir ekip hazırladı. Denetlemeci albaylara iyi görünmek maksat. Tahmin edersiniz ben de ekipteyim. Hiç sesimi çıkartmıyorum çünkü seçilemeyenler deli gibi eğitim yapıyor hoplayıp zıplayıp. Gittik poligona. 200 metreye atacağız. Yahu minnacık kağıt, tüfek geri tepiyor atarken. Neyse attık. Tabi hepsi karavana. Yüzbaşı asteğmene bakıyor. Kim seçti bunu ekibe diye sordu. Asteğmen siz seçtiniz komutanım dedi. Yüzbaşı da biraz bozuldu tabi. O gün de biraz hastaydım o atış bana çok iyi geldi. Diğerlerinin pestili çıkarken biraz olsun dinlemiş oldum. -Usta birliğinde de amirlerim diğer asteğmenlere daha çok yükleniyorlardı. Bana biraz acıyorlardı. Benim umrumda değil. Usta birliği de rahat geçti. Bu arada yedek subay olarak yaptım askerliğimi. -Dolmuşlarda otobüslerde menzil kısalığından mütevellit nereye gittiğini yazan tabelayı geç fark ediyorum ve adamlara geç el kaldırıyorum. Hemen frenlere asılıyorlar. Homurdanıyorlar. Bende ohh iyi olsun hep siz mi insanların canını sıkacaksınız diyorum.Neticede arkadaşlar bu hayat öyle yada böyle geçiyor. Ya zevk alıp neşeli olacaksın kendine dert etmeyeceksin yada oflayıp puflayıp hem etrafındakilere hem kendine zehredeceksin. Ben ilk yolu tercih ettim. Şimdi 25 yaşındayım. Elektrik-elektronik mühendisiyim özel bir şirkette çalışıyorum. Buralara gelmek kolay mı oldu. Hayır. Ama unutmamak gerekir ki bu dünyada iyi olan güzel olan her şey için çaba sarfetmek azimli olmak, gayretli olmak gerekmiyor mu zaten? Not: Bu ikinci işim ilk işimde patron monitöre yakından bakıyorum diye kovmuştu beni.Sağlıcakla kalın

aralık neden 31 çeker?

azurenus | 22 February 2006 06:35

neden aylardan bazılarının 30 bazılarının 31 çektiğini merak ettiniz mi? mit’li öğrencilerin iletişim arşivinde yanıtına rastgelebiliyoruz. şöyle olmuş:

sezar, takvimi elden geçirmek ve ayların gün sayısını 31-30-31-30 şeklinde bir seri haline getirmek istemiş. tabii bunun sonucunda yıl 366 gün olmuş ve şubat’tan bir günü atmış. sonuç:

31-29-31-30-31-30-31-30-31-30-31-30

bu akılda kalıcı yöntemi bulmasının ardından kendi ismini yedinci aya vererek kendisini ödüllendirmiş. (july: temmuz)

BEKARET ŞART MIDIR?

punkie | 22 February 2006 01:55

erkekler evlenene kadar her haltı yerken ,bu güzel gül bahçesinde bunca gül varken biz bi tek gülü koklamakla mı yetincez mantalitesiyle yaşarken evlenecekeleri kızlara bakiremisin die sorma hakkını kimden alıolar ?siz erkeklere göre namus bi zar parçasıyla ölçülecek kadar sığ mı ?neden bi kızı hayatınıza sokarken onun kafasına ruhuna değil de en önce bekaretine bakıosunuz peki siz o kadar masummusunuz?