bildirgec.org

raindown

11 yıl önce üye olmuş, 41 yazı yazmış. 28 yorum yazmış.

vakt-i zamanında

raindown | 05 November 2002 02:31

aslında amaç belli. cem uzan da seçilemeyeceğini biliyor. ama memleketteki seçim sistemi, partilerin birbirlerinden farksızlığı ve oy oranı olarak birbirlerine yakın oluşları, oyunu bir o partiye bir bu partiye veren seçmenin çokluğu, parti sayısının çokluğu cem uzan’ın bu hareketini anlamlı kılıyor.. düşünsenize, cem uzan bu kadar çaba sonunda %3-4 oy alabilse, kaç tane partinin meclise girememesini sağlar.. düzen biraz oynar bu şekilde.. demişim 2 ağustos 2002 tarihli blogumda.. bakın bu gün durum nasıl… adam sonunda %7 yakınında bir oy aldı ve meclise giremedi. az kalsın giriyordu. ama sayesinde anap, dyp ve belki de mhp giremedi. iki partili bir meclis ortaya çıktı.

avrupa fatihi donerciler

raindown | 29 August 2002 16:18

pek olumlu olmayan feedbacklere ragmen gezim hakkinda ufak bloglar birakmaya devam ediyorum. gezip gordugun ve anlatmaya deger buldugun seyler bunlar mi tarzinda ahkamlar gelmis, haklli olabilirsiniz.. internet kafede insan kafasini toplayamiyor ama donunce gunlugumu ve fotograflari webde yayinlayacagim. simdilik canli birseyler olsun istiyorum.

bordeauxdan doguya dogru gittikce rastladigim donercilerin ve sehirlerdeki turk nufusunun sayisi artiyor. ve hepsi de sehrin en guzel koselerini kapmis durumda. gerci pariste champs elyseede donerciye rastlamadim ama bir fatih turkun bunu da gerceklestirecegine inaniyorum. ama rekabet ortami cok acimasiz. kuzey afrikalilarin hepsi kebap iisne soyunmus vaziyette ve kahraman kebapcilarimiz, her ne kadar donere ketcap ve mayonez siksalar da ulusal yemegimizi elin yamyamina birakmama savasi veriyorlar.

venedikte oturmusuz…

raindown | 17 August 2002 15:27

arkadaslar, floransa’yi gectikten sonra venedige vardim. sabah da pisa kulesini gordum. harbiden egikmis. bana guvenebilirsiniz, valla billa egik.

yilin bu vakti venedikte yer bulmak cok zor. sehrin epey disinda biyerde kaliyorum ben de. gerci oldukca guzel bir yere benziyor ya. dokuz kisilik yatakhanede tek basimayim. gezici hafif blogger’i olarak is basindayim.

Roma\’da yagmur

raindown | 12 August 2002 09:05

interraile cikacagimi soylemistim ve ciktim. su nda roma’da gardayim ve size bu satirlari buradan yaziyorum. roma’ya gelisim muthis bir sanssizlikla basladi. felaket yagmur yagiyordu. hayatimda gormedigim bir yagmur bu. ustelik yanimizda kalan finlandiyalilar “yagmur bir saat once basladi” diyince iyice demoralize oldum. patras-bari feribotu harikaydi. gerci bir ara turkler feribotubasip yer sofralarini kurduktan sonra feribota egemen olsalar da hersey iyiydi..

yazabildigim kadar yazacagim yol uzerinden..

cem, UZAAAAA……n

raindown | 02 August 2002 17:58

Cem Uzan, güzelim filmlerin dizilerin arasına girip, o sinir ses tonu ve hareketleriyle televizyon izleme zevkimizi (tabi öyle bişey varsa) kaçırıyor, sinir katsayımızı arttırıyor, kötü kötü şeyler düşünmemize neden oluyor. zaten herşey belliydi. tüm türkiye’yi bir süperstar edasıyla dolaştı, konserler düzenledi, yanındaki şarkıcı takımıyla meydanları doldurdu, şimdi de ekranları kaplıyor. dersine iyi çalışmış gibi gözüküyor. ikna edici sözsüz iletişim öğelerinin hepsi birden gümbür gümbür kullanılıyor..

ama ikna edici iletişim üzerine pek çalışılmadığı belli. mesala aristo, okunması gerekiyor. aristo’nun iknanın gerçekleşmesi için ikna etmeye çalışan kişide olması gereken üç önemli özellikten bahsediyor: güvenirlilik, karizma ve mantıklılık.. karizma; tartışılır; cem uzan sarı saçları ve mavi gözleriyle ne kadar yurdum insanı tarafından karizmatik bulunur bilmem (atatürk de öyleydi demeyin sakın). mantıklılık deyince, seçmen kitlesi o kadar mantıklı değil diyebiliriz. ama iş güvenirliliğe gelince, yuh demek geliyor insanın içinden.

Harita metod?

raindown | 31 July 2002 16:10

Avrupa geziisine çıkıyorum ve bir haftadır, Türkiye’nin başkenti Ankkara’da Avrupa haritası bulamıyorum. Sırf bu yüzden, henüz güzergahımı tam olarak belirleyemedim. Ankara’da aramadığım kitapçı, kırtasiye kalmadı. Yok yok.. Hani show tv’de bir yarışma vardı.. yoksa star’da mıydı hatırlamıyorum.. kaçak diye bi yarışma.. yarışmacıdan abuk bişeyi gidip satın almasını istiyolardı. zem zem suyu gibi bişeyler.. eğer bir bölümde avrupa haritası isteselerdi, o bölümdeki talihsiz yarışmacı kesinlikle kaybederdi. çok iyi hatırlıyorum, adam ankara’da zem zem suyu buldu, bir gün içinde, ankara’nın yabancısı olmasına rağmen; ama ben bir haftadır avrupa haritası bulamıyorum.

interrail? o kadar kolay değil (2)

raindown | 23 July 2002 19:25

interrail’e çıkmak için verdiğim üstün mücadeleyi biliyorsunuz. bakın başıma neler geldi.. bu yazıdan sizin için bir ders çıkabilir.. interraile çıkmak için pasaportumu uzatmaya emniyete gittim ve orda bana yoklama kaçağı olduğumu söylediler. oysa üniversite öğrencisiyim, böyle bir durum yok. askerlik şubesine gittiğimde, oradan da öğrenci durum belgesi istediler. bunu almak için de başka bir şehirde bulunan okuluma gittim. belgeyi aldım fakat bu sefer şubedekiler, pasaport için askerlikle ilişkisi yoktur belgesi veremeyeceklerini söylediler (bir hata burda yaptım zaten. pasaport lafı etmeyecektim). bağlı olduğum askerlik şubesiyle temasa geçtim ve bana aramanın durdurlmasına dair kaymakamlığa gönderilen yazıyı faksladılar. fakat bu yazıyı da mühürlü olmadığı gerekçesiyle emniyet kabul etmedi.

interrail… o kadar kolay değil

raindown | 18 July 2002 18:08

interrail’e çıkmak istiyorsunuz.. şöyle bi yunanistan, fransa, almanya, ingiltere yapıp döneyim diyorsunuz.

o kadar kolay değil…

yaklaşık 2 ay önce interraile çıkma kararı aldım ve bu temmuz başında kesinleşti. tatilden döndüm ve birkaç gündür resmi işlerle uğraşıyorum. avrupa birliği ülkesi vatandaşı olsam, bir gün bile sürmeyecek işlemler için alakalı alakasız, birsürü yere gitmek, bir sürü insanla konuşmak zorunda kalıyorum.

güzel sürprizlerle karşılaşıyorum. mesela bilmem kaç yıldır üniversite öğrencisi olmama rağmen askerlikten yoklama kaçağı olduğumu öğrendim dün. sanırım okulumdan, bağlı olduğum askerlik şubesine yazı gitmemiş ve beni senelerdir araştırıyorlar. bu durumu da bağlı olduğum askerlik şubesiyle (ki kendisi ülkenin diğer ucunda kalıyor) halletmem gerekiyormuş. tabi önce okulumdan (tabi o da başka bir ilimizde, yaz tatili olduğundan evimdeyim şu anda) öğrenci olduğuma dair belge isteniyor. bu yılın öğrenci kimliği fayda etmiyor.

Koşulsuz Müşteri Memnuniyeti

raindown | 15 July 2002 23:26

Dün gece tam 11 saat süren iğrenç bir otobüs yolculu yaptım. ULUDAĞ Turizm, elinden geleni ardına komayarak biz sefil yolcularını Balıkesir’den Ankara’ya tam 11 saatte getirdi.

Yolda 45 dk.lık gereksiz bir mola vermek zorunda kaldık, personelin suratı beş karış, altımda yatan ikinci kaptanın ayakları kokuyor, zaten uzun yol, herkes bezmiş vaziyette… bir yandan da koşulsuz müşteri memnuniyeti diye parçalanan diğer firmaları düşünüyorum.. kamil koç, varan, nilüfer gibi.. tanrım ben neden bu otobüsteyim…

koşulsuz müşteri memnuniyeti konusunda ümitsizliğin doruk noktasında, eskişehir-ankara karayolu üzerinde gördüğüm bir manzara beni oldukça şaşırttı. nasretttin hoca dinlenme tesislerinde, bozuk ankesörlü telefonun üzerinde öyle bir yazı vardı ki yanımda neden fotoğraf makinesi yok dedim kendi kendime. aynen şöyle yazıyordu: “telefon maalesef bozuktur, lütfen kusura bakmayın…” müşteriden böyle özür dilenir işte. konuşur gibi yazmış elemanlar oraya. kusura bakma ağbi, bozuk telefon diyor..

hoşuma gitti, otobüse geri döndüm..

meraklı ol!

raindown | 22 June 2002 04:01

bu sitenin logosunun altında bu emir cümlesini görmekten gerçekten memnun oluyorum. “meraklı ol” ha? tamam abi, oluruz ne demek…. meraklı olmanın bizim kadar hor görüldüğü ikinci bir toplum var mı acaba? “meraklı melahat” diye bir dizi karakteri yaratmışız, dalga geçilecek cinsten. camda oturan manik bir hatun.. oysa, yeni ve yaratıcı şeyler, rahatsız, rahat durmayan insanların elinden çıkıyor.

çocukalrının meraklı olmamamsı için ellerinden geleni yapar büyükler. çocukken çekmeceleri karıştırmak yasaktır, annenin babanın dolabını açmak yasaktır. büyüdükçe yasakların biçimi değişir. cezaların niteliği de. küçükken sadece anne baba ceza verirken, büyüdükçe biraz fazla meraklı olanları bu sefer devlet cezalandırmaya başlar ve bu merak törpülemesi ömür boyu sürüp gider. bu yüzden bu toplumdaki insanların hobileri yoktur, çoğu konu hakkında dar bir görüşe sahiplerdir, yaratıcı değillerdir. yeni birşeyler icat edememizin sebebi sadece teknik yetersizliğimiz değil, yaratıcılığımızın olmaması.