bildirgec.org

Korsan’a dur Deyin?

kymophobia | 28 February 2004 04:08

Çok zaman, çok şifre. Keza tekrar üyelik gerekti sinir hali hasıl olunca. Durum şudur ki, gece saat 03:27 ve TV açık. Bilgisayarda işim var ve bir reklam ilgimi çekmiş. Gerçi ilgimi çekmiş mi, yerine ulaşmış mı mesaj, birkaç tamlama birden anlatılabilir mi? Diyor ki yağız bir delikanlı sesi, “Hangisini kendinize yakıştırıyorsunuz?” (ekranda iki parça vardır. Soldakinde çok net bir görüntü ve ses, sağdakinde ise insan gözünü rahatsız etmekten öteye gitmeyen birkaç resim ve ses silsilesi), “Soldaki mi, sağdaki mi?” Olayın özü şudur; Bir devlet, birimlerinden bazılarını medyanın yardımını almak üzere görevlendirmiş ve onlardan telif yasalarının varlığını halka aktarmalarını istermiştir. Bu işin mecrası da tabi ki “Bakın kaka, bakın cillop” tarzı bir reklamdır. Üstelik bu reklam geceyarısında gösterilmelidir ki kimse görmese bile onlar yayınlamış olsun. Varlıklarını kanıtlayabilsinler. Bir şirket orjinal materyalden ne kazanır? Kesinlikle sanatkardan fazla. Bu her sektörde böyledir. Oyun, müzik, program, film, tiyatro, dijital ya da analog ortam. Yaslanacak birkaç cep varsa, neden kırpılsın maliyetlerin yansımalarından? Gözlerindeki ışımalardan belli değil mi? Maliyet… Bir firmaya akan maliyet… Şudur maliyet; 1. Üretici şahıslara maaş ödenir. (Asıl bizim ödememiz gereken ücret) 2. Medya çoğaltımı 3. Resim ve baskı maliyetleri 4. Belirlenmiş vergi oranları (ödemekten gocunmadığımız ikinci hadise) 5. Şebekelerin ücretleri (global düşününce, şirketler için maliyeti pek yok) 6. Dağıtım ücretleri 7. Kutulama ücretleri 8. Her basamakta çalışanların ücretleri (acıtmadıkça, her çalışanın hakkını öderiz)

Bugün

açılhesapaçıl | 28 February 2004 00:54

Selamlar günnükçüm…Bugün acayip yoruldum,kalıp alma işi bayaa zormuş belim koptu.Biras önce eski yazıma baktım ahkam kesen olmuş mu diye -o da ne?- anafikrini tam annayamadıım bişiiler gördüm.Neyse sonra bu Armağan Çağlayan edasıyla eleştiri yapan eleman hakkında istihbarat yapınca,elemanın fikirlerini dooru düzgün ifade edemediini destkelyen bi sürü mesajla karşılaştım.Hoş değil tabi böyle işler.Zaten derdini annatamıyosun herşeye ahkam kesmeye kalkma,hele bi de kendi çapında triplere girmek daha bi kötü gözüküyo.Böyle işte aazı olan konuşuyo hesabı.Neyse isteyen mastürbasyona devam etsin,engelleyen yok,(sallayan da yok) Tabi laf yannış yerlere gitmesin eleştirmesini bilen herkesin eleştirisine açığım da kendini tatmin amacıyla konuşmuş olmuş olmak için konuşannarla işim olmas Off bu kalıp alma işi cidden zormuş belim koptu o alçıları taşırken,üstbaş da berbat oldu, o kadar emek vermişis,büstü taşırken düşmesin diye sıkıca sarılınca…Bakalım dökümden gelince neye benzeyecek.Bu arada ewe akşam geldim nerdeyse yemek yiyecek halim yoktu ama şimdi uykum kaçtı insan çok yorgun olunca da uyuyamas yorgunnuktan derlerdi dooruymuş demek.Gece kuşu misali dikildim ayağa.Bütün gereksiz düşünceler kafama üşüştü.Nası olsa dağılacaksınıs güsellikle gidin.İşte bu da insanın kendisiyle çok zaman geçirdiinin kanıtı olsa gerek:Kendi kendine konuşma.Ya da dier insannarla konuşmasının kesmediinin kanıtı.Aman sittiret ne demekse ne demek işte…Neyse günnükçün şimdi burda daa derinlere dalmak isterdim ama şimdilik yüseyde dolaşmakla yetiniyorum.Biraz daha alışayım klawyeye ufaktan dalışlara başlarım gerçekten çok gerip geliyo böyle yazmak resmen düşünüyorum yazacaklarımı,kalem kaıt olduunda öyle mi?Kalem kendi kendine alıyo başını gidiyo.Alışma meselesi işte buna da alışırıs.İnsanın en iyi özellii de bu diil mi zaten adaptasyon…Görüşmek üsere günnük efendi…

olsa da yesek

mornehir | 28 February 2004 00:51

kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa – günlük tutmaktan başka çare kalmıyor.Canım insanlar!sonunda bana bunu da yaptınız

Bir tekstil terbiyecisinden hayata dair…

silow35 | 27 February 2004 20:57

şeklin aslını mı oluşturur cisim, yoksa cisme şekil veren bulunduğu ortam mıdır? Aynı banyoda yer alan reaktif boyarmaddeler gibi, tuzdan alkaliden egalizatörden ve diğer boyarmaddelerden oluşan kısır bir döngü gibidir hayat… Herşey normal giderken tuzdur hareketlendiren hayatı… ortalık karışır, moleküller acele acele biryerlere doğru hareket etmeye çalışırlar… Nirvana ‘ ya ulaşmak değildir konu… Kumaşa nüfuz edebilmektir en acil olarak. Tutunmaktır biryerlerinden artık hayat bulacağı yeni yerine.. Bu adsorbsiyonu gerçekleştiren bir umutla ve de egalizatörden saklanarak alkalinin gelmesini ve migrasyona uğramadan fikse olmayı bekler… Boyama sonunda istediği olan da vardır, daha kumaşa gidemeden hidrolize olan da… Dirayet gösterip bütün parametrelere dahil olmayı başaransa yeni hayat, bir ömür mutlu olacaktır, maruz kalsa da hafif yıkamalara… Hayat güzeldir arkadaşlar… Ben tekstilciyim… Hayatı en iyi bildiğim şekilde kavrayıp kendimi adapte etmeye çalışırım… Varın siz de hayatı en iyi bildiğiniz işle empati kurdurup anlamaya ve mutlu olmaya çalışın… Ama unutmayın ki sizi durduracak en büyük engel sizsiniz… Kendinize engel olmayın… Hayatla mutlu takılmalar.. Ha bir de 2 mart doğum günüm… 25 olacağız… İyi olur umarım… Sizi hayata daha sıkı tutturacak bir fixator de bulursanız iyi olacağı kanısındayım… Diyorum!!!

hafiften deneme

contravener-hafif | 27 February 2004 19:42

Samimiyet ilginç bir kelimedir. İki anlamı vardır. Üstelik bu iki anlam birbirinin tersidir. Birinci anlam içten olmaktır öteki anlam senli benli olmaktır. Esas anlam günlük yaşamda geçerliliğini nerdeyse yitirmiştir. Samimi bir arkadaşım dediğimiz kişi genellikle enseye tokat oturağa şaplak olduğumuz kişidir. İçtenlik belli bir saygı çerçevesine oturuyorken senli benli olmanın ayarı pazar tartısı gibidir. Hiçbir zaman kesin değildir çünkü göz kararıdır. Vakit harcansa en yaklaşık değer bulunur ama tartıyı tutanın acelesi vardır. Ne de olsa müşteri samimi arkadaştır. Özenilmeye gerek yoktur. O durumu anlamakla yükümlüdür. Anlamıyorsa eğer, samimi arkadaş değildir.