bildirgec.org

huaryu

11 yıl önce üye olmuş, 7 yazı yazmış. 128 yorum yazmış.

bari hz. isa’nın ismi geçsin.doc

huaryu | 29 December 2007 13:04

Hani zaman geçti ömür takvimimden. Yaprakları tek tek düşerken ömür günlerimimin, aklımca faydalı işlerin peşinde yıllarımı harcamışım boşuna. Şimdi anlıyorum ki; boş gibi görünen işlerdeymiş hayatın anlamı. yani hayat öyle bir kripto içeriyor ki; sadece ona kendini kaptırmadan onu izlemekmiş aslolan. Ya da kendi adıma aslolan. Belki Hilmi bey; budalalığın keşfini yaparken ya da; Bertrand beycağız, aylaklığa övgü derken; bunu kastetmişti. Kim bilir? Ne mi? Demek istiyorum? Eğer buraya kadar sabırla okuduysan sana garanti veiririm ki buraya kadar söylediklerimin; ne başlıkla ilgisi var ne de yazıyla. Ama sen de tahminim odur ki, her hafif okuyucusu gibi, önce başlığa bakacaksın. Eğer “başlık” ilgini çekerse sonra “yazana” bakacaksın. Eğer yazan kişi de bir şekilde hafif’in popüler elemanlarındansa yahut senin yazına ahkam yazanlardansa sonra yazının biraz baş kısımlarına bakacaksın. Ve sonunda belki bu yazıyı doğru dürüst anlamadan bir “ahkam kes”eceksin. Ancak ahkam yazmada da eğer uyanıksan, kontrpiyede kalmamak için yazının içeriğine değinmeyen tali bir mevzuu seçeceksin. Senin için, ey okuyucu, bunca söylediklerimden sonra eğer hala okuyorsan bu yazıyı, umarım senden az vardır… eğer okuyucu, sen onlardan değilsen buraya kadar yazılanların yine yazılmak istenenle bir ilgisinin olmadığını bilmelisin. Ve şunu da bilmelisin ki; bu yazı amaçsız da değil. Buraya kadar yazdıklarım; klavyeye uzak kalmış yarı-tutsak bileklerimin belki klavyeyle flörtü… sadede gelirsek.Bu ecnebiler dizi işini iyi beceriyorlar. Daha önce divx film kültürüyle kültürlendikten sonra epey ecnebi filmi izlemeye başladım. Gerçekten şunu itiraf etmeliyim ki; eğer antik yunanda yaşasaydım sanırım film tanrısı olarak holivuda tapınabilirdim? Adamlar bu işi iyi yapıyor. Bir de bu gücün dizi yönü varmış ki; yeni keşfettim. Daha önce lost ile tanıştığım ecnebi dizi külliyatının 3. sezonunu 24 saat içerisinde bitirmek suretiyle bilgisayarımı ve beynimi epey zora soktuğumu aktardıktan sonra, şu an “prison berak” üzerinde olduğumu söyleyebilirim. Bu yazınında amacına gelicek olursak, bu dizilerde ilgimi çeken; sürekli inanç, söz verme, (hz)İsa(as), incilden cümleler, ghandiden alıntılar, vesaire vesaire. Yani bizim de belki dizilerimiz için böyle bir şeye pek gerek yok. Zaten sit(tiret)komlarımıza da pek kurandan sözler gitmez ama, en azında filmlermizde, özellikle de iddialı olduklarını iddia etmelerinden daha fazla iddiası olamamış filmlerimizde dahi biraz inanç kavramları geçemez mi? Yani kuran mealini pek okumadım, acaba diyaloglar mı uygun değil? Lakin geçen sene müthiş(!) yerli yapım filmimiz olan Polis filmine gitmiştim. Müziği amerikan özentimiz; Allahın cezasına ait olan. Başrollerinde de buffalo soldiers(fiyasko men) kahramanı haluk beycağızımızın oynadığı. Film bence fiyaskoydu. Lakin orada kuran okunan bir yer vardı. Alt yazıdan okunanların anlamı geçiyordu. Aklımda kalan: “Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz” bu cümle filmin bütünüydü. Tamam. Belki İslamiyet bu film işleri için uygun da olmayabilir? Belki bir filmde hz. Muhammet(as) ismi geçmesi birilerini rahatsız edebilir veya kullanıcılara yabancı gelebilir. O zaman, en azından, hz. İsa’nın(as) adı geçsin.

Beni Tanımayan Sevgilime Mektup 2

huaryu | 09 December 2007 18:43

Sevgilim. Bugün seni gördüm yine. Bu sefer esmerdin yine. Makyajlıydın inadına. Oysa hiç sevmediğimi bilirdin bu makyajları. Yani anlamam ki insan niye hiç pürüzsüz bir yüze sahip olmak ister ki. Yüzdeki tüm hatların sıfırlanmasıdır makyaj. Üç boyutlu yüzünün kağıt üzerine düşmüş hali gibidir makyaj. Oysa ben senin yüzündeki çillerine kadar tüm lekeleriyle sevdim. Tüm çıkıntılarıyla yüzünün. Tüm girintileriyle.Sana bu satırları yazarken arka plandan lübe çalıyor. Davay şarkısı. Ne diyor kimbilir bu şarkısında lübe. Yabancı şarkıları bundan seviyorum sevgilim. Çünkü onlardan bir şey anlamıyorum. Anlamadığım bir şeye de konsantre olmuyor/olamıyor. İster istemez seni tüm benliğimle düşünüyorum.Düşünüyor düşünüyor ve yine düşünüyorum. Sana hiç kavuşamamış olmak veya kavuşamıyacak olmayı düşünüyorum. kavuşma düşüncesi, özlemenin sihrini bozmasından korkmuyorum. Zira zaten bozacak biliyorum. Lakin kavuşamıyacağımızı da bildiğim için endişe etmiyorum. Kavuşamıyacaz sana sevgilim. Aşkın; meşe ağacının koru gibi düşecek yüreğime. Dumanları gözlerimden süzülerek uzaklaşacak semada. Apaçiler mana arıyacak yangınımda. Yüreksizler bu yanık kokusu da nereden geliyor diyecek. Nasipsizler gülecek. Köpekler uluyacak. Bir sabah ezan okunanda tüm izler kapanacak.
Sevgili. Bugün gördüğümde mavi bir bluz vardı üzerinde. Çok güzel duruyordu. Bir pantolon sonra. Ellerin pantalonunun arka cebindeydi ve sağa sola yalpalayarak başını eğmiş bakınıyordun. Bir erkek bir kadını tüm varlığıyla sever. Tüm ayrıntısına aşık olur ve tüm ayrıntısını keşfetmek ister. Tüm ayrıntında tattım tek tek arzulu aşkı. Her ayrıntıydı beni senin sihrinle büyüleyen. Simurg muydun, anka mı? Lakin peşinden ne kadar gidileceğini kestiremediğim için serçe yüreğim vazgeçmişti sana kavuşma fikrinden.
İşte sevgili yine yazdım bu mektubu sana. Gecenin hangi yarısında olduğunu kestiremiyorum artık. Tıpkı baygınlık öncesi gibi, bakış ekranınım kenarları kararıyor yavaş yavaş. Sarılacak sağlam bir direk arıyorum fellik fellik. Aşkın tutmuyor ellerimden. Tüm şiirlerin yalanları dökülüyor önüme. Tüm şairlerin tek ayak üstünde durduklarını hissediyorum. Bunun hesabını verecek kalemi elindekinler. Ben aşkta tattım acıyı, acı henüz hiçbir mana katmadı bana…

Beni Tanımayan Sevgilime Mektup 1

huaryu | 07 December 2007 17:55

Dün yine seni gördüm sevgilim. Saçlarını sarıya mı boyamışsın ne? Pek de yakışmış doğrusu. O aptal sarışın(!) güzellerden olmuşsun. Bu sarışınlık; bakışlarındaki hırçınlığı almış, iyice hanım ve hanımcık olmuşsun. Zaten bir erkeğin kalbini yerinden ancak bir sarışın oynatabilir. Esmer ise; oynamış kalbi yerine getirebilir.
Sağ işaret parmağınla saçını oynarken fark ettim. Parmağının etrafına saçını dolamak isterken, daha ikinci turda saçların firar ediyor parmağından. Buradan saçlarının normalden biraz daha sert olduğunu anlıyorum sevgilim. Demek ki elimle saçını yavaşça okşamalıyım. Halbusem hep saçlarını; parmaklarımın arasından dökülürken hayal ederdim. Lakin bu olamaz artık. Hem seni rahatsız da edebilir. Tırpan parmaklarım, pırasa saçlarındayken.
Şimdi bunları sana söylerken saçlarının esmer hafif kıvırcık halini hatırladım. Nasılda dökülüyordu yüzünün etrafından. Onca çay görmüştüm, onca dere. Fakat böyle deli akan bir şey görmemiştim. Gözlerinin kenarından süzülen saçlarını gördüğüm zaman. Saçlarını usulca ellerimle okşamalıyım. Yeni sarı saçlarını. Sarışın saçlarını. Muzip gülüşünü yapmalısın bana. Tıpkı dün, sağ elinin işaret parmağına saçlarını dolarken yaptığın gibi.
Bir erkeğin elleri ne hisseder senin saçlarını okşarken? Bunu ne sen biliyorsun ne de ben. Ben bilmeliyim, sana da anlatmalıyım. Her şeyi anlatmalıyım sana. Önce kendimi sonra kendini. Saçlarını da anlatıcam sana. Sarışın saçlarını.

Kızıma Mektup 1

huaryu | 07 December 2007 17:53

Pis kaltak!Senin ahlak anlayışın bu mu? Gidiyorsun kendi bedenini ona buna peşkeş çekiyorsun. Sen dinsiz değil; terbiyesizsin. Bu yaptıklarını ateist bile yapmaz. Son mektubunda “özgür olmak ve dünyanı dilediğince yaşamak istiyorum” demiştin. Bu senin yaşadığın rezil hayat özgürlükle tarif edilemez. Sen bedeninin, heva ve heveslerinin şimdilik kölesisin. Yakında kurbanı da olacaksın.Son mektubumda sormuştum, lakin cevap vermedin. Söyle uyuşturucu kullanıyor musun? Lütfen. Ben senin babanım. Bunu bilmeye hakkım var. Eğer kullanmıyorsan da en azından buna bari başlama. Zaten yaşlı ruhum, her gün senin bu hallerinle bin kez ölüyor. Bari gencecik ölü bedenini bana gösterip de bedenimi ilk ve son kez ölüme gark etme. Lütfen kızım ruhunu bu kadar zehirlediğin yeter. Bari vücüdunu zehre teslim etme.Ah kızım! Sen küçükken, bir keresinde pikniğe gitmiştik. O üyük meşe ağacının dibine sermiştik naylon kilimimizi. Sonra halattan salıncak yapmıştık sana. Gamzelerin kulaklarına varmıştı. Nasıl da gülüyor ve eğleniyordun. Hep böyle geçecek sanmıştım. Neden böyle oldu güzel kızım? Neden böyle oldu.Sana mektubumun başında yazdığım şeylerden ötürü özür dilerim. Üstünü çizip çıkarmak istemedim. Gör istedim sarsak ruhumun aksak hallerini. Çok kötüyüm kızım. Hala bir parçamsın. Silip atamadığım. Silemiyeceğim seni. Bunu isteme benden.
03.12.1997 12:50 karşıyaka.
Baban utku

ingliş şiir. irticalen klavyeye alındı…

huaryu | 30 November 2007 12:56

önce sen look ettin bana
sonra alımlı yürüşünle köşeyi dönene kadar whatch yaptım bende seni.
lakin hiç spek olmadı aramızda
onli buluşma yerimiz dreamlerimizdi.
orada da şedov gibiydin.
bir görülür bir lost olurdun.
en den ben laf attım sana
sadece what time iz it demekti tek niyetim
tabi ilk etapta.
lakin ay’m e kolunda ki saate look dedin.
şaşkındım my darling anla beni.
noluur dönüp de arkamdan gülme to me…

Kitapyurdu.com’dan kitap almak mı almamak mı?

huaryu | 30 November 2007 11:23

ayın 23 ü olan cuma günü kitapyurdu.com adlı siteden biraz kitap siparişi verdim. 5 gün geçmesine rağmen bazı ürünler hala temin edilemiyor modunda. ilginç olan bu 5 günde temin edilemeyen ürünlerin açıklama kısımlarında temin süresi 3 gün olarak yazması. bunun açık bir kandırmaca olduğunu bu şekilde idrak etmem üzücü oldu. zaten kitabın el yaktığı günümüzde 3 kuruş ucuz diye tercih ettiğimiz internet ortamı da bize böyle bir nanik atmış oldu.
5. gününde “E ne bekliyorsunuz” yollu bir mesaj yolladım. lakin editör bey/hanım çeşitli sıkıntılar olduğundan tutun da amerika ve amazon mu neyse işte oradan örneklerle sarsak başımı iyice bulandırdı.
hasılı bugün siparişimin 8. günü. cep tele mesaj geldi. “mail’e cevap verin” yollu. mailde de; “hazır ürünleri gönderebiliriz” diyor. günaydın demek lazım bence.
şimdi ben gönderin desem, yarın kargo çıkacak yola. kargocuların pazar günü tatil yaptığı bir ülkede yaşadığımı göz önüne alırsak. kitaplarım elime pazartesi geçecek. sayıyorum: cuma, cumartesi, pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, pazar, pazartesi. kapalı aralık hesabına(günler dahil) göre 11 gün eder.
müddet sizce de uzun değil mi?