bildirgec.org

Kuruvaze

11 yıl önce üye olmuş, 10 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

ÂBİR-İ SEBÎL

Kuruvaze | 11 March 2009 15:26

Ellerim kan izi, dudaklarımda kan kokusu. Kaçıncı cinayetim bilmiyorum! Utanıyor muyum? Sanmıyorum. Peki pişman mıyım? Asla! **********************************************************************************************************************“Neden gittin Çehov?” ************************************************************************************************************************“İnsan olmak için!” ************************************************************************************************************************“Neden geri döndün Çehov?” ************************************************************************************************************************“Hayvan olmayı özledim. Ve bundan pişman değilim.” ************************************************************************************************************************Mahkeme kuruldu, karşısındayım beni soran Horusun gözü. Beni tutan… Tanımıyorum: [Bu yüzden tanımlamamaya kararlıyım.] ************************************************************************************************************************Fillerin eşliğinde kataloglar getirildi. Ağırlaştıran sayılar değil, gücün kendisiydi. Sordular; cevaplamaya çekineceğime inanarak: ************************************************************************************************************************“Hangi kapağı yırttın ki, sayfaların mahremiyeti seni suçladı?” ************************************************************************************************************************Yere baktım düşünür gibi. Ama düşünmüyordum, sadece düşündüğüme inanmalarını istedim; inandılar. ************************************************************************************************************************Sonrasında Arafta yırttığım sayfayı uzattım, incelediler. ************************************************************************************************************************“Evet, biraz her şeyden var” dediler, mezarlık bekçisi gibi! Yadırgamadılar, yadırgamadığım gibi!

Katliam Melekleri

Kuruvaze | 20 February 2009 14:36

Uzun süredir olduğum yerdeydim. Adeta duvarla bütünleşmiştim. Gelen giden yoktu, gitmek beni ne kadar tehlikeye düşürecekse; durmak en az o kadar tehlikeye düşürüyordu. Köşeye biraz yaklaşıp diğer gözcünün olduğu yeri dikizledim. Kamuflaj halinde olduğu için onu duvardan ayırt etmek neredeyse imkânsızdı. Kendimi sakinleştirmeye çalıştım; biraz daha duracaksam bu şarttı. Derin bir nefes alıp başımı duvara yasladım. Ellerim öylesine terlemişti ki, ihtiyacım olduğunda silahı tutabileceğimi sanmıyordum……………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..Hemen yakınımda, iyi görünümlü bir pastane vardı. Mevsim yaz olduğu için şemsiyeler altında dışarıya masalar koymuştu. Önünden geçerken şöyle bir baktığımda, çocuklu aileler içeride oturmayı tercih ederken; sevgili modundaki tipler dışarıdaydı. İnsanın kendisini havaide hissedeceği bir müzik çalıyordu. Derin bir nefes aldım ve gözcünün olduğu yere bir kez daha baktım. Gözcü bir yana; sokağın karşısından masalardan birine doğru ilerleyen kız dikkatimi çekti. Şeker pembesi elbisesi ve yüzündeki şuh gülümsemesiyle; sadece benim değil, her kesin dikkatini çekmişti. İlerlediği masaya yaklaştı ve masadaki yaşlı adamın yanağına ateşli bir öpücük kondurdu. (Adamın yerinde olmak için neler vermezdim.) Kız tam geri çekildiği bir anda, adam kolundan tutup kulağına bir şeyler fısıldadı. Adamın konuşması biterken beraber, kızın yüksek sesli kahkahası çınladı. Bir yandan gülmeye devam ederken kendisini boşluğa bırakır gibi sandalyeye oturdu. Bacak bacak üstüne atmış, üstteki ayağını sallarken bir eliyle kısa saçlarıyla oynuyordu. Derin bir nefes aldım ve bu kez sebebi kesinlikle sıkıntıdandeğildi. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..

Kendine Afaroz

Kuruvaze | 18 February 2009 16:49

“Nerede kaldın? Seni uzun zamandır soruyorum bana tek cevabın geç gelişin mi olacaktı?”

“Konuşmak için yanlış bir zaman, boşuna ayakta durma!”

“Bilmen gerekiyor, bütün eğrilerimi senden sakladım, bu yüzden duvarın gölgesi yeterince sıcak.”

Son intiharından bu yana uzun zaman olmuştu. Bütün yanıkizlerini silerken, acılarını karalamayı unutmuştu. Dirsekleriyle dizlerinin arasında eksik, başı kesik haliyle ne kadar sakindi. Kalbinin olduğu yere bakamıyordum bile. En son tadına baktığını, hiçbir şey anlamadığını söylüyordu; yalan bir üslupla. Ona dair şahit olduğum en bariz gerçeklik, mecburi yaşamıydı. Ve mecburiyet bayraklarıyla kazanılmış hiçbir zafer olmadığı gibi, onunda zaferleri yoktu. Sadece nefes alıp veriyordu, daha fazlası değil. Lakin hep onda daha fazlası olduğundan emindim! Mesafesini bilen seyirci edasıyla.

Eş Kenar Muhakeme

Kuruvaze | 23 January 2009 13:44

Ne zamandı hatırlamıyorum, bildiğim tek şey; ölmek için zamansız bir gündü! Bir çok zaman olduğu gibi. (?)————————–Bütünsel bakış açısının, kuşatacağı manzaralar kadar devasayken… ne kadar çömelinse de ayrıntılarına erişilemeyecek kadar soğukken… en yüce fırtınalara rağmen sürüklenemeyecek kadar toprakken… hiç umulmadığı kadar vazgeçilmesine rağmen, hatırdan çıkmayacak kadar dağınıkken…————————-“Hayır! Hayır, sadece bu kadar değil” denileceğinden emindi. Bu yüzden, gömdüğü şehirler dirilemesin diye; ahiret haberini yalanladı gizlice. Yamamaktan aciz olduğu için, gedikleri daha da büyüttü haince. Kimseye sezdirmese de, bedduaların şahlanışını tahkikle dizginledi sessizce.———————————–Kubbe aralandı. Yere doğru sürüklenen boşluğun esintisiydi, saçlarımızı dağıtan. En geniş şapkalarımız bile kelimizi gizleyemezken, sadece kepeklerimizden şikayet ettik. Atamadığımız adımların hesabını; ellerimiz yerine, ayaklarımızdan sorduk! Hayır, biz hiç uslanmadık!———————————————–Tik tak, tik tak, tik tak… sarkaç hiç durmayacakmış gibi bir o yana, bir bu yana. Hiç susmayacak sessizliğin arasındaki sinir bozucu tekrar… tik tak, tik tak, tik tak… saat nihayete çeyrek var. Ve zemberek son sürat varış noktasına savrulurken yolculardan biri seslendi “Çıldırmış olacak ki; yaşanmayan dakikaları da hesaba kattı” diye. Hepimiz gibi o da fikr etmiyordu, israfın hesaptaki negatif etkisini.

********************************************************************************

Üç köşeli odanın etkisinde, okuduğu tablolar sadece uyuklamanın simgesiydi. Islak bakmış olacak ki, duvardaki resimler kurumak için akmaktan kendilerini alamadılar. Duvarları tek tek yokladı, sezgilerine güvendi Bergson gibi. Emindi ki bir gün bir çıkış kapısı muhakkak bulacaktı. Ellerinin bıraktığı izler tekrar edince canını acıtıyordu. Bu yüzden ayaklarına bulaşan görüntülerin ağırlığını kabul etti ve yine bir kenara çöktü. Düşündü uzun uzun içinde bulunduğu odanın bu halini;

Kırık Şans

Kuruvaze | 22 January 2009 10:13

Zamanı susmak gerekiyordu! Lakin hangi zaman olduğu çok açık değildi. Bu gün, yarın, yoksa dün MÜ? (!) aslında açıktı, ve açık olmak zorundaydı. Aksi taktirde ölmek, yoksulluğa doğmakla eş değerdi.Birkaç sallantı, birkaç gerginlik ve zarlar atıldı. Köşelerinden ayakta kalarak bütün düşeşlere ihanet, isyan sergilendi. “Şans” dedi bir kişi, lisanından utanarak. “Şans” dedi ikinci bir kişi, ne söylediğini unutarak.Kimdi, ya da ne idi şansı çekici kılan? Aşırı ısınmışlığı tutmaya yetenekli bir el miydi? Yoksa… Yoksa hiç var olmayan, lakin var olacağına inanılan bir “ŞEY” miydi şans. Kimdi ya da ne idi şansı çekici kılan?Tam karşımda duruyordu. Yansımadan açılan kapıdan geçmem için, bakmam yeterliydi. Görülen o ki; etrafı kaplamış olan karanlıkta, kendine yer bulması oldukça zor olmuştu. Şöyle bir gerindi ve yerine yerleşti. Elleriyle kendisine çeki düzen verdi, tozunu aldı. İşaret parmağını yalayıp havaya kaldırdı. Işık en iyi hangi yönden savruluyorsa, tespit edip yüzünü o yana doğru çevirdi. Ellerini açıp, mırıldanmaya başladı. Dinlemeye yeteneksiz kulaklarım sayesinde, sadece izleyebiliyordum olanları ve olacakları!Dudaklarının hareketi sona erdikten sonra, ellerini indirip, gök yüzüne doğru bakmaya başladı. Simasının memnuniyetinden anlaşılıyordu ki, görmek istediğini görebiliyordu. O gök yüzünü, bense onu izliyordum. Birden susturdu simasını, simasıyla beraber yansımasını.

*************************************

Çatladı tohum, parçalandı toprak. Devinirken kök, ağaç oldu yansıma. Dallarının yarımlık uzantısında, ayna sivriliğinde meyveler verdi, beslendiği ışık yağmurunda. Karanlığın endamında semiren iblise karşı, hüküm verilmiş, kararın parmaklıkları ölçülmüştü. Geçmişe ait simalar yırtılırken, geriye sadece kemiklerden sızan yenilik izi kalmıştı.

Satranç Ağacı

Kuruvaze | 16 January 2009 16:32

Bir zavallının alabileceği bütün yolculukları tüketmişken… Atılabilecek bütün geri adımları silmişken… Benim hiç, karelerim kalmadı. Siyahın, beyazdan yana katlandığı bütün hamlelerin acımasızlığı ve sıranın karşı tarafa geçtiği anlar… Kaç el sonraydı bilmiyorum, yenmenin aslında yenilmekten yandaki ağırlığı ve inkarı… Kılıçlar yarıya kadar bilenmiş, fil sadece sağ yanından mahmuzlanmış… Parmak izlerinin intiharıyla bütün piyonlar işaretlenmiş… Düzeneğin sadece karşı yanı aydınlıkken bile, becerinin öldüğü rakip bir renk…Tek karelik tahtında mahkumken kral, bütün karelere sürgünken vezir, kalenin en cesur prensi ağlarken bozmuş kız yanını. Yamandığı ayaklarda renk kalmayınca, dudaklarını silmeden kendini öpmüş piyonlar. Taktıkları nişandan kan izleri tükürmeden harelendi kuşakların çatışması. Zeminin zıpladığı bu oyunda, bütün alçaklar yükseğe tırmanırken, sadece elimdeki hamle; gerçek mesafesini selamladı. Bu ölümcül makamın, nihayi avazıdır. Kulaklarınızın çirkinliğinde güzelleşemeyecek kadar, bütün hesaplara kapalıdır. Duyduğum gün batımı, yükselirken yavaş yavaş, bütün gölgeler beden idamını sobeler. Ve sönme zamanı, ya dirisindir ya ölü…Kuruvaze; çapraz iliklenmiş benliğin son hali. Daha fazla çelişkiye ihtiyaç yok, zaman daha dolmadı, saat sabahı çalmadı! Siyaha beyaz, beyaza siyah çaprazındaki kaleye eşlik ederken, oyun yeni başladı.

—————————————————————————————————————–

şovenist kuşu

Kuruvaze | 14 January 2009 10:59

Böyle anların ayazında; Berk’ ten yana baktığım zaman, kendimi ve olanları unutuyordum. Lakin Berk her seferinde Kuruvazeden yana oyunu kullanıyordu. Anlamıyordum, neden hep sınırların dışına zorlanıyordum. Oysa bir adım bile yoktu, unutulmaya yakıştırıldığında ağırlık yapacak. Derin bir nefes aldım, mutluluğumun tadını çıkarmak istiyordum. Yalanda olsa! Çekmeyi istediğim o kadar çok fotoğraf vardı ki. En son şu pencereden dışarıya bir mızrak fırlatmıştım. Mızrağın geride bıraktığı manzara; bambaşka bir göz, dokunmaya kıyamadığım camın bedeni bambaşka bir göz sunuyordu manzaraya. Elleri yoktu bu göz çizgilerinin. Bu yüzden soğuk dokunuyordu boşluğun her zerresine. Bu yüzden dokunmak utanç verici bir karar anıydı. Israr etmediğim için, bütün çizgilerimi sildim yaşam manzarasından. Geriye sadece gölge izlenimleri kalmıştı.

Tamamım; hep bu kadarmış gibi!