bildirgec.org

turictanyel1

11 yıl önce üye olmuş, 51 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

Spread

turictanyel1 | 30 November 2009 13:03

“Amaç ne?” sorusuna çok iyi cevap veremeyen Ashton Kutcher filmi. Los Angeles yollarında zengin olgunların, kendi çıkarları doğrultusunda kısa süreli lüks hayat yaşama ve bu hayata düşkün genç yakışıklıların ya da güzellerin içinde bulundukları psikolojik duruma duygusallıktan çok hayatın acı gerçekliklerini katarak anlatan bu film için imdb de 6.1 yıldız görmüş olamama şaşırdığımı söylemeliyim. En azından My Boss’s Daughte , A lot like lovetadından hoş olabilceğini düşünmüştüm. Kendisiyle aynı şartlarda yaşayan ruh ikiziyle karşılaşması, düşüncelerinin değişmesine ve normal olarak hayata bakışının farklılaşmasına neden olur. Bu ruh ikizini duru bir güzel olan Margarita Levieva canlandırdığı Heather karakteriyle izleriz. Ayrıca birbirlerine çok yakışmış olduklarınıda söylemeliyim. Çok derin düşünceler doğuran bir film olmadığından doya doya Ashton Kutcher izlemek isteyenlerin hoşuna gidebilcek bir film olabilir.

yetenekli toyota

turictanyel1 | 30 September 2009 17:03

Sizi ne kadar etkiler bilemiyorum ama Toyota nın ürettiği en az insan kadar iyi keman çalabilen bu robotu dinlemedengeçmeyin derim. 2007 yılında üretilmiş olup 2010 yılında ev ve hastane gibi yerlerde kullanılabileceği düşünülmüş. Kaynak

wall-e bilgisayar kasası

turictanyel1 | 25 September 2009 15:58

Çılgın bir rustan çıkmış hoş bir fikir, 18 günlük bir proje: wall-e kasası. Bu ev yapımı WallE kasası, adım adım itinayla yapılmış, her bir parçası özenle kesilmiş, tıpkısının aynısı bir WallE bilgisayar kasası olmuş :

The Last House on the Left (2009)

turictanyel1 | 08 September 2009 12:04

Gerilim sinema türünde takdire şayan yönetmenler çok azdır. Özellikle filmi izlerken, gidişatı tam arzu ettiğiniz gibi yaratmamaları sinir bozucu olur. İşte yunanlı yönetmen Dennis Iliadis‘ın çektiği ikinci film olmasına rağmen’The house on the left‘ filmi tabuları yıkmış, iyilerin kaçmadığı kötülerin korkmaya başladığı, kovalandığı bir film olmuş. Moral bozuculuktan çok, film esnasında tezahurat yapmanızı bile sağlayabilecek, motive edebilecek hala gelmiş nadir flimlerden olmuş. Gerçekçiliği konusunda ise lafa gerek bile yok. Takenadlı filmi beğenenler, izlerken yaşadıkları hayranlığı bu filmde yaşayacaklar.

Sualtı fotoğraf stüdyoları: Yıldızlar büyük tank içinde

turictanyel1 | 07 September 2009 16:32

Pinewood Studyolarında reklam, klip ve çeşitli televizyon şovları için kullanılan devasal su tankı bir çeşit film seti olarak kullanılıyormuş ve 1.2 milyon litre su hacmine sahipmiş. Boat That Rocke , Bourne Ultimatum, Atonement, Elizabethve Casino Royale gibi filmlere ev sahipliği yapmış.

Oyuncuların komforu içinse suyun sıcaklığı her zaman 32 derece civarında tutuluyormuş.
Keira Knightley, Myleene Klass, Sharon Stone ve Matt Lucas gibi oyuncuların bu tank içinde vermiş olduğu pozlardan bazıları:

Night at the museum (2006)

turictanyel1 | 06 September 2009 17:11

Günü kurtarmak için keyifli bir film olan Müzede Bir Gece, çok büyük beklentiler içinde olmayan filmseverlerin bir zamanlar hayranlık yaratan, hatırladıkça da bir daha izleme isteği uyandıran Jumanji filmiyle olan benzer yanı ile dikkat çekiyor. Jumanji filmine adını veren söz konusu oyunu oynayınca karakter ve olayların canlandığını ve oyuncuların aniden bulundukları durumdan kurtulmak için işi ciddiye alıp oyun için oyun oynamaya devam ettiklerini hatırlarsınız. Night at the Museum filminde de aynı durum söz konusudur.

L’auberge Espagnole (2002) ve devamı Les poupées russes (2005)

turictanyel1 | 04 September 2009 10:18

İspanyol Pansiyonu
İspanyol Pansiyonu

Filmin fragmanını izleyebilirsiniz.

Fransız sinemasının başarılı yönetmenlerinden Cédric Klapisch in aynı zamanda senaryosunu yazdığı, yönettiği İspanyol Pansiyonu ve Rus Bebekler büyük ses getirmiştir. Filmin ingilizce versiyonu EURO PUDDING olarak tanıtılmıştı.

Erasmusprogramıyla farklı ülkelere giden öğrencilerin hayatlarını en doğru biçimiyle anlatmayı başarmıştır. Yaşanan özlemlerin, aşkların, yalnızlığın psikolojisini ayrıntıya girmeden, tadında bırakarak anlatmıştır.

Xavier, kariyer hedefini gerçekleştirmek için ispanyolca öğrenmelidir ve öğrenci değişim programıyla Barcelona Üniversitesi’ne gitmeye karar verir. Çok sevdiği kız arkadaşından ayrılmak zorunda kalır, buna üzülür ancak kendisini yoran, sıkan annesinden uzaklaşmak için güzel bir yol olduğu gerçeğinede sevinir.

Çoğu zorluktan şansı yaver gittiği için kurtulur. Kendi çabasıyla bütçsine uygun İtalyan, İngiliz, Hollandalı, Belçikalı, Alman ve Tarragonalının kaldığı bir öğrenci pansiyonunda yaşamaya başlar. Herkesin düzeni ve huzurunun olduğu bu pansiyona uyum sağlamayı başarmıştır. Bu farklı kültürde insanların bir araya gelmesiyle hayat herkes için daha da renkli bir hale gelmiştir.

The Beach (2000)

turictanyel1 | 03 September 2009 14:24

Trainspotting (1996), 28 Days Later… (2002), Slumdog Millionaire (2008) gibi filmlere imza atmış, başarılı yönetmen Danny Boyle filmi, The Beach (2000), Alex Garland‘ın romanından uyarlanmıştır. Film macare peşindeki nikotin bağımlısı, gezgin, popüler kültüre meraklı, video oyunları oynamayı ve Vietnam savaş filmleri izlemeyi seven Richard’ın başından geçen olayları anlatır. Bangkok’da bir otel odasında tuhaf davranışlar sergileyen Daffy adında biriyle tanışır ve hayatı değişir. Karşılaştığı bu kişi öyle tuhaf biridir ki davranışları normal yaşantısına ayak uyduramadığını belli eder. Daffy ona cennet gibi bir adanın varlığından bahseder ve bu adanın haritasını verir.
Bu sırada Richard, kaldığı otelde karşılaştığı çifti kendisiyle gelmesi için ikna eder ve hep beraber adanın yoluna koyulurlar, uçsuz bucaksız marihuana tarlaları ve eşsiz bir plaj… komün hayatına dair ayrıntılar…

The House Bunny (2008)

turictanyel1 | 07 July 2009 09:57

The House Bunny Anna Faris hayranlarının kaçırmaması gereken bir komedi filmi. Bu flimde Scary Movie serilerinde gösterdiği performansı farklı bir şekilde devam ettiriyor. Onun ses tonu ve sadece mimiklerini izleyip kırılmak bile yeterliyken, senaryonun basit ama eğlenceli konusu oynadığı aptal sarışın tiplemesine ayrı bir tat katmış, tüm bunlar bile eğlenceli vakit geçirmeye yetiyor. Zaten Anna Faris ‘in karakteri komedi tarzında filmlerde oynamaya daha yatkın olduğu için çok da ciddi filmlerde izleyemiyoruz. Kalıplaşmış iyi yürekli aptal bir sarışındır her filmde tıpkı bu filmde olduğu gibi. Şahsen en beğendiğim beni her defasında güldürmeyi başarabilen Samantha James karakterini Just Friends adlı romantik komedi filminde izlemiştik. Tabi ki de insanların espri anlayışları farklı farklı olduğu için her kesime hitap edebilen tiplemeleri olamaz. The house bunny’i Faris’in performansının nasıl olduğunu merak ettiğim için izledim. Yani filmden çok Anna Faris’i izleme bahanesiydi bu. Konu kısaca şöyle : Shelley Darlingson yetimhanede büyümüş olgunlaştıktan sonra Playboy Malikanesinde yer edinmiş biridir. Ününe ün katmak için 27. yaş gününü bekler. Doğum günü partisi yapılır. Ertesi gün malikane sahibi tarafından yazılmış bir mektup alır ve mektupta malikaneyi bir an önce terk etmesi söylenir. Olayların tam olarak nasıl geliştiğini anlayamaz zaten fazla da sorgulamaz. Evin hizmetçisi onun artık çok yaşlandığını ve bu yüzden kovulduğunu söyler ve olayı fazla deşmesini engeler kapı dışı eder. Kendine yeni bir ev bulmak için gittiği yerde üniversite kulüpleri için ev annesi arayan bir yere rast gelir. Tek bir sorun vardır. Üniversite, kulüp üyelerinin yaşadığı evi ellerinden almamak için 27 üye daha toplamak zorundadırlar ve kimse bu kulübe üye olmak istemez. Shelley tüm sorunu çözmek ister. Kulüp üyelerini toplamak için bir plan kurar. Filmin tüm eğlenceli kısmı işte burdan sonra başlar. İyi seyirler..

Magnolia (1999)

turictanyel1 | 16 June 2009 12:12

IMDb’nin tüm zamanlarını en iyi 250 filmi listesinde 231. sırada yer alan Magnolia, There Will Be Blood, Boogie Nights gibi başarılı filmlere imza atmış California’lı yönetmen Paul Thomas Anderson tarafında yazılmış ve yönetilmiş, 3 ayrı dalda Oscar’a aday olmuş: En iyi yönetmen, en iyi aktör, en iyi müzik (Aimee Mann “Save me“), 8.0/10 oranına sahip bir filmdir.

3 saat boyunca seyirciyi sıkmadan izlettirmeyi başarmıştır. Ebeveyinlerin çocukların hayatları üzerindeki etkisine dikkat çekmiş, onları iyi olana ya da kötü olana yönlendirme şekillerini ve karaketerlerinin oluşumundaki rollerini anlatmıştır.
Hayatlarımızdaki sonsuz ‘etme bulma’ eylemlerinin bireyin üzerindeki karma karışık sınavından bahseder: geçmiş ve şimdiki, kişisel tercihler, şans, aşk ve nefret, ahlaki değerler..