bildirgec.org

turictanyel1

11 yıl önce üye olmuş, 51 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

The Majestic (2001)

turictanyel1 | 04 June 2009 09:56

Oyuncular:
Jim Carrey (Peter Appleton/Luke Trimble) ,
Martin Landau(Harry Trimble) ,
Laurie Holden (Adele Stanton) ,
Allen Garfield (Leo Kubelsky) ,
Amanda Detmer (Sandra Sinclair) ,
Bob Balaban (Belediye Başkanı Elvin Clyde)
Yönetmen: Frank Darabont
Senaryo : Michael Sloane
Jim Carey bu filmde, ‘Eternal Sunshine of the spotless mind‘ filmdeki kadar iyi performans sergilemiş olmasa da, ‘izlenilebilir’ filmler arasında yer alabilir film ortaya çıkarmış. 1951 lerde Amerika’da kominist olduğu gerekçesiyle suçlanarak, “Burası Amerika, özgürlüklerin ülkesi” düşüncesiyle, hakkını savunması, doğru olanı yapması için çevresindeki insanlar tarafından kendisine cesaret verme yolculuğu anlatılır.

Peter Appleton, hep kendisine söylenini yapan, olması gerektiği için yapması gerektiğini düşünen, içinden gelen sesleri engelleyen, gerçekten ne düşündüğünü söyleyemeyen, kendini göstermeyen bir karakterdir.
Büyük cesaret gösterip kahraman olabilcek bir karakteri yoktur. Sadece o potansiyele sahiptir ve bir gün içindeki sesleri uyandırıp, kendi gibi biri olması gerektiğini düşündürten bir olay yaşar.

How to Lose Friends & Alienate People (2008)

turictanyel1 | 04 May 2009 13:05

İzledikten sonra hiç bir etki bırakmayan, Simon Pegg iticiliği uyandırmış bu film için söylenecek pek bir şey yok. Eğlenebileceğimi düşündüğümden umutla izlemeye başlamıştım ancak sevdiğim romantik komedi formatlı filmlerden çok daha farklı olduğunu görmek yıkıcı bir etki bıraktı. Simon Pegg başrol için kötü bir tercih olmuş. Zorla komik olmaya çalışan, kötü dans eden başka birini bulmaları çok zor olmuş olsa gerek ki Simon Pegg’i tercih etmişler, ayrıca Kirsten Dunst ile fazla kötü bir çift olmuşlar yoksa onun yanında örümcek adamdan başka birini görmek istemediğimden mi böyle düşünüyorum? Filmi daha izlemeden sadece afişine bakarak bir hikaye uydurmanız istense filmin konusuyla ancak bu kadar aynı olabilir. Her şeye rağmen Jeff Bridges‘ı ve tekrar görmek güzeldi. En azından filmin kalitesini artırmış. Filmin anlatıcak pek bir konusu yok ama kısaca şöyle: komik adam ünlü olmaya çalışır, bu yolda tüm fedakarlıkları almaya razıdır, hırslıdır, şanslıdır da, hatta o şans ona ünlü olmak için yeterlidir. Güzeller güzeli oyuncu Sophie Maes‘ e aşıktır. Film Sidney’nin Sophie’yi elde etme yolunca gerçek aşkını bulma öyküsünü kendi çapında yaşadığı mizah anlayışıyla anlatır.

The kid

turictanyel1 | 24 April 2009 14:19

The kid çok eski bir film olmasına karşın yeniden izlenilebilir nitelik taşıyan filmler arasında yer almıştır benim için. Russ’ın çocukluğuyla yüzleşmesini, başlarda onu kabul etmeyişini, kendisiyle hesaplaşmalarını, pişmanlıklarını konu alır ve özünde arzu ettiklerini fark etmesini sağlar. Hayatını sürekli yetişkin olarak yaşayan, sorumluluk sahibi, zengin, mükemmelliyetçi bir insanın içindeki çocuğu farketmesiyle hayatına renk gelmesini anlatır aynı zamanda. Çocukluğunda hep hayal ettiği gibi bir hayatı olmadığını fark eder. Eskiden hayalini kurduğu bir köpeğinin bile olmadığını fark eder. Gerçekten yaşamadığını görür. Tüm bu farkındalılar onun kendini gerçekleştirmesini sağlar. Kendini gerçek anlamda tanımaya başlar, eski hayallerine geri döner. Yaşadığı eski eve gider, yaşadığı kötü anıları hatırlar, annesinin ölümünü, arkadaşlarının onu dövmesini, rencide edilişini hatırlar. Onu bu hale getiren tüm bu olaylara geri döner, ve tüm olanları değiştirmek için bir şansı olur. Her şey daha mutlu daha özgür bir adam olabilmek içindir. İnsana yaşama sevincini aşılayabilen, suratlarda tebessüm bırakabilen bir film bu.
Başrollerde Bruce Willis(Russ Duritz), Emily Mortimer(Amy), Spencer Breslin (little Russ) oynar, yönetmen Jon Turteltaub‘ dır yapım yılı ise 2000.

1492: Conquest of Paradise (eleştiri)

turictanyel1 | 21 April 2009 15:15

Gérard Depardieu ve Sigourney Weaver‘un başrollerini paylaştığı Ridley Scott‘ın yönettiği 1992 yapımı film Christopher Columbus’un yıllar önce mucizevi bir şekilde Atlantik Okyanusunu geçerek Amerika’yı (New World) keşfetmesini anlatır.
Film ilk yolculuğun zorluklarını ve insanların rüzgarı kaybettiklerinde karaya ulaşma korkularını tam anlamda göstermez.
Gerçekte Christopher Columbus’un ve İspanya Kraliçe’sinin sağladığı olanaklarla kendisine eşlik eden tayfanın ilk yolculuğu 3 ay kadar sürmüştür ve filmde gösterildiğinden çok daha fazla ıstıraplıdır. Film genelde iyi olan, sorun yaratmayacak şeyleri gösterir.
Amerikan yerlileri topraklarına giren İspanyollara kötü muammele etmeden karşılarlar. Film yerlilerin ve İspanyolların birlikte barışçıl bir ortamda, birbirlerine zarar vermedikleri yaşantılarını gösterir ama İspanyollardan bulaşan hastalıkları, köleliği, suçları, kanunları göstermez. Coloumb’un Amerika’yı keşfeden ilk kişi olarak gösterirler ama yanlıştır. Ondan önce Greenland, Iceland, Norveçlilerin kıyı çevrelerine geldikleri kanıtlanmış bir gerçektir. Zaten birilerini yaşadığı bir yer tekrar nasıl keşfedilmiş olabilir ki?
Filmin çoğu yerinde Coloumb’un günlük tutarak anlattığı hikayeyi sadece onun gözünden o şekilde kabul edip doğrulamamızı ister.
Bunun dışında müzikleri muhteşemdir, anlatılan hikayeyi güçlendirir niteliktedir.

Let The Right One In (2008)

turictanyel1 | 21 April 2009 12:46

Lat Den Ratte Komma In‘ 12 yaşlarındaki genç oyuncuların ilk oyunculuk deneyimlerini sergiledikleri başarılı mı başarılı bir film. Farkını klasik huzur bozucu vampir filmlerinden koca bir çizgiyle ayırabilmiş, kattıkları duyguyu seyirciye en masum şekilde aktarabilmiş bir film.

Oscar kendisiyle yaşıt tuhaf davranışlar sergileyen Eli’ye aşık olur. Eli, yapayalnız Oscar’ın kalbindeki boşluğu doldurmaya yetecek kadar sevgi doludur. Ancak Eli’nin sırrı ortaya çıktığı zaman Oscar’ın davranışlarının neden değişmediğini seyirciye sorgulatan bu film çocukların bakış açısından çocukça izlettiriyor, seyirciyi içsel bir yolculuğa çıkartıyor. Çünkü filmde geçen mekanlar ‘tanıdık’ gelebilcek kadar sıradan, mekanların yanı sıra yaşanan ve yaşanması arzulanan olaylar da.

Dario Argento İstanbul’a geliyor

turictanyel1 | 18 February 2009 13:48

8. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali !f İstanbul’un !f Inspired / Keşif Uluslararası Film Yarışması‘nın jürisinde görev yapacak Amerikan-İngiliz (Anglosakson) korku sineması dışındaki korku filmi yönetmenlerinin en önemlilerinden biri ve de en ünlüsü olan Dario Argentoİstanbull’a geliyor. Kaynak

Makyaj

turictanyel1 | 17 February 2009 17:34

Dustin Hoffman (The Hook) & Robin Williams (Mrs. Doubtfire)
Dustin Hoffman (The Hook) & Robin Williams (Mrs. Doubtfire)

Hafızalardan silinmeyen karakterlerde makyaj önemli bir unsurdur kuşkusuz. Hele o karakterleri benimseyip sevmişsek bizim için kahraman olmuşlarsa, boy boy posterlerini asıp durmuşsak, repliklerini ezberleyip eğlencemiz olmuşlarsa kısaca bizim için anlam ifade etmeyi başarmışlarsa artık iş işten geçmiştir, onlara bağımlı insanlar oluvermişizdir. Bir anlamda aşkın binbir çeşidinder biridir bu durum. Tabi bunun zıttı da olmuştur çoğu zaman. Korkuyla izlediğimiz filmlerde bizi uyutmayan karakterlerde olmuştur ömrü hayatımızda.

 Terminatör & Dark Knight two faces & Farscape : Natira
Terminatör & Dark Knight two facesmake-up& Farscape makeups: Natira
Big Fish & Yaşayan ölülerin dönüşü III
Big Fish & Yaşayan ölülerin dönüşü III

The Goonies (1985) & Snow White: A Tale of Terror(1997)
The Goonies (1985) & Snow White: A Tale of Terror(1997)

Bu yıl “En iyi makyaj” katogorisinde Oscar ödülleri için yarışan 3 film var: Greg Cannom, The Curious Case Of Benjamin Button, John Caglione, Jr. ve Conor O’Sullivan The Dark Knightve Mike Elizalde ve Thom Floutz Hellboy II: The Golden Army

Motosikletli Filmler

turictanyel1 | 14 February 2009 12:38

The Dark Knight
The Dark Knight

Chris Corbouldtarafından tasarlanan bu muhteşem Batpod‘un her iki tekerleğide 508mm ve her ikisinin içinde de motor bulunmakta.
Ayrıca bu batpod’un tek sahibi gösteri showları için sürücülük yapan Jean-Pierre Goy‘dur. Maliyeti ise sır gibi saklanmaktadır.

Terminator 4
Terminator 4
Terminatör 4
terminatör 4 salvation

5 Haziran 2009 da gösterime girmesi beklenen Terminator Salvation filminde kullanılacak korkutucu robot motosiklet, tasarımcılara yeni farklı bir bakış açısı kazandırmış durumda. Yarı robot yarı motosiklet görünümde olan moto-terminatorün ilk bakışta çatık, kırmızı gözlü suratı dikkat çekiyor. Önceki 3 serisinden farklı olarak bu filmde robotlara daha çok rol verilmiş. John Connor rolü ise Batman’in son serisindede gördüğümüz Christian Bale‘e ait.

The Boy in the Striped Pyjamas (2008)

turictanyel1 | 12 February 2009 15:13

Çizgili pijamalı çocuk. Filmin adının içinde bulunan “çocuk” kelimesi çok şey anlatıyor aslında. Savaş, 8 yaşındaki Bruno‘nun gözünden bakılarak anlatılıyor, tüm saflığıyla…

2. dünya savaşı sırasında, asker babası yüzünden taşınmak zorunda kalan Bruno yeni evlerine, ortamına alışmaya çalışır.Ancak burası onun için hapisane gibidir ve evinin dışına çıkması yeni insanlarla tanışması yasaktır. Bu durumdan çabuk sıkılır ve bahçelerindeki ağaca eski araba lastiğinden salıncak yaptırır. Ancak bu onun için yeterli olmaz. Yeni bir arkadaş edinmek ve onunla oyunlar oynamak ister. Dışarı çıkması yasakken ve kapıda askerler varken bu hayalinin imkansız olduğunu farkındadır.

Derken evin bodrumunda tırmanıp dışarı çıkabileceği bir pencere bulur. Artık özgürdür. Doğa onun için yeni bir mekandır ve bunu
kimseye söylemez.
Gizli gizli evden kaçarak dolaşmaya başlar ve şüphe uyandırmadan evine döner. Bir gün Yahudileri hapsettikleri kampta, kalabalıktan uzaklaşıp beton yığının arkasında saklanarak yaşayan Shmuel ile tanışır.Artık Bruno’nun yeni bir hayatı vardır, mutludur.
Bundan sonrasının kimseye anlattırmadan izleyin derim. Bruno ve Shmuel‘in oyunlarını, konuşmalarını filmin şok edici sonunu ve dahasını…

Gary Larson / Tales From The Far

turictanyel1 | 11 February 2009 09:59

Doğa üstü olaylarla, varlıkları insanlaştırma tekniği kullanılmış Gary Larson çizgi animasyon filmi. Anthropomorphic yani insanbiçimciliği denilen bu teknikle yaratıcılıkta sınır tanımadan tek hücreli canlılardan, hayvan, bitki, rüzgar, güneş gibi ya da diğer soyut kavramlara kadar akıllara gelebilen her şey kullanılmış, oyun tadında insani yorumlamalar yapılmış karikatür sevenlerin arşivlerinde yer alan bir yapıt olmuştur.
Vahşi batı kovboyları, yaratıklar ve anthropomorphic hayvanların hepsi Larson tarafından yaratılmış olup, Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivali‘nde Büyük Ödülü verilmiştir.

Film yer yer ürkütücü yer yer komik olabiliyor.Buna mistik bir atmosferde caz gitarist Bill Frisell’in eşlik etmesi ise daha da hoş bir hava yaratmış. Film iki bölümden oluşmakta, ilki 23 dakika ikincisi 40 dakika sürmektedir. Anlatılan genel bir öykü yoktur, Larson‘un çizdiği karikatürlerin filme uyarlaması yapıldığından dolayı okurken kafanızda canlandırdığınız şekilde izliyormuşsunuz gibi gelir. Herkese hitap edebilen bir film olmadığından dolayı kimilerince sıkıcı kimilerince de eğlenceli olabilir.

Kısaca Gary Larson‘u tanıtalım:

The Far Side, Beyond The Far Side, In Search of The Far Side, Bride of The Far Side, Valley of The Far Side, Hound of The Far Side, The Far Side Observer, The Prehistory of The Far Side, There’s A Hair In My Dirtkarikatür kitaplarını yazmış, halen yaşamakta olan 14 Ağustos 1950 Tacoma, Washington doğumlu Amerikalı karikatürist.