bildirgec.org

eskutk

11 yıl önce üye olmuş, 8 yazı yazmış. 0 yorum yazmış.

godotu beklerken

eskutk | 25 October 2005 20:02

Kiliselerin Almanya’da Kültür ve Sanat etkinliklerini duyuyor, gazetelerden haftalık, dergilerden aylık programları okuyor, fakat birtürlü izleme fırsatı bulamıyordum. Milyonlarca insanın ödediği Kilise vergilerinin nereye gittiğini merak eder dururdum.
80’li yılların başında, ülkemdeki faşizme karşı yapılan ve binlerce insanımızın katıldığı açlık grevlerine, başlangıçta karşı çıkan, ardından kiliselerinin kapılarını açan tanrıbilimcilerinin, insan kayıplarını önlemek için, başımızdan doktorları eksik etmeyen ve ısrarla vazgeçilmesini dileyen tavırlarını anımsamamak mümkün değil.
1981 yılında yazdığım ve yönettiğim “ Demokrasi Oyunu ” Lockum şehrindeki İlâhiyat Fakültesinde üç gün süren tartışma-bilgilendirme plâtformunda yüzlerce izleyici buldu. Daha sonraları birçok Kilise tarafından çağrılı olarak gittiğimizde gösterilen ilgi ve destek bizi güçlendiriyor ve daha aktif olmamıza neden oluyordu.
Kiliseler her mahallede bir iki İncil kursu açacaklarına, din çıkarcılığı gütmeyen sanat ve kültür çalışmalarını arttırarak, toplumuna karşı yüklenilmesi gereken sorumluluklarını yerine getiriyor, gençleri ve yetişkinleri çatıları altında toplamayı başarıyorlar. Tiyatroların yanısıra kurulan, küçük veya büyük orkestraları klâsik batı müziği konserleri veriyor, Kiliselerine üye olanların dışındaki insanlar da bu etkinlikleri beğeniyle izleyerek kendi toplumlarına örnek alıyorlar.

yorum yokluğu

eskutk | 23 October 2005 22:23

sitenizin binlerce üyesi olduğundan bahsettiniz,çok güzel.ancak hergun 2 defa günlük bölümünü ziyaret etmeme rağmen yorum yapılmadığını görüyorum.sayın üğeler yorumlarınız ve yorumlarımız sayesınde biryerlere varılabileceğini düşünüyorum..bunca uye ıcerısınden 10-20 yorum azdır!ilgilerinizi arttırmanız için ne tür yazılar yazılması gerektiğini merak ediyorum.

atilla ilhan (önemli)

eskutk | 23 October 2005 22:06

Konuyu Taha Kivanç takma adiyla yazan Fehmi Koru ortaya atti, isim vermeden de Hilmi Yavuz’u kaynak gösterdi: Buna göre, bir zamanlar Kemal Tahir, Cemil Meriç’e Attila Ilhan’in “polis” oldugunu söylemis, o gitmis Halil Açikgöz’e anlatmis, o da yazmis, Yavuz da oradan okumus zikretmis, Koru da ondan almis… Vay anam vay, dolambaca bak! Bir de merhum Kaptan’i “nakilci” olmakla suçlarlar! Yeni kusaklar politikaya sagir olduklari için bu suçlamanin geçen yüzyilin aydinlari arasinda ne korkunç bir anlama geldigini bilemezler. Stalin agir derecede akil hastasiydi, “paranoya” illeti çekiyordu; kendi komünizm anlayisini zorla kabul ettirdigi gibi bu hastaligini da çaginin “kendi çizgisinde” bütün komünistlerine sivadi: Bu adamlarin tarihi, bir “konspirasyon” ve dolayisiyla polis korkusu tarihidir. Biz gençligimizde buna Fransizca “flicomanie” derdik de, Fransizca’da gerçekten böyle bir terim var miydi yoksa kendimiz mi uydurmustuk, tam çakamiyorum. Bu hastalik günümüzde komünist olmayan bazi kisilerde de vardir ve bunlar ikide bir “telefonlarinin dinlendigini” ileri sürerler. Ulan sen o kadar önemli bir adam misin ki telefonunu dinlesinler? Eskiden, her Türk komünisti, hemen yanibasinda bulunan kisinin “polis” olmasindan, inanmadigi Allah’tan korkar gibi korkardi! Isin matragi, o kisi de genellikle polis çikardi! fakat, “eski tüfekler” tabir edilen “Komintern kusagi” eski Türk komünistleri, bu “polis” kelimesini pek genel kullanirlar. Yani, bununla kadrolu bir “Birinci Sube görevlisini” mi, siradan bir “muhbiri” mi, yoksa düpedüz bir “MIT ajanini” mi kastettikleri belli degildir. Attila Ilhan merhumun, on alti yasinda tutuklanip hapisaneye düstügünü, oradan ancak deli numarasi yaparak ve deli raporu alarak çikabildigini hepimiz biliriz. Yil 1941… Avukat ve kaymakam olan babasi Danistay’da dava açinca okuma hakkini yeniden kazanabilmis, Izmir’den Istanbul’a gelip liseyi bitirmis. Yil 1944… Suçu, bugünün ölçülerine göre çocuk oyuncagidir: Bir kiza yazdigi ask mektubunda Nazim Hikmet’in dizelerine yer vermek! Yeni kusaklar, simdi Bagdat Caddesi’nin yeni kaldirimlari boyunca belediyenin yaptirdigi banklarda Nazim Hikmet’in resimlerini gördükçe ve “Ceviz Agaci” siirini hem okuyup hem de üstüne oturdukça, bunun “eski Türkiye’de” ne büyük bir bela oldugunu, adamin hayatini nasil kaydiracagini tasavvur bile edemezler… Kaptan, daha sonra Esat Adil’in sosyalist partisine giriyor (bu parti, Doktor Sefik Hüsnü’nün daha “ortodoks” komünizmine alternatiftir ve daha ilimli geçinir), sonra da mahkemede baskaninin aleyhinde taniklik ediyor. Gene bugün, elli sene sonra bakinca “koca bebeklerin solculuk oyunundan” baska bir sey görünmeyen ünlü Tepebasi Dram Tiyatrosu olayinda da, o zamanin atesli gençleri Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Hasan Pulur, Demirtas Ceyhun gibilerini “provoke” edenin “gurulari” Attila Ilhan oldugu hep söylenmistir… Peki, gerçekten “polis” miydi rahmetli? Nereden bilelim? Birinci Sube’ye gençliginde çok gidip geldigini biliyoruz ama ama “döndürülmüs” müdür, bilemeyiz. MIT ajani olup olmadigini da, bilsek bile açiklayamayiz, çünkü suçtur. Kaldi ki, öyle olsa ne çikar? Arthur Koestler de, George Orwell de Stalin usaklarina karsi CIA ve MI5 ile isbirligi etmemisler miydi? Fakat iki ipucu var: Birincisi, merhumun son yillarinda sergiledigi kati, koyu ve “dedigim dedikçi” Kemalist çizgi… (Hilmi Yavuz bunu “narsisizmin yarattigi asiri ego siskinligiyle” açikliyor ama bu yalnizca psikolojik boyut.) Ikincisi de su: Attila Ilhan gibi “fislenmis”, yani “müseccel” bir komünist delikanlinin, 1949 yilinda, yani soguk savasin en koyu, en pis döneminde nasil olup da pasaport alabilmis, Paris’e gidebilmis oldugunu bendeniz o gün bu gün anlayabilmis degilim! Bir fislinin pasaport almasi, altmisli yillarda bile mümkün degildi. Geçen yüzyilin, bugün incir çekirdegini bile doldurmayacak “moruk meseleleri” bunlar, gençler bize gülüyorlar…(Aksam Haber)

Fatih Sultan Mehmed Hanın Fermanı

eskutk | 22 October 2005 19:19

MURAT HAN’IN OĞLU, MEHMET DAİMÎ MUZAFFER! 28 MAYIS 1463 MILODRAZ DÜNYA FATİHİ, HAŞMETLİ VE ULU SULTAN’IN İMZALI VE PARLAYAN MÜHÜRLÜ FERMANI AŞAĞIDADIR.

BEN FATİH SULTAN HAN, BÜTÜN DÜNYAYA İLÂN EDİYORUM Kİ; KENDİLERİNE BU PADİŞAH FERMANI VERİLEN BOSNALI FRANSİSKENLER HİMÂYEM ALTINDADIR VE EMREDİYORUM: HİÇ KİMSE NE BU ADI GEÇEN İNSANLARI NE DE ONLARIN KİLİSELERİNİ RAHATSIZ ETMESİN VE ZARAR VERMESİN. İMPARATORLUĞUMDA HUZUR İÇERİSİNDE YAŞASINLAR VE BU GÖÇMEN DURUMUNA DÜŞEN İNSANLAR ÖZGÜR VE GÜVENLİK İÇERİSİNDE YAŞASINLAR. İMPARATORLUĞUMDAKİ TÜM MEMLEKETLERE DÖNÜP KORKUSUZCA KENDİ MANASTIRLARINA YERLEŞSİNLER. NE PADİŞAHLIK EŞRÂFINDAN, NE VEZİRLERDEN VEYA MEMURLARDAN, NE HİZMETKÂRLARIMDAN, NE DE İMPARATORLUK VATANDAŞLARINDAN HİÇ KİMSE BU İNSANLARIN ONURUNU KIRMAYACAK VE ONLARA ZARAR VERMEYECEKTİR. HİÇ KİMSE BU İNSANLARIN HAYATLARINA, MALLARINA VE KİLİSELERİNE SALDIRMASIN, HOR GÖRMESİN VEYA TEHLİKEYE ATMASIN. HATTA BU İNSANLAR BAŞKA ÜLKELERDEN DEVLETİME BİRİSİNİ GETİRİRSE ONLAR DA AYNI HAKLARA SAHİPTİR. BU PADİŞAH FERMANINI İLÂN EDEREK BURADA, YERLERİN, GÖKLERİN YARATICISI VE EFENDİSİ ALLAH, ALLAH’IN ELÇİSİ AZİZ PEYGAMBERİMİZ MUHAMMED VE 124 BİN PEYGAMBER İLE KUŞANDIĞIM KILIÇ ADINA YEMİN EDİYORUM Kİ; EMRİME UYARAK BANA SADIK KALDIKLARI SÜRECE TEBAAMDAN HİÇ KİMSE BU FERMANDA YAZILANLARIN AKSİNİ YAPMAYACAKTIR.

Beyaza Konduramadığım Gülücük

eskutk | 21 October 2005 22:18

Her taraf karanlık, Ve sadece ortada bir beyaz ışık. Etrafında insanlar sitemkar Dolan gözlerle herkes o beyaza aşık! Yalnızlık böyle bir şey olsa gerek, Herkes gülerken ağlamaktır o zaman beyazlık! Acı duymanın kuralıdır, Mutlu olamazsın bir sen beyazken, Karanlıkta yutmamaya and içmiştir Sen sessiz sessiz ağlarken. Umudun siyah olmaktır, Yapamazsın. Amacın karanlık olmuştur, Tek başına konuşamazsın. Göz yaşların kurumaya yüz tutarda, Sen yine de o beyaza bir gülücük konduramazsın! Sürpriz bir hayaldir senin için, Tek beyaz dostunsa kefen. Bir gün siyahlarda ölür ve beyazlara bürünür, İşte o zaman,beyaza konduramadığımgülücük olurum ben.*********************** şiiri sevenlere ufak bir hediye

W.Shakespeare

eskutk | 21 October 2005 12:37

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun, Güneşi sevdiğini söylüyorsun ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun, Rüzgarı sevdiğini söylüyorsun rüzgar çıkınca pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun(W. Shakespeare).********************** İnsanlar nekadar sevse de sevilse de unutulmaya mahkumdur anlaşılar!Bu güzel sözü hepimiz kavrayalım ve bu haytta unutulmamak için elimizden geleni yapalım!

Balıklarda Ağlar Bilirmisin

eskutk | 21 October 2005 12:28

Aslında denizler mavidir bilir misin ya da biraz yeşil… Griye bulanmış sulara , siyaha bulaşmış derinliklere deniz demeye dilim varmıyor benim. Varnalının kızıyım ben. Geldiğim yer Suyun öte yakası. Kanım ayak uyduramıyor kasvetine Anadolu’nun. Hüzün kokusu alıyorum buram buram dağlarda uçuşan martılardan.Düşlerimdeki bembeyaz martılar; dünya barışının beyaz güvercinlerine inat, huzurla yüzerlerdi bir zamanlar, maviliğinde içimin denizlerinin… Artık içimi temelli terk ettiklerini keşfetmiş bulunuyorum.Zaten çoktan, çağdaş resimden çıkarılıp atıldı bulutların kenarına iliştirilen martı siluetleri.Şimdi tuvallerden siyah kargalar sarkıyor salkım saçak. Sebebini merak ettim bir süre ve sonunda çözdüm.Entelin biri açıklayıverdi sıvazlayarak keçi sakalını. “Martılar çöplüklerde uçmaya alıştılar denizi terk ettiler….ve onlar artık çevre kirliliğinin bir simgesi” dedi ve asla resme giremezlermiş kirlenmiş beyaz giysileri ile.Nasıl mantık ama! Tüm yaşamım boyunca; bu tür keskin ve zeka ürünü tanımlamalar yapabilmeye özenmişimdir. Oysa ki fazla zeki biri değilim. Bu yüzden içim sızlayarak martıların giysilerini temizleyebilmeyi düşlüyorum.Hala! Denizimin kokusu..denizimin kıyısı… mavisi.. biraz da yeşili….nerede şimdi ? Hışırtısını dinleyemediğim dev dalgaların. Yüzümde serpintisi dolaşamadığında tuzlu rüzgarın ve başlıyorum usuldan. Yaşam bu mu ya da başka bir deyişle bu yaşamak mi, diye. Hem bilir misin ki balıkların sesi çok neşelidir aslında. Ağız dolusu seslenirler birbirlerine kaygan derilerine tutunmuş yaşamlarının gücü yettiğince. Denize düşme talihsizliğine uğramış bir simit parçasını paylaşmaya çağırırlar birbirlerini. Ve bu seslenişle bilirler ki her boyda balık gövdesi icabet edecek bu çağrıya. Ve yine bilirler ki büyük balık küçük balığı yutar. Ama seslenişleri donmaz dudaklarında. Islak gövdelerindeki kıpırdaşma; yaşam kavgasının erdemine dönüşüp yüzgeçlerinde soluklanır ve belki de; son bir kuyruk darbesine takılır kalır. Ama ne gam. Sudaki yaşamda gam yoktur bilir misin? Yeter ki suyun içinde olmaması gereken bir nesneye tutunmasın yazgıları. Bir olta iğnesine kanmak ve çırpınmak, gergin misinayı sallayarak. Yazgıları değildir aslında. Ya da olmamalı. Şimdi kirli ve pis bir kentteyim. Sevda, paslı iğnesine takmış zokayı… Misina gergin. Yazgım bu değil aslında. Ya da olmamalı. Bana ait olmayan havalarda soluk almayı bilmiyorum. Ben Rahimdeki suyun usta dalgıcıydım. Şimdi ise; yüreğimdeki cenin, yüzgeçlerine sevdalı bir pirhena gibi, akciğer solunumuna geçmeyi reddediyor. Çok net olarak görüyorum ki; kıyılarımda sarı çizmeleriyle suya girmiş adamlar var. Ellerinde; kirli soluk ışıklarıyla göz kırpan gemici fenerleri ve ağırlaşmış ağlar, çığlıklar atıyorlar.O Sarı çizmeli adamlar var ya Varnalının kızı;işte o adamlar…Büyük balık küçük balığı yutar kuralını bile bozdular.Şimdi ise eğri büğrü gövdeleri ve kirli elleriyle ördükleri ağlarını topluyorlar. Ağlar gergin ve ağır. Yarı bellerine kadar suya girmiş adamlar sarı çizmeli.Ağlarında ise ; balıklar var. Sana, asla yanıtlamak zorunda olmadığın son bir soru daha sevdiğim. Balıklar da ağlar…. Bilir misin?**************************************
Balıklarında bizler gibi olduğuna güzel bir kanıttır bu yazı.Bizler gibi ağlarlar ve Bizler gibi avlanırlar,avlarlar.Tek fark onları avlayanların bizler olması!Yazı güzel,anlam güzel.Lütuf ederde okuyanlar olursa yorumlarını beklıyor olacağım!

Tamam Entellektül Ama Neden Ülkemiz Gündemi Hakkında Yetrli Bilgi Yok!

eskutk | 20 October 2005 12:22

Herşey gereğine uygun yapılmış ve bildiriler bir o kadar güzel ama ilgilenenlerine sadece.Aslında daha kapsamlı çalışılabilinir ve daha kapsamlı yorumlar yazılabilir.Sadece f-1 yada google,msn yada yahoo’dan ibaret olamasa gerek bu dünya.Mesela yorum farkılılıkları olucak ve ınsanlar bir münazara oartamında gıbı burada günümüz siyasetinden,futboldan,ekonomiden hatta yurdışında gelişen olaylardan bahsedicek.Bence çok daha mantoklı yazılar,kalıtelı yorumlar çıkacaktır aramızdan.Düşünmeye sevk eder hiç değilse!Bence daha duyarlı olunmalı ve Microsoft tan değil,sanal alemden değil,güncel siyasetten,ekonomıden de bahsedilmeli.Sanırım daha anlamlı olur.