bildirgec.org

morfik

11 yıl önce üye olmuş, 136 yazı yazmış. 2441 yorum yazmış.

yamurr..

morfik | 27 December 2009 20:03

..çok az güzel şeyler yazacağım..suç, benim değil, hayat,, benim hayatımın, benim gibilerinin..

Yağmurun bin-bir çeşidi vardır.
İlki yağmayandır. Yağmalamaktan fırsat bulamaz damlamaya.
Ruhum bu yağmurda yaşar. Kana kıyamet bulutunun karartılar sokağında, tek göz bir evi vardır. Korkudan açamaz pencerelerini, penceresi de yoktur ya! Bakar dünyaya, dünya sandığına. Nadiren çıkar yolculuğa, yola gebe kaldığında. Hiç çocuğu da olmamıştır aslında. çocuk da olmamıştır ya!
İlki budur, bini birbirine benzer.. ıslak ve nemlidir.

..kendi kendime hüzünlendim de kendi kendime mutlu olamadım..

mordolfikce devam..

morfik | 26 December 2009 14:31

Kızma. Kızma bana ne olur, içinden geleni söyle, ama lütfen kızma.
Tarihin değişen yüzüne bak, biz mi değişmeyeceğiz sandın. Evet, değiştim, değiştin, değiştiler. Bir tek değişmeyen şahidimiz semâ. O her şeyi biliyor. Hunharca acıttığın yaramın nasıl ağladığını biliyor. Biliyor, Kan kırmızı.

kızmayacaksın..bana kızmayacaksın. değişmişti her şey..unutuyorum işte. seni çok sinirlendirebildiğim zamanları düşünüyorum. anlatmaya çalışıyordun tüm hırçınlığınla kendini. artık seni tanıyorum. tanıdığımdan ben de sana kızmıyorum.
Unutuyorum işte..
birbirimize nasıl davranmamız gerektiğini öğrendik. maviyi yeşile yeğlerken, şimdi, siyahı koyusuna değişiyoruz değişerek!..

elçi+dua

morfik | 26 December 2009 11:35

Ömrü kısa, yaşadıkları uzun olmalı insanın,, zaman iç-in-de..

Tanrım, insan olmak ne zor bilir misin??

Babalarını yanına çağırısın, annelerini, çocuklarını…
Ayrılığa katlanmak, insanın dudaklarından ayak ucuna değin iğrenç bir tat bırakır. O tat nefesine yapışır, nereye gitse kokar. Bir bakışta o kokuyu alırsın.. ne çağrılansın ne uğurlayan..merak bunun adı, affet, bilebilir misin?

Sadece bu tat değil!

Anılar ve yaşıyor olduğumuz her şey, oradan oraya taşıdığımız valizler, beynimizdeki ve kalplerimizdeki bilinmezlikler, bileklerimizdeki şifreler, aklımıza gelmeyenler …
düşünmek nedir bilebilir misin?
Otuz günlük muhteşem canlının ne kadar çok çiş yaptığına şaşırmak,,ya aşk?
Kadın erkeğini nasıl sever anlatsam inanır mısın? Yalnızlar, onlar sana daha mı yakınlar?
…(milyarlarcası)…

kafa kâğıdı..

morfik | 11 December 2009 16:56

Biz.
El değmemiş bir sevdayız. Çünkü elleri yok. göz değmemiş bir deniz kadar uçsuz bucaksız, güneşe yüz sürmeden ateşin varlığına inananız.
Biz.
Uzakları hiçe sayıp yola boylu boyunca uzanan sokak lambalarıyız. Yıldızları küçük şakalarla kaydırıp, kayarken tutup yeniden yerine bırakanız.
Biz.
Bir anne – bir baba duasının meleklerini taşıyan çınar ağaçlarıyız. Ağaçlar kadar sırdaşız.
Ön dişleri dökülmüş bir çocuk kahkahası da olabiliriz..
Yazılmayı bekleyen bir öykünün ilk cümleleri.. Gerçeğe tesadüf betimsiz bir son, baştan sona kurguyuz. Ya da;
Beş yüz kanatlı bir kuşun bir kanadını kaybetme korkusuyuz.Belki..savaşın ortasında savaşçısını kaybetmiş kalkanız. O denli savunmasız.

hi hi..

morfik | 15 September 2009 14:02

yüreğim tekliyor – kendini
ara ara !
bir daha..

üf başka of başka
aman demekten korkarım en fazla,

dünya koydum adını taşıdığım filin
ağzındaki bakla olmasa çok hafif aslında..

adeta..

morfik | 15 September 2009 11:29

masalların gerçek olmadığını anlamaktı hayat..beyaz atlı prenslerin-uzun saçlı prenseslerin uçup uçup gitmesiydi tüm hayallerinle..gitmese bile kırıklıklarla çevrelenmesi idi resminizin..dökülen yapraklar gibi
dökülüyorum ya ayrılıyorum umutlarımdan. unutuyorum çocukluğumu..her geçen saniye büyüyorum işte..ruhumu hangi denize atsam taşıyor ve yıkıyorum evleri. suda pas tutan demirler gibi
kül ile parlatıyorum yalnızlığımı..ezber ediyorum aşkı..başucu şiirlerimi yeniden dile getiriyorum ve değişen bir kelimeye rastlamadım henüz. her gece yarılıyorum ölümü birkaç saatliğine de doğrulamıyorum özlemlerin kucağından..adımı çağırıyorum esip geçen rüzgardan
yüklenip geldiği her eskiyi koyuyor üzerime. koyaklar arıyorum fanuslarda..yokluk
sensizliği önemsiz kılıyor. kendimi armağan ettiğim yıllar, elim el üstünde
geçmiş
çok uzakta..dua edişim bile anlaşılmıyor artık,
Tanrım ! melekler sağır,
körler gibi ağlıyorum uzun zamandır..

perde..

morfik | 24 August 2009 19:15

*
Kendimden çıkıp sana giden yolculuğun, yolcusu ben değilim..üstelik salt ben değilim..

*
Keder hapishanesinin müebbet mahkumu mu dediniz?
( Üzülmeyin. Mahkumlar da düş kurar küçük hanım, sizinkilerden biraz farklı tabii, rüzgardır beklediği..
Yine de istemez mi bir kadının beklemesini?
( Elbet tüm mahkum ve olmayanlar gibi-küçük hanım..
Beklediği rüzgardı hani!
( Mahkumun beklediği rüzgar küçük hanım.
Ama,..
( Kadının beklediği mahkum.
Küçük hanım demediniz,
( Beklemek kadınların en güzelidir-küçük hanım.
-kıkırdama sesi-Özür dilerim, kelimeleri şaşırdınız da.
( Ben özür dilerim sizi yanılttıysam. Düzelteyim o zaman. Beklemek, kadınların en güzelidir.
Yine aynı hatayı yaptınız.
( Gerçekten özür dilerim küçük hanım. Beklemek ki en güzelidir kadınların.
Ya demek öyle. En çirkin kadınlar?
( O kadınlar beklemeyenlerdir.
Küçük hanım demeyi unuttunuz ama sizi affediyorum.-hızlı adımlarla üzerine yürür..-
( Küçük hanım..küçük hanım, gitmeyin ne olur..ne olur.. )

nevrasteni

morfik | 21 August 2009 10:35

Yakışıklı beyler, güzel hanımefendiler..ya nerede yaşanan tüm bu kötülükler?
şeffaf balık var elbet, nadide..dünya safi deniz olsaydı keşke, insanlar solungaçlarını ve duyargalarını taksaydı, ahtapotlar ortaya çıksaydı..
nasıl da muhteşem bir hayaldir düşlediğim ve ahtapot diyerek yaklaşan tüm tehlikeleri gizlemek benim işim. Ürkütmeyeyim de adını dahi duymadıklarınız, canlarını hak etmiş canlılar hepinizi birden yesin. Nadideler de ne yapalım canım arada kaynayıversin.
Şölen başlasın, incileriniz dökülsün saçılsın. Bedeller ödensin. Siz de biraz incinin. Korktuğunuz ölüm müdür yalnızca, en büyük aptallığınızla, acılarınız unutkanlığınızda.. gülmek mi erdemdir, tüm hüznünüzle tükenmek mi? yaşlarınız yıkasa sizi, çıkaramaz kirinizi..
dediği anda cennem bekçisi,
akrep başlı, yalnız, başın içinde dört mağara saklı, iki kuyu balçıklı, zürafa yapılı, yüz ayaklı atına atlayıp açtı denizin ağzını,
tüm canlıların gözlerine bakıp sürdü atını, aniden kapandı ağız, bir daha bulunamadı.
Gördü uykusunda tüm yaşananları çift başlı minik kaplumbağa, anne diyerek uyandı. Uzun seneler sonra aldı annesi kucağına, ne oldu yavrum diye sordu ağlamak isteyip ağladığı gecede, güçlükle verdi cevabını zavallı;
insanları gördüm anne, insanları..hepsi buradaydı, ikinci başını başıyla koparmaya çalışıyordu..
çığlık attı küçük, babası koştu hemen odasına..geçti dedi sarılarak. Nefes nefese, Küçük-şeytanı gördüm baba, ve daha fazlasını. Zavallı bir kaplumbağayı. Diyordu durmadan. Zavallı bir kaplumbağa, zavallı bir kaplumbağa…
Babası aldı kucağına, uykusuna yatırmaya çalışıyordu yavrusunu..
uy-u-muyordu..

Rasanet

morfik | 16 August 2009 11:08

Sabaha uzak, geceye uzak bir zaman içinde, acımadan ve gülümsemeden duruyordu Rasanet, sülünlerle dolu bahçede.
elleri ceplerinde.. anıları koymuş eleğine el(l)iyordu.
Üçer saniyeden çocuk ve kadın oluyordu. Yağmurdan evler yapıp bozuyordu.

Sarı, uzun , sırma sıfatları saçlarını asla tarif etmiyordu. Boyu 1.80 tanımı da uymuyordu. 1.35 olamazdı. Dudakları, ince bir çizgiden ibaret değildi.
Burnu ,katmerli ve kaba; gözleri, iri ve yeşil; kolları, kulak hizasındaki omuzlarının bir karış aşağısında; elleri, aşırı derecede narin; göbeği, beş aylık hamile olduğuyla şüphe duyulacak kadar şişkin; sırtı, ipek böceğini kıskandıracak kadar pürüzsüz; ayakları , japonya’da büyütülmüş kadar küçük; bacakları, cilt kanseri olduğu şüphesiyle doktora giden bir hasta kadar lekeli; boynu, varlığından şüphe duyacağınız kadar görünmez; göğüsleri, en ünlü parasız fahişeleri imrendirecek kadar büyük ve dik
tanımlarının tamı tamına tersi olan bir kadındı Rasanet.

26/5/2009 Salı 00.51

morfik | 01 August 2009 21:02

Kahır,
Kah uğrar-kalır günümde
Kah uyur an-ı-larda..

En yırtıcı insan olur, saldırır..
Pençe mi-diş mi-söz mü-
ihanet mi-keyfiyet mi-
kılıç mı-yokluk mu-vuslat mı ????? anlamam,
Derin kesikler bırakan..

Düşüncesiz’ bir acı saplanır al-(g)-ı-ma..
Başımın üzerine dünyayı vurur, ezilir- eğilirim..

Dünyanın yükü
Cennet düşünü-aşkı ve taşıdıkları tüm anlamları öldürür, sessizce..

Elim, döner-durur başımın üzerinde,
Tutamaz kimse.