bildirgec.org

torkunc

11 yıl önce üye olmuş, 3 yazı yazmış. 9 yorum yazmış.

Kupanın Bayrakları

torkunc | 11 June 2010 11:19

Dünyanın en büyük futbol şöleni başlıyor nihayet. Tüm dünyada spor adamları kupaya ilişkin haberler veriyor, yorumlar ve analizler yapıyor en heyecanlı halleriyle. Sakatlık haberleri, ölüm grubundan kimlerin çıkacağı ya da kupayı Arjantin’in kazanması durumunda Maradona’ nın gerçekten çıplak koşup koşmayacağı konuşuluyor keyifli keyifli. Evet bu yaz kadınlar “yine mi futbol” tandaslı konuşmalar yapıyor olacak. Pek çok erkek de ayağını uzatarak, göbeğini kaşıyarak, birasını içerek anın tadını çıkaracak: carpe diem. Kadınlarımızı futbolun içinde görmek isteriz elbette, onlar da bizimle beraber izlesinler isteriz; izleyenleri ayrı bir severiz. Hele bir de bu eğlenceye dünyanın dört bir yanından halkların katıldığını düşündüğümüzde “olimpik ruh” çağırmışçasına tüm dünyaya kardeşçil, barışçıl enerjiler yollamaya başlamışızdır. Transa geçmiş beynimiz artık başka başka çalışmaya başlamış, kendi ezberini bozmuştur: halklar bir, sınırlar suni, bayraklar masum, iktidarlar provokatif!

Evet bayraklar fazlasıyla masum. Dini bütün, bellekleri sağlam, her daim ümit var ve barışçıl. Devletler de yapay, sınırlar gibi! İnsanoğlunun genlerinde varolan hümanizmaya inat devletlerin refleksleri bir o kadar gaddar!

Şimdi devletleri boşvermek en iyisi (hep onlar vatandaşlarını boş verecek değiller ya) biz dönelim bayraklarımıza. Bahar gibi, rengarenk, cıvıl cıvıl bayraklara…

Hayat Berbat (Kara Üçleme, I. Kitap)

torkunc | 15 February 2008 11:49

Polisiyenin bir alt türü olan Kara Roman’larda amaç suçu ve/veya suçluyu araştırmak, soruşturmak, aydınlatmak değildir. Klasik polisiyelerden farklı olarak Kara Roman’lar suçun üzerindeki gizemden ziyade başka bir şeyle ilgilenir, çok daha derinlerden beslenir: insanın karanlık yüzünden.

Kara Roman’lar ile klasik polisiyeler arasındaki bu fark sebebiyledir ki suçluyu kovuştururken duyduğumuz heyecan, olayı çözümlerken analitik düşünebilme yetimizi sınamayla gelen tatmin, (nihayetinde cinayet de olsa) suçlunun zekice planladığı eylemin takdiri üzerinden insan zekasını yüceltme, yerini insanı suça iten sosyal, ekonomik ve psikolojik sebepleri resmetmeye bırakır. Bu nedenle daha kitabın başında olaya şahit olmamız, katili iş başında görmemiz bu türün aşinalarınca hiç de yadırganmaz. Klasik polisiyelerde dedektifin gözünden olayların aktarılması (yorumlanması) teknik bir zorunluluk iken, Kara Roman’larda dedektifin varlığını hissetmeyiz bile. Bir gün bizimde başımıza gelebilecek bir kırılma anı, öncesi ve sonrasıyla küçük fırça darbeleriyle aktarılırken düşünürüz: bunların benim başıma gelmesini engelleyen şey ne? Popüler deyimle, bir cinnet geçirmeyeceğimizi kim söyleyebilir? Ya da ekonomik sebeplerden ötürü toplumun aşağı katmanlarından sıyrılamayan bir adam, daha fazla direnemeyip “kendini bırakıverirse”, çizginin öte yanında nasıl bir “şey”e evrilecektir? Birebir cevabını ver(e)mese de (çünkü bunun cevabı değişkendir) Kara Roman’ların asıl ilgilendiği husus budur. Varsın krimonolojik koşuşturmacalar diğer polisiye sayfalarında alsın başını gitsin…