bildirgec.org

teacher07

11 yıl önce üye olmuş, 126 yazı yazmış. 2082 yorum yazmış.

J. J. ROUSSEAU (Serseri Filozof)

teacher07 | 13 October 2009 10:50

18. yüzyılın önemli düşünürü J.J. Rousseau‘nun babası İsaac Rousseau’nun, 1705-1711 arası İstanbul’da yaşadığı bilinir. Adam, saat tamirciliği yapan serseri ruhlu biridir. J.J. Rousseau, Cenevre’de doğar. Bir kavgaya karışan babası, cezadan kurtulmak için şehirden kaçar ve bir daha da oğlunu aramaz.

Rousseau, amcası tarafından bir papazın yanına yerleştirilir. Papaz tarafından kırbaçla dövülen Rousseau tekrar amcasının yanına döner. En sık yaptığı şey kırlarda aylak aylak gezmektir. Bu sefer bir zabıt katibinin yanına yerleştirilir, o da olmaz bir oymacının yanına verilir. Zabıt katibi onu eşeklikle, oymacı hırsızlıkla suçlar, döverler.

Rousseau bu defa bir rahip tarafından, Madam Worens adlı bir kadının yanına yerleştirilir. Kadın ahlaki açıdan kuşkulu biridir. Ona iyi davranır, “küçük” diye hitap eder, o da kadına “anne” der. Bir süre sonra kadının ona metreslik yaptığı anlaşılır. Kadın ona kadastro dairesinde bir iş bulmuşsa da Rousseau işi terk eder. Yayan yapıldak gezmelere ve serseriliklere başlar. Zamanla müzikşinas olur. Bu, besteci kimliğinin temelini oluşturacaktır. Bu arada üç yılını geçirdiği madam ile arası açılır. Bir yandan da felsefe, tarih, şiir ve teolojiye ait eserler okumaktadır. Nihayet 1735’ten sonra ciddi insanlarla ve bilgelerle ilgilenmeye başlar.

ZİYNEBE

teacher07 | 09 September 2009 11:52

www.sadecebiz.net/kissadan-hisse-t9990p2.html
www.sadecebiz.net/kissadan-hisse-t9990p2.html

Çocuklar ona Ziynebe derlerdi. Bazı yörelerde nine, anneanne, babaanne yerine ebe derler. Kısaca söylenen bu isim aslında Zeynep Ebe’ydi. Giderek bütün köyün Ziynebe’si oldu Zeynep Ebe. Kendi yaşıtları, hatta birkaç yaş büyük olanlar bile Ziynebe derdi O’na. Komşuların değil tüm köyün sevgili Ziynebe’siydi. Boş zamanlarını değerlendirmek, eğlence ihtiyaçlarını gidermek isteyen onun kapısı önünde alırdı soluğu. Ellerinde örgüleri, akşama yapacakları yemek malzemeleri ile toplanan kadınların kahkahaları köyün alt başından duyulurdu. Alt başta duyanlar bilirlerdi ki Ziynebe’nin evinin önü yıkılıyor. Dedikodu olur muydu? Bilmem beklide olurdu, hangi toplantıda dedikodu yok ki…

O kadar tatlı, o kadar şirin, bir o kadar da sevecendi. Başörtüsünün üstüne, alnından dökülen saçlarını örtecek şekilde, renkli parlak kumaştan çeki dedikleri bir ipekli bağlardı. Tombalacık, sevimli yüzü ortaya çıkardı. İkiz doğmuştu, boyu on yaşlarındaki bir kız çocuğu boyundaydı. Nükteli konuşması, yaptığı şakalarla kırar geçirirdi ortalığı. Boyuyla dalga geçenlere bile güler yüzle davranır, verdiği yanıtlar espriyle karışık dokundurma olsa da kimse aldırmazdı o laflara. Çok zaman çocukların arasına karışır onlarla evcilik bile oynar, onların gönüllerini hoş etmekten zevk alırdı. Şakacıktan kavga bile ederdi çocuklarla. O bir deryadır, köyün gülüdür.

ELEŞTİRİ

teacher07 | 07 September 2009 08:41

Ekonomik kriz, politik kriz, kültürel kriz dünyayı ablukaya almış durumda. Hele yabancı müdahalelerden kurtulamayan İslam dünyası, bir batağın içine sürüklenmekte. Gelen haberler, paçası çamura batmış kimseleri anımsatmakta. Saplandığı bataktan kurtulmaya çalıştıkça daha da batan kimseleri…

Bir odaya yanlışlıkla giren kuş, kafasını bir o duvara bir bu duvara vurur, girdiği pencereyi bir türlü bulamaz. Ülkemizde, topluma bağımsız bir dünya vadeden kurumlar 1950’lerden beri didiklenmekte. İşte bu durumda; her kafadan bir ses geliyor, bilen-bilmeyen, farkında olan-olmayan, insandan insana gözlemsel eleştirel, karşıt ya da yandaş tepkiler havalarda uçuşuyor. Yalanın egemenliği, reklamı tek söylem haline dönüştürdüğünden; medyada, politikada ya da yorumcuların ağzında toplumun kafasını karıştıracak her şey üretiliyor. Hepsinde değilse de birçoğunda tutarsız yargılar, yarım yamalak gözlemler bulunmakta. Toplumu geleceğe hazırlayacak söylemleri “hak getire”. Türkiye’de iklimsel kriz, enerji krizi, ekonomik ve sosyal kriz neredeyse “Allah’ın” yardımıyla çözülecek.

DENİZ

teacher07 | 03 September 2009 14:50

Kuşluk vakti yazının sıcağı bastırmadan kaçmak, serin ormana yetişmek için acele ediyorlar. Anayoldan yeşil orman denizine saptıklarında heyecan doruktaydı. Yürekleri kıpır kıpırdı. Birlikte geçirecekleri bu temmuz gününün heyecan ve merakı içindeydiler. Elleri zaman zaman direksiyon üzerinde, zaman zaman da vites kolu üzerinde birleştiğinde içleri ısınıyor, titriyorlardı.

Köy kadınlarının “sığır sidiği” diye işledikleri nakışlara benzeyen, kıvrım kıvrım dağ yoluna saptıklarında, heyecan ve korku karışımı duygularla sarsıldılar. Yalçın kayalıklar, yemyeşil orman denizi arasında keskin virajlarla yol ilerliyor, bir türlü bitmek bilmiyor. Dönüp dolaşıp az önce geçtikleri yerlerin biraz üzerine geliyordu. Ayhan direksiyona, Funda koltuğa kenetlenmişti. Yükseklik korkum var, yeniyorum galiba dedi Funda. Ayhan’a da güveniyordu.

KIRBAÇ

teacher07 | 01 September 2009 11:56

Pantolon giydiği, saçı göründüğü ya da bira içtiği için şeriat mahkemelerinde yargılanan, tutuklanan, kırbaç cezasına çarptırılan kadınlar… Sistem hem o kadını pasifize ediyor hem de diğerlerine gözdağı veriyor. Amacı, dünyanın her köşesini etkileyen kadın haklarını ülkeye sokmamak, yani iktidarını korumak. Kimi boyun eğse de direnen, her şeyi göze alarak haklarını isteyen kadınlar sistemi artık daha fazla tehdit ediyor.

BERDEL

teacher07 | 27 July 2009 13:23

Yazgısı daha baştan belirlenmiş yaşama katlanmak, berdel gelin olmak. Daha çok Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerimizdeki kızlarımızın çizilmiş kaderi. Sadece bu bölgelerde olmadığı da bir gerçek. Zaman zaman diğer yörelerimizde de olagelen olaylardan. Berdelle evlenen kızlar birbiri için iki taraflı gelin görümce. Birinin gelin olması, ötekinin gelin olmasını gerektirir, birinin evliliğinin sürmesi de diğerinin mutlu olması demektir. Aradan yıllar da geçse on çocuklu anne olsalar da birinin ayrılması demek, ötekinin de sonunu belirlemekte. Berdelle evlenenler sadece kendi kaderlerini yaşamamaktadır, onlar dört kişilik bir kaderdir artık.

HAFİF, BU NE İŞ?

teacher07 | 25 July 2009 10:20

Affınıza sığınarak bir düzenlemeye kalkıştım. Sözler tamamen Hafif üyelerine aittir. Sadece bazılarını kısaltım. Kelimelerle oynamadım. Daha hoş bir diyaloglar ortaya çıkabilirdi. Bu kadarına yeter dedim. Adları olmayan arkadaşlarımdan şimdiden özür dilerim. Bütün arkadaşlar yorumlarıyla diyalogları genişletebilirler, şimdiden teşekkür ediyorum.

Nazokiraze

… içerden eşimin beni çagırdıgını duydum, hemen koştum baktım ki … iki uzun ahşap dolap yerde, eşim altında.

OLYMPOS, DOĞA VE TARİHİN KOKUSU

teacher07 | 22 July 2009 11:51

Antalya düzlüğünden başlayıp, tüm güneybatı Antalya’yı kaplayan bir milli park Olympos Milli Parkı. Antalya’ya gelen tatilcilerin, dış turistlerin ilk uğradıkları yer. Akdeniz’in mavi sularından birden yükselen Bey Dağları’na uzanan, yeşiliyle, tarihi yerleriyle insanı büyüleyen bir doğa ve tarih harikası…

Yöre, Akdeniz Bölgesi’nin tüm ekolojik özelliklerine sahiptir. Deniz kıyısından, fıstık çamlarıyla başlar bitki örtüsü. Daha yükseklerde kızıl çam ve kara çam, 1000 metrenin üstünde sedir ağaçlarıyla devam eder. Orman örtüsü tabiî ki maki bitki örtüsüyle iç içedir. Bu zenginlik, yaban hayvanlarının barınması içinde büyük bir değerdir.

OĞLUMUN OĞLU, KOCAMIN KARDEŞİ

teacher07 | 20 July 2009 14:28

Herhangi iki kadın, birinin kucağında çocuk… Çocuğu annesinin kucağından alan öbür kadın çocuğu şöyle sevmektedir:

Ah! Güzelim! Oğlumun oğlu da, kocamın da kardeşi…
“Yuvarlak Pasta” yazısında onnupro’ya soracaktım. Zamanım uygun olmadığından, ilgilenemeyeceğimden soramamıştım. Buyurun beyin cimnastiğine…

“Oğlunun oğlu, kocasının kardeşi” nasıl olabilir?

Not:

A herhangi bir kadın. B de herhangi bir kadın. A’nın çocuğu vardır, B bu çocuğu alır “Oğlumun oğlu, kocamın kardeşi diyerek sever.