bildirgec.org

Kaç “level” kaldı gerçeğe?

kitty | 20 September 2003 01:57

ben yazmadım, yazanın kim olduğunu da unuttum departmanından..

Farkına var. Sürekli bir kovalamacadasın. Ya da sürekli bir kovalamacasın. Akışın içinde, hiç vazgeçmeden savaşıyorsun. Koyduğun hedeflerin sadece bir “level” ötedeyken asla vazgeçmeyeceksin. Oysa ki hedeflerin her “level” da değişecek. Labirentin bir yerinde bir sonraki kapıyı açtığında karşına ne çıkacağını bilmiyorsun. Sağdan ya da soldan. Aşağıdan ya da yukarıdan. Hayatın sana getirdikleri ne zaman, nereden çıkacak karşına? Daima hazır ol. Tetikte ol. Tüm “level”ları atladığında seni bir ödül bekliyor. Peki beklediğin ödül bu mu acaba? Bunca uğraşın sunduğu ödül seni mutlu edecek mi? Ne sen, ne de bir başkası bunu şimdiden bilemez… Sadece birkaç canın var. Birini kaybetttiğinde kaldığın yerden yeniden başlatıyorlar. Denemek zorundasın. Vazgeçme şansın yok. Mükemmelleşip, bu oyunu bitirene kadar yeniden hayat bulacaksın. Yorulunca bırakmak isteyeceksin, her yeni hayatın sana sunulmuş bir şans oysa. Zaten bırakamazsın; bir yanın yolun sonunu merak ediyor nasıl olsa. Asırlardır oynanan bir oyun, mükemmel tasarımına hayran olduğun. Ayarları çok önceden yapılmış. Sen sadece oyunun içinde öylece buldun kendini. Bitirene kadar da içinde kalacaksın. Labirentin kendisi süprizlerle dolu, süre yeteri kadar. Bazen zevk veriyor, bazen de “bu kadarı da olmaz!” deyip isyan ediyorsun. Bunca savaşın ortasındayken aklına da düşmüyor değil tuhaf sorular. Hele bir tanesi var ki oyuna o kadar kaptırmışken kendini, cevaplayamıyorsun.. “Sahi başka bir bilgisayar ekranında, bambaşka kovalamacalar da yaşanıyor mu benimkiyle eş zamanlı olarak?” Ya da;

okulun ilk haftasından izlenimler;

| 19 September 2003 23:43

Bu gün okulun ilk haftasının son günüydü. Bu ilk hafta için küçük bi değerlendirme yapmaya karar verdim. Açıkçası durum pek iç açıcı değil. Mesela ilk günün nasıldı derseniz, daha iyilerini de görmüştüm. Memnuniyetsizlik etmek istemiyorum ama çok hassas bi dönemdeyiz. Sanırım önce biraz geçen seneden bahsetmem gerekicek; Bendeniz fen lisesinde okumaya çalışan ve de üç tane birle bütünlemelere kalan bi vatandaşım. Yazın yarsını ders çalışarak ve de o üç tane biri düzeltmeye uğraşarak geçirdim. Nitekim, düzelttim de. Ve fen lisesinde devam etmeye hak kazandım. Bu sene iki tane fen sınıfını birleştirdiler. Gidenler kalanlar şeklinde bi hesaplama yaparsak elimizde 23 adet öğrenci kalıyo. Yani bir tek fen lisesi2 sınıfı var artık. Bizim sınıfın on erkek iki kız olan mevcudunun, sevgili can yoldaşım eda ve iki erkek dışında hepsi devam ediyo. Yan sınıfı anlatmaya başlamadan önce belirtmek isterim ki, elimden geldiğince objektif olmaya ve mübalağa etmemeye çalışıcam. Yan sınıfın çoğunluğunu oluşturan kızlar -bir tanesi hariç- komple kaşar olmakla beraber, konuşmak yerine ötüşmek, bağırmak, gülüşmek salak salak zıplamak gibi eylemleri kullanarak iletişim kurmayı tercih ediyolar. Eda ve ben iki kız, ayrılmaz ikili olarak yaptığımız ünümüzü edanın bu sene anadoluya geçmesi yüzünden ne yazık ki bozmak zorunda kaldık. Edanın bu isteksiz geçişi, benim sınıfta diğer kızlarla bir araya gelmeme sebep olacaktı ki, bu konuda tek ümidim, geçen sene bizim sınıfa gelen fakat sağlık problemleri nedeniyle okula devam edemeyen nurdan isimli güzide ve zeki arkadaştı. Her şeyin en hayırlısından olmasını dileyerek başladığım bu okul yılı, umarım az sonra anlatacaklarım gibi devam etmez. Sınıfta 23 kişi olduğumuzu söylemiştim. Erkelerden biri fazla. Yani bir kişi tek oturuyor bu da erkeklerden biri oluyor. Yan sınıftaki kızların o bir tanesi hariç hepsi zaten bir arada. Bende onlara fazla bulaşmak istemiyorum zaten. Elimden geldiğince kendi dünyamda kalıcam. O kalan bir vatandaşın yanında oturuyorum. Ama aslında ben onunla da oturmak istemiyorum! Onun da pek benim tipim olduğu söylenemez. Gelelim nurdana; o da bu sene yeni gelen bir diğer zeki ve güzide vatandaş olan serap ile oturuyo. Aslında onun açısından bakacak olursak, onun için böylesi daha iyi. Çünkü ikisi de okulda yeni sayılır ve birlikte takılmaları daha kolay olur. Bu arada yanında oturduğum vatandaş, sadece inek değil, su katılmamış inek talebe! En önde oturmak istiyo, hocanın her dediğini not alıyo falan filan. Ben en önde oturmaktan nefret ederim. Hem de orta sırada. Kaç defa arkaya geçmemiz için ısrar ettim, ama gözlerinde bi problem olduğunu iddia etti. Gözlük almamak için ne gibi bi bahanesi var bilmiyorum. Kimsenin derdini çekecek halde de değilim. Böyle hocaların dibinde en ortada olmaktan hiç hazzetmiyorum. Bu bana yazılılarda kopya falan da vermez. Oysa ben arkalarda bi yerlerde tek başıma oturmak istiyorum. bu arada bizim erkeklerle de aram pek iyi değildi ama arada bir konuştuğumuz oluyor. Dedim ya, ben kendi köşemde, kendi halimde oturmak istiyorum. Arada bi hocalara laf sokmak, çocuklara takılmak, ama yalnız oturmak istiyorum! Eda da sınıfından memnun diil. Teneffüslerde gene beraberiz gerçi ama aynı sınıfta olmak gibi olmuyo. Yaws bu yazdığım biraz salak kızların günlüklerine benzedi ya! (hafif’in günlüğü değil, gerçek günlük) herkesle selamım sabahım, muhabbetim vardır ama bu sınıf ortamı açmadı beni. Öğle teneffüslerinde, eda yemekli olduğu için ben kantinden alıp sınıfta uslu uslu yiyorum 🙂 özelikle bu kızlarla aynı sınıfta olmak gerçekten sinir bozucu. Bu kızları görmeniz lazım yani öle böle diil. Bana en çok koyan da bu kadar saçmalığın arasında nasıl olup da sınıfı geçebildikleri. Hem de iyi notlarla! Daha okulun ilk gününden başladılar piyasa yapmaya. Biz onlardan bir sene önce başladık bu okula ama maşallah benden çok erkek tanıyolar. Hatta kızlardan çok erkekleri tanıyolar! Ayrıca o vik vik sesleriyle bağrışıp, yapmacık harketlerle havaya girmiyolarmı, iyice sinir bozucu oluyo. Dışardan ne kadar iğrenç göründüğünün farkında diiller ve bu durum sadece bizim değil okuldaki bi çok kişinin dikkatini çekmiş durumda. Arkalarından söylenmeyen kalmadı. Aslında iyi ki geçen sene birleştirmediler yoksa, bizim adımızda onların arasında anılacak ve biz masumlar arada kaynayacaktık. Şimdi herkes kimin ne olduğunu biliyo. Baya uzun yazmışım aslında daha anlatılacak şey var ama siz sıkılmanda keseyim burada. Ben öle her şeyi sorun yapan bi tip dilim ama bu okul konusunda son zamanlarda hep kötü şeyler oluyo. Benim şımarık ve kimseyi beğenmeyen bi tip olduğumu da sanabilirsiniz fakat inanın görseniz siz bile inanamazsınız! Hakkaten bizim sınıfta normal insan yok! Neise, yine uzatmışım lafı, son bi not eklemek istiyorum; bu yeni nesiller giderek daha şımarık ve boş oluyolar. Şimdi gelen hazırlıklara bakıyorum da, biz bölemiydik yaws? Bu ne hava, bu ne rahatlık anlamadım gitti. Yıllar ilerledikçe, peşi sıra gelen insanlar da, bi tuhaf olmaya başladı. Bizde 86’lılara göre tuhafız. Bakıyorum da, çoğu ağırbaşlı efendiydi lise2’de. Bizimkiler hala sınıfı jurassic park’a çevirme çabası içinde. Tamam tamam bitti!

Pulls me under

tatlıtrapez | 19 September 2003 16:28

Hayatımın hiçbir döneminde şu anda çalıştığım yerdeki kadar mutsuz olduğumu hatırlamıyorum.Sağın solum gerizekalı dolu.Sabahları ofisteki masama oturduğum anda içimde en ufak bir istek,mutluluk,heyecan kalmıyor.Bazen düşünüyorum hayattan hiçbir beklentisi kalmamış,mutsuz biriyim sanki.Akşam olup ta eve gittiğimde kaybettiğim duygularıma yeniden kavuşuyorum.Ama yine de yeterli değil.Neden hala burdayım ,çünkü mecburum şu anda işsiz kalmayı göze alamıyorum.Bunu düşündükçe kendime sinir oluyorum ve mutsuzluğum bir kat daha artıyor.Böyle bir kısır döngü işte.