bildirgec.org

sbaskentli

11 yıl önce üye olmuş, 125 yazı yazmış. 295 yorum yazmış.

Atatürk e ve Türk Bayrağı na hakaret

sbaskentli | 31 December 2007 17:22

Hafif kurallarına aykırı başlık yazdığım için hepinizden özür dilerim. Aşşağıda verdiğim linge tıklayıp raintingi arttırmanız aslında isteyebileceğim en son şey ama bir an önce bunun kaldırılması ya da engellenmesi için gerekli protestoyu ya da her ne eylem gerekiyorsa yapmamız gerektiğine inanıyorum Sevgili Atamız ve Bayrağımız ile ilgili youtube da yer alan bu görüntüyü gördüğüm anda çılgına döndüm.

Eminim bunu durdurmaya yetecek fikirler ve birliktelik bizde mevcuttur. Atatürk e ve Türk Bayrağına karşı yapılan bu aşağılık hareketi bir an önce durdurmalıyız.

Pilli yi seviyorum, Hafif i de ve tabi editörleri

sbaskentli | 24 December 2007 18:15

Hafifi seviyorum. Bildirgeci de…
Pilliyi seviyorum.. editörleri de…

Çabalarınızı sevgiyle ve hoşgörüyle karşılıyorum. eski bir pillici olarak.

Ama gördüğüm kadarı ile beklediğinizin çok aksi bir tepkiyle karşılaştınız.

Yorumlar arasında bir yerlerde pilli camiasının para kazanmak amaçlı bir şirket olduğu öne sürülmüş.

Bu beni üzdü…

Her ne kadar yapısı gereği para kazanma işi işin içine girmiş dahi olsa pilli camiası hafif ile , bildirgeç ile , 3ayak ,zamazing i torpillisi 22dakikası yenimecrası uçandairesi ve 10marifeti ile tam bir kültürdür. Ve bu kültüre ne kadar zamandır dahil olduğunu bilmediğim insanların böyle basit yorumlar yapması gerçekten çok canımı sıktı.

Hoşgeldin SULTANIM

sbaskentli | 19 December 2007 10:14

Günaydın arkadaşlar ,

Hani yazılarımda daha doğrusu karaladığım üç beş kelimenin satır aralarında bahsettiğim aşkım var ya …

O da en sonunda pilli camiasının cazibesine dayanamadı ve aramıza katıldı.

Bir kaç gündür onun yazdıkları da yayınlanıyor.

Ve izninizle burdan ona hoşgeldin demek istiyorum.

Hoşgeldin SULTANIM…

Seni Seviyorum…

Ve AŞK sana AŞIĞIM ben Aşkımın adı altında aşkı yaşarken…

sbaskentli | 13 December 2007 10:32

Uzun zaman oldu sevmek üzerine bir şeyler yazmayalı. Duygusuzlaştım sanırım diye düşünmeye başladım.

Oysa ben aşıktım yani hala aşığım. Ama yazmak gelmedi her nedense içimden.

Aşk acı vermeyince damarlarından kan çekilir hale gelmeyince sanki uykuya yatıyor. sürekli bir mutluluk hali onu rölantiye alıyor. Ya da sürekli bir mutsuzluk hali…

Canım çekti aşkı…..

Aşkım yanımdayken üstelik…

Ne yapmalı….

Aşık olmalı yeniden…

Aşkıma aşık olmak yeniden…

Ona yeniden bakmak ilk günkü gibi…

akbil faciası (TANRI BENİ SEVİYOR, HATUNUMA RAĞMEN …)

sbaskentli | 11 December 2007 09:53

Günaydın dostlar ;Anlaşılan buraya otobüs anıları yazmaktan başka bir şey yazmaya fırsat bulamayacağım. Bu sabah sizlerle dün sabah başıma gelen ama başıma geldiğini ancak akşam anlayabildiğim bir olayı paylaşmak istiyorum.Sabah telaşe içerisinde evden çıkarken üzerime nakit almadım. Kartlar hatun kişide , benim akbil de boş. Hatun kişi rahatsız olduğu için tüm nakit – kart imkan ve olanaklarını ona terk eyleyerek onun şatafatlı sarı lacivert (bu arada ben de bir Galatasaraylıyım.) anahtarlığını alarak yola koyuldum.Anahtarlığı almaktaki ince nüans mı?
 Aşkım benim anahtarları al bende ki akbil dolu cümlesin de gizli …
Eh bütün imkanlar zati muhtereme seferber bırakılınca kendisi de bize bu kadarını lütfetti.
Neyse saadete geleyim. Durağa vardım. Kocaman körüklü bir otobüs. Bütün kapıları açmış yolcu alıyor.
Bir de ne görem bu bizim Kadıköy otobüsü…
Hemen en arka kapıdan yeşillendim ve kendime sağlam bir yer edindim. Gönüllü bir vatan evladı akbillerimizi topladı. Ve vatani görevlerini yerine getirmeleri için onları cephenin ön saflarına doğru sevk etti. Tam akbiller körük mevkiine geldiğinde karşı yönden gelen mavi kartlar ,öğrenci akbilleri vs akbil , kart çeşitleri ve para üstlerinden oluşan bir topluluk aynı kişinin elinde toplandı.
Garip şahsiyet bir anda iki taraftan birden gelen bu taarruz karşısında avel avel bakınmaya başladı. artık olan olmuşdu gidenlerle gelenler birbirine karışmıştı. Hangisi cepheden gelen gaziler hangisi yeni giden acemiler anlamak mümkün değildi.
Zaten daha fazla düşünmesine de gerek kalmadı. Şoför aniden yaptığı bir frenle bütün sorunu kökünden çözdü. Adamcağızın elinde ne var ne yoksa yere döküldü. Bu kadar karışıklıktan sonra adamda küplere bindi ve herkes kendi akbilini bir şekilde geri aldı. Tabi benim için pek sorun olmadı. Üstünde o gıcık renklerden oluşan bir anahtarlık olduğu için gayet itici bir şekilde sırıtıyordu diğerlerinin arasında.
Neyse biz bi şekilde akbilimize kavuştuk kavuştuk ama akbil şoföre kadar gidemeden bize geri gelmişti. Yani bir nevi vatan haini olmanın verdiği huzursuzluk işlemişti içime.Günlük telaşe derken akşam oldu. Hayatımın bir tanecik gülü ( bu satırları yazarken dört gözle yazdıklarımı okuyor. Anlayın işte ) yanımda iken akbil gişesine gittik ve akbillerimizi doldurduk.
İşte gerçek facia o zaman ortaya çıktı. Benim hatunun o çok sevgili renklerle donatılmış anahtarlığında ki dolu akbil aslında dolu değilmiş.
Bir an sabah otobüse binişim tekrar gözümün önüne geldi. Hiç yapmadığım bir şeyi yapmış ve arka kapıdan binmiştim.
Ya ön kapıdan binseydim…
Akbilin boş olduğunu bildiren iğrenç bir ses ….
Ben kıpkırmızı……
Cepte para yok…..
İn aşağı geri……Hadi bunda sadece şoföre rezil olurum. Daha fenası da var. Ya o boktan renkli anahtarlık bir şekilde en öne ulaşsaydı ve orda bir GS lı tarafından basıldığında boş sesini verseydi. Gelecek tepkiyi şu an bile kulaklarımda duyuyorum hala…..
—Hangi Fenerlininse bu boş söyleyin para göndersin….
Tabi bütün otobüs döner ve o fenerliyi arar..
O saatten sonra ya hatunumun çok sevdiği o anahtarlığı görmezden gelirdim.
Ya da……..
Ya da sını inanın bende bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum.
Ve Tanrının beni sevdiğine bir kez daha inandım.
Üstelik Hatunuma rağmen…

İstanbul ve mekanlar

sbaskentli | 10 December 2007 11:51

Bir süredir dünyanın gözbebeği İstanbul da yaşadığımı zaman zaman burda karaladığım bir kaç satır da daha önce de belirttim. Ama henüz bu güzelim şehri gezme fırsatım , mekanları öğrenme şansım olmadı.

Kadıköy,taksim,beyoğlu,tarlabaşı,mecidiyeköy,beşiktaş taraflarında gezindim ama mekanlarını öğrenme şansım olmadı.

Şöyle hatunumuzla gidip güzel içkili bir yemeğin yanında müzik eşliğinde kafa dinleyebileceğimiz ama aynı zamanda uygun fiyatlı güzel manzaralı mekanlar var mı dır pilli camiası…

Bu konuda yardımlarınızı bekliyorum…

İlerleyelim beyler ya da sığırlar

sbaskentli | 07 December 2007 10:45

Bu insanları anlamak gerçekten de çok zor.

Demek isterdim. Ama demiyorum. Çünkü toplumumuz ne yazık ki bazı konularda güdülen sığırlardan farksız.

Çok basit bir konu günlerdir beni aşırı derecede rahatsız ediyor.benim derdim özellikle otobüslerle,Hınca hınç dolu otobusün hala duraklardan yolcu alma çabaları ,

Bir kaç aydır İstanbul da yaşıyorum. Eh haliyle durum gereği toplu taşım araçlarını da bir hayli kullanıyorum. Ülkemizin klasik toplu taşım araçları olan feribotlar,vapurlar,denitotobüsleri,metrolar,trenler,diğer raylı sistemler ve otobüsler bu koca metropol de de hala çok önemli unsurlardan birisi.

MD- 83 SUİKASTI

sbaskentli | 01 December 2007 18:25

Atlas Jet tarafından World Focus şirketinden kiralanan bir MD-83 tipi yolcu uçağı ISPARTA da yer alan Süleyman Demirel havaalanına inmek üzere iken düştü.
Hepimiz bu haberle sarsıldık. Ölenlere hepimiz elbette çok üzüldük ve yürekten başsağlığı diledik. Birçok bilen ve bilmeyen olayla ilgili yorumlar yaptı.
Nasıl olması gerekiyordu ?
Nasıl oldu ?
Atlasjet mi suçlu ? World Focus mu ?
Pilot Muhammet Ferhat Özdemir in pilotaj hatası mı var ?
Bir çok saygı değer emekli ve halan görev de olan pilot ağabeylerimizin yanı sıra şirketle ilgili bilgi sahibi Uğur DÜNDARgibi araştırmacı gazeteciler de konuyla ilgili fikir beyanında bulundu.
Ortak payda da buluştukları en önemli noktalardan birisi ATLASJET in üzerine fazla gidilmemesi gerektiğiydi.
Bu da o kadar önemli değil benim için. Pilotaj hatası ya da teknik hata… Bunlar bizim kolay ikna olabileceğimiz noktalar. Hatta bunları tartıştırılarak uzun süre kafamızın meşgul edilebileceği konular. Dikkatimizin çok rahat bir şekilde dağıtılıp esas noktadan uzaklaştırılabileceği noktalar.
Bu uçak kazasında (Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Engin Arık, Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesinden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve Araştırma Görevlisi Mustafa Fidan ) Altı Nükleer fizik mühendisimiz ÖLDÜRÜLDÜ.
Bunlar normal insanlar değildi. Az sayıda yetişen ve ATLAS PROJESİ gibi yüksek düzeyde fizik araştırmalarında bulunan her biri ayrı bir otorite olmuş bilim adamlarıdır. Ve Türkiye nin geleceği ile ilgili çok ciddi bilimsel gerçeklerin peşinde koşmakta iken böyle bir sözde kaza sonu Altısı birden yaşamını yitiriyor. Bence Isparta daki kongreye katılmak için davet edilen diğer bilim adamlarımız derhal gözlem altına alınmalı ve güvenlikleri sağlanmalıdır. Bakalım onların başına neler gelecek. Odaklanılması gereken nokta budur.

Aşkın ne formülü ne de yaşı !

sbaskentli | 21 September 2007 14:37

Şimdi diyelim ki hep sordukları sorunun cevabını buldu birisi;

Çıktı ortaya dedi ki aşkın formulünü buldum.— Aç işte uzatma.Kocaman bir kalp şekli ve çöpten çizilmiş bir erkek ile kız kalbin ortasında yamuk yumuk bir yazıyla baş harfler yazılmış.

Neye yarar ?–bir şey konuşabilirmiyiz seninle.

Beriki artık kopmuştur. Bu kadarı da fazla . ne yapmaya çalışıyordu bu kankisiyle arasınımı acmak istiyordu. Ama yok bu oyuna gelmeyecekti.

Öteki kalkarken bak gidiyorum edasıyla berikinin ayağına vuruverdi.

Yok bu kadarı fazlaydı. Hemen köprüye gitmeliydi. hangi köprüye mi boğaz köprüsüne . televizyonda hep öyle yapmıyorlarmıydı. oda öyle yapmalıydı bu aşk acısına daha fazla dayanamayacaktı. Ayağa kalktı. Pantolonunu silkeledi.