bildirgec.org

infuscoare

11 yıl önce üye olmuş, 86 yazı yazmış. 139 yorum yazmış.

Gingko biloba

infuscoare | 28 December 2002 09:40

Kimse bana sormadı, ben de büyüyünce ne olacağımı düşünmüş değildim zaten. Farkında olmadan savaşçı olmuşum tüm diğerleri gibi.

Atımın üzerinde kılıcımı, zamana ve yalnızlığa sallar dururdum. Sonra, ben zamanın kalbinde açtığım deliğe düştüm, yalnızlığın kellesi benim kucağıma sanırım.

Benim kaybettiğim zaman, çocukların ceplerinde, benim ceplerimde de kazandığım zaman. Peh peh peh.. Biz cok kullanımlık saatlerimizde zamanı 12`ye böleriz,oysa zaman kendi tek kullanımlık saatini, yani bedenlerimizi, hucrelerimize böler.Kazandığım zamanlar, şimdi cebimde gülünç ve tedavülden kalkmış bozuk paralar…

Ben zamanın içinde, o insanların çevresinde döndük durduk. İnsanlar yaşlandı, insanlar öldü. Ben nefes almayı hatırladım incir ağacının altında, yalnızlığın kokuşmuş kellesi de yanımda. Sylvia Plath, küçük bir kız çocuğu incirin dallarında. Büyüdüğünde ne olcağına karar vermeye çalışırken, seçenekleri leziz birer incir etrafında. Tam birine uzanmış koparacakken, bir diğeri daha güzel görünürdü ona, derken diğeri ve bir diğeri. Karar verinceye kadar incirlerin hepsi olgunlaşıp birer birer benim yanıma döküldü. Ben ve iğrenç arkadaşım iştahla yedik, mimar olduk, sahte cennet bahçeleri yaptık elaleme, ressam olduk sapık ilişkimizi resmettik, hırsız olduk, diğerlerinin içseslerini çaldık, şair olduk, olmak ya da olmamak-ölmek ya da ölememek ha ha ha…İşte bütün mesele şu ;

Kusursuz bir bowling topum var artık. İşaret parmağım sol, orta parmağım sağ gözünde, baş parmağım dişlerinin arasında. Nöbetleşe değişen insanlardan labutlar, onlar bir kaybolup bir çıkarlar, yalnızlığımın kafatası onlara çarpar bana geri döner…

Fotoğraflar

infuscoare | 14 December 2002 04:06

Nasıl oluyor da, saatler geçmek bilmezken yıllar geçip gidiyor ? Saatlerin içinden sürtüne sürtüne geçtiği, geçerken de kıvılcımlar çıkardığı tünel; bekleyiş… Ne dar, ne havasız, ne sıkıcıdır beklemek… Çok uzun zamandır yürüyüşe çıkıyordum fotoğraf makinemle. İnsanların fotoğraflarını çekiyordum. Öyle ki, seri katillere özgü bir arşiv oluşmuş. Geçen gün incelerken bütün insanların farklı bir şey yaptığını sandığımı, aslında hepsinin aynı şeyi yapmakta olduğunu farkedince, dehşete kapılsam mı dedim kendi kendime. Otobüs,metro,dolmuş bekleyenler,yeşıl ışığın yanmasını,arkadaşlarını, para üstlerini,bankadaki sırasını,filmin başlamasını,yağmurun dinmesini ve yüzünde maskesiyle ölümü bekleyenler. Koşarken formunu korumayı, atıyla sıçrarken kupayı,stadyumda hangi takımın kazanacağını, uyurken uyanmayı bekleyenler… Onlar ki saatlerine bakıyorlar fotoğraflarda… En uzun ne kadar dayanırdınız beklemeye, en çok ne beklemeye değer hayatınızda ? Nasıl ve ne kadar, ya da neyi ? Sonra, kendi fotoğrafım geçti elime. Zaman daha yavaş ilerlemis olsa gerek, ben güneşe bakıyorum, kaşlarım çatılmış, gözlerim kısılmış, aralık ağzıma saçlarım doluşmuş. Hala yeterince yakın değil güneş, ama az kalmış kaybettiğim binlerce yılın bana gelmesine. Ne kadar oyalamış beni meğerse. Beklentileriniz sizi ne zamandır oyalıyor ?

Önermeler

infuscoare | 06 December 2002 09:57

Saygı; bahçedeki çınar ağacı,Pasifik`de bir yunus ise…

-Saygı; sevgi midir, yoksa, sevgi; özgürlükmü ?

Sevgi; saksıdaki aslanağzı,akvaryumdaki Japon balığı ise…

-Sevgi; tutku mudur,yoksa, tutku; bağımlılık mı ?

Tutku; vazoda solan gül, tabakta soğuyan lüfer ise…

-Tutku; aşk mıdır,yoksa aşk; hastalık mı ? Lütfen Gülüferelim hastalıklarımıza 😛