bildirgec.org

serasu

11 yıl önce üye olmuş, 14 yazı yazmış. 49 yorum yazmış.

Anneme özel hediye….

serasu | 29 May 2009 09:42

Etiket: Annem,Kadın,Anneler günü
O kadar mutluyum ki anlatamam.Annemin bir sokak üstünde oturuyor olmama rağmen onda aklım kalıyordu.Bilirsiniz işte…Katiller,hırsızlar ortalıkta fink atıyor.Annemde yaşlı ve tek bir kadın.Sanki onu kendi evimde hayatımda bir yere sığdıramıyormuşum gibi hissediyordum.İster vicdan denilsin,isterse anaç bir ruh fark etmez fakat hiç huzurum kalamamıştı artık.İki buçuk yıllık evliyim.Eşimle nasıl bir paylaşım yapıp bu durumun üstesinden gelebileceğimi bilmiyordum.Ama artık çok rahatım.Bu karar bizi ne doğrultuda etkileyebilir bilmiyorum neticede o benim annem.Sadece garip geliyor şu anlık .Bunu ona söylediğimzde tam bir anneler günü hediyesi oldu.Ona bir japon gülü hediye ettim.İki renkti.Birisinin benim olduğunu,diğerininde eşim olduğunu söyledi.Çok sevindi anlatamam.Yeni bir evli çift için hızlı bir karar gibi geldi önceleri ama gece kafamı yastığıma huzur içinde koyamadıktan sonra neyi mantıklı gelir ki hayatın insana .Eşimden de Allah bin kere razı olsun .Gerek istekli gerekse isteksiz benim yanımda oldu.Kırmadı beni.Annem zor bir bayandır ama gün görmüş de bir bayandır.Şu an iç huzurum o kadar iyi ki .Onlar bizi bu hallere kadar getirmek için çabalamamış mı?Biz ne kadar onlar için çabaladık .Evin de bir suyunu verebilecek insanı yokken çocuk yapmışlar ne fayda.Çok fazla ben merkezcilik insanı bitiriyor bence.Neticede bizde yaşlanacağız.Sonumuz ne olur kim bilir?Önceleri herkes korkutucu bakmama sebep oldu.Çok erken bir karar diye A

Gel Tatilim Gel.

serasu | 27 April 2009 14:24

Canım bir tatil çekti anlatamam.O sımsıcak kumsallar,Ferahlatıcı bir deniz,eğlenceli dalgalar .Allahım güneşi özledim ben.O yemyeşil ovalar ,heybetli dağlar neredesiniz?Dalından koparılan kokulu bir domates,mis gibi biber yol üstündeki gözlemeciler ,oltalarda balıklar,mangalın buram buram kokusu hıııım!Yaz olsa da eşimle atsak kendimizi bir yerlere.Çok özledim çok.Ben ve eşim gezmeye bayılırız.İlk seyahatimiz balayımızla başladı.Buradan kendi arabamızla yola koyulduk.Canımızın istediği yerde konakladık.Harikaydı.Bursa,Yalova,İzmir (Kemeraltı,Karşıyaka,Kordon)Kuşadası(Selçuk,Şirince,Efes)Didim,(Prine),Bodrum,Milas.Muğla,Köyceğiz,Dalyan,Fethiye,Erdek,Antalya,Sakarya,gittiğim ve beğendiğim yerlerdir.Özellikle yollardaki gözlemeciler,Kuşadası ile başlayan antik kentler,birbirinden güzel şelaleler,Dalyandaki kral mezarları,Bodrumun bembeyaz evleri,Zeusla ilgi çeşitli antik yerler.Örneğin Zeus mağarası,Erdek de ki Manastır plajı,Dalyanda ki Carettalar bir harika.Tam anlamıyla harika .Aydındaki kaplıcalar.Ne diyebilirim ki size hem göz ziyafeti hem de dinlendirici bir ortam.Sazlıklar,kiralanan deniz motorları,tarihi bir geçmiş hepsi mükemmel.Fethiye deki Saklıkente de muhakkak gidin derim.

Yitik dünyalar

serasu | 26 April 2009 16:28

Eşcinsellik uzunca bir dönem hastalık, yada sapıklık olarak değerlendirildi.Bu durumun başlangıcı Kuran –ı Kerimde bile yer alır .Araf suresinde yer verilmiştir.Lut kabilesi olarak geçer.Dinimiz de bile haram olan bu durum günümüz de çok normal olarak yaşanıyor..

casper hayal-et

serasu | 23 April 2009 09:42

Hayaletler var mıdır yok mudur?Gerçekten ruh bedenden ayrılıp yeryüzünde kendine ait bir yer buluyor mu? Eğer bütün konuşulanlar sadece bizi korkutmaya yönelikse iddia edilen görüntüler hangi kaynaklarca ispat edilmeye çalışılıyor?Garip ,garip resimler sonradan oynamalı ,her yere yayılıyor.Gariplikler diz boyu kimi birilerini korkutmaya çalışıyor diye bu hikayelerin arkasına sığınıyor.Kimi de ilgi çeksin diye.EEE o zaman ruh kavramı yok mu?Peki ruh varsa ve belirli bir süreden sonra bedenden ayrılıyorsa o nerede ?Nasıl bir karmaşa bu ? dediğimiz an da Allah’tan dinimiz var yoksa insan düşünmekten tozuturdu.Ama bir kabir azabı da bizleri bekliyor.Küçük kıyamet ve büyük kıyamet olduğuna göre ruh hangi bölge de bizi bekliyor.Şu ana kadar doktorların bile nice bilim adamlarının bile cevap veremediğini o kadar çok soru var ki cevaplanmamış.Nice ataistlerin sadece bugüne inanılan sanki geçmişte hiç kimse yaşamamışçasına düşündükleri bir mutluluk hikayeleri var.Maddesel yapı.Bugün varım çünkü doğdum.Bugün buna inanırım ,çünkü bunu görüyorum ,biliyorum,hissediyorum.Falan filan.Neden bir dindar hissedemiyor mu?Evet hissediyoruz ama farklı şeyler,farklı gözlerle.Neden hep bir dindar köhne düşüncelere sahip hiç modern düşünemezler düşüncesi yaygın da bir fizikçinin dar görüşlülüğü yaygın olamaz.Galileo dünya yuvarlaktır dediğinde az kalsın canından oluyordu.Ondan delil istenildiğinde deli olduğuna kadar gidildi.Fakat kanıtladığında ondan önce ki tez çürütüldü ve bu sefer de ilk defa dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesi kabullenildi.Neden hep bir şeyleri kanıtlama çabasındayız bilemiyorum ama insanların tutarsızlığından olabilir diye düşünmeden de kendimi alamıyorum.Peki bir çok insan ruh kavramına inanırken bizim ruhları görme yeteneğimiz de yokken ,bu inanış garipliliği ortaya bir kez daha çıkarmıyor mu?Yoksa ya varsa diyerek mi kabulleniyoruz.O zaman ya yoksa sorusu dile gelmiyor mu?

Beynimiz o zaman bize oyun oynuyor.Ruh deyince evet inanıyoruz ama hayalet denilince olmaz diyoruz.Demek ki her insanın kabullenme şekli farklı.Demek ki en iyi ben bilirim diyen bir ataiste bile Allahımızın varlığını kabullendirebiliriz.Demek ki her şey birbiriyle bağlantılı devam ediyor.Yoksa siz hala vampirlere inanıp ruhun olmadığını düşünenlerden misiniz?Yoksa düşünemeyen kesimden olup yoktur öyle şeyler hepsi hurafe diyenlerden mi?Yoksa Galileo’ya verilen tepkiler gibi misiniz?İnkarcılıkla yaklaşan tepkili kalabalık misali.Sosyal içerikli kitapları okurken,Kuran-ı Kerimi hiç açamamışlardan mısınız?İnançsızım diyip de kenarı’ya çekilenlerden yani.Örneğin sınıf geçmek için ne yapılır?

Boğazımdaki düğüm…

serasu | 21 April 2009 16:56

Günümüz hastalığı PREEKLAMSİ. Çoğu kadının içinde sakladığı ve bununla başa çıkmaya çalıştığı günümüzün hastalığı. Bu sorun o kadar büyük ki, evlilik sürecinin en zorlu yolu denilebilir. Bugün Seren Serengil den tutun isimsiz nice kadınların kimlikli sorunudur. Düşünsenize bir bebek. Mucize dediğimiz bir bebek. Bebek istemeyen, bebekten korkan, sese tahammülü olmayan nice insanlara bu bir ders aslında. Kader mi yoksa çile mi bilinmez ama takdiri ilahın bir bildiği vardır muhakkak. Sabır sadece denilebilecek tek şey sabır. Doktorların bile diyebileceği bir şey yokken ben ne diyebilirim ki? Şimdi ilk defa deneyeceğim bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.En yakın dostum ve kardeş diyebileceğim kadar yakın bir insan. Şu an yanımda.Bu kadar yakınımda olmasına rağmen aslında bir o kadar da uzağımda.Çünkü kendisi preeklamsi rahatsızlığına sahip. Biliyorum bunu aşıcak ama biraz sabır diyorum ya. Şimdi içinde bulunduğu bu durumu sizinle beraber paylaşıcaz… Bu sorulara en içten yanıtları vereceğine inanıyorum. Arkadaşıma çitlenbik demek istiyorum.
Sayın… ‘’ Hamileliğinizin ilk 6 ayından biraz bahsedebilir misiniz?
……..’’ Hamileliğimdeki ilk 6 ayım, hamile olan bir kadına göre gayet güzel geçiyordu.Ancak şiddetli kansızlık problemim olduğunu biliyordum, bunun için bir yandan da kan tedavisi görüyordum.
Sayın…’’ İlk defa preeklamsi rahatsızlığı olduğunu nasıl anladın?
……..’’ İlk önce ellerimde, ayaklarımda ve de yüzümde bir takım şişlikler olduğunu ailemdeki insanlar dikkat edip bana söylemeye başladılar.İlk hamileliğim olduğu için bu durumun normal olduğunu gebelik hallerinde ortaya çıkabileceğini, panik olunacak bir durum teşkil etmediğini söylüyorlardı .O yüzden tedirginliğim dinmişti. Fakat o hafta misafirlerimin geleceği gün temizlik yapmak için işe koyulduğumda, kendimde bir takım değişiklikler olduğunu fark ettim. Bunlar şiddetli mide bulantısı,halsizlik,kusma, dengesiz yürüme ve de aralıksız ağlama durumu olarak kendisini göstermeye başladı. Panik yapıp annemi aradım ve soluğu hastanede aldık. Yolda bilinç kaybına uğradığım için hastaneye ne şekilde ulaştığımı hatırlamıyorum.

PABUCUNU AL da GEL!

serasu | 21 April 2009 13:08

Puslu ve paslı herşey adına

Yine yorgun,yine dalgın bir güne merhaba!
Yorulmuş yolcularla girdik gün doğarken sabaha.
İndik,bindik bazen de kederlendik.
Bezginmiyiz,gezginginmiyiz biz hiç bilemedik.
Yuttuk biz bazen en acımasız anları .Sindirdik.
Yoksa ,yoksalarlamı kandırdık bu anlamsız yaşantıyı..
Önce bezedik halka halka
Çalıştık yaşamaya.
Apansız saplantılarla boğuştuk,yorulmadık.
Her gün kirli perdelerle karşıladık.
Bir elimizde sigaramız,bir yanımızda hayaller.
Dağıldık durmadan,parçalandık.
Oysa biz değimliydik kibrit kutularıyla oynayan.
Hayallerimizi saklamadık mı ?Kibrit kutusunun içinde bir yere.
Kırk çöp.

Yargı süreci

serasu | 17 April 2009 14:09

kardeşlik adına
kardeşlik adına

İyi günler arkadaşlar
Bugün sizlere çok üzüldüğüm bir konudan yazacağım.Tüm okul hayatımda yaz tatillerinde gittiğim.Ve belirli bir yaştan sonra gönüllü hocalık yaptığım bir alandan.Çağdaş yaşamı destekleme derneğini anlatacağım.Asla tepkili bir yazı değildir.Şimdiye kadar yazdıklarımın samimiyetine inanmanızı istiyorum.Ben okurken yaz tatillerini değerlendirdiğim bir yer.Kütüphanesiyle,gitar kursumuzla,saz kursumuzla,okuma yazma kursumuzla,İngilizce ve okul öncesi derslerimizle,şan koromuzla,konserlerimizle ,spor salonlarımızla mükemmel bir eğitim yeridir.Yuvamız vardır bizim .Çalışan kesim için.Bizli konuşuyorum çünkü;yaklaşık on üç yıl oranın bir bireyiydim ben.Koca bir aileydik biz.Müdürümüz vardır bizim.Bizi kontrol eden koruyan.Çaycı ablamız vardır bizim bize servis yapan.Hatta ve hatta Belçika prensesiyle tanışmışlığım vardır benim.Bütün başkanları herkes den önce biz görürdük bu ortamda.Tabi birebir muhatap değildik.Türkan hanım ilgilenirdi.Fakat kısa sürelerde büyük insan gelip gitmiştir dışarıdan değersiz görülen çağdaş yaşama.Sonra ;okutamayan ailelere yardım edilirdi.Burslar dağıtılırdı.Doğu insanının kız çocuklarının okutulabilmesi için ses getirecek projelere imza atılmıştı.Bir sürü bizlerden kitap toplanılır eski kitapları kolilere koyarlar ve gideceği yerlere gönderirlerdi.Şubeleşmeye başlanmıştı bile.Artık ses getiren bir ortam olmuştu.Bütün aileler güvenle çocuklarını buraya bırakabiliyordu.Aynı fatih eğitim parkı gibi.Öğretmenlere erzak yardımı yapılıyordu.Fakir ailelere bağış yapılanlar veriliyordu.Örneğin çok iyi hatırlıyorum.Yeni evli bir çift gelmişti.Ev eşyaları yokmuş bağış yapılan yada kermes de bulunan eşyalardan istemişlerdi.Müdürümüz yetkilere danıştıktan sonra ücretsiz onlara vermişti.Bütün çocukların aileleri yani veliler. Kermes olunca, orası biraz daha kalkınsın diye çocuklarımız dışarılarda heba olmasın diyerek ne kadar kek ,pasta ,çörek havlu kenarı ne bulurlarsa satarlardı.Milletin eskisi bile orada öğütücü makine gibi değerlendirirlerdi.Türkan saylanı birebir tanımam.Ama gelip gitmelerinden ona aşinayım.Hayat felsefi nedir?Yada oradaki çocuklara ne öğütler bilirim.Sadece oku derdi.Oku ve kendini eğit.Dik dur.Kadınların özellikle çok eğitimli olmasını isterdi.On üç yıl sonra kimimiz işletmeci,kimimiz,mali müşavir,kimimiz doktor,kimimiz konservatuarlı,kimiz,avukat,kimimiz hemşire,aklınıza ve benim aklıma şuanda gelemeyecek birçok şey olduk.öğretmeniz vardı,muhasebecimiz vardı.Ne diyebilirim ki.Hiç abartmıyorum.

Geçen gün

serasu | 17 April 2009 11:25

Geçen gün benim doğum günümdü.Benim en yakın dediklerim unuttu.Fakat aradan bir tanesi beni unutma.Doğrusu çok şaşırdım.Annemi de yoldan çıkarmış.Annem bak kapıda borcam buldum dedi.At onu pistir dememe kalmadan zil çaldı.Bizim ki erkenden kalkmış.Bir güzel pasta yapmış.Kapıya dayanmış.Işıkları da yakmamış .Allah’ım bu ne güzel bir sürpriz.Harika …!Unutulmamışım.En azın biri dünyada olduğumu anımsadı.Daha güzeli de emek harcadı.Alem kız doğrusu.Benim kankam .Kamerama hepsini çektim.Kayıtlar alınmıştır.Sonra bizimkiler geldi.Kakiri kukara.Neyse atlattık .Bir facia olmadan .Unutan herkese çektim fırçayı.Ertesi günü annemin fayansçı macerası başladı.Ara babam ara.Yok .Altı yıl önceki fayans.

Gerçek bir hikaye

serasu | 11 April 2009 19:36

idam edilmeden önceki son resimleri
idam edilmeden önceki son resimleri

Rossenbergler”in davasını bilirsiniz…1950’li yılların başlarında komünistlikle suçlanmış ve karı-koca idam edilmişlerdi…ABD’de yaşanmış bu olayların bir benzeri de 1900’lü yılların başında gerçekleşmişti,
İnancımıza bağlılığımız,yaşama bağlılığımızdan daha güçlü demişlerdi.Ethel ve Julius Rossenberg ikisinin de ailesi Avrupa dan göç etmiş Ortodoks Yahudiler.Ethel yoksulluk yüzünden okuyamaz ve ilk girdiği iş yerinde devrimci insanlarla tanışır.ekonomik krizin yol açtığı yoksulluk SSCB’nın dünya üzerindeki etkisi ABD de devrimci hareketlerini güçlendirir.Julius çok başarılı bir öğrencilik geçirmiştir ve mühendistir.sanayi sendikasına üye ve aynı zamanda komünisttir.Her ikisi de işsiz olduğu için durumları çok kötüdür.17 temmuz 1950 de Julius tutuklanır.Amerika o dönemde soğuk savaşın ,Kore savaşının ortasındadır.SSCB o dönemlerde atom bombası yapıyorlardı .İlk denemesini 1940 da denemiş ve korku salmıştı.ABD’nin de atom bombaları vardı ve bu savaş başlangıcı demekti. ABD bunun farkındaydı ve casuslarını yakalamaya çalışıyordu.Ve yakaladığı insanlara casus muamelesi yapıyor bilgi sızdırmaya çalışıyor. İlk Julius geçmişi yüzünden sonrada eşi ortak casus suçlamasından tutuklandı.ABD devletlerinden bilgi sızdıracak en küçük bir taş bile cezalandırılmalıydı.Oysaki bu duruma gerçek şahit olan ve casus olan Ethel hanımın kardeşi David Greenglass ve karısı Ruth ‘du.
Onlara suçunuzu itiraf ederseniz cezanız hafifler denildi.Kardeşlerini ispiyonlayamazlardı.Korkuyorlardı.Neden bilinmez ama suçlu olduklarına dahil ifade verdiler.8 mart 1951 de başlayan yargı süreci ve basının şiddetli baskıları üzerine ölüme mahkum edildiler.David Greeglass da zanlı olarak yakalanmıştı .15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.İyi halden erken bırakılarak yeni bir kimlik verilmesi sağlandı.Bir söylentiye göre Ethel’in annesi David in kurtulması için manevi baskı yaptığı söyleniyor.Ethel elektrikli sandelyeye gittiği zaman bile ona sorulan soruya şöyle cevap vermiş.
Mr.bernett: İtiraf edip bilgileri bizimle hala paylaşıp hayatınızı kurtarabilirsiniz.
Ethell:Elektrikli sandalye de idam edilme korkusuyla ne beni korkutabilirsiniz,ne de biz yurttaşlar olarak hakkımız olan adaleti talep etmek yerine çirkin kirli bir pazarlık yaparak anti-demokratik yönetim şekline ortak oluruz.Gerçekten büyük ve onurlu bir toplumun görevi haksızlığı gidermektir.Haksızlığa uğramış olanlardan istemeyerek hayatlarını bağışlamak için haraç talep etmek değil.
Rossenberglerin affedilmesini reddeden Amerika başkanı ,Ethel için;’’ belli ki ele başı .İrade bakımından çok güçlü’’Çünkü kadın ve anne olmasından dolayı ona sunulan esirgemeden faydalanmayı geri çevirmiştir.Böyle bir alicenaplık karşısında ‘’Rezillik içinde yaşamaktansa kocamla birlikte ölmeyi tercih ediyorum’’demiştir.
Birbirlerine yolladıkları Ölüm evinden mektupları okuyan 3 milyon kişi beyaz saraya telgraf çekmiştir. Albert Einstein .Jean Paul Sartre gibi aydınlar. O zamanın ABD Başkanı Eisenhower bu tepkiyle karşılaşmıştır.Haksız yere İdam edilen çifttin son fotoğrafları bunlardır..

Çin işgencesi

serasu | 11 April 2009 14:41

Çin işgencesi
Çin işgencesi

Kadınlar güzel görünmek için herşeyi yapar.Sabah uyanır.Aynanın karşısına geçer.Aman beni kimse bu halde görmesin düşüncesiyle makyaj çabalarına girer.Ne diyebilirim.Güzellik bizim doğamızda var. Fakat bazen yaşlılık fobisi bizi ele geçiriyor. Daha güzel olmalıyım kaygısıyla her şeyi denemeye başlıyoruz.Sınırsız dietler,zayıflama çayları,koşular ,sporlar,saunalar bitmeyen bir kaygı.Ve devam eden sıkıcı bir süreç.Neden formda kalabilmek uğruna.Çevremizden beğenilme duygusu da hat safhada yani.Bence hepsi bir.Hiç bir kadın çevresinde kendinden daha güzel bir bayanı istemez ama itiraf da edemez.Bende bir bayanım bilirim.O saçını mı boyatmış eyvah.Benim dip boyamın geldi ve de geçti.Hııım …Çok güzel giyinmiş. Vav kokusu çok güzel.hep birbirimizle yarış halindeyiz.İş yerinde bile sen güzelsen.Çekilmezsin.