bildirgec.org

sayıların gizli hayatı

hafifuyku | 27 June 2002 18:18

arama motorlarında 1 ile 1.000.000 arasındaki sayıların ortaya çıkma frekansına bakmışlar, sonuçları bir istatistik programına yedirmişler, ve hangi tam sayıların insan kültüründe (daha doğrusu internet insanı kültüründe) daha sık kullanıldığına dair bir prezentasyon hazırlamışlar.. tabii 911, 486 gibi anlamlı numaralar ve sonu sıfırla biten numaralar (niye çünkü 10 parmaklıyız 🙂 revaçta. sonuçları gösteren applet de çok şık: the secret lives of numbers.

Funda Arar “Alagül”

entheogen | 27 June 2002 17:45

Çok güzel bayılıyorum müzik ses harika. KaZaA’dan indirdim beni mest etti şu satte. Off. Bütün parçaları çok kaliteli. “Arapsaçı”, (eski bir parça olmalı bu Erkin Baba dan herhalde)”Seninim” o da güzel. Tekrar tekrar dinliyorum süper yaa:)))Burda

boostaroo

gnostic | 27 June 2002 15:59

md playerim ile ilgili tek $ikayetim ses seviyesinin benim icin yeterince yuksek olmamasiydi. sirf bu yuzden bu aletten (Boostraoo) alabilirdim.
boostaroo kendisine girilmi$ olan sesi %40 kadar arttirabilen ve bunun yanisira uzerindeki 3 adet kulaklik ciki$i ile isterseniz (ornegin) yolculugunuzda tek ses kaynagindan 1..3 ki$inin faydalanmasini saglayan oldukca kucuk bir alet..

Feribot, sucuk, yekaterina

ingilizanahtari | 27 June 2002 14:59

Efendim yıllardan 96 olsa gerek, ben ve benim kadar saf iki arkadaşım Bodrum’a gitmek istiyoruz yaz tatilimiz için. Lakin Varan çok yükseltmiş otobüs fiyatlarını, ve cost-conscious insanlar olarak diyoruz ki, bu kadar parayı kaptırmayız onlara. TCDD dediğimiz devletimizin demir yollarının İzmir’e kadar seferi olduğunu öğreniyoruz, hem de Bandırma’dan feribot aktarmalı. E İzmir’den de Bodrum 2 adımlık bir yol olduğuna göre Varan’a vereceğimiz paranın yarısına hem daha eğlenceli hem de denenmemiş olan bu yolu seçmeye karar veriyoruz. Two roads diverged in a yellow wood and I took the one less travelled by doğal olarak gençliğimizin hayat felsefesi. İlerleyen yıllarda şüphecilik ve muhafazakarlığın ağır basacağından haberimiz yok henüz. Yolculuğumuz Alper’in babasının bizi Sirkeci’ye bırakmasıyla başlıyor sabahın epey erken bir saatinde. Kahvaltı etmeye bile vakit bulamamış olmamız hiç tedirgin etmiyor bizi, feribotta ne yesek tartışmaları arasında yerlerimizi alıyoruz küçücük denizin ortasına doğru. Lakin ne görelim, feribotta büfe olmadığı gibi restoran da kapalı. Bir müddet afalladıktan sonra restoranın 12 gibi açılacağını öğreniyor ve beklemeye başlıyoruz. Saat 12 ye yaklaştığında da restoranda sadece hiç mi hiç çekici görünmeyen bir çeşit çorba olduğunu görüyor ve diyoruz ki bu kadar bekledikten sonra Bandırma’da adam gibi bir şeyler yeriz, zira trenin kalkmasına kadar yarım saat civarı bir vaktimiz olacak.

robot

enemy | 27 June 2002 14:53


aslinda cok gec bir teknoloji haberi olacak ama sonucta bu olay bir robot. bildirgeclemek istedim.

4 yas ve yukarisi icin egitici birsey. renk olarakta gercekten cok hos oldugunu soyleyebilirim satin almak ve daha ayrintili bilgi(4 satir bi aciklama hah!) icin adres surasi.

bi kartvizit

indianropetrick | 27 June 2002 14:26

Babam birçok iş denemiş hayatında. Berber çıraklığı, garsonluk, fedailik, ayakkabı tamirciliği, mobilyacılık… Yığınla iş. En son elektrikçilik yapmaya karar vermiş ve yaklaşık 20 senedir de bu işi yapıyor. Ufak bir dükkanı var. “Gül Elektrik”. Birgün benden kendisine bir kartvizit hazırlamamı istedi. Benim de hoşuma gitti aslında. Babam için bir kurumsal kimlik tasarlayacaktım. Çalıştım biraz üzerinde, değişik tasarımlar oluşturdum. Gayet modern oldu. Hepsinden çıkış aldım güzelce maketlerini yaptım. Sıra babama sumum yapmaya geldi. Sanki bastırmışım gibi cüzdanımdan çıkardım ve tek tek uzattım kartvizitleri. Hepsini beğendi. Hatta arkadaşlarına gösterdi, onların fikrini aldı. Ben karar vermesini bekliyordum.”Bunun bi de yatayını yapar mısın?” aşamasında bırakmıştım işi. Uzun zamandır da bakamıyordum. Geçen akşam beraber otururken “oğlum gel bak bi fikrim var kartvizit için” dedi. “Bi gül yapsan şöyle ortaya yanına da elektrik yazsak, nasıl, güzel olmaz mı?” dedi. Hemen savunmaya geçtim. Öyle olur muymuş, hiçbir ciddiyeti yokmuş öyle bir kartvizitin… Hiç dinlemeden bilgiç bilgiç anlatıyordum; kurumsal kimlik, şirket olma ciddiyeti, herşeyi biliyordum orada. Sonradan dank etti. Niye?? Neden olmasın? Doğru ne? Her gün gördüğün o boktan darmadağın kompleks ıvır zıvırlar o kadar doldurmuş ki beynimizi, basit düşünemiyoruz. Kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki karmaşıklığa basit şeyleri görmüyoruz bile. Küçük şeyler mutlu edemiyor bizi. İş istiyorsun, çok yükseleceksin. Para istiyorsun, zengin olacaksın. Yetecek kadar değil, harcayamayacağın kadar. Niye?? Utandım kendimden…Babam dönüp “eşşek herif” deseydi ne kadar da rahatlardım.

Gideceğim buralardan.Taa Tibet\’ e rahip olmaya…

LuCiuS312 | 27 June 2002 12:37

Biraz önce yolda yürürken bir grup eleman geliyordu karşıdan karşıdan. İstikamet tam ben. Otoyolda ki tavşan gibi hissettim kendimi. Tam o sırada içimden geçirdiklerim ahlak bozucu kelimeler ve “ya bu hayvanlar hiç önlerine bakmaz mı” idi ki hepsinin tek bir yöne kitlenip hafifce güdüm kazandıklarını farkettim. Kafamı o yöne çevirdiğimde ise tarifsiz acılar sardı bir anda her yanımı. Aman allahım dedim. Eminim ki bayağı boş vakit harcamışsındır bu organizmayı vücuda getirmek için. Tam bir huri. Esmer tenli. Sarı saçlı-biz marşalmıyız, epi topu 3 4 renk var bizde-, harika bir fiziği olan ve üzerinde ki herşeyin kendisi için yaratılmış olduğu belli bir bağyan. O sırada rüyamdan uyanmama sebep olan şey ise yediğim sayısız omuz darbesi idi. Bu aksiyonlardan yaklaşık iki dakika sonra kafamda ki tek düşünce bunların dünyevi şeyler olduğu idi. Ve tam o anda ampulü yaktım zati. Evet dedim neden olmasın. Ama nasıl yapılır, nasıl gidilir. İşte Tibete gidip budist rahip olmaya karar verdiğim andı o an. Ya neden şu an ki mevcut benliğimi arındırıp tüm dünyevi zevklerden vazgeçmiyorum. Yani o zaman “neden benim sevgilim değil şu güzel hatun”, “ya elin herifine bak yeni kasa M3 ü nası getirtmiş ya”, “offrf be olm adamalara bak deli gibi para harcıyolar, biz bi simiti doğrultamıyoz”, “ulan bu kredi kartı beni hayatımdan etcek be, bu ne ya” falan gibi dertlerim hiç olmayacak. Televizyonda b.ktan siyasetçileri, ve kendileri kadar b.ktan tartışma konularını izleyip gaz yapıp duvar yumruklamıycam. Ya da bir milli takımım olmayacağı için yarı finalde elendi diye ağlamayacağım tekrar tekrar. Tam bir arınık olacağım. Neden olmasın dedim ya. Ama ama yapabilirmiydim tüm bu teknolojiden vazgeçebilir miyidim? Yani bir internetim olmayacaktı. Çi yu cen’ e cepten mesaj atamıycaktım. Harbi orada hiç dişi olmayacaktı. “Bi bik börgır lütfen, büyük seçim” kelimesi hayatımdan çıkacaktı. Ama bunlardan yeteri hazzı almıştım ben ki. Birazda öyle denesek olmaz mıydı?