bildirgec.org

karuma76

11 yıl önce üye olmuş, 36 yazı yazmış. 30 yorum yazmış.

Bir…İki…Üç…TIP!

karuma76 | 19 May 2011 17:13

Dün gibi hatırlarım, sıra sıra kitaplarda sayfalarca soru çözdüğümü. Duvarlara yaslanıp kara kara düşündüğümü. Bir gün belirliyorlar, bir tarih koyuyorlar, adına da sınav diyorlar. Sonra kenara çekilip seni seyrediyorlar. Eski Roma devrinin eğlenceleri gibi. Aslanlar ve insanlar… Şimdiyse sınavlar ve öğrenciler…Ucunda ödül de var. Hayatını kazanacaksın.
Uzun bir süreç ama nedense herkes kısacık yaşamaya çalışıyor bu üniversiteye giriş sınavlarını. Sınav aslında doğunca başlıyor haberimiz yok. “Daha var nasıl olsa, sonra çalışırım!” Bu öteleme evresi son seneye gelene kadar devam ediyor. Son sene gelince ve ufukta sınav görününce paçalar tutuşuyor tabii. “Nereden başlasam?” Panik havası ile başlayıp Aydın havası ile bitiriyorlar(!)

Zincir(leme)!

karuma76 | 31 January 2011 13:19

Yıl bin dokuz yüz bilmem kaç…Kaçıyorum ben o aralar kendimden. Ama kendim oluyorum hep. Hep geri dönüyorum uçsuz bucaksız diyarlardan. Diyar diyar yaşıyorum yanlızlığı. Yalnız kaldığım her dakika seni arıyorum karanlıkta. Karanlık oluyor içim dışım. Dışa vuruyorum bütün arzularımı. Arzular değil miydi bana yön veren? Veremiyorum artık kendimi ait olduğum dünyanın düzenine. Düzene uyamıyorum ya da daha doğrusu düzenimi kuramıyorum.
Sözüm ona yaşıyorum zincirleme felaketlerde…
Ucuca ekliyorum zamanı…
Ve ağlıyorum…

Kampüste Cinayet

karuma76 | 25 October 2010 12:46

Gözleri dalıp gitmişti Mert’in. Kapıya bakmasına rağmen geçtiklerini içeri girince farketmişti. Gelmişlerdi sonunda, hem de birlikteydiler. Şimdi kolaylaşmıştı herşey. Bir taşla iki kuş vuracaktı belki de. “Haydi rastgele.” deyip bulunduğu yerden ayrıldı. Fakat plan biraz değişmişti. Kapının önünde olması gereken şey koridorlarda gerçekleşecekti. “Olsun!” dedi. “Seyircimiz daha fazla olur.” Emin adımlarla okul binasına girdi. Buraya daha önce de defalarca gelmişti ama başka amaçla. Şimdiyse ölümü kucaklayacaktı burada. Kantine bir göz attı. Kantine uğramamışlardı. “Ya derse girdilerse?” deyip sendeledi.Fakat ağır ağır merdivenleri çıkıyordu. Eli belindeki silaha takıldı. Ürpermişti. Duvara yaslanıp derin derin nefes almaya başladı. Hayır, bu iş bitmeliydi. Kendini toparlayıp ilerlemeye devam etti. Koridora açılan kapıya geldiğinde iyice kendini kaybetmişti. Kapı aralığından dolapların önünde beklediklerini gördü. Silahını eline aldı ve derin bir nefes alıp koridora girdi. Etratailer paniğe kapılmış, çığlıklar atıp sağa-sola kaçışıyorlardı. Semra ve arkadaşı ise olup bitenlere anlam verememiş, donakalmışlardı. Aralarında birkaç adım kalmıştı ki, Mert durdu ve silahını onlara yöneltti. Az önceki şaşkınlığı ve heyecanı geçmişti Semra’nın. Sanki bu olanları tahmin etmiş ve hazırlıklı gibi davranıyordu. Şimdi Mert ve Semra dışında herkes dehşet içindeydi. Oysa ölecek ve öldürecek olan kişiler çok rahattı. Ve Semra’nın secgili arkadaşı… O herkesten çok korkmuş gibi görünüyordu. Benzi solmuş, şaşırmış yüzüyle şaşkın şaşkın bir Semra’ya bir Mert’e bakıyordu. Semra’ya sıkı sıkı tutunmuş ve tirtir titriyordu. Ölüm korkusu ona herşeyi unutturmuştu. Kaçmayı tek çare olarak gördü ve kaçtı. İkisi de arkasından bakakalmış, Mert yüzündeki alaycı gülümsemeyi gizleyememişti.
Başını öne eğmişti Semra: “Bu muydu benim sevdiğim güvendiğim kişi, bu mu beni mutlu edecek? Beni ölümün eşiğinde yalnız bırakan biri beni nasıl sevebilir, neyle mutlu edebilir? Oysa biri gerçekten sevmiş ve şimdi sevgisinin karşılığını alacak.” Bunları düşünürken Mert de silahı doğrultmuş öylece bekliyordu.
“Hadi!” dedi Semra. “Bas tetiğe de bitsin bu işkence. Herşey son bulsun. Korkak birinin arkadaşlığıyla yetinmektense, beni seven birinin kurşunuyla ölürüm daha iyi.” Bunları söylerken gözleri parlamıştı, yüzündeki tatlı gülümseme hiç eksik olmamıştı. Fakat sözleri bittiğinde ağlamaya başlamıştı. Sendeliyor, ayakta zor duruyordu. Bu arada etraftakiler ne olup bittiğini anlamamış fakat çoğu kimse kaçmak yerine olayı izlemeyi tercih etmişti. Şimdi kafalarda beliren soru : Acaba Mert ateş edecek miydi?
Mert bir adım geriledi ve tetiğe hafifçe dokundu. Herkes heyecanlanmış ve geri çekilmişti. Fakat Semra’da en küçük bir tepki yoktu ve sanki ölümü kabullenmişti. Sonrasında birkaç el silah sesi duyuldu. Koridoru koyu bir barut kokusu kapladı. Çığlıklar yükselmiş, oluşacak manzaraya şahitolmak istemeyenler gözlerini sımsıkı yummuştu. Silah sesleri kesildiğinde Mert elindeki silahı atmış, dolapları tüm gücüyle yumrukluyordu. Duvarın dibine bıraktı kendini. Hüngür hüngür ağlıyor, başını duvarlara vuruyordu. Sonra gözleri kapandı…

Son Adıma Feryadım

karuma76 | 18 October 2010 13:01

Gözünde son ışık yavaş yavaş sönüyor
Her yer al al olmuş bileklerin kanıyor
Etrafta seni gören öldüğünü sanıyor.
Ölme sakın sevgilim önce ben öleceğim.

Yoldaki lastik izi imzalamış ölümü
Görenler çığlık çığlık gördüler kan gölünü
Attığın son adımdı düşünmedin sonunu
Ölme sakın sevgilim önce ben gideceğim

Celladın kaçtı gitti şoför belli azrail
Arkasında bıraktı kalabalık bir sahil
Yüzlerde hüzün dolu gözyaşları da dahil
Ölme sakın sevgilim önce ben öleceğim
Ölme sakın sevgilim seni hep seveceğim.
Ölme sakın ne olur sensiz delireceğim
Bekle beni sevgilim yakında geleceğim

Matefobimatik-3

karuma76 | 17 October 2010 20:54

Dershane müdürü… İlginç bir adam… Ayağında şort, üzerinde gömlek, boynunda kravat, ayağında sandalet ve çorap… Yuh dedim, hem de ne yuh… Ama adam olduğunca rahat, ayran söyledi bize. Sonra bir kitapçık getirdi bana, sonra da sınıfa şutladı beni. Şimdi yandın oğlum dedim, ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin. ayağımda 42 numara ayakkabı iziyle sınıfta buldum kendimi. Yeni bir hoca ve asık suratlar… İlk hareket her zaman önemlidir bu işte. Çünkü yenisindir ve yenilere hiçbir öğrenci acımaz.
Ben de onlara acımadım ve daldım sorulara, en kolayından ama en sazanından başladım. Neredeyse saldırdılar soruya ama ilk defa bir sazanla tanıştılar. Beklemedikleri şeyler oluyordu ve şok üstüne şok yaşadılar. Sordular hemen bana, hocam siz bu işte yeni misiniz yoksa yıllardır bu işi mi yapıyorsunuz? Dedim ki her şeye sizinle başladım ve iyi ki sazansınız. Arkadan sesler duymaya başladım ben bu adama dalarım diye ama aldırmadım tabii. 5 dakika içinde başladığım bir işe tam 5 sene emek verdim tabii dershanede. Şimdi yine matematik öğretmenliği yapıyorum devlet okullarında ve hedefim yine aynı. Sazan yakalamak… Anlayacağınız ben matematiği öğretmiyorum, sevdirmeye uğraşıyorum. Çok şükür şimdilik bunu başarabiliyorum ama ilerisi ne olur bilmiyorum. Tek bildiğim dersimde sıkılmayacağınıza garanti veriyorumBenim dersime girip de eğlenmeyen, eğlenip de öğrenmeyen yok. Son olarak bir SAzan testi yapalım.Bakalım Matematik severler veya sevmezler bu duruma ne diyecek?
İşte Sazan Saorumuz geliyor: 6 ile bölünebilen iki basamaklı en büyük tamsayı ile, 6 ile bölünebilen iki basamaklı en küçük tamsayı arasındaki fark kaçtır?
Kolay gelsin…

Matefobimatik-2

karuma76 | 15 October 2010 16:19

“Aklıma uydum matematikçi oldum.” Yani sonumu ben hazırladım. Oysa bölümü okurken başıma geleceklerden haberdar değildim. Bütün teslimiyetimle giriştim matematiğe. Hatta annem sen şimdi bunu ingilizce de okumaya kalkarsın dedi. Öyle de oldu. Matematik okudum, bırakın okumayı bir de ingilizce matematik okudum. Eee… Ne oldu sonra… Şimdi öğretmenim ve benim aşık olduğum dersi neredeyse herkes sevmiyor. Ben de karşımdaki malzemeyi bile bile ders anlatıyorum.
Peki ne oldu? Hayatından memnun değil misin derseniz işte şimdi onu anlatacağım.
Herşey bir dershanenin önüne gelip sahibiyle tanışmamla başladı….
Ders arası bitti…Devam edecek…

Matefobimatik

karuma76 | 14 October 2010 16:19

Bu defa derdim Matematik. Çoğu sevmiyor bu kelimeyi, hatta nefret ediyor. Çoğu bilmiyor bu kelimeyi, hatta bilmek istemiyor. “Ne matematik mi! Hiç sevmem.” İlk tepki bu. Yolda gördüğünüz herhangi biri bile matematik dediğinizde bu tepkiyi gösteriyor. …ve öğrenci milleti…Sevemedi gitti bu illeti…Oysa ne tarafa dönse matematik var. Hayatının her kademesinde büyük yer ediyor. Okul hayatı onunla dolu. Her yeni döneme geçerken ondan sınav oluyor. Her yeni adımda onu geçmek zorunda kalıyor. Fiziğin içi matematik, kimyanın içi , biyoloji bir matematik, kalıtım bile matematik, erkekliğimiz, dişiliğimiz,…Peki bunları bile bile neden sevmiyoruz, neden korkuyoruz…
Devam edecek…

Yaşayacaksın

karuma76 | 19 September 2010 21:20

Kısa ve öz yazacağım bu gece. Hayata dair ne varsa bende, aslında hepsi çevremde. Ne hayır diyebiliyorum, hayır diyebileceklerime ne de evet diyebiliyorum sorunsuz evetlerime. Sadece yaşıyorum ve hatta hayatın arkasından son sürat koşuyorum. Plan kalmadı hayatımda. Ben hayatı planlayacağıma o beni sürüklüyor arkasından. Her dakika birşeylere yetişmeye çalışıyorum. Bütün olayları ucuca bağlıyorum. Yoruluyorum, ağlıyorum, tükeniyorum ama hala yaşıyorum ve yaşadıkça da sizinle olacağım…

Artık Yeter!

karuma76 | 09 August 2010 13:49

Anladık… Kıbrıs’ta iyi gitmeyen birşeyler var. Yönetimde günden güne büyüyen çatlaklar var. Tamam, belki de iyi yönetilmiyor olabilir. Memur, Türkiye’deki memurdan, öğretmen de Türkiye’deki öğretmenden fazla para alabilir. Burada hayat daha refah içinde, insanlar da daha ferah yaşıyor görünebilir.
Ama artık yeter!
Şimdi size birşey anlatayım. İlk geldiğim günlerde, yani adaya geldiğim illk günler, burada müthiş bir pahalılıkla karşılaştım. Üzerimdeki kazak, mağazada tam 10 katı paraya satılıyordu. Önce garip geldi. Marketler, manavlar ateş pahasıydı. Türkiye’de insanlar 50 kuruşa domates yerken biz burada tam 5 katı para veriyoruz. Yani anlayacağınız insanlar burada kazandığı kadar da harcıyor. İşsizlik had safhada. Mezunlar okullardan fışkırıyor, fakat işsizler ordusuna asker olmaktan başka birşey olamıyorlar. Burada hayat hiç de kolay değil arkadaşlar. Bunu burada yaşamadan anlayamazsınız. Ev kiraları, işyeri kiraları el yakıyor. Toplu taşımacılığın olmadığı bir adada benzine hergün yeni bir zam geliyor. İnsanlar burada alternatifsiz bir adada alternatif arıyor. Özel sektör çökmüş bir durumda. Devlet memurluğuna yığılma var ve maaşlar hayat pahalılığı karşısında eriyip gidiyor. Aileler aldıkları maaşın daha fazlasını harcıyor.
Peki burada olanları, burada yaşayanlar mı böyle olsun istedi? Kötü olan da bu ya. Buraya sürekli Türkiye’den para akıyor. Yol yapılacak para, şu olacak para, bu olacak para… Oysa balık vereceğine balık tutmayı öğretsen fena mı olur.
Düşünün ki, Kıbrıs’la Türkiye arasında gümrük vergisi var. Türkiye’den gelen bir mal daha gümrükte pahalılanmaya başlıyor. Satışa başlayana kadar fiyat 4-5 katına çıkıyor. Türkiye’deki bir sürü iş adamı dış devletlerde yatırım yapmak için yarışırken, hemen yanındaki KKTC boynu bükük kalıyor. Güney Kıbrıs’ta boy gösteren Carrefour, KKTC’de hayal olarak kalıyor. Nerede bizim değerli iş adamlarımız ya da nerede o adayı korumak isteyen devlet büyüklerimiz?
Artık herkes buradaki masum halkı suçlamaktan, horgörmekten vazgeçsin. Birkaç günlüğüne ziyarete gelenler ve buradaki lüks otellerde kalıp jakuzisinden ahkam kesenler KKTC’yi karalamaktan vazgeçsin. Burada kumarhanelerde eğlenirken her tarafın aynı şekilde yaşadığını zannedenler önce halkın içine girsin. Haberciysen eğer haber, otel odasında değil halkın içindedir. Misafirsen eğer ziyaret misafir odasında değil, köylünün, milletin içinde sokaklardadır.
Her yerde olduğu gibi, KKTC’de de yolsuzluklar, çarpıklıklar olabilir ama kesinlikle genele maledilemez. Ve şunu kesinlikle unutmayın. Birine yardım etmek istiyorsanız ona pozitif eleştiriler yapın.
Şehitlerin kanının son damlasıyla sulanan bu Yavruvatan, gereksiz insanların iftira ve yalanlarıyla heba olmasın! Unutmayın, düşmandan hiçbir zaman dost olmaz. Türk’ün dostu yine Türktür! Unutanlara ithaf ediyorum.