bildirgec.org

kahramancayirli

11 yıl önce üye olmuş, 386 yazı yazmış. 3343 yorum yazmış.

Yeniden o kız …

kahramancayirli | 26 October 2010 14:01

Şimdi bütün sular Soner Sarıkabadayı’ya doğru akıyor Türk popüler müziğinde. On yeni şarkı yayınlansa abartısız beşi, altısı Sarıkabadayı imzalı. Üretkenlik anlamında benzer bir yoldan da Sinan Akçıl yürüyor. Mevzu popüler müzik olunca, değerlendirmek için başka yönlerden yaklaşmak gerekebiliyor şarkılara. İki sene sonra bu üretilen şarkılardan kaçını yine dinliyor olabiliriz örneğin? Bu, önemli.

İki yeni hoş geldin şarkısı için kalkıştım bu yazıya. Reyhan Karaca’nın Yeniden’i ile Ayşegül Aldinç’in O Kız’ı. Yeniden, sözü müziğiyle Şehrazat’a; O Kız ise Sezen Aksu’ya ait. Yeniden, hareketli ritmiyle çok hoşuma gitti. Eğlenceli. O Kız’da ise Aksu yine çeşitli müzikal altyapıları tek şarkıda bir araya getirmiş. Sözleri açısından da bir adım daha önde.

turkcebilgi.com adresinden alınmıştır.
turkcebilgi.com adresinden alınmıştır.

Reyhan Karaca’yı ilk hafızalarımıza yerleştiren Aydan Şener’li dizi şarkısı Gölge Çiçeği’dir. Hâlâ bir sürü şarkı listesindeki hüzünlü yerini korur. Sonra Mustafa Sandal destekli Sevdik Sevdalandık, Karaca’yı 90lı yıllar hatıraları albümünde saygın bir yere oturttu. Karaca’nın 1997 yılından sonra yayınladığı şarkılar arasında Ayna Ayna haricindeki şarkıları ben sevmedim açıkçası. Sesine, kendine uygun şarkılar bulmakta zorlandı sanki sanatçı bu yıllar boyunca. Ve nihayet “Yeniden”le döndü..

Kırmızı lazerler, ipeğe; demir tozu, pamuğa

kahramancayirli | 04 October 2010 13:23

Açıkçası İstanbul Modern’e giderken en çok Sözlerden Sonra (After Words)’yı merak ediyordum. 2000 yılı sonbahar / kış koleksiyonuna ait olan bu projede, sandalye örtüleri kıyafet, sandalyeler bavul, odadaki her nesne, kendisini taşıyacak özel bir cebe sahip. Hüseyin Çağlayan’ın savaş zamanı, evi terk etme zorunluluğu korkusundan esinlenerek hazırladığı bu işte, mankenin giydiği tahtadan, iç içe geçmeli eteği gerçekten çok beğenmiştim. Ki Elif Şafak’ın Şehrin Aynaları romanının yeni baskısının kapağında bu resim vardır.“Hüseyin Çağlayan:1994-2010” sergisi Çağlayan’ın yolculuğundaki tüm önemli durakları bir araya getiriyor. Sergi, sanatçının ipek ve demir tozunu bir arada kullandığı Geçici Müdahale (Temporary Interference, 1994) ile açılıyor. Hemen karşısında ise peşpeşe üç mankenin sünger plastikten yapılmış, yaratıcı tasarımları taşıdığı Hareketsizlik (Inertia, 2009) var. Devam ettiğimizde baskılı tyvekten, yine başarılı ve sade Mektup Elbise (Airmail Dress, 1999) çıkıyor karşımıza. Sola doğru gidince rastladığınız 2002 sonbahar / kış koleksiyonundan Ambimorfik (Ambimorphous), tasarımı bakımından serginin en zayıf işlerinden. Hemen sağında göreceğiniz, yünlü kumaş ve polyester astardan Panoramik (Panoramic, 1998), kumaş seçimi açısından zayıf olmakla birlikte, serinin diğer ürünlerini hatırlayınca, bu sergide sunulanlar yetersiz kalmış. Oysa hemen ardından gelen Kaderin Tecellisi (Manifest Destiny, 2003), pamuklu kumaşla yaratılmış, harika bir seri, Çağlayan’ın sanatında ne kadar iyi olduğunun önemli bir göstergesi. Karşısında duran Önce Eksi Şimdi (Before Minus Now, 2000), ipek tül ve pamuklu astarla, doğru renk seçimleri ve sadeliğin müthiş birlikteliğinin altını çiziyor, özellikle kırmızı elbisede Çağlayan’ın başarısı üst düzeyde. Serginin devamında rastlayacağınız Sözlerden Sonra, Çağlayan’ın kariyerindeki en önemli işlerden. Sırf bu iş için bile bu sergi, görülmeyi hak ediyor.

Muaf şiir dergisi VI

kahramancayirli | 21 September 2010 09:40

Muaf şiir dergisinin kıpkırmızı altıncı sayısı yayımlandı. Beğendiğim şiirleri onlarca fotokopileyip iplere asmak gibi bir hayalim vardı. Bu yeni sayı buna imkan tanıyor. Peki hangi şiirleri asmalı ipe? Sayalım. Yusuf Alper’in Yol, Veli Düdükçü’nün Bahçesizlikler Bahçesi III, Kaan Koç’un İç Ses ve en çok da Küçük İskender’in Azılı Aşklar Şatosu isimli şiirlerini. En çok Azılı Aşklar Şatosu’nu. Ben bu sayıda en çok bu şiiri sevdim.

Türk televizyonlarının yarattığı son yıldız

kahramancayirli | 18 September 2010 16:08

80lerde Müjde Ar için deniyordu. 80lerin ikinci yarısından itibarense Hülya Avşar için. “Türk Sineması’nın son yıldızı.” Sonra özel televizyonların ortalığa saçıldığı 90lar geldi geçti. Peşinden kitle iletişiminin bambaşka boyutlara taşındığı 2000lerin ilk on yılı. Ve nihayet nur topu gibi bir yıldızımız oldu: Deşilmeye müsait, bol malzemeli bir geçmiş; kendine güvenmekten bir basamak daha yukarısı; ışıltılı bir duruş, medyanın her türlüsüyle Hülya Avşarvari bir ilişki, genelde sanatçıların çoğundan alışkın olduğumuz saygılı, “arkadaşlar da işini yapmaya çalışıyor”dan fazlası, yerine göre ters, bazen azarlayıcı, kimi zaman evin küçük, sempatik kızı modunda, oynadığı iki film, kaliteli sinema çizgisinin altında da olsa, artık yıldız o. Onun reklamında oynadığı patates cipsinin, deodorantın satışı önemli ölçüde artıyor. Günbegün, gitgide marka olma yolunda. Türk televizyonlarının yarattığı son yıldız. Beren Saat. Uzak, mesafeli, az röportaj, az görüntü ama bir vesileyle hep haber. Dizi çekimi için Çeşme’de kaldığı otelini değiştirmesi de haber, saçındaki beyaz tel de, … Birçok televizyon figürünün, sunucu, oyuncu, yapımcı,… “yenilerden kimi takip ediyorsunuz, beğeniyorsunuz” sorusunun direkt yanıtı.Yeni dizisi Fatmagül’ün Suçu Ne’nin tanıtım filminde Saat’in gölgede bir görüntüsü var. Bir an gerçekten dizide Hülya Avşar’ın oynadığını sandım. O kadar benziyor yani. Kim bilir, belki kaderleri de benzer, ne dersiniz? Çok tutan, kaliteli diziler, büyüyen hayran kitlesiyle birlikte herkesten daha da uzaklaşan bir oyuncu?

Gökçeada

kahramancayirli | 15 September 2010 09:39

Gökçeada gerçekten çok güzel. Oraya motorla gittiğimiz vakit çektiğim fotoğraflar bunlar … Dilerim beğenirsiniz. Seyahat etmek, hele ki motorsikletle gezmek, yeni yerlere gitmek gibisi var mı?

“Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir”

kahramancayirli | 31 August 2010 11:50

Önce nitelikli edebiyat dergilerinde ismini gördüğüm, ardından yayımlanan Hülya Saat isimli öykü kitabıyla gelecekte kendinden daha çok söz ettireceğini düşündüğüm bir genç yazar, Senem Dere. Sağ olsun, ricamı kırmadı, biz de bu sayede kendisini daha yakından tanıma fırsatı bulduk…

-İyi bir hikaye nasıl olmalı sizce?
-Zamanı, öncelik sonralık ilişkisini, mekanı parçalayan, eğip büken; böylece okuyucuda da devam edebilen, bulanık bir su gibi sürekli değişken görüntüleri içeren hikayeleri seviyorum. Ama buradaki bulanıklıktan bir anlaşılmaz olma çabası, bir tür sayıklama anlaşılmasın. Bana göre hikayedeki bakış ve bu bakışla oluşturulan atmosfer, hep aynı varsaydıklarımıza, gördüklerimize yeniden dönüp bakmamızı sağlıyor ve neticede Dünya’nın yeni bir resmini çiziyorsa bence o hikaye iyi bir hikayedir.

Kırkikindi Yağmurları – Tolga Aydoğan

kahramancayirli | 24 August 2010 09:18

Daha Yalnızlık Mevsimi’nin mürekkebi kurumadan Kırkikindi Yağmurları ile kitapçı raflarına misafir olmaya hazırlanan Tolga Aydoğan ile görüştük. Edebiyat, her zaman..

Merhaba, Yalnızlık Mevsimi’nden sonra Kırkikindi Yağmurları’yla okuyucuyla buluşacaksınız. Yalnızlık Mevsimi beklentinizi karşıladı mı?
Yalnızlık Mevsimi iyi sattı, satmaya da devam ediyor. Bir film şirketi sinema filmini yapmak istiyor hatta. Görüşmelerimiz devam ediyor.

Yavuz Türk – Kumaş

kahramancayirli | 22 August 2010 16:11

“Çok çok uzun yıllar önce Arap Yarımadasında şiirle yarışılırdı. Yarışılır mı hiç şiirle? Bilinmez. Bilinen şu ki, her yıl seçilen en güzel yedi şiir Kabe’nin duvarlarına asılırdı. Ve yıl boyu kalırdı o şiirler orada. (s.52)” Böyle diyor genç şair Yavuz Türk, şiirin şiiri doğurduğu derinlikli, çoğaltıcı Eski Şiir’de (s.52, 53, 54, 55, 56)… Kumaş, Yavuz Türk’ün ve Yeniyazı Yayınları’nın ilk kitabı. 1982 İstanbul doğumlu şair, kitabını Kumaş ile Kent ve Doğu olmak üzere iki kısma ayırmış. Kumaş, “piç terzi”nin kendini tanıtmasıyla açılıyor, yine onun sözleriyle daire başladığı yere kapanıyor. Şairin 2002-2010 yılları arasında yazdığı yirmiyedi şiirden oluşan Kumaş’ta lirik, ince, hüzünlü şiirler bekliyor okuru. Picasso, 1918 isimli şiir ayrıca iyi bir şiir (s.32, 33, 34, 35). Anneler, babalar ve bir gencin içinde oturan çocukla başlayan Kumaş’ın en güzel şiirlerinden ikisi de Kadınkent (s.44) ve Doğu (s.48, 49).

Kedi uykuları öksüz

kahramancayirli | 18 August 2010 09:26

Ağustos, kirli bir ay sahiden de. Yoğun, ağır, ezici, bir an önce atlatılması gereken. Sıcak. Ağustos yine bir şair aldı yanına. Memleketi Bursa ile, kedileriyle özdeş şair Metin Güven, 15 Ağustos akşamı gitti. En çok kedi uykuları öksüz şimdi.

1947 doğumlu Güven, 2006 yılından beri yılda sekiz kez Onaltıkırkbeş isimli dergiyi yayımlıyordu. Güven, “şiir, çığlık, yaşam kandili” olarak tanımladığı bu dergide çeşitli şairlerin şiirlerinin yanı sıra şiir üzerine değiniler, röportajlar, eleştiri yazılarına yer veriyordu. Onaltıkırkbeş, benim gibi birçok genç şair adayına okul olmuştur, zamanın daha da sararttığı dergi sayfaları kitaplığımda uçuşuyor şimdi.

“Bir “okurum” olduğunu düşünmüyorum”

kahramancayirli | 15 August 2010 10:53

Bir dergide şiirinin yayımlandığını öğrenince dergiyi koşup aldığım ikinci genç şair de Onur Akyıl’dır. Ne mutlu bana ki kısa bir röportaj yapma şansını yakaladım. Lafı yine kısa kesiyorum, iyi bir genç şairle sizi tanıştırmanın mutluluğu…

-Yeni vietnam mektupların var mı, onlar ne zaman okur karşısına çıkacak?
– “Okurla buluşmak” yönümü tarifleyen bir ifade biçimi değil. Çünkü; her şeyden önce bir “okurum” olduğunu düşünmüyorum; öyle olsaydı da onla buluşmayı değil rastlaşmayı yeğlerdim. “Buluşmak” karşılıklı olarak pazarlamaya tabi olmanın / kalmanın neticesi edebiyatta. Kaldı ki buluşmak için bir de buluşma noktasına, zamanına ihtiyaç var ya, iş bu karşılıklı sözleşme kimse için iyi değil. Bir bakarsın uyumadan önce elindeyim; bir bakarsın başkası benim elimde. Okur olarak da kimseyle buluşmak istemem. Rast.