bildirgec.org

koza 68

11 yıl önce üye olmuş, 140 yazı yazmış. 991 yorum yazmış.

” tek kişilik şehir”

koza 68 | 27 November 2007 13:05

” cismin düşüş derinliği, düştükten sonra bulunduğu nokta ile, düşmeden önce bulunduğu nokta arasındaki mesafe ile ölçülür”

Devletler için de ölçü budur.türkiye için söylenebilecek şey de ,değerler bütünü açısından bakıldığında hızlı bir düşüş ve nerede sonlanacağı belli olmayan katedilen dramatik bir yol.

Açık ve belirgin olan gerçek şudur; türkiye siyasi bir parti aracılığıyla, islami bir doktrinin hayata geçirilmesi süreci ile başbaşadır. geleceği, parlamentosu ile” kurulmuş iktidarı” ile tarihinde görülmemiş haince bir siyasete bağlanmıştır.

“koza” deklarasyonu

koza 68 | 22 November 2007 10:06

Son günlerde sitemizin değerli yazarları arasında sık sık görülen “köşe atışmaları” tarafımdan endişeyle izlenmektedir. bundan beyle okurun gözü önünde kavga çıkaranların, ahkam kesenlerin yuvalarına ani baskınlar verilecektir.
Yazma kuralları da yeniden belirlendi.harfiyen uygulanacaktır.zart-zurt yok.

Yazı kuralları

Madde bir– yazarlar, birbirlerinin özel hayatına saygı duyar, okurun gözü önünde birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortaya seremezler..

Madde iki– yazar, aynı çatı altında çalıştığı bir başka yazarın “zekâ yetmezliği çektiğini” okurlarına açıklayamaz..

İKTİDARSIZLIK

koza 68 | 21 November 2007 10:33

Türkiyede asıl sorun kurucu iktidarla, kurulmuş iktidarlar arasındaki yetki sorunudur.

Bakınız ,sürekli şikayet ettiğimiz bir türlü çözülemeyen sorunların asıl kaynağında da bu kısmi olarak devredilmiş yetki ve otorite sorunu vardır. Kurulmuş nice iktidarlar gelip geçti, hiçbiri de almış olduğu yetkiyi temel sorunların çözümünde kullanamadı. kullanabilenler de efektif olarak kullanıp, nisbi gelişmelere imza atabildiler.

Elbette türkiyede demokrasi sorunu vardır, olmaya da devam edecektir. ne zaman ki devletin ilk organizasyonu yeniden gözden geçirilecek, hukuki yorumları serbestçe yapılabilecek işte o zaman, ancak o zaman egemenlik kavramının millette olduğu tescil edilecek, siyasal iktidarların yetkileri yeniden belirlenecek , bu güne kadar ancak basit bir yasama yetkisi almış olan parlemento gerçek kimliğine kavuşacaktır.

sürdüler de ne oldu???

koza 68 | 16 November 2007 13:09

türklüğe sadece ergenekon penceresinden bakanları bile şaşırtacak, tarihimizin gerçeklerinden biri gündemde.
” Sivas kampı” iddia şu; olay kürtçülük ideolojisinin ortaya çıkmasındaki en önemli amildir.bir başka deyişle; uyuyan ya da uyutulan bir kimlik arayışının canlandırılmasıdır.
olay, 27 mayıs darbesinin akabinde gerçekleşir ; güneydoğu illerinden toparlanan 485 kürt kökenli aşiret reisi ağa, şeyh sıfatı taşıyan, kürt kökenli yurttaş burada yargılanırlar. içlerinden 55 kişi batı bölgelerinde zorunlu ikamete zorlanırlar. zamanın askeri yönetimi ,mbk’nin çıkarttığı yasaya dayanarak bu işlemi gerçekleştirir. yasanın gerekçesi şudur ” ülkenin bozuk olan sosyal yapısını düzeltmek, sosyal reformları yapabilmek, ağalık şeyhlik düzenine son vermek”
şeyh said’in torunu, fuat fırat yaşananları şöyle özetler ” bizlere isnat edilen suç kürt ihtilali teşebbüsü “ idi. ” biz bunu iki eşek yükü buğdayla nasıl yapacaktık acaba?”
Yazar, alev alatlı ” valla kurda yedirdin beni” adlı kitabında bu mecburi göçü değerlendirirken ” osmanlı kadar olamadık, onlar sürgüne yollarlardı ama geride kalan ailelerine maaş bağlarlardı “ alatlı bu sözü kampa katılanlardan kesilen 400 tl yemek parasına istinaden söylüyor.

Kötü mahalle…

koza 68 | 31 October 2007 16:06

Amerikalı diplomatın dediği gibi ” sizler, çok kötü bir mahallede oturuyorsunuz, gelişmenizin önündeki en önemli engel budur”

içerideki mahalle baskısıyla uğraşırken,dışardakini unutmuşuz..

Yani amerikalı diyor ki; rahat huzur yok alışmalısınız!…

önce “sevr” paranoyası ile kendimizden geçtik,ardından emperyalizmin, etnik ve dinsel parçalama saldırısı …Bu hikaye nereden başladı?
“ulusların kendi kaderini tayin hakkı” masalının ardında ki gerçeği göremediğimiz dönemlerde başladı. aslında bu söylem ulusları “bölme” stratejisinden başka bir şey değildi…
Aşağı yukarı yüz yıllık bir ABD planı…
Baştan kabul edelim;demek ki ortadoğu gibi bir paylaşım coğrafyasında oturuyorsan, parçalanma planının dışında kalabilmen için önce içerideki hainlerden ve işbirlikçilerden kurtulman gerek…

Manzaraya bakalım;
Başbakan “türkiyeliyim” diyerek ,türk ulusçuluğunun altına dinamiti koymadı mı?
Kürt bölücülüğü de boş duracak değildi elbette; Başbakanın bu sözünü siyasallaşma çabalarına ve “türk” ulusunun yok edilme planına ortak etmekten geri durmadı…
Sadece Başbakan değil, türkiye üzerinde oynanan etnik ve dinsel parçalanma operasyonuna çanak tutan parlemento içinde ve dışında şeriatçı ve kürtçü akımlarla kader birliği eden yığınla hain yok mu?
sormazlar mı adama;
Bu ülke, yıllardır türk solunu yok etmenin ve bölmenin çabası içinde olurken, türk sağını neden mercek altına
almamıştır?

CeReN’in MeZaRı

koza 68 | 24 September 2007 12:39

” Benim olmadığım yerde tüm duygular sona erer”
cicero

Anayasa tartışmalarının beraberinde getirdiği yeni bir endişe pompalanması var ya; Hani şu Malezya’ya benzemek meselesi…Son günlerde aklımda hep Malezya var…
Tam da bu duygularla geçen gün annemin kabrini ziyarete gittim…
Orada ne malezya ne de anayasa kimsenin umurunda değil…
Sadece ölümün sessizliği…
Bana göre beklenenden daha uzak bir ihtimalin zaman zaman çok yakınımızda olması gibi bir his…
“Şimdi bu ölüm de nerden çıktı münasebetsiz ?” diyenleriniz homurdanabilirler..
Bu günkü meselem ölüm! kavgam onunla…
Burası öylesine sessiz öylesine huzur dolu ki, sevgiden dengeden,ölçüden kopmuş dışarıya bir daha dönmemek geliyor içimden…
Anacığımın kabrinin yanı başına , üç yeni mezar daha kazılmış.
Biri minnacık!…
Ceren’in mezarı…
Annesiyle babasının tam ortasında…
Nakkaştepe kabristanı,Beylerbeyi sırtlarında,İstanbul boğazına tepeden bakan eski bir mezarlık…Oradan baktığınızda o muhteşem manzara sanki o masum görüntünün ardında hazin bir gerçeği gizler gibi geliveriyor insana…
Ölüm !… Belki yakından da yakın belki bir sonraki uykunuzda…Belki de en yakındaki göz kırpışınızın ardında…
” her fani ölümü tadacaktır.ve sonra yine bize döndürülecektir”
Elbette öyle olacaktır. Ama bu minik ceren herşeyi tatmışmı ki sıra ölüme gelmiş?…
Küçücük yüreği nasıl can verdi bilinir mi?
Altı yıllık ömründe payına düşen işte bu mezar!..
………………
Homeros,ölümü ” tanrıların en iğrenci” olarak tanımlar
Buda,için ” lambanın sönüşü gibi zihinden kurtulmak ve olayın sona ermesinden ibaret bir nirvana gezisidir.”
sokrat, önce “hayatın şerrinden kurtulmak” diye açıklar,daha sonra “yok olmak,düşsüz ve kendi bilincimizden habersiz,ebedi ve mutlu bir geceye kavuşmak” diyerek yumuşatmaya çalışır…
“ölüm vaizi” ünvanıyla anılan,şüphecilerden Hegesias ise insanlara ölümün bir değeri olmadığını anlatmak için “intiharı ” salık verir…

UzA kızım

koza 68 | 18 September 2007 13:41

” Böylelikle, farklı iki kombinasyonun belki de hiç başlamaması gereken bir ilişkisi, uygun olanı yaptı ve bitti…Elbette bu bir aldanış ve sevimli olmayan bir sonuç olması itibariyle üzücüdür…Bu süreç içerisinde bana gösterdiğin alaka ve özene tüm kalbimle teşekkür ederim…senin istediklerini yapamadığım için de özür dilerim…Hayat, insana dilediğini dilediği zamanda yapma fırsatı vermiyor, ne yazık ki…işte tam da bu noktada pişmanlıklar ve hayıflanmalar başlıyor…sonuç ! , keşkelerle geçmesi muhtemel bir hayata bırakıyor yerini…Muhtemeldir ki, alınan her karar “zamanın” ve şartların beraberinde getirdiği en iyi karardır. Ancak kararların isabeti ve doğruluğu bütün bir hayat içinde değerlendirildiği zaman doğruluğundaki “isabet” anlaşılacaktır. Bu bütüninsanların,elbette bizim için de geçerli bir yaşam özeti ve sonuçlarıdır…Ben,………… olarak, ………… yaşamımın diğer yarısı, bundan sonrası olarak gördüm.Kavgalarım, saçmalıklarım,kaprislerim, tutarsızlıklarım hep bu yüzden di…Senin de sabrının, iç çatışmalarının bana yansıyan yansımayan bölümünde neler yaşadığını biliyorum ve sırf bu yüzden sana “çok güvendim”… “sen ,kısa bir telefon konuşmasıyla uğurlanmayacak kadar değerlisin ve bu maili o yüzden yazmak ihtiyacı hissettim…Yeni yolunda , yolculuğunda temiz yüreklerle karşılaşmanı dilerim…Her şeyden önce sağlığının seni hiç üzmemesini…”

“Zavallı orospular”

koza 68 | 17 September 2007 09:33

Bizim ” kurucu devletin, kurucu meclis anayasası” düşüncemiz, Tayyip bey anayasasına dönüşünce yeni arayışlar kaçınılmaz oldu…
Yılmak yok!
Kurtuluş programımı açıklamaya devam ediyorum;
Son umudum Bahçeli’nin mehape sindeydi, kendi ipini çekene değin.
Anladım ki, bu kadrolar ve yandaşları kafa tokuşturmaktan helak olup, beyinlerine zarar verecek duruma gelmişler…
Neyse, Bahçeli’yi bir kenara bırakıyorum planımın içinde o yok!…
Önerim;
Bize yepyeni bir nasyonal dalga lazım.
Hareketin başında Kenan paşa…
Neden mi?
Bu rastgele bi seçim değil tabi ki, üzerinde uzun uzun düşünülmüş bir isim…
Bi kere paşanın ,nasyonalist hareketin mimarı büyük adolf’le benzerlikleri var.Sırf bu yüzden bile isabetli bi seçim olduğunu düşünebiliriz…
Benzerlik “aşağıda adı yazılı şahıs teste girdi.yeterli sonucu alamadı.bir kaç “baş” resmi çizmiş.sonuç; çok kötü!..” Bu not, adolf’e Viyana güzel sanatlar akademisinden verilmiş.
Kenan paşa’ya böyle bi not vermek için azıcık döt ister tabi. ama ,milletçe biliyoruz, paşa çok boktan sulu boyalar yapıyor.Canı sağolsun önemli olan ülkemizin “resmini ” yeniden yapması…
Ülkemizin yaşadığı serüven, adolf’un döneminde ki imparatorluk almanyasından farklı mı?
Ülkemizde; karşı harekete geçen güçlere karşı hoş görünmeye çalışan” sosyal erdem” ve “kardeşçe sevgi” maskesi altında saklanan güçler yok mu? Var elbette hem de parlementonun içinde…
Bakın Adolf bunları nasıl tanımlamış; “ zararlı orospular!…”
Adolf’e göre Pan –German’ların bir hatası da “yerleşik kurumlarla” kavgalı olmalarıydı!…Bu çok önemli bir tespitti hareketin geleceği için…
Dönelim bize,
Yeni nasyonal hareket ne yapmalı?
Paşa önce tüsiad’a ve onun soysuzlaşmış bünyesine hatta Yahudi sermayesine iktisadi yapıyı “ürkütmemek” adına belirli bir zaman katlanmalı…
Silahlanmaya büyük önem arzederek , sert askerlerin, sert adımlarla yürüyeceği bir ordu kurmalı…
Varlığını demokratik partilerin dalaverelerine borçlu olmayan bir ulus yaratmak için derhal tüm siyasi partilerin varlığına son vermeli…
Ve de paşa, Adolf’ün de fikirlerinden istifade ettiği ,fichte ve Hegel’e kulak asmalı ,Hegel’in “ uzun bir barış, halkın sağlını bozar, savaş büyük bir temizliyicidir “ sözlerini dikkate alarak ,ılımlılık ,alçakgönüllülük,hümanizm gibi fikirleri bir kenara bırakmalıdır…
Türk’ün ilerleyişi böyle başlayacak ve tanrının sesini tüm dünyaya duyurabilecektir…
Bütün bunların sonunda ne mi olacaktır?
Bilmem!.. ben düşünmedim…

“Kuran’ın kölesiyim,yolunun tozuyum”

koza 68 | 12 September 2007 13:13

“Canlı bir yanılma ölü bir gerçeklikten iyidir”.Hamilton

Geçenlerde bu sitede tasavvuf ve islamla alakalı bir yazı yayınlandı.aşağıdaki araştırmam polemik yaratmak amacıyla yazılmadı.amacım islamiyeti bir de müsamaha gözüyle değerlendirenlerin, penceresinden görebilmemizi sağlamaktır…

Xlll.yy anadolu’su ve çevresinde,selçuk türkiyesinde din hürriyeti ve müsamaha tarihte görülmemiş örneklerle doludur.selçuk sultanları huzurunda çeşiti dinlere bağlı alimler arasında dini ve fikri tartışmalar yapılmıştır.İşte o yıllarda şeriatçıların büyük tepkisine yol açan tasavvuf ceryanı insanlara manevi bir yolculuğu müjdeliyordu….Xlll.yy anadolu topraklarında Allah ile ilgili kanaatleini yayan ,fahreddin ırakiy, necmeddin daye, evhadeddin kirmani,bahaddin veled, mevlana celaleddin, muhyiddin-i arabi gibi mutasavvıflar bunlardan birkaçıdır…

” B” Planım…

koza 68 | 03 September 2007 12:55

Zeka çorak bir tarla gibi olunca ,akla gelen ilk şey orda küstüm otu yetiştirmektir.başka bi bok yetiştiremezsiniz ,bünyesi kabul etmez….Nadasa bırakırsınız inat eder “hayır ben beyle iyiyim” der…
Söğüt gölgesinden “pespaye bakan” bi kısım zevat da yazılarımızı kıçı başı dağınık,olmadı formuna parmak atıp yayınlamakta ısrarcılar…
Biz diyeceğimizi, demeye devam edecez elbet nerde olursa; divanda , dergahta , çarşıda ,pazarda nerde olursa…
Gelelim meselemize;
Görüldüğü gibi, mavi gök çöktü, toprak delindi, dil’in, töre’n bozuldu…kel göründü..memleketin ahvali bu!
Zülfü Livaneli ,1 mayıs 2007 tarihli yazısında şöyle buyurmuş;
“seçilecek TBMM ile paralel çalışacak anayasa meclisi ahdas edelim.İddia ediyorum ki,tıkanmış olan sistemi açacak tek yol budur”
Zülfü bey , böyle buyurunca aklıma benim kurtuluş reçetem geliverdi tabiyatıyla;
Hani şu “ Türkiye bir an önce demokrasisini rafa kaldırıp kurucu meclisle idare edilmelidir” fikri….
Zülfü beyin ,planı her ne kadar bana çok “safça” gelse de, mevcut yapıya alternatif olamıyacağı ve bendenizin planını sulandırmaktan başka bişeye yaramıyacağı kesindir…