bildirgec.org

pilli pati

11 yıl önce üye olmuş, 158 yazı yazmış. 4141 yorum yazmış.

Ürperti

pilli pati | 14 December 2009 09:22

Sana, buradan çekip gittikten sonra ardından neleri feda edeceğimi sıralamayacağım. Biliyorum, dinlemeyeceksin. İçinde kanat çırpan kelebekler var, binlerce havai fişeği izlemek için yanıp tutuşan çocuk heyecanı, içinde rüzgarını bekleyen değirmen kanatları, bensiz zamanlara inceden hazırlık…

Ayda Yürüyen Çocuk

pilli pati | 26 November 2009 11:24

çocuk Michael Jackson
çocuk Michael Jackson

Şarkılarını nasıl yazdığını sorduklarında “Şarkıyı yazmam, şarkının kendisini yazmasına vesile olurum” demişti yüzünde mütevazı bir gülümsemeyle… Kendi özgün figürlerini oluştururken en çok ilham aldığı James Brown bile O’nun ne kadar yetenekli birisi olduğunu ifade etmişti. Dansı hakkında nasıl düşünüp hangi figüre ne zaman karar verdiğini soran bir gazeteciye ise “Dans için düşünmek en büyük hatadır, sadece hissetmelisiniz” karşılığını vermişti. Zaten bu sorunun tabiatı biraz tuhaftı. O’na bu soruyu sorması gereken bir müzisyen ya da bir sanatçı olsaydı eminim sorunun tuhaflığına bakıp es geçerdi.

Prova yaparken a capella‘lar çalışırdı ve parçalarının büyük çoğunluğunda kulağımıza enstrüman sesi gibi gelen o tınılar aslında kendi sesi ile oluşturduğu a capella‘lardı. Muhakkak şarkılarını canlı okurdu. Provalarda bile… Provanın sadece fiziksel sahne performansı olmadığını, aynı zamanda ses tellerinin esnekliğinin ve nefes kontrolünün nabız hızlandığında da gerekli olduğunun bilincindeydi. Bu özelliği ile bütün diğer sahne sanatlarında yer alan ve sanatına gerekli özeni gösteren kişilerdendi.

Michael Jackson olmak zor işti. Kimse kapılar ardındaki özel bir hayatı kurcalamaktan ve O’na bir yetişkin gibi davranmaktan geri durmadığı için O hep, büyürken yetişkinliğe adım attığını fark edememiş bir çocuk kadar kırılgan kaldı. Kimse bunu anlayamasa da Michael Jackson‘ın yetişkin kimliğinde dahi o çocuk hep bir yerlerde karşımıza çıktı.

Tereddüt

pilli pati | 28 October 2009 10:12

Kaleden aşağı doğru salına salına iniyoruz. Yol, parke taşlı ve biraz eğimli. Fenerin yanından geçerken denizden yansıyan güneş ışınları gözümüzü alıyor. Güneş gözlüklerimi saçlarımdan kurtarıp takmaya çalışırken yazdan artmış bir günün tatlı esintisi altında böyle bir manzarayı izlemek bir anda ruhumu bir tür serbest kalma isteği ile dolduruyor… Sırtımda bir anda kanatlar çıksa, havalanıp uçsam, ne güzel olur!

Fazlasıyla şaşırmış ve gecikmişliğinde, etraftaki ağacı, börtü böceği de şaşırtmış yaz artığı bir günden bahsediyorum size. Arlanmazcasına bizim de kanımıza giriyor. Birden arkadaşım “Buralarda yatır varmış, gidip yerini bulalım” diyor. Yol üzerindeki satıcılara başka işimiz yokmuş gibi, en önemli işimiz buymuş gibi, mütemadiyen yatır soruyoruz. Neredeyse her tezgaha. Hepsi satacakları tülbent ve dağ otlarının derdinde. “Daha aşağıda” diyorlar da hiçbirisi tam yerini söylemiyor, ne hikmetse. Aslına bakılırsa üzerimdeki kıyafet gereği yatırı ziyaret edemeyeceğim. Belki uzakta durup onu beklerken, etrafın nefesini tutmuş, sadece kuşlara meydanı bırakmış halinin fotoğraflarını çekebilirim. Tepeden aşağı yol aldıkça artık adımlarımız zorlanmıyor fazla, alışıyoruz eğime ya da eğim de azalıyor belki. Muhteremin ebedi istirahatgahına yaklaştıkça kuş sesleri oldukça nadir çalınıyor kulağa. Bodur ahlatlar beliriyor etrafta. Hala meyve olgunlaştırma peşinde hepsi. Yabani ve pembe renkli çiçekler çıkmış kayaların arasından, bizi izliyorlar. Sarı çiçekler de var. “Mezarlık çiçeği” de denir bunlara. Toprağa çok sıkı tutunan soğanlı kökleri vardır. Burası çok sessiz bir yer. Eski bir mezarlığın içinden mi geçiyoruz? Bana mı öyle geliyor? Ürperiyorum birden. Yakında bir bedesten görüyorum. Yıkıntılarının arasından eğik eski taşlar farkediliyor. Hislerimde yanılmamışım. Hoşlanmıyorum bu sessizlikten, soğuk bir yalnızlık çökmüş etrafa. Ağaçların arasından gördüğüm deniz manzarası İstanbul’daki ada manzarasını hatırlatıyor. Siliyorum çabukça hafızamdan. Uzak bir sahil kasabasındayım ama hafızamdan sildiklerim yerine aniden uzakta başka bir sahil kasabası beliriyor. Burada her yan portakal kokuyor da arada sanki aklıma gelen görüntü yüzünden baskın çıkan yasemin kokuları da dolanıyor. İnsan sırf bir anı yüzünden bir kokuyu anımsayabilir mi? Tereddüt ediyorum ama inatçı tarafım “Yürü” diyor. Attığım adımların tersi istikamete dönüp bir iki adım gittiğimde, dikkatli bakınca görüyorum. Sağımda, eski bir bahçe çitinden sıkılmış da bir de o çitin yanındaki ağaca tutunmuş. Sarılmış da sarılmış ona. Orada idame ettiriyor yaşamını. Kokusuyla bu çevreden kırk yılda bir geçecek kim varsa, mevsim bu zamanlar, sarıp sarmalıyor bulabildiği herkesi.

Bizden Geçenler

pilli pati | 22 October 2009 09:47

Karlı dağların eteklerinde yaşayan bir adam sevdim ben. Çağlayan bakışlı. Serin duruşlu. Yemyeşil ovaların, bereketli toprakların üzerinde yalnız yürürken görürdüm onu sıklıkla. Uzaktan bakardı bana. Hayalime dalardı. Ben rüzgarda dalgalanan saçlarımın arasından fark ederdim bakışlarını. O bunu bilmezdi.

Bir gün gelip tuttu elimden, bırakmadı. Dudağımın kenarına bıraktığı öpücükle uyandım. Bayılıp kaldığımda, hep kollarında ayıldım. Güvendim. O yanımdayken hiçbir şey eskisinden daha kötü olmayacakmış gibi gelirdi. Ara sıra sıkardı elimi istemsiz. Sebebinin aklından geçirdiklerinde olduğunu bilir, ses etmezdim. İçtiği sigaranın dumanı dağılırken havaya, içinden geçenleri okumaya çalışır, yüzünü gözlerimle süzerdim. Biz en çok yağmurda yürümeyi severdik onunla. Mesafelerin kısaldığını hissederdim yanında. Bakışlarında bazen bir kıvılcım, bir mahşer: Sonum olsun isterdim. Onda mizanım çekilsin… “Ne varsa çekeceğim, ondan gelecek olanla raptolunayım” derdim.

Yaban

pilli pati | 29 September 2009 18:08

Fırat Doğruloğlu’nu hiç böyle rol yaparken görmediniz. Sayesinde Türk sinema tarihinde yıllardır izlediğimiz film karakterlerinden aldıkları ilhamla Haneler komedi dizisinde yaratılan Yaban karakteri kendi başına bir ikon olma yolunda.

Sanatçı ilk kez 1999 yılında kamera karşısına geçtiği günden beri çeşitli yapımlarda yer aldı ama hiç bu kadar komik bir karaktere imza atmadı. Yapımın gerisindeki senaryo yazarlarının da repliklerde büyük başarısı var. Onların da hakkını yememek gerekiyor ama karakterin bu kadar kısa sürede tutulmasında onu canlandıranın da emeği büyük…

Kasırgalar

pilli pati | 29 September 2009 10:26

Doluyorum yeniden… Çok yakın, hatta herşeyin olmasına neredeyse beş var! Bu kadar boş bulunman sana hiç yakışmıyor. Şifreleri çözdükçe herşeyin birer birer fişini takıyorum. Işıldıyor ortam. Nasıl da aydınlanıyor! Görüyorsun ama gözlerini yumuyorsun, görmezden geliyorsun. Farkındayım. Benim fişimi takmadığın için oluyor bütün bunlar. Enerjinin önünü tıkadığın için oluyor. Alışmış yollarını rüzgarların, kesmeye çalıştığın için oluyor. Önüne set çekmeye çalıştığın fırtınalar, kasırgalar… Susarak, sinerek, unutturmaya çalışarak!

Erken Ölüm

pilli pati | 23 September 2009 11:35

Bir gün sabaha karşı “Garip ölmüş” dediler. Sanki biri kulağımıza “Her ölüm erken ölümdür” fısıldamış gibi kaldık. “Ben yanına giremem, yüzüne bakamam” dedim. “Olsun git, ölü evi boş bırakılmaz” dediler. Gittik.

Bıçak bedenin sıcağını alır mı? Herkese havlayan köpek, evi dolduran onca insana karşı havlamadan sakin ve mahzun durabilir mi? Duruyormuş, gördük. Bahçenin köşesindeki dalları yüklü nar, hayatta herşeye rağmen, bir insana vazgeçmemesi gerektiğini duruşuyla anlatamamış olabilir mi? Olabilir.

3G Hadisesine Sosyal Açıdan Bir Bakış

pilli pati | 14 September 2009 15:09

Reklamlar sayesinde daha henüz olmayanı olmuş gibi gösteren, herhangi bir hayali zihinlerde gerçekmiş gibi yaşatan ve 3G teknolojisini allayıp pullayarak önümüze süren şirketlere şapka çıkartmaktan başka yapacak birşeyimiz yokmuş gibi görünüyor, şu sıralar! İzliyoruz. Yaptığımız en iyi şey değil mi izlemek? Çok pis mahalle kavgası, video, futbol, horoz dövüşü izlemez miyiz? Olay bu kadar hızlı lanse edilirken, bu denli hormonlu bir ürüne ancak onun kadar hormonlu kullanıcılar layık görüleceğinden, tıpkı güneş yüzü görmeden, ayağı toprağa basmadan besin zincirine dahil olan tavuklar gibi güdümlenecek bu teknolojinin köleleri de. Mevcut yemleme sistemi daha da hızlanacak. Yahut farkına varılırsa akış tersine döndürülecek. Herşey insanoğlunun akli dengesine bağlı.

İhtimal

pilli pati | 31 August 2009 09:08

Bir martı kanadı suya nasıl değerse işte o kadar kısa sürecek omuzuma değip geçişin. O an kaderimizin bu denli keskin hatlarıyla çizilmiş olduğunu daha önce hiç farkedemediğimi anlayacağım ve zaten kilitlenmiş olacak adımların kendi mutad yönüne. Bizi bizden ayıran yollara vuracağız kendimizi. Gözlerimi senden alışım, hele o görüntünü hafızama hapsedişim herhalde çok zahmetli olacak.

Gümüşsuyu Palas’ın emektar asansörüne binerken her seferinde gıcırdayan ahşap zemin, yıllar öncesinden kanatlarımda birikmeye yüz tutmuş çileyi anımsatacak bana. Sensiz yaşlanacağım hayatın çıkmaz sokaklarında. Emektar bir asansörle kader birliği yapacağım. Hayat boyu aynı kitabı okumaya mahkum edilsem yine Elias Canetti’nin Körleşme’si diyeceğim. Sonra belki yapabilirsem bakmadan görmeyi öğreneceğim önümdeki satranç tahtasının zaruri bir oyuncusu olarak… Zaruriyetler hep sonunda çokça meziyetlere gebedir ya, bunun için sana sonsuz teşekkür edeceğim her anımsayışımda. Bu oyunda bir oyuncu olmama katkı sağladığın için…

Marilyn Monroe’ya Mortgage Ödetmek

pilli pati | 20 August 2009 12:22

Marilyn Monroe - Life.com
Marilyn Monroe – Life.com

“Kadın ebedi istirahatgahında iken, durup dururken mortgage ödetmek de neyin nesi?” diyenler varsa şimdiden söyleyeyim; bu dünya çok tuhaf bir yer olmaya başladı. Çünkü Marilyn Monroe’nun Westwood Village Memorial Park mezarlığındaki üst komşusunun şu an hayatta olan karısına mortgage borcunu ödemesinde yardımcı olması muhtemel gibi görünüyor.