bildirgec.org

plumprune

11 yıl önce üye olmuş, 90 yazı yazmış. 852 yorum yazmış.

Akıllı Korkuluk

plumprune | 01 June 2006 03:40

Güney Florida Üniversitesi bilgisayar mühendisliği öğrencileri bilgisayar ile kontrol edilen bir korkuluk tasarlamış. Bir de hareket edebilirse, pek güzel olacakmış.

Alakasız belki ama aklıma, “M.K. Atatürk, tarladan kargaları kovduğu gibi, yurdumuzdan düşmanları kovdu,” dediğimiz günler geldi. Ne günlerdi…

Görünmezlik Göründü!

plumprune | 30 May 2006 21:30

Müjde! Müjde! Müjde! Artık evden gizlice sıvışmak için pencerelerden atlamamız, arkadaşımıza kopya vermek için camlardan küçük notlar atmamız, bizi aldattığından kuşkulandığımız sevgilimizi ya da eşimizi takip etmek için köşe başlarında ya da otel lobilerinde saklanmamız gerekmeyecek! Az kaldı, görünmezliğin formülü bulundu bulunacak!

Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri fizikçileri tarafından görünmezlik pelerini yapımına dair iki yöntem açığa çıkarılmış. Araştırmacılar, bu donanımın yapımı için prensipte gerekli teknolojiye hali hazırda sahip olduğumuzu söylüyorlarmış. Bu önerilerin arkasında yer alan araştırmacılardan biri olan İskoçya St Andrews Üniversitesi‘nden Ulf Leonhardt, “Görünmezlik, görünür yakınlıkta,” demiş.

Fasılalı Müzik ile Rahatlama

plumprune | 07 May 2006 17:46

Yorucu bir günün ardından eve gitmek, ayaklarımızı uzatıp, hafif bir müzik eşliğinde şarabımızı yudumlayarak yorgunluğumuzu atmak ne kadar da keyifli değil mi? Siz öyle sanın, hiç de öyle değilmiş. İtalyan ve İngiliz araştırmacılar, rahatlatıcı müziği kapatıp, sessizlikte oturmanın sağlığımıza daha iyi geldiğini söylüyorlarmış. Hafif müziğin rahatlatıcı bir etkisi olduğu aşikarmış ancak müziğin arasındaki sessizliklerin, dolaşım sistemimize çok daha fazla yararı varmış.

Pavia Üniversitesi’nden Dr Luciano Bernardi ve meslektaşları, Heart’ın son sayısında çalışmalarının sonuçlarını açıklamışlar. Araştırma, müziğin kalp atış hızında, kan basıncında ve nefes alma aralığında yol açtığı değişimleri inceleyen daha geniş bir çalışmanın bir parçasıymış. Bernardi ve ekibi, yarısı müzisyen olan 24 kişiden, rastgele seçilmiş altı tane ikişer dakikalık müzik eserini dinlemesini istemiş. Eserler, raga (bir tür Hint müziği), yavaş ve hızlı klasik müzik, tekno, rap ve dodecaphonic (geleneksel ritmik, harmonik ve melodik yapıdan yoksun 12 sesli müzik) türlerini içeriyormuş. Daha sonra araştırmacılar, deneklerin kalp atış hızını, nefes alış veriş aralıklarını, kan basınçlarını ve rahatladıklarını işaret eden diğer göstergeleri ölçmüş. Aynı deneyi, müziğe 2 dakikalık sessizlik aralıkları ilave ederek tekrarlamışlar. Araştırmacılar, dinlettikleri müziklerin çoğunun kalp atışını hızlandırdığını ve kan basıncını yükselttiğini ortaya çıkarmışlar. Hızlı müzikte bu etki biraz daha güçlü oluyormuş. Üstelik bu artışın, dinlenilen müzik türü ile alakası yokmuş. Yani, hızlı klasik müzik de, tekno müzik de belirtilen değerlerde aynı etkiye yol açıyormuş. Yavaş müziğin rahatlatıcı etkisi daha yüksekmiş, özellikle aradaki duraksamalarda. Bu sessiz aralıklarda, katılımcıların kalp atış hızında ve kan basınçlarındaki düşüş daha da fazlaymış. Bernardi, “(Bu nedenle) tahrik ve rahatlamanın kontrollü olarak birbirini takip etmesi sonucu müzik, keyif verebilir,” demiş.

Basıyorum, duyuyorum

plumprune | 07 May 2006 10:07

Şehir trafiğinde, kulaklıkları takıp, müzik dinleyerek yürümenin keyfi başkadır, hepimiz biliyoruz. Sokaklardaki gürültüden soyutlanmak oldukça keyifli olsa da, karşıdan karşıya geçmek zorunda kaldığımızda, ya müziğin sesini kısmak, ya da kulaklıkları çıkarmak zorunda kalırız. –Bir süre sonra kalırdık diyeceğiz, haberiniz olsun- Bu dertten artık kurtuluyoruz sevgili pillinetwork okuyucuları! Shure, çevre sesini 30 ila 37 desibel kesen –ki uçak kabini gürültüsünü, alçak sesli bir konuşmaya dönüştürmek gibi bir şeymiş bu- E500 kulaklıkları ile birlikte “push-to-hear” (duymak için ittir) anahtarını piyasaya sürüyormuş. Bu anahtarı ittirdiğimizde, kulaklıklardaki müzik kesiliyor ve dış mikrofonlar çevredeki sesleri algılıyormuş. Anlayacağınız basıyoruz, karşıdan karşıya geçiyoruz.

Duymak için ittir anahtarlı E500’lerin fiyatı $499 olarak belirlenmiş ve önümüzdeki ay Amerika’daki mağazalarda satışa sunulacakmış. (Bütün standart kulaklıklarla uyumlu olan anahtarın harici fiyatı ise $59’mış.) Fiyatın biraz tuzlu olmasının sebebi, her bir kulaklıkta bulunan bir tiz ve iki bastan oluşan üç minyatür hoparlörmüş. Ev ve taşınabilir müzik setlerinde kullanılması için gerekli olan modüler kablolar da bu fiyata dahilmiş.

Seçici Koyunlar

plumprune | 01 May 2006 23:04

2003 yılında şu mimle, balıkların sandığımız gibi kafasız canlılar olmadığını öğrenmiştim, bir ay kadar önce de kedilerin mırlama mucizesi karşısında ağzım açık kaldı, şimdi de karşıma çıkan haber, William Blake’in şiirine de konu olmuş olan koyunlara dair. Sürü psikolojisi ile sürü liderinin ardından, gözlerini kırpmadan uçurumdan atlayan bu yer bulutları, aslında o kadar da salak değilmiş.

eyvah! internete de kuş gribi bulaşabilirmiş!

plumprune | 01 May 2006 11:16

Time’da yayınlanan bir habere göre, olası bir kuş virüsü salgınından internet de payını alacakmış. Dünya Ekonomik Forumu’nun Davon’da, 26 Ocak 2006 tarihinde yaptığı yıllık toplantısında tartışılan, olası genel kuş gribi salgını tehlikesine dair rapor, 27 nisan 2006’da yayınlanmış. Rapora göre artık elimiz ayağımız olan, telefonla iletişimi tahtından indiren internetimiz de bu salgından, dolaylı yollarla da olsa, etkilenecekmiş. Hastalığa yakalanan IT departmanı çalışanlarının sayısı arttıkça, internet hizmetleri aksayacakmış. Panik halinde neler olduğunu anlamak için telefonlara ya da internete sarılan insanların yaratacağı yoğunluğa cevap vermek, maalesef pek mümkün olmayacakmış. Bu nedenle, olası bir salgın halinde telefon, internet vb gibi telekomünikasyon yöntemleriyle haberleşmeyi düşünen herkesin, bir plan B’ye ihtiyacı varmış. Internetin, salgının patlamasını takiben 2 ila 4 gün içerisinde genel kullanıma kapatılması gerektiği öngörülmekteymiş –vay halimize!-. Telekomünikasyon yöntemlerinin felç olması halinde, internet ulaşımının kilit organizasyonlara veya kişilere ayrıcalıklı olarak sağlanması söz konusu olabilirmiş.

Sarı Dilber

plumprune | 01 May 2006 00:04

sarışınsın sarısın
sarışınsın sarısın

Sürekli artan müzik arşivimiz, filmlerimiz ve fotoğraflarımız var. CD’ye yaz, onu sil, bunu sakla uğraş babam uğraş. Müjde! Artık tüm bu dertlere son verecek olan bir zamazingo çıkmış. Sarı Makine (The Yellow Machine) adını verdikleri süper bir cihaz üretmişler. Bu sarışın güzel, bir bellek aygıtı, yaklaşık 1 terabyte –boru değil, 1000 gigabyte- veriye kendi çocuğu gibi bakıyormuş.

Sarı dilber, bilgisayara yapılandırılabilen 4 adet 250 gigabytlelık hard drivedan oluşuyor. İçine gömülü otomatik yedekleme yazılımı, sistemin göçmesi durumunda, saklanan hafızanın yok olmasını engelliyor.

CLEVER

plumprune | 26 April 2006 00:16

Üç tekerlekli, benzinle çalışan, çevre dostu bu şeker taşıtı, İngiliz mühendisler 25.04.2006, Pazartesi günü halka tanıtmış. 3 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde olan taşıtın geliştirilmesinde, 9 Avrupa ülkesinden araştırmacılar -ki aralarında BMW uzmanları da var- görev almış.

CLEVER (Compact Low Emission Vehicle for Urban Transport) adını verdikleri bu minicik aracın istiap haddi iki kişi. Bir şoför, bir de yolcu. Fazlasına ne gerek var zaten. Ön tekerlek dönmeye başlayınca, bilgisayar kontrollü hidrolik erişim düzeneği, kabini 45 derecelik bir açıyla sağa ya da sola eğerek ağırlık merkezini değiştiriyormuş ve böylece de aracın devrilmesi engelleniyormuş.

Graffiti ve Da Vinci

plumprune | 16 April 2006 04:06

Sanat ile dolu dolu bir blog yazayım dedim departmanından,..

Ergenlik çağınızı hatırlıyor musunuz beyler? Neler çizerdiniz? Neler düşünürdünüz misal? Siz hatırlayamazsanız, hatırlatalım hemen:

Alaska Fairbanks Üniversitesi, Institute of Arctic Biology fahri profesörlerinden R. Dale Guthrie enteresan bir teori ortaya atmış, oldukça da mantıklı ve sağlam delillere dayamış teorisini. Mağara adamlarının sanatı, aslında testesteron yüklü ergenlik çağındaki delikanlılarının işiymiş. Profesörün dediğine göre, günümüz delikanlıları; süper arabalar, savaş jetleri, spor vs gibi zafer sarhoşluğu yaratan, adrenalin ile bağlantılı şeyleri resmediyorlarmış, Pleistosen döneminde ise bunlara eş değer olan şeyler bizon öldürme vs imiş. Mağara resimlerindeki çizimlerin çoğu mızraklanmış, ağız ve burunlarından kanlar fışkıran hayvan grafikleriymiş. Ah şu gençler! Akılları fikirleri ya bizonda ya arabada. Ancak bu ilk gençlik günlerini yaşayan mağara delikanlılarının akıllarındaki tek şey hayvanlar ve güç değilmiş elbet. Mağara resimlerinde, erkeklerin cinsel organları belirgin çizilmemiş, sadece düz bir çizgi attırıvermişler. Ancak kadın tasvirleri hiç de öyle çalakalem ve baştan savma değilmiş. Mağara delikanlısının neyse fikri, odur çizimi. Erkeklere oranla, çizilen kadın figürleri çok daha fazlaymış ve de dişiler, oldukça detaylı ve çıplak çizilmişler. Bir çizgi ile tasvir ediverdikleri erkeklik organının aksine, göğüslere ve kadın cinsel organına özel bir itina gösterilmiş. Erkek milleti değil mi? İlk çağda da son çağda da bir.