bildirgec.org

Kuduz maymun

11 yıl önce üye olmuş, 25 yazı yazmış. 388 yorum yazmış.

Bartholin

Kuduz maymun | 23 February 2011 10:39

Bartholin
B’art holiné moi
Meine Bartholingen
Barto holino Tırnosa
Barrtiini Holinozio
Bart-holin
La guacema bartollini
Bart qianting holing
Ve min kistlehu barthulûneyn

Aç Aşçı / Mutsuz Avukat Paradoksu

Kuduz maymun | 15 September 2010 10:44

Mantığı, muhakematı, bilinenden oldukça ayrılan bir dostumla yaptığım bir konuşmadan alınmıştır. Fazlası vardır, eksiği yoktur.

a-Bir kadın varmış, o söylemiş.
k-Hangi kadın?
a-Ünlü bir kadın.
k- Adı ne?
a-Bilmiyorum, unuttum adını. Ama çok ünlü.
k-Çok mu ünlü? Neye benziyor bu kadın?
a- Ünlü işte…
k-Ünlü, anladım. Peki nesiyle ünlü bu kadın?
a-Basbayağı ünlü…
k- Allahım yarabbim, basbayağı nasıl ünlü olabiliyor? Birşeyiyle ünlüdür bu kadın?!
a-Bildiğin ünlü işte.
k-Bilmiyorum ben ünlü münlü. Malatya kayısısı ile ünlüdür. Bu kadın nesiyle ünlü?
a-Bilmiyorum nesiyle ünlü olduğunu.
k-Yahu, sanatçı mı bu kadın, siyasetçi mi, ne bileyim… Yazar mıdır, manken midir…
a-Hatırlamıyorum ama çok ünlü. O kadın söylemiş işte.
k-Hasbinallah… Ne demiş peki?
a-Kaktüsler radyasyonu emer, demiş.
k-Allah Allah…
a-Evet, emer demiş.
k-Emsin bakalım. Demek ünlü kadın söylemiş…
a-Asıl bu kadının bir oğlu var.
k-Oğlu mu var?
a-Avukat oğlu.
k-Avukat…
a-İşte bu çok ünlü kadının avukat oğlu, mutsuz bir avukat olmaktansa, mutlu bir aç aşçı olmaya karar vermiş.
k-Aç aşçı mı?! Niye aç ki lan?
a-Aşçı dedim.
k-Evet aşçı dedin, aç aşçı.
a-Aç demedim.
k-Aç dedin.
a-Demedim.
k-Peki demedin aç. Niye aşçı?
a-E, mutsuz bir avukatmış?
k-Avukat olduğu için mi mutsuzmuş?
a-Hayır, anlamadın. Adam mutsuz bir avukatken, mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş.
k-Ben onu anladım da, neden mutsuz olduğunu anlayamadım.
a-Söyledim ya?
k-Yani adam avukat olduğu için mi mutsuzmuş, yoksa aşçı olamadığı için mi mutsuzmuş?
a-Aşçı oldu ya? Yahu adam mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş diyorum sana.
k-Ben onu anlıyorum da… Niye mutsuz olduğunu anlayamıyorum. Adam eğer mutlu bir aşçı olmaya karar verebilmeyi başarabiliyorsa, mutlu bir avukat olmaya da karar verebilirmiş?
a-Hayır anlamadın sen… Adam mutsuz bir avukat…
k-Tamam, adam mutsuz bir avukat. Mutsuzluğunun nedeni, çok istemiş olduğu halde aşçı olamamış olması mıymış? O halde avukat olması birşeyi değiştirmiyor. Hangi mesleği yapsa, aşçı olamadığı için mutsuz olacakmış.
a-Hayır adam mutlu bir aşçı olmaya…
k-Yahu aaa! Adam mutlu bir aşçı olmaya karar vermiş. Yoksa onu mutsuz eden avukat olmuş olması mıymış? O halde avukatlık haricinde hangi mesleği yaparsa yapsın mutlu olabilirmiş. Neden aşçılık?
a-Anlamadın sen…
k- Anladım ben…
a-Anlamadın…

Senin Gibi Herifler Yüzünden Vazgeçtim Birçok Güzel Şeyden

Kuduz maymun | 10 September 2010 14:00

Alt Başlık: S. Hanım’ın Kocasına İthaftır

06.42

Gel bakalım, otur önüme şöyle. Anlat bakalım güzel gözlü sevgilim, neden yaptın bunu bana? Her zamankilerden farklı olsun söylediklerin. Korkma.

‘Hayri… İnsan yanılabilir. Kızmıyorum kendime yanıldığım için. İnsan üst üste de yanılabilir. İnsan yanılmaktan bıkmayabilir de. Kırıla döküle yaşayabilir insan. Her defasında yeniden, yeniden bu kez yanılmamak, ümidedebilmek için yaşamalı. Öyle değil mi Hayri? Yoksa asıl yanılgım bu konuda mı…’

Dertliyim; Ruhuma Hicranımı Sardım da…

Kuduz maymun | 02 August 2010 17:58

Vapur mu bu? Değil. Boğaz turu teknesi. Gümbür gümbür müzikle birlikte geçiyor. Güvertesinde sevgililer var. Boğazdan sıkılmış başörtüleri rüzgardan uçuşuyor; bellerinde de birer el. Bordası alçak oluyor bu teknelerin galiba. Hayri? ‘Evet bordası alçak oluyor abi’. Ha… Bir çay daha alayım. Ne yapacağım ben… Sanki yerim yok şu dünyada. Baksana, herkeslerin yeri var. ‘Yok be Hayri Abi. Kimbilir neler var, sen kendini görüyorsun’. Çay alabilir miyim? Gazete… Gazete var mı? Eski de olsa olur. Okumak için. Masada benden önce oturanlar yapışkan birşey dökmüşler. Çantamı az öteye koyuyorum. Yine de o şekerli şey yapışıyor. Bu kaçıncı çay… Sigara. Arkamda kel, çok iri bir gençten adam var. Sağ yandan, beni izlediğini farkedebiliyorum. Bir yat geçiyor. Borda diyorduk Hayri. Baksana, iki metreden fazla yüksekliği. Suyun üstünde dik duran bir kibrit kutusuna benziyor. Küçük bir Amerikan bayrağı var. Kederli bir güneşli gün ne kötü oluyor. Saçlarım yüzüme yapışıyor.Birilerini arıyorum. Birkaç kişiyle konuşuyorum. Başka biri hiç aramıyor beni. Kimbilir nerededir. Arkamda bir masada iki kişi var. Konuşmalarına kulak kabartıyorum. İki erkek. Ya da en azından biri. Şüpheli durumdaki konuşuyor boyuna, konuşuyor, konuşuyor… Felsefede okuyormuş. Bir annesi varmış. Annesi hep karışırmış. Bu yüzden hep odasında geçirirmiş vaktini. Bir rahat vermezmiş kadın. Ama Nietzche olsun, Dühring olsun… Bir kitap varmış evde o konuda. Çok okuyormuş çok. Öyle okuyormuş ki. Ha, o mu. Kız manyak yaaaa… Annem zaten sevmez öyle şeyleri. Babaannemle birlikte iziyor o diziyi. Babaannemin de hep gofretleri var. Bir kutusu var odanın şeyinde; içinde gofret çikolata. Yoo, ben izlemiyorum da, onlar diziyi şeyederken mecburen ben de yani… Yoksa izlemem ben dizi. Zaten geçen sene oldu öyle. Bir ay böyle odaya kapattım kendimi… (Duydun mu Hayri Abi, odasına kapatmış kendini. Niye acaba) Hiç gazete okumadım, televizyon izlemedim, internet-telefon da yok. Böyle inzivaya çekildim. Bir ay sonra ay baktım gazetede şehit haberleri. Ay vallahi moralim bozuldu. Hani o sıra Pkk şeyetmişti ya hani. Hıı. Hiç okumamak daha iyi. Yok yani tabii insan üzülüyor. Neyse ben felsefe…
Duydun mu Hayri… ‘Duydum Hayri Abi’.
Gitmek vakti gelmiş buradan Hayri. Haydi yürüyelim. ‘Nereye?’ Ne bileyim, Ortaköy’e yürüyelim. Yavaş, çok yavaş yürümeli. Meydanda iskelenin civarında sıcaktan bunalmış yığınla insan var. Banklardan birinde oturacak yer var. Ay şeklindeki bank.
Dört saat boyunca Hayri ile bankta denizi seyredip sohbet ediyoruz. ‘Kalkalım mı Hayri Abi’. Kalkalım Hayri. Gidelim.
Eve gidelim.

Wang-ui Namja- King And The Clown- Kral ve Soytarı

Kuduz maymun | 18 February 2010 12:18

2005 yılı yapımı bu Güney Kore filminde birlikte çalışan iki komedyenin eşcinsel aşkı konu ediniliyor. Kasabaları gezip komedyenlik yapan bu iki aşığın yolu, çeşitli maceradan sonra saraya dek uzanıyor. Sarayda soytarılık yapmaları istenen çift ve arkadaşları, bir süre sonra kralın da soytarılardan feminen olanına aşık olması yüzünden zor duruma düşüyorlar. Kadınsı görünümü ve davranışlarının yanında ince güzelliği ile dikkat çeken bu feminen genç, soytarı sevgilisi ve kralın birbirine düşmesine neden oluyor.

Jun-gi Lee- Soytarı
Jun-gi Lee- Soytarı

Film son derece etkileyici ve aşkın masumiyeti film boyunca vurgulanmış. Filmin fragmanına buradan ulaşabilirsiniz.
Ülke tarihinin en yüksek hasılatlı filmi olma özelliğini taşıyan bu dram birçok yerde de ödül almış. 2007’de Oscar’a aday olmuş olan bu filmin ödülleri hakkındaki bilgiyi buradan alabilirsiniz.

Düğün

Kuduz maymun | 17 February 2010 09:19

Hava karardıktan sonra kalkmak aklına geldi. İleride tarlalar uzanıyor. Sağ yanında ayazma, yüksek otlar. Yolun aşağısından, derenin mezarlık yanı tarafından çıngırak sesleri geliyor. Havlamalar. Ezan çoktan okundu. Bir kalkacak oldu, bir kalkmayacak. Bir şey de hazırlamadı daha. Ne desin gidince. Ertesi gün Anafor’un kahvesinde duyulur artık. Gündüz vakti; Şevki’nin oğluyla Yakup’un yanına kıçın kıçın yanaştığı. Yanaştığı değil. Bilmiyorlar onu bilmiyorlar. Korkak değil. Adam aslında adam. Ama gösteremiyor. Selam verdi. Almazlar. Almasınlar. Aldılar ama bu sefer. ‘Aleykümselam Çopur. Gelsene be ne duruyon’ Gitmeyecek. Çağırdılar diye gitmek mi lazım. Babası olmasa daha iyi ya. Babası var. Çok kızıyor. Babası görmese arkadaşlarını. ‘Ben sana gitme demedim mi o deyyusların yanına!’ Turan’ın kahvede yakalandı geçende. Ümmühan’ın torunuyla bakkalın oğlu da var aralarında.

45’indeki Bir Kadına Epilog

Kuduz maymun | 21 January 2010 09:44

Ne çok bekledin. Bitmeyen, bir türlü de yakalayamadığın bir ipin ucundan tutabilmek için bunca uğraş. Nedir o sevgi dedikleri… Umuda bağlanmış meret; beklemekle ömür tüketen, tükendikçe yarına daha sıkı bağlandığın bir döngü.

Yarının inşallaha, bugünün yarına bağlı, yaşarsın. Ama hep beklersin. Bugünden elde ettiğin bir şey olmadı mı, inşallaha havale edersin. Geçen günlerin dününü düşündün mü ölmek ister, ayakta kalacak sebep ararsın. Bugüne alışamadan, dününü yargılayamadan, hesap soramadan yarına koşarsın. Sen de istersin elde etmek ve tekrar elde etmek, ve tekrar… Kadın olduğunu her gün görmek ve görüldüğüne sevinmek. Ve her günü saniyelerine dek hazla, dünü keyifle düşünerek sürdürmek. Olmadı değil mi dostum…

Garson Gelip Bardakları Aldı

Kuduz maymun | 26 December 2009 16:27

İstemiyordum. İçim istemiyordu. İstemeyerek gittim.
Kös kös. Başım önümde.
Küçük bir yer. Akşam karanlığı çöktükten sonra suların güzelliği iyice görülemiyor. Yüzüne bakmak zorunda olmamak için pencereye dönük bir sandalyeye çöktüm. Hiç aldırmadan denizi seyretmeye koyuldum.Konuşmadım.
Bir zaman denizi seyrettim durdum. Gelen garsonu görmezden geldim. Ama ben istemeden bir çay geldi önüme. Bir sigara yaktım. Çaya bakmadım.
Sinirlenecek miydi. Sinirlenmedi. Öyle, beni izliyordu. Konuşmak istemeyişimi anlayışla karşılarmış gibi bir hali vardı.
Çay çoktan soğudu. İçmedim.
Garson gelip bardakları aldı.

Bir döndüm. Şaşırdım. Öyle hüzünle bakıyordu ki bana. Gözleri kocaman olmuş, sokaklarda itilip kakılmış bir it yavrusu gibi, ezilerek bakıyordu.

Bakma bana öyle, dedim.

Kocaman bir göz oldu.

Basübadelmevt

Kuduz maymun | 21 December 2009 10:54

Bu akşam soğukta el ele tutuşmuş bir kadınla erkek gördüm. Adam üşüyordu ve kadının sokulmasına izin vermişti.

Bu akşam üşüdüm. Yolda gelirken gözüme saman çöpü kaçtı. Dün de kaçmıştı.

Öğle yemeğimi evden getiriyorum. Ekmeğin arasına evdeki fıstıkezmesinden sürdüm. Aylık akbil almam lazım. Yola para yetiştiremiyorum.

Edvırt…

Sen benim sevgilim değilsin.

Hürriyet Ananın Güya G.tünden Doğmuşuz

Kuduz maymun | 16 December 2009 13:27

04.40

Dün berbat bir gün geçirdim. Şimdi Marks’ı çok daha iyi idrak ediyorum. Uzun zamandır, ne halta yaradığı konusunun beni doğrudan ilgilendirmediği bir iş için günümün 11 saatini vermemiştim. Biliyorsun, anlatmıştım.

05.34

Tam gün ders verdiğim yıl da, böyle çok erken kalkıp akşam geç dönüyordum. Ama orası farklıydı. Değeri kendim yaratıyordum. Ben karar veriyordum. Bazen konuları yetiştirmek için gemi azıya alıyor, ayrıntılara dalıp gençleri düşünmeye itiyor, bazense alabildiğine esnek, gevşek dersler yapıyor, aynı zamanda eğleniyorduk. Bunu ben yapıyordum ve parası az, tatmini yüksek birşeydi. Eminim ki, dersimi alan öğrencilerin de tatmin düzeyi yüksekti. Dersimi asan olmuyor, yarısında bile yetişseler koşup giriyorlardı derse. Sigara molası, çay molası serbest, sohbet etmek isteyen fikrini derslikte paylaşabiliyor ve her dersin ilk 7-8 dakikası gündem tartışmalarına ayrılıyordu. Çok alışmışlardı buna. Hoşlarına gidiyordu. İşin güzel tarafı, öğrettiklerimi de öğreniyor olmalarıydı. Pırıl pırıl gençler…