bildirgec.org

ASCII Art

Wrzl | 30 December 2001 21:22

Geçenlerde Hafif’de güzel bir penguen görmüştük ASCII art hesaabı. Şurda çeşitli sanat eserleri mevcut. Bilhassa alt taraftaki listede bulunan ressamların en ünlü eserlerini ASCII yapmışlar. Michelangelo, Monet, Picasso, Dali birkaç güzel örnek.

her film de olduğu g

coach | 30 December 2001 17:38

her film de olduğu gibi yüzüklerin efendisi’nin de film çekim hataları yavaş yavaş meydana çıkıyor… movie-mistakes adresinde hataları görebilirsiniz 🙂 mesala… Sam ve Frodo’nun bostan korkuluğunun yanında bulundukları sahnede, onların gerisinden bir otomobil geçiyor. Burdan lütfen..

anlamama modasi

frontpage | 30 December 2001 13:38

Şu sıralar dizilerde bir anlamama modası başladı. Bunların diyaloglarını yazanlar ne demek istiyorlar ki, anlamıyorum. Bütün sanatçıların ağzında bir “ne?” sözü dolaşıp duruyor. Bu komik mi şimdi? ne ne ne ne……

Yeni yıl fotosu

mykil | 30 December 2001 09:56

arkadaş bişeyler yapmış alltaki blogda 🙂 dedim bende bişeyler yapıım . her ne kadar edebiyatım sıfır olsada buyrun bakın. http://www.marketimiz.com yeni yılınız kutlu olsun

42 (so long and thanks for all the fish)

olhor | 30 December 2001 06:09

Douglas Adams’ın yeni kitabı mart ayında piyasaya çıkacak. Kitap hikayeler ve konferans kayıtlarının yanısıra D.A’nın ölümünden sonra harddiskinde bulunan Otostopçunun galaksi rehberinin devamı niteliğindeki 10 ayrı bölümden oluşuyor. Kitabın ismide manalı THE SALMON OF DOUBT: Hitchhiking the Galaxy One Last Time.

Yalnızlık ve yapayalnızlık

ingilizanahtari | 30 December 2001 06:09

Bu kadar özel bir mevzuyu paylaşacak kimseyi bulamamam adıma üzücü muhakkak. Aslında paylaşabileceğim kimseler var tabi ama gecenin bu saatinde onları rahatsız etmektense sizleri rahatsız etmeyi tercih ettim galiba.

Konu tahmin edilebileceği üzre ben ve karşı cinsten (dişi oluyolar) ve hemcinsten bir takım insanları içeriyor, karmaşık, sevindirici, üzücü, şaşırtıcı, bedbaht, hepsi.

Önceki bir hikayeme de gönderme yaparak şahısları yine harflendirerek konuma başlıyorum. Ben, naratör, birinci tekil şahıs olarak “A” harfini seçiyorum kendime. Bir dönem can yoldaşlığı yaptığım, ama kendisine asla güvenemediğim bir dostuma da “B” harfini tahsis ediyorum (bu ona hayattaki son kıyağım olsun). Konunun karşı cinsini oluşturan hanıma da “C” harfini vermek zorundayım. Neden A’dan sonra C değil de B geliyor ki? B olmasa da A,C,D,E diye gitse alfabeler, A’yla C daha yakın olsalar, arada sırada D’ye, E’ye misafirliğe gitseler?

Yıl 1998. Ben C’den hoşlanıyorum, ama bir türlü emin olamıyorum ne yapmam gerektiğine. Çünkü C çok saygı duyduğum bir kişilik ve aramızda cereyan edecek herhangi bir vukuatta iş ciddiye binecek, kısa bir süre sonra kendisinden beklediğimi bulamadığım takdirde ilişkimi bitirmem çok zor ve kırıcı olacak. Bir de sosyo-ekonomik kaygılarım var ki onlara değinmiyorum bu yazıda. Ben bu konuyu sürüncemede tutarken, durumdan az çok haberi olan B bir gün punduna getiriyor ve “atamayana atarlar” deyiminin gerçekçiliğini bana ispatlarcasına C’yi sevgili olarak ediniyor. Durum karşısında ellerim kollarım bağlanıyor ve C resmen “yenge” sıfatını almasıyla birlikte “arkadaşımın aşkı” olarak hayatına devam ediyor. Derken takriben 6-8 ay sonra C, B’yi tanımaya başlamış olmasından dolayı olsa gerek ani bir kararla kendisini terk ediyor, B perişan oluyor, onu teskin etmek de büyük ölçüde bana düşüyor. Bu zaman zarfında da ben D ile 3 yıl sürecek olan, ateşli, inişli çıkışlı, kavgalı dövüşlü bir ilişkiye giriyorum. 2001 yazına kadar sürüyor bu.

Buraya kadar herşey normal. Ben kendimi ifade etmekten aciz kalmışım, dolayısıyla durumdan bi-haber olan (ya da öyle gözüken) B ile C normal bir etkileşim sonucu bir birliktelik yaşamışlar, bitirmişler, ben aşkımı kalbime gömmüşüm, hatta araları açıldığında hemcinsimin yanında olmuş, onu teselli bile etmişim. Benim de bir sevgilim var ve muhtemelen dışarıdan bakıldığında çok da sağlıklı ve eğlenceli bir ilişki.

Ama buradan sonra ben C’ye bir kaç kez sağda solda rastlıyorum, oturuyor saatlerce konuşuyoruz ve anlıyorum ki C’yi ben pek tanıyamamışım yengem olduğu zamanlarda. C meğersem benim aradığım şeyin ta kendisiymiş. Onu bir kaç ayda bir aramaya başlıyor, seyrek de olsa görüşüyor, her seferinde bir kez daha etkilenmiş olarak evime dönüyorum. Dün geceye kadar.

Çünkü dün gece dışarda buluşmuyoruz. Evine gidiyoruz C’nin ve beraber uyuyoruz. Bu arada aklınıza fesat şeyler gelmesin, ben ona masal anlatıyorum, o uyuya kalıyor, sonra onu seyrederek ben de uyuyorum. Sonra uyanıyorum sabahın bi saatinde, ona dokunmam lazım, bu kadar zamandan sonra işte yanımda, üzerimizde aynı yorgan var ve ben öylece bakmak dışında birşey yapamıyorum. Cesaret toplamakla harcadığım zamanı müteakiben mücadeleye başlıyorum. Önce ufak dokunuşlar, masum bir kol atma, küçük bir sarılış, yanağa kondurulan bir buse, saatler sürüyor. Olumlu tepkiler aldıkça dozaj artıyor, dozaj arttıkça “önsevişme” terimine yakışır, estetik hareketler mevzu bahis oluyor. Ümit Besen oluyorum. Bitmesin istiyorum o an, ama sabah işe gitmem lazım ve zaten sabahtayız. İstiyorum, evet istiyorum dokunmayı, sevişmeyi. Ama aramızda bir bariyer var tabi, yeni tanıdığım birisi değil ki o! O benim arkadaşım, o benim bir dönem yengeliğimi yapmış bir kişi. Türk olmaktan nefret ediyorum o an, İngiliz olsam yengem olmıycak, B’nin eski kız arkadaşı, benim yeni kız arkadaşım olması için çalışacağım ama kolumdan tutmuş geri çekiyor beni toplum. Dudaklarımız yakınlaşmaya başlıyor artık, evet, galiba olucak! Ama kafasını çeviriyor. Tekrar defanstan oyun kurmam gerekiyor, sete yerleşip tekrar girişimde bulunuyorum. Bu kez de muvaffak olamıyorum, ama yılmıyorum. Vazgeçiyorum, ben vazgeçsem de vücudum vazgeçmiyor. Mantığım hayır diyor olmasına rağmen duygularımı kontrol eden kimyasallar ataklarımı sıklaştırmamı ve rakibin üzerine daha organize gitmemi telkin ediyor. Ve o da karşı koyamıyor artık. Dudaklarımız birbirine deyiyor. Gecenin ruhunu yansıtıyor öpüşmelerimiz, küçük, kararsız, iddiasız, utangaç. Şehvetin önünde çok engel var, kalabalık içinde zor seçiliyor. Zaten hemen vazgeçiyor biraz sonra, ı-ıh diyor. Nerelere gideceği belli değil çünkü bu masum öpücüklerin. Ya da nerelere gideceği çok belli.

Artık çıkmam gerekiyor. 5’ten beri uyanığım, 9’da işte olmam lazım ama saat 10 olmuş. Kalkıyorum, giyiniyorum, kapıya gidiyorum. Yanıma geliyor. Sımsıkı sarılıyoruz. İçim karmakarışık olmuş, midem ağrıyor. Gaza çok basarak işe gidiyorum. Belki de ilk ve son kez dokunmuş bulunuyorum ona. Belki öylesine, bir anda galeyana gelerek bana karşılık verdi ve şu anda çok pişman. Ya da pişman bile değil, fasulyenin pişip pişmediğini düşünüyor.

Ama ben onu düşünüyorum. Yalnız mıyım yapayalnız mıyım bilemiyorum.