bildirgec.org

suleceizler

11 yıl önce üye olmuş, 22 yazı yazmış. 230 yorum yazmış.

Eskiden Herşey Daha mı Güzeldi?

suleceizler | 07 August 2010 13:00

Gözlerimi kapattım. Aynı çocukluğumdaki doğduğum o bahçeli, şirin, bahçesinde kediler beslediğim, ilk bisiklet kullanmasını öğrendiğim o gül kokulu bahçeyi düşledim. Komşularımızı, o sıcacık dostlukları, yardımseverliği o sıcaklığı düşledim. Ne zaman oynarken düşsem komşu ablam gelir, yerden kaldırır dizlerimi silkeler ve ağlamamam için bana sarılırdı. Mahallede herkes birbirini tanır, selamlaşır kimin ihtiyacı olsa yardımına koşardı. Ben ev sahibimize anneanne derdim. O kadar severdi ki beni kucağından indirmezdi. Anneannem ve dedem Aydın’da olduğundan özlemimi giderirdim onlarla. Çünkü o zamanlar insanlar sıcaktı, içtendi ve komşuluk vardı. Herkesin bir komsuannesi, komşu teyzesi ve kan kardeşliği dedikleri bir arkadaşlık bağı vardı. Ahret kardeşliği de kızlar arasında yaygındı. Hatta birbirimize ”Aret” derdik kısaca. Birbirimize sarıldığımızda gerçekten sarılırdık. Her şey çok güzeldi o zamanlar. Şarkılar bile daha güzeldi.

Sonra gözlerimi açtım. Açmaz olaydım. Tüm düş perdelerim yıkıldı anında. Karşımda soğuk duvarlı bir apartman bana bakıyor. Çocukluğumun bahçeli evleri tamamen bu yığınlara dönüşmüş, hikayesi olmayan evler, ama ben bahçeli o küçük evi görmek istiyorum. Tabi ki göremiyorum o komşu anneler de yoklar. Ya son yolculuklarına çıkmışlar, ya da bu kasvete dayanamayıp taşınmışlar. Boğazımda bir yumru yutkunamıyorum, ağlayamıyorum sadece özlüyorum o günleri hemde çok. Tek kanallı televizyonumuzu, reklamlarda renkli olurdu. Belki tek kanaldı ama herkes aynı programı izlerdi ve konuşulacak ne kadar çok konu bulunurdu. Bugün Dallas’ta neler oldu? JR gene ne hainlikler peşinde? bunun gibi. İnsanlar eskiden sohbet ederdi takılıpp kalmazdı ekranlara. Ya da bilgisayara esir düşmezdi çocuklar kendilerine oyuncaklar yapardı. Mesela ben kendime bebekler, arabalar yapardım. Türk filmlerindeki aşklar yaşanırdı. Şimdiki msn aşklarından ne kadar masumdu. Her şey masumdu o zamanlar. Peki teknoloji mi bizi bu kadar yabancılaştırdı birbirmize, yoksa büyü mü bozuldu? Teknoloji insanlığımızı mı öldürdü? Değişen neydi sizce?

Artık….

suleceizler | 06 August 2010 10:02

Artık geride kaldı yıllarım,tecrübesiz yıllarım.
Yaptığım hatalar,pişmanlıklar ,paranoyalarım acayip takıntılarım hepsi geride kaldı.
Düşünmüyorum,üzülmüyorum artık keşkelerime
Bumerang değil ki zaman geriye dönsün de düzelsin hatalar.
Yok asla mümkün değil zamanı geri çevirmek,istemesen de kayar avuçlarından kum taneleri gibi,bazen akan bir su gibi ama geri dönmez istesen de çok istesen de tutamazsın zamanı…
Artık başka bir vakit açılmıştır önünde ,başka umutlar,başka acılar ,başka sevdalar
Artık sen öğrenmişsindir zaman yaşadığın andır
Ne geçmişe dönebilirsin,ne geleceği görebilirsin
Zaman şimdiyi yaşamaktır artık,doyasıya ,her anını içine çekerek yaşamaktır.
Ders almaktır geçmiş hatalarından,kaygılanmayı kesmelisin gelecek için ,çünkü her kaygın bugününü baltalar,yaşayamazsın anını ,kaçırırsın..
Kaygılanma artık hem kaygılansan çözümemi ulaşır sanıyorsun dertlerin
Sadece anını kaçırırsın hayatın,

güneşin parlaklığını,ayın sana gülüşünü ve bir çiçeğin açmasını,derin derin nefes almasını…
Bırak artık düşünme ,anı yaşa ,artık öğrendin yaşamayı ,bırak yaşam sana aksın,seni fırtınalarıyla sarsmadan ,sen bırak kürek çekmeyi.
Akıntıya karşı kürek çekilmez ki çocuğum,büyüyünce anladım bende
Anladığımda yolun yarısındaydım,hala yarısındayım farkına varmam bu kadar yılımı alsa da
Artık biliyorum ya ,bu yeter bana…

Milenyumun ve tüm Çağların Tek Efendisi:PARA PARA PARA

suleceizler | 03 August 2010 20:31

Lidyalıların bulmasıyla başlayan macera çağlar boyu sürmektedir. Biz bulduk parayı, biz icat ettik ama para bizden hep üstün oldu. Kraliyet zamanlarında kardeş kardeşi öldürdü. Osmanlı zamanına bakarsak kardeş kardeşi, bir hanımsultan kendi oğullarını bazen eşini hatta bazende öz anne babasını. Peki ne için? Hepsi ama hepsi sadece iktidar ve para için. O zamandan bu zamana kendi yarattığımız paranın köleleriyiz. Bu müslümanlıktan önceki putlara tapan insanlar gibi tüm insanlık paraya tapmaya başladı. En azından putlar orda öyle dururlar zarar vermezlerdi. Düşünün hepimiz neye döndük ?

Bazen…

suleceizler | 03 August 2010 13:33

Bazen içinde fırtınalar kopar
Nedenini anlayamazsın,öyle bir rüzgar yakarki içini
Sen o rüzgar içinde ordan oraya savrulursun
Bazen sorarsın kendine
Neden yandığını bu kadar ,nedir bu içini yakan rüzgar,nerden çıktı ki şimdi bu durup dururken
Gece karanlığında tutuşan alevler gibi
Gündüz güneşinde kavrulan başaklar gibi
Bazen olur işte bu fırtınalar
Sebebi bazen aşktır,bazense nefret
Sebebi her ne olursa olsun
Bu fırtınalara kapılır gider insanoğlu
Aynı aşk yoluna kapılır gider gibi
Bir fırtına gelir,bir fırtına gider
İnsan hayatından,biri başlar biri biter
Bazen ağır gelsede yaşadıkların
Bir umut kapısı açılır ,içindeki fırtına durulur
Yeni fırtınalara hazırlanırsın aynı savaşçılar gibi
Kuşanırsın kılıçlarını,silahlarını
Artık alışırsın gelen fırtınalara
Hazırsın ne de olsa…..

Küçük Sırlar dizisi:Bunlar nasıl bir gençlik dizisi????

suleceizler | 30 July 2010 18:16

Bir kaç zamandır fragmanları dönüyordu ekranlarda.Geçenlerde zap yapıp gezerken kanalları bu dizi denk geldi.Biraz bakayım dedim.Aman Tanrım !!bunlar nasıl lise öğrencisi,altlarında son model otomobiller,süper telefonlar,minicik etekler tam bir Amerikan özentisi bir lise.Acaba Türkiye’nin yüzde kaçını temsil ediyor bu görüntüler.Kaç kişi kolej imkanlarında okuyabiliyor.Zaten diziyi izledikçe sınıfta ders yapılırken şeklinde bir pek sahne de pek görülmüyor.Birbirine düşman iki kızın savaşı aslında görünen.Hep aynı hikaye Ayşegül olan kötü,Su iyi.Buna tamamda 16-17 yaşlarındaki bu gençler son model arabalarla nasıl geziyor?Ehliyet yaşımı düştü?Eğer orası bir lise ise öğretmenler nerde?Hadi bunlar lise son sınıf öğrencisi ve 18 yaşındalar ise neden hiçbiri sınava falan hazırlanmıyor da , birbirinin kuyusunu kazıp duruyorlar.En önemlisi bu sınıfsal ayrımcılık bu kadar gözler önüne nasıl serilir sorarım size?Neden böyle özendiricilik yapılıp,gençler yanlış yönlendiriliyor.Türkiye’nin şu an bulunduğu şartlara bakarsak kesinlikle çok yanlış bir dizi…Zaten yeni yetişen gençliğimiz o yaşlarda hepimizin olduğu gibi hayatının bu bölümününde kendini bulmaya çalışır.Hayatta en çok yanlış en çok bu yaşlarda yapılır ve doğaldır bu durum.Doğal olmayan medya tarafından bu tür dizilerle gözler önüne serilmesi.Yine başka bir kanalda yayınlanan ”Arka Sıradakiler” de başka bir versiyonu.Bir kaç kez izledim, o dizi karşısında da donup kaldım.Medya olarak çok daha duyarlı davranmanız gerekmez mi?Amerikan özentisi diziler hiçte bizi yansıtmıyor?Muhakkak ki bu şekilde yaşayan gençler var ama Türkiye’nin yüzde kaç diliminde?Benim fikrimce bu tür diziler mutlaka yayından kaldırılmalı ve daha yapıcı ve eğitici diziler yayınlanmalı.Örnek olarak Perran Kutman’nın ”Hayat Bilgisi” dizisi gibi hayattan dersler vermeli.Öyle değil mi ya?

Kendimi sorgularım ,kimse bilmez

suleceizler | 27 July 2010 11:34

Hiç aynaya baktığınızda
Yabancı kaldınız mı kendinize
Aynadaki yüz ,bir başka baktımı gözlerine
ben kimim karmaşaşına düşüp,
üçüncü bir boyuttan geçip sorguladın mı kendini
Ben ne istiyorum, bu dünyadaki var olma sebebim ne diye sordun mu kendine?
Kaç kere düşündün hayatında ben neden yaşıyorum diye?
Kim için, ne için, ne kadar faydalısın etrafına ve dünyaya
Kötülüklerle çevrili dünyada,iyi olmaya çalıştıkça neler kazandığını
Ama yinede iyilik yapmaktan vazgeçmediğinde bambaşka bir dünyada olduğunu hissettin mi?
Herkese inat başka kapılara uzandınmı,herkese inat sende asi nehri gibi ters aktınmı bazen
kendinden kaçmak istedinmi?
bavulunu toplayıp ,kaçıp giderken
aslında kendinide götürdüğünü fark ettiğinde ,umutsuzca ağladın mı?
sonra açan bir çiçeğe imrenerek baktığında bir gülüş yerleştimi gözlerine?
Sonra yeniden gökyüzüne bakıp,güneş ışınlarını hissederek iyi ki yaşıyorum,her türlü zorluğa rağmen hayat seni seviyorum dedin mi?

KRİZ TEĞETMİ GEÇTİ YOKSA ORTA DİREĞİ ATOMLARINA PARÇALAYIP EN DİBE Mİ GEÇİRDİ?

suleceizler | 20 July 2010 15:55

Bu konuda çok yazı yazılmıştır eminim.Ama krizi herkes kendine göre farklılıkla yaşadı. Yani tabiri caizse her koyun kendi bacağından asıldı.Bursa ‘da yaşıyorum ve hatta doğma büyüme Bursalıyım.Ama teğet diye adlandırılan bu krizi hiç bu kadar hissetmemiştim.Bu nasıl bir teğet ki işssizlik son yılların en yüksek seviyesine geldi.Hayatımın hiç bir döneminde işsiz kalmamıştım.Çünkü tam üç mesleğe sahibim.Biri olmazsa biri mutlaka olurdu. Ama bu krizde ben iş bulamadım.Eşimde işssizdi, aynı şekilde oda iş bulamıyordu.Tabi kaldık mı ikimizde ortada.Hemde tamda kışın ortasında.Bir çok yere başvurduk.Hatta üniversite mezunu olarak bulaşıkçılığa kadar her yere.İnanmazsınız bu iş için bile 30 yaşın altında arıyorlardı.Bir kaç pazarlama firmasına girdik , fakat malesef onlarda dolandırıcı çıktı ve paramızı alamadık.Aylar geçiyor ve faturalar durmadan gelmeye devam ediyordu.Aynı zamanda kredi kartı ekstreleride çığ gibi büyümeye devam ediyordu.Delirme noktasına gelmeye başlamıştım artık.İnanılmaz çabalamamıza rağmen hiç bir şey olmuyordu.Bir şeyler alıp satmaya kalksak ,alacak paramız da yoktu.Her şeyi denedik nerdeyse zaten.İyice umutsuzluğa düşmüştüm,kendime güvenimi kaybettim ve ölüm bana yaşamaktan daha güzel gelmeye başladı.Acaba kendimi nerden atayım diye düşünmeye başlamıştım.Çaresizlik insanı neler düşünmeye zorluyor.Televizyonlarda kriz teğet geçti diyorlar inadına inadına..İntihar haberleri zirvelere tırmanmışken..O kötü günleri anımsamak bile içimi dağlıyor.

Mavi…Derin..Yangına Çalardı Gözlerin..

suleceizler | 15 July 2010 18:17

Aklıma geldikçe , o günkü gibi içimi yakan o deli yangınım.Sen unutamadığımsın ,sadece bende saklı adınAdını yalnızca içime haykırdığım ,mavi yangınımGözlerine her baktığımda ,o mavi yangında eriyip kaybolan ben ,sana hiç çaktırmadı ne yazıkki bu kadar yangın olduğunu, Söyleyemedim sana ,sen bana haykırırken gözlerinle aşkını ,ben kaçtım ,söylemekten korktum ,anlamandan korktum.Senin mavi yangınında beni yakmandan korktum.Oysa ki ben çoktan kapılmıştım o mavi yangına , farkında değildim.
Ve hayatımda hiç kimse senin gibi bakmadı bana.
Öyle derin mavi,yakıcı ,öyle iç ısıtan,içimi kaynatan,heyecandan kalbimi durduran ,İliklerime kadar işleyen ,bir okadar masum ,içten ,gözlerinle aşkını böylesine gözler önüne seren öyle bir bakışla bakardın ki bana öylece kalırdım karşında ,ne yapacağımı bilemeden.Sen beni yakardın ama ben donar kalırdım karşında büyülenmişcesine.Kaçmakta bulurdum çareyi..Kaçardım ki kalbimin gümbürtüsünü duyma diye utanırdım.İçimdeki sana yangınları görme diye kaçardım.Ama her kaçtığımda yine karşıma çıkardın.Aynı takip eder gibi.O koskocaman şehir,sanki küçücük kalmıştı ikimize.Her yerde sanki sen ve ben vardık. Otobüs durağını hatırla.Ayrı otobüslere binerken ,ayrı otobüslerden aynı pencerelere baktı bakışlarımız.Ve gene o aynı bakışla baktın bana o günde.Mavi ..Derin ve mavi bir yangına çalan gözlerinle.Yıllar sonra karşılaşmış olsakta,ben aynı yangınlarda yandım o an yine ve yine…Sen aynı duygularla ,aynı mavi yangınınla baktın bana.Gene konuşmadık.Aslında biz hiç konuşmadık.Bu aşk sadece senin derin mavi yangın gözlerinle,benim ela ya çalan sana yangın gözlerimde kaldı. İkimizde biribirimize seni seviyorum diyemeden geldi geçti yıllar. Hiç konuşmadan ,yalnız gözler aşkını yaşadı..Aşk sözleri hiç söylenmedi.Ama ben genede hiç unutmadım seni mavi yangınım..Hayatımda başkaları oldu ama ,hiç kimse senin gibi bakmadı bana..Mavi…Derin…Yangın gibi..

17 Ağustos 1999 saat:03:02 ve sonrasında kaybettiklerimiz..

suleceizler | 15 July 2010 11:54

Oya ve Cumhur’un anısına….İnanılmaz bir Ağustos sıcağı…Mudanya’nın Güzelyalı ilçesindeyim.Her gün rüzgarından duramadığımız sahil kenarında bile yaprak kıpırdamıyor.Yoğun sıcağın altında muhabbet etmeye çalışıyoruz arkadaşlarla.Nemin yoğunluğu o kadar hissedilir ki boğulmak üzeredeyim.Gece 00:30 a kadar sahilde sıcakla boğuşarak takıldıktan sonra eve geldim.Duş alıp rahatlarım diye düşünmüştüm ama ne gezer.Duştan çıkar çıkmaz gene aynısın. Evdekiler çoktan uyumuş ,ama içimde bir huzursuzluk kesinlikle uyuyamıyorum. Odamın tavanları sanki beni boğuyor. Balkonda oturayım biraz dedim ve yarım kalan kitabımı okumaya başladım. Saat 02:00 ye doğru biraz uykum geldi ve odama gidip yattım.Yattım yatmasına ama genede tam uyuyamıyorum, içimdeki sıkıntı beni boğuyor adeta.Tam uykuya daldığım sırada tak diye bi ses duydum.Umursamadım.Daha sonra yavaş yavaş yatağım sallanmaya başladı.Gene yarı uykuluyum anlayamadım.Ama daha sonra öyle bir ses ,öyle korkunç bir uğultu başladı ki inanılmazdı. Yattığım yatak beşik gibi sallanıyor,aynı zamanda duvarlar çatır çatırdıyordu.Gardolabım bana doğru gidip geliyordu.Hele o uğultu o kadar korkunçtu ki açıkçası ben kıyamet kopuyor sandım.İçimden de daha çok gencim ölmek istemiyorum diyordum. O anki korkumu hangi kelimeye döksem anlatamam. Annemin sesini duydum resmen salavat getiriyordu ,ben adeta donup kalmıştım.Annem hemen giyinmemizi ve evden çıkmamızı söyledi.Üstümüze ne bulduysak giyindik ve çıktık.

Adile Naşit: Uykudan önce ile uyuyan jenerasyonun bir taneciği

suleceizler | 12 July 2010 13:44

Adile Naşit,Nam-ı değer Adile teyzemiz 17 Haziran 1930 yılında dünyaya gözlerini açmıştır.Tiyatrocu bir aileden gelen Adile Naşit’in babası ünlü Komik-i şehir naşit , anneside bir Ermeni tiyatro sanatçısı olan Amelya Hanımdır.Aynı zamanda abisi olan Selim Naşit Özcan da tanınmış bir tiyatrocudur.1950 yılında hayatını birleştirdiği eşi Ziya Keskiner’de bir tiyatro sanatçısıdır. Adile Naşit sahnede Keskiner soyadını hiç kulllanmamıştır.Babasının vefatından sonra okulu bırakan Adile Naşit, 14 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları,Çocuk Tiyatrosuna girdi. 1961’de Eşi Ziya Keskiner ve abisi Selim Naşit Özcanla birlikte Naşit Tiyatrosunu kurdular.Tiyatro bir müddet sonra dağıldıktan sonra Gazanfer-Gönül Ülkü Özcan tiyatrosunda 1975 yılına kadar görev aldı.