bildirgec.org

23 Nisan ve Filistin

UrBaDe | 01 May 2004 04:45

23 Nisan günü diğer günlerden farksız bir şekilde başlamıştı benim için. Gün her zamanki gibi olağan şekilde akıyordu. O günün “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olduğunu TRT kanalını açtığım zaman öğrenmiştim.

  • Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen çocuklar kendi kültürlerini gerek dans, gerek müzik, gerekse tiyatro şeklindeki emekleriyle milyonlara duyuruyordu. Çokta hoşuma gitmişti yapılan danslar, gösteriler ve söylenen müzikler, bir sonraki ne zaman başlayacak acaba diye sabırsızlanıyordum. Birçok ülke geldi geçti, hepside üstün emekleriyle birbirinden güzel gösterilerde bulundu ve sıra Filistine geldi. O an acaba bu çocuklar kendi ülkelerinde ne yapiyordu? var olan savaşın, kargasanin, vahşetin içinde diye düşünmeye dalmıştım (Dolayısıyla anons ne şekilde yapıldı duyamadım) neyse. İzlemeyenler için anlatmak istiyorum

a turkish dimension of rpg

| 01 May 2004 02:26

Devletteki problemlerin büyük kısmı, sanılanın tersine, bu mekanizmanın çalışmaması ve bürokrasinin yeterince etkili olamaması yüzünden büyüyor. Bu güne kadar hep hantallıkla, vatandaşın işine taş koymakla, bugüngityarıngelcilikle suçlanan bürokrasi, aslında ciddi bir birikim, kültür ve tecrübeyle tesis edilebilecek, gayet detaylı ve incelikli prosedürlerle oluşturulabilecek ve sürekli güncellenerek fonksiyonları varolan ihtiyaçlara göre biçimlendirilecek, süper bir strüktürdür. Bizde her nedense hep bürokrasi suçlanır. Halbuki suçlanması gereken, bunu işletemeyen öküz sürüsüdür. Bu sürünün görünürdeki sahibi devlet, aslında sahip falan değildir; tamamen bu öküzler tarafından güdülen ve bu öküzler tarafından oraya-buraya götürülüp, otlatılan sözde bir çoban konumundadır. Zavallı devletimiz, aslında bildiğiniz gibi güçlü müçlü de değildir. Onun bunun tarafından güdülen ve içten çökertilmiş bir haldedir. 80’li yıllardan itibaren devletin herhangi bir yaptırımı kalmamıştır. Meclisi, mahkemesi, hükümeti, kuruluşu, muruluşu, hepsi, standart/modern bir devlet-bürokrasi tanımının tamamen dışına çıkmıştır. Aslında konunun bir yönü hiç de yeni değildir. Türkler tarih boyunca kendileri hakkında efsaneler ve yalanlar üreterek; sonra da bunlara kendileri de inanarak ilerleyen şizoid bir karakter yapısına sahiptir. Bunlardan biri de devlet kurma geleneğidir. Palavranın yuvarlanarak büyüyeni. Biz her zaman devlet düşmanı olmuşuzdur. Kapıkulluğu yapmak ve otoriteye tapmanın, devlet olmak ve devlet idare etmekle bir ilgisi yoktur. Osmanlı zamanında da sokak iktidarı vardı, şimdi de sokak iktidarı var. Eskiden baldırı çıplak denilen, deklase/ lumpen/tribün/mafya/kürt çoğunluk, ülkemizde tartışmasız iktidardır. Ve bu yüzden, yine sanılanın aksine, bu devlet her haliyle bu milletin devletidir. Bizde son 20 yılda türeyen ‘devleti küçültelim, avantaları büyütelim, liberal havalara geçelim,özelleşelim, bireyselleşelim’ şeysi, tamamen tefessüh etmiş milletimizin içine girmiş olduğu bir samimiyet buhranından başka bir şeysi değildir. Devlet, ancak kristalize edilmiş iktisadi çıkar ve sosyal talepler doğrultusunda, bir sosyal kontrat etrafında örgütlenebilir. Bunlar da kayıtlı-kuyutlu olmak gerekir. Bizimki gibi her konu ve alanda, pragmatik dahi olamayan, sadece spekülatif ve reaksiyoner olan bir toplumun ise, böyle olmayan toplumlara tabi olmaktan başka şansı yoktur. Tabii bu hususta kendimizi kandırmadan yaşayamayacağımız için; ülkemizdeki her türlü özel-resmi müessese ‘her geçen gün her bakımdan iyiye gidiyoruz; biz var ya biz aslında nelere kadiriz; bir başkadır benim memleketim’ nakaratlarını yeni düzenlemelerle gazlayıp durmaktadır. Aslında ‘bir başka’ olduğumuz doğru. Bu kadar kendiyle yüzleşmeyen, her bi b..u idare eden, kaypak, yüzsüz, yalancı ve sahtekar bir çoğunluk, benim bildiğim hiçbir ülkede yok.