bildirgec.org

exorientelux

11 yıl önce üye olmuş, 72 yazı yazmış. 350 yorum yazmış.

Ütü Yapmak

exorientelux | 02 February 2009 13:39

Ütü yapmayı sever misiniz? Ben severim. Bazen tembellik edip ütülenecek giysileri bu küçük dağları ben yarattım kabilinden biriktirdiğim olur ama eninde sonunda kolları sıvayıp üstesinden gelirim hepsinin. Oysa ev işi sevmem; süpürmek, toz almak, çamaşır hele hele bulaşık yıkamak ve dahi yemek yapmak oldum olası ertelediğim hani neredeyse evi şey götürecek seviyeye getirdiğim işlerdendir. Ütü yapmak dışında. Gecenin bir vakti ya da sabahın beşinde – altısında ütü yapasımın geldiği vâkidir.

Az önce de ütü yaptım zaten, kızımın giysilerini, eşimin gömleklerini bir güzel ütüledim. Ve düşündüm… Lise zamanlarında da okul formamı ben ütülediğim için geçmişten gelen bir el alışkanlığı ile mi bana zor gelmiyor ütü yapmak? Ya da üniversitede ailemden uzakta yaşadığım ve her işimi kendim yapmak zorunda olduğum için o zamandan kazanılmış bir beceri mi acaba? Oysa çamaşır, bulaşık ve dahi yemek de erinmemem gereken işler olmalı değil mi bu durumda? Neden ütü yapmak başka kefede diğerleri başka?

Son Buluşma

exorientelux | 24 November 2008 10:15

Son Buluşma, üç Kurtuluş Savaşı gazimizi anlatan sade, mütevazi bir belgesel. Ne yazık ki bu üç büyük gazimiz Ömer Küyük, Yakup Satar ve Veysel Turan şu anda hayatta değil. Belgeseli izledikten sonra o elleri öpesimiz geliyor ama heyhat! Bu durum en az belgeseldekiler kadar hüzünlendiriyor insanı.

Evet, belgeselden geriye kalan hüzün oluyor. Ama onlara değil de insan kendi için hüzünleniyor, gerçek değerleri göremeyişine, dünya oyunlarına dalıp kendini ve zamanını tüketişine hüzünleniyor. Ömer Dede, köyüne bir okul yapılmasını istiyor, kızı ona “Kendin için de bir ev iste, bak yıkık dökük bir viranede yaşıyorsun.” dediğinde “Evi ne yapayım, burada okul yapılsın, pırıl pırıl parlasın.” diyor, insan eğitim yuvalarını parlatamadığı için mahçup oluyor. “Neden hâlâ sana ev yapılmadı, bak kum dökmüşler kaç yıl oldu inşaata başlamamışlar.” serzenişleri karşısında Ömer Dede “İstemeye utanıyorum.” diyor, insan yüzü kızararak başını öne eğiyor. Gaziliğiyle, bayrağıyla, Atası’yla, vatanıyla gurur duyan Yakup Dede’ye devlet üç ayda bir 500 lira veriyor, insan utançtan koltuğuna gömülüyor. Ömer Dede’ye “Kayıtlarda sen ölmüş görünüyorsun, maaşını veremeyiz.” deniyor, Ömer Dede yaşadığını kanıtlamak için uğraş verirken, insan artık nereye bakacağını, nereye saklanacağını şaşırıyor.

Elinden Geleni Yaptın Elvan

exorientelux | 15 August 2008 19:01

Birkaç dakika önce Pekin 2008’de on bin metrede Elvan Abeylegesse olimpiyat ikincisi oldu. Birinci olan koşucudan sadece 2 saniye sonra bitiş çizgisini geçti. Yarışı bitirme süresi hem Türkiye hem de Avrupa rekoru. Ayrıca kazandığı başarı ile Türkiye’ye olimpiyatlarda atletizmde ilk gümüş madalyayı getirmiş oldu. Bütün bunlar çok güzel değil mi?

Yarış sonrası röportaj yapıldı Elvan’la. Yazmama neden olan da röportajda geçen bir soru ve yanıtı. Spiker kutladı, “Türkiye için bir ilk bu.” gibi şeyler söyledi. Ama (benim fesatlığım mı acaba?) “Niye birinci olamadın?” der gibi “Falanca koşucu son üç yüz metrede bir atak yaptı ama senden bir cevap gelmedi.” dedi. Elvan ne desin?

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

exorientelux | 25 July 2008 14:53

Bazen bir film izleriz; yönetmeni tamamdır, oyuncular ünlüdür, filmin bütçesi yerindedir, teknolojinin nimetlerinden fazlasıyla yararlanılmıştır vs. Ama ama bi’şey, nasıl desek bi’şey işte, eksiktir, film olmamıştır. Şimdi bu koşulların tam tersini düşünün: Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi, oyuncuların neredeyse hepsi amatör, filmin bütçesi iç güveysiden hallice, film dijital olarak çekilip negatife basılmış, görüntü ve özellikle seste sorunlar var ama filmi izlediğinizde diyorsunuz ki “Ne güzel bir filmdi bu böyle!”
Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, yönetmeni ve senaristi Ahmet Uluçay’ın bir çok kısa film yapıp yine bir çok ödül aldıktan sonra çektiği ve söylediğine göre hikayesinin yarıdan fazlasının kendi hayatını anlattığı , gene bir çok ödül almış ilk uzun metrajlı filmi. Filmin yukarıda bahsettiğim teknik eksiklikleri var ama öykü, oyuncuların doğallığı, yönetmenin hüneri (ve benim çok sevdiğim “Beyaz Giyme Toz Olur” türküsü) bütün eksiklikleri görmezden gelmeye izleyeni ikna ediyor.

Kendini Süpürmek

exorientelux | 01 June 2008 11:56

Yaşamımın neresinde gerçekten ben varım?

Okuyup vatana millete hayırlı biri olmak lazım denmese, okuyup bu çaba içine girer miydim? Evlenip çoluk çocuğa karışmak lazım diye öğretilmese, sultanlar gibi mi yaşardım? Reklamlarda, kataloglarda görüp beğendiğim eşyalar bana sunulmasa, evimi yine böyle mi döşerdim? Kadın dediğin şöyle olmalı böyle olmalı diye kesilip atılmasa, olamadığımla mı kalırdım? Para şuraya buraya harcanmalı, şunlar bunlar alınmalı diye zannetmesem, zengin mi olurdum? İyi evliliğin kuralları belirlenmese, daha iyi bir eş mi olurdum? Çocuğu iyi yetiştirmenin kilosuyla doğru orantılı olduğu varsayımından bir kurtulabilsem, kızımın her yemek yemeyişinde daha mı sakin olurdum? “Kaç yaşında olduğumu bilmesem kaç yaşında olurdum?”* Bir vatandaş, bir eş, bir anne olarak hiçbir şey bilmeseydim yine böyle biri mi olurdum?

Büyük Adam Küçük Aşk

exorientelux | 28 May 2008 12:27

Büyük Adam Küçük Aşk, 2001’de gösterime girdikten beş ay sonra yasaklanmış, sonra yasağı kaldırılmış, ödüller almış, bolca tartışılmış, kimilerince sevilmiş kimilerince beğenilmemiş izlediğim en güzel Türk filmlerinden bir tanesi. Yönetmeni Handan İpekçi, filmin senaryosu da kendisine ait. Baş rollerde Şükran Güngör (ki kendisini rahmetle anıyoruz), Dilan Erçetin (ki ne kadar şirin bir kız olduğunu bu filmde görüp daha sonra Bir İstanbul Masalı’nda kendisinin heba edildiğine şahit olup üzülüyoruz), Füsun Demirel (ki üstlendiği rollerinin hakkını verdiğini biliyoruz), İsmail Hakkı Şen (ki kendisi hakkında fazla bir bilgimizin olmadığını görerek şaşırıyor ve sinepilci arkadaşlara ayıp ettiğimizi düşünüyoruz.) var. Ayrıca Yıldız Kenter de (ki ne desem boş demek istiyorum ama eleştirmenlerce bu filmdeki performansının pek tutulmadığını okuyup susuyoruz.) kısa bir rolle karşımıza çıkıyor. Filmi daha beter salya sümük hale sokan müzikler ise Mazlum Çimen ve Serdar Yalçın imzasını taşımakta.