bildirgec.org

Kyoshiro

11 yıl önce üye olmuş, 63 yazı yazmış. 516 yorum yazmış.

KKK

Kyoshiro | 14 October 2002 19:27

Aşağıda okuyacağınız öyküyü Halil Dayım anlatmıştı. Halil Erenoğlu. Kore gazisidir kendisi. Oradan da bir Japon eş bulup gelmiştir. Dünyanın en hoş sohbet insanı kendisi. Neyse öyküye geçelim.

Afyon’un Emirdağ ilçesindeki arkadaşı Kör Kadir’in oğlu Kemal’e mektup yazıyor Halil Dayım askere gitmeden önce. Ancak ne adresi ne de soyadını biliyor. Zarfın üzerine şöyle yazıyor

KKK Emirdağ – Afyon

Kör Kadirin Kemal yani.

Zarf Emirdağa gidiyor. Postacı bir bakıyor zarfta KKK yazıyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığı yani. Bir yanlışlık olmuş diyerek Ankara’ya yolluyor mektubu. Bu bürokrasi sırasında ise aylar geçiyor. Halil dayım askere alınıyor. Kara Kuvvetleri Komutanlığın’da emir eri kendisi. Eski püskü bir mektup geliyor komutanın önüne. Komutanın eli meşgul. okutuyor dayıma zarfın üstünü.

İnsan bilim için mi var? Bilim ne için var?

Kyoshiro | 06 October 2002 18:39

İnsan ne için var ki? Gelişmek için değil mi? Yalnızca üreyip evrimde bizden sonra gelenlere yol vereceğimiz düşüncesi tüylerimi diken diken ediyor. Herkes bilim adamı olmalı bence. DNA modifikasyonu ile yapabiliriz bunu… Bilim adamları sanatçılar yaratırız. Yeni nesilin bir amacı olur. Evrenin tüm sırlarını çözüp Tanrının aklını okumak.Hatta yeteri kadar gelişirsek ki bu yalnızca DNA lara hırs programlamakla olur. Her yeni doğan çocuk bilim adamı ve ya sanatçı olarak doğacak. Wagner Mozart veya Einstein in meslektaşlarını kıskanıp daha fazla kasarak performanslarının üzerine çıkmasına benzer şekilde deli keşifler yapacaktır. Hatta belki bu şekilde birgün İnsan Tanrıyı tahtından indirip yerine geçebilecektir.Eğer yaşıyor ve birşeyler yapabiliyorsak bunun faydalı birşey olması lazım. Televolede orasını burasını gösteren insanlar ve buna özenen halklar olmaktan ziyade zamanda geri gitmeyi keşfeden ve onu kıskanıp zamanda ileri gitmeyi keşfeden bir ırk olabiliriz. Tabi hemen olmaz bu. Ama amaç gelişmek olmalı kanaatimce. Üremek değil.

notalar çitten atlarken

Kyoshiro | 04 October 2002 23:15

Chuck Schouldiner’ı dinliyorum. Teller ağlarken penanın nasıl da avuttuğunu hayal ediyorum notaları. Davul öfkeyle patlarken her kelimenin önünde ve arkasında , bas yumuşatmakta sivrileri. eğe ile törpü ile sivri uçları kütleştirmekte. Yine kendine ait şu sözü hatırlıyorum. Bazıları müzik dinler. Bazıları müzik yapar. Bazıları müzik yaratır.

Chuck Schouldiner 3. türdendi. Mozart veya Handel gibi. Baroque ve Clasiğin gerçek yaratıcıları gibi. Neden mi kimse duymadı. Asileri kimse sevmez. Onun müziği dar kafalılar , sabırsızlar ve bilgiç piyasa eleştirmenleri için değildi . “Guilty until proven innoncence” der Chuck bir parçada. “Hey filozof : hiçbirşey hakkında çok şey biliyorsun ” der bir başkasında. Her şarkının sözleri bir üniversitenin edebiyat dersini bir dönem boyunca besleyebilir. Felsefeciler araştırma konusu yapabilirler onu. Alanının dahisi idi Chuck Schouldiner. Kendi kendine bir müzik türü yaratmıştı. Bütün şarkılar kendi yazar , her albümde mükemmele ulaşmak için tüm grup elemanlarını değiştirirdi. Bir müzik dahisiydi. Ama iyiler genç ölür. Chuckie beyin tümörünün elinden tutarak sonsuz karanlığa uyudu. Artık yeni albüm yapmayacak. Eski albümleri tekrar tekrar dinlemek düşüyor bize. Trend’den nefret eden ama başkaları gibi Trend’in oyuncağı olmayan bir dahiyi selamlarken…

Noir Desir dene grubun 1 parcası mı var?

Kyoshiro | 21 September 2002 12:47

Yahu bilenler soylesin. Radyoda televizyonda bi tek parcası cıkıyo adamların hep. Baska sarkıları yok mu? Digerleri kotu mu? Ben mi anlamiyorum? -yok vokali anlamıyosun filan demeyin ben profesyonel müzisyenim ancak bu fransız arkadaslar nedir ne degildir ogrenmek ihtiyacı duyuyorum. –

Sekizinci kaşık neskafeyi de koyup karıştırdım sıcak çamuru…

Kyoshiro | 17 September 2002 22:40

Kaşık ne kadar güzel birşey diye düşünüyorum. Varlıktan oval haznesiyle kütleler alıp eğik kenarları sayesinde etrafa döküp saşmadan ağzıma götürebiliyorum. Her kaşık ayrı bir güzel zaten. Allah bunu icad edenden razı olsun – o da ne demekse üstadım – . Aslında çatal da şahane ama biraz doğaya özenti gibi geliyo

. Hayvan dişlerinden esinlenme yani. Orhan Pamuk gibi. Bir de bıçak var ama zaten onun insan keşfi olduğundan bile emin değilim. Bence yunuslar keşfedip bize vermişler. Ben böyle düşünüyorum hiç karşı çıkmaca yok.

Lenslerimi de çıkarmadım bir aydır gözümden. Tembellik apayrı bir zevk canım. Var mı benim gibisi? Elmanın ortasını da yiyorum israf olmasın diye. Aslında ayıklamak zor oluyor. At hepsini ağzına. Ağaçtan babam düşse yerim.

Bu kadar. Canımın sıkıntısı hala geçmedi. Ekşi kahve iyi gelmiyor sinirlere. Hayır efendim hiç de iyi değil.