bildirgec.org

ELLERİNE SAĞLIK – AFİYET OLSUN!

fingerbang | 29 May 2004 20:14

Alpay Erdem’i bilir misiniz? . Son birkaç yılda Lombak camiasında çizdiği “Top Canavarı”, “İsmail /Hasta Ruh” , “Kamil Seven Adam” , “Şevki Teyze” gibi tiplemeler ve öykülerle , Yiğit Özgür gibi, Serkan Altuniğne gibi, Ersin Karabulut gibi “gönüllerimizde taht kurmuş yeni mizahçılar” arasında adı anılan, zekasının inceliğini yarattığı ve çizdiği bütün eserlerinde görebileceğiniz nadir çizerlerden biridir. Bunu editörleri de fark etmiş olacak ki; Alpay Erdem, şu an Türkiye’nin en sevilen ve en çok satan mizah dergisi Penguen’de yazarlık da yapmaya başladı. Köşesinin adı “Ben” . Yani, tamamen kendi başından geçen olayları, süslemeden, komik olması için uğraşmadan, didinmeden, olduğu gibi yazarak kendine bir tarz yaratıyor, ve kendisinin de dediği gibi, “ne kolay bir iş” yapıyor: “rahatlıyor, üstüne de para alıyor.”

The City Of Lost Children

shmoo | 29 May 2004 16:32

Karanlıklar içinde yemyeşil ve kırmızı.. Bu saygın filmi anlatmama yetecek bi cümle aslında. Ama merak edilesi, özendirilesi yönleri olduğundan konuya girmekten de kendimi alamıyorum. Büyüklere masallar filmler silsilesinden çok daha masal, çok daha etkileyici. (Harry Potter’ı tenzih edebilirim) Jeunet&Caro’nun filmlerinin sanırım ikincisi. Hayır hayır, vahiy geldi 2 değil, 4. filmleri. Çoğumuzun Alien Resurrection ve Şarküteri’den tanıdığımız Jeunet&Caro yani.. La cite des enfants perdus.. ..rüyalarınızı çalar.. reklamlarıyla, 95 te çekildi, bense 2003 te izleme imkanı buldum. Evet tabii bu benim geri kalmışlığım, özür diliyorum filmin kendisinden. Rüyaları çalan masalsı bir bilim adamı, klonlanmış ( şarküteriden ve Amelie den tanıdık, yönetmenin takıntı oyuncusu) cüce kardeşler, yine cüce bir anne, küçük çocukları, karanlıklarla dolu görüntüler içinden yeşil tozların uçuştuğu kendi yaşam alanlarına kaçırıyorlar. Kötü bilim adamı Krank’ın duygularının yittiğini ve bu yitikliğini de küçük çocukların rüyalarını çalarak giderebileceğini düşünmesiyle filmin ana teması oluşuyor. Çocuklar ondan korktuğu için hep kabus görüyor ve eline kalan sadece çocukların kabusları oluyor. Filmin küçük kızı rolundeki Miette, tipik Amelie küçüklüğünde, esmer güzeli, kırmızı dudaklı ve kardeşini aradıkları dev insana aşık..Miette ve kardeşinin rüyalarını çalmadan kurtarmaya çalışan devimsi kişilikle arasındaki bağ Leon’u andırsa da izlenmeye değer.. Film, başında sizi atan, ama tam vazgeçtiğinizde geri çağıran, bittiğinde ağladığınız filmlerden işte..Alex Proyas’ın Dark City’si ve BATMAN e olan görsel benzerliği yadsınamaz. Tabii Dark City ayrı bi blog konusu ki onda da enjeksiyonla beyinden anı çekme hali vardır.( bunu yapan da 24 saat dedektifi Keifer Sutherland’dır) Şehirde sürekli gece yaşanır ama insanlar bunun farkında değillerdir. Anıları alıp, yine aynı insanlara başka anılar yüklerler. Düşünsenize dün başbakandınız, yarın bir hamam tellahı olmuşsunuz…Yine bi takım rahatsız edici insan görünümündeki bilim adamları ya da uzaylı yaratıklar sözkonusu yani. Ve onlar daima ingiliz aksanıyla konuşuyorlar. Kayıp Çocuklar Şehri’yse fransızca olduğundan ve fransızca bilmediğimden kötülerin aksanını çözümseyemedim o ayrı.. Filmin yönetmenlerinin çok övülen diğer bir filmi de (Şarküteri)Delicatessen..Bu film için bütün düşündüklerini kağıtlara yazıp, bir kutuya atmışlar ve 15 yıl sonra da bu kutuyu açıp işte bu filmleri yapmışlar. Kostüm tasarımlarını Gaultier yapmış, soundtrack albümünü de izlemeden almayın. Zaten böyle bişi de yapılmaz herhalde, neler diyorum:) Filmin geleceğe katkısıysa Matrix filminin ortaya çıkması olmuş bana göre. Rüyaların içine girilmesi, filmin dar açılarla çekilmesi, klonlanan insanlar ve siyam ikizleri tabii..Yani vaçozkiler pek de yaratıcılıklarını kullanmamışlar, alenen copy-paste yapmışlar. Filmdeki üçüncü göz yaratıcılığına asla erişemezler. Kendini boğan adamın gözünden kendi ölümünü izlediği sahne gerçekten yaratıcıydı. Aslında yönetmen şahsiyetleri düşünürsek, karanlığın Caro’dan, renklerin de Jeunet’ten çıktığı ortaya çıkıyor. Jeunet in Caro’dan ayrılıp Amelie’yi çekmesi, karanlık hayalgücün hangisinden çıktığını ortaya çıkarıyor gibi. Ya tabii ki daha dile getiremediğim bi dolu ayrıntı var filmin içinde. Oyunculara, rüyalarınıza, etrafınıza, kabuslarınıza ait bir çok şey.. Ve filmde okunan masallardan birinin sonu: ^Deniz gökyüzü gibi maviymiş, gökyüzü de deniz gibi mavi. Ve gökyüzünde mi yüzüyordum yoksa denizin altında mı uçuyordum anlayamadım..^

Ağır sadistlikler

immo guitti | 29 May 2004 13:15

Gece karanlığını hızla ilerletmiş, sanki bir mesaj veriyor bize…8 kişiyiz birbirimizin suratını göremiyoruz terasta.Böylesi daha iyi gibi.Pat diye yapıştırıyorsun karşındakine neyi istersen.Alkol eh biraz.Ağır sadistliklere mağruz bırakılan dile kolay yedi saat!İçimize mıhlanan ne çok şey varmış aslında.Terasımızda perçinleşen belki de gökyüzüne bir füze gibi fırlattığımız onca keder… Belki geçmeseydik kendimizden gelişi olmayan bir müddet gibi kalırdı o kadar şey içimizde, ne var ki kusmayı bilmişiz o gece.

Bir köşede üç tane fanzin görüyorum, evet evet dahkenin şimdilik üç sayısı.Hafif aydınlık gelir gibi oluyor, kapağa odaklanıyor.Diyorum ya, kusacak çok şey var, içimizin temizlenmesini gerektirecek neler neler…

sevme artik,seviş

moana | 29 May 2004 04:03

gelen gideni aratir derler ya.neden anladim sanirim.insan her yeni askla ya da iliskiyle kendinden daha az taviz vermeyi, dolayisiyla daha az sevmeyi ogreniyor(mus).. daha az sevince de bi onceki insanin yenisinden daha kusursuz oldugu gibi bi hisse kapiliyo(mus) saskin saskin.. alakasi yok(mus) aslinda.

karsindaki insani kendinden daha cok seversen boku yiyosun ama, insan kimseyi kendinden cok sevmemeli(ymis),hayaller, ruyalar, planlar,umutlar, kokular, dokunuslar, sevisirken aglamalar, bakislar, gulusler, gozyaslari, konusmadan anlasmalar, ozlemler, ya hersey, hersey geliiip geciyo(mus), insan kendi kendine kaliyo(mus) sonra. ve eger kendini daha az seviyorsan….. ruhun bosaliyor(mus).. bos bi ruhla naparsan yap sonra. napmak lazim, asksiz sevismeler tad vericek mi bilmem ki ben.. ogrenmek lazim(mıs). ogreniriz elbet.. belki kendimi severim gene. belki belki belki….

MaviDi$li Tecom, ısırır!

f205 | 29 May 2004 01:36

Sevgili teknoloji sever byte kardeşlerim. biliyorsunuz bir önceki yazımdanokia‘nin cep telefonlari ile korkunç teknik bilgiler vermiş cümle alemi hop oturtup hop kaldırmıştım. lakin yazımın sonunda enerji bazlı sorunlardan bluetooth’lara pek değinemeyip es geçmiştim. Çok değerli insanlar olan ve yazılarımı pek bir yakından takip eden Tansel Sengul beyefendi ve İlknur Temur hanimefendi, şahsıma bir mail atmışlar ve şöyle demişler…