bildirgec.org

dina13

11 yıl önce üye olmuş, 13 yazı yazmış. 28 yorum yazmış.

hayatı 1 oyuna benzetmek

dina13 | 06 November 2007 18:07

üniversite yıllarımın vazgeçilmez bir oyunu vardı.saatlerimi hatta yıllarımı çalmış üstüne üslük oynamaktan hala vazgeçemediğim bi oyun pis 7 li. hayatı bir oyuna benzetmekla mecaz kullanmış olsamda bu mecazımı somut bir şeye dayandırmak istedim. pis 7 li denen bu kağıt oyununa. bu oyunun kuralları şöledir;

  • Oyuncular ellerindeki kağıtları diðer oyunculardan önce bitirmeye çalışırlar. ( yaşamın malumatıdır zaten bu, ölmek için yaşanır.ellerindeki kağıt sayısı ise hayatın sana yüklediği yüklerdir. )
  • Oyuna Sinek ile başlanır ve tüm oyuncular ilk turda Sinek atmak zorundadır. eğer , elinde yoksa sinek gelene kadar kağıt çekmek zorundasındır. ( sinek burda doğarkenki şansı ifade eder.doğarken bazı insanlar şanslı doğar. eğer şansın varsa hayatın ilk yıllarını sorunsuz atlatırsın. ama bu demek değildirki bu hayatının gerisinin kötü yada iyi olacağını belirlemek. )
  • Oyun saat yönünde başlar. Her 10’lu atıldığında sıra tersine döner. ( hayatta saat yönünde ilerler. sadece bazen gün olur devran döner senden önceki senden soraki olur. doru zamanlama yapılırsa eğer ve mantıklı hareketlerde bulunursan hayat sana az yük yüklemiş olur. )
  • As atan oyuncu tekrar oynar. ( as burada hayatın getirdileri ve bazen götürdüklerini ifade eder. bu hayatın sana yüklediği yüklerle doğru orantılıdır. hayatın bazen getirdikleri gördüklerinden, bazen götürdükleri getirdiklerinden fazladır. buna biz kaderin cilvesi deriz )
  • Vale atan oyuncu oynanacak rengi belirler. ( vale hayatın vazgeçilmez bi kavramıdır; para. elinde parası olan yüklerini azaltacak şekilde yaşantısını sürdürür. )
  • Yere 7’li atıldığında bir sonraki oyuncu elinde 7’li varsa atar. Elinde 7’li bulunmayan oyuncu yerde biriken her 7’li için 3’er adet kağıt çeker. (yedili hayatta yenen kazıklardır. ve bazen atılanlar. ve bazende elinde tuttuğun deneyimlerindir. bezen kazık yer bazen kazık atarsın ve bazende yediğin ve attığın kazıkların ağır sonuçlarına katlanır; bazende katlanmazsın. işte burda insan tercihleriyle yaşar)
  • En son atılmış olan kağıt cinsinden veya aynı rakamdan oynamak zorunludur. Örneğin , yerde kupa 3’lü varsa oyuncu, yere herhangi bir kupa veya herhangi bir 3’lü atabilir. ( eğer hayatı iyi takip eden biri isen elindeki deneyimler senin daha kolay bir hayat yaşamanı sağlar. ve üzerindeki yaşamsal yükleri azaltır. )
  • Belirlenen ceza puanını aşan oyuncu oyun dışı kalır. ( bazı insanlar şansızdır yada yükleri çok ağırdır.erken veda ederler hayata. )El bittiğinde, oyuncuların ellerindeki kağıtlar kendilerine ceza puanı olarak yazılır. Elinde 7’li kalan oyuncu, elindeki her 7’li için 3’er adet kağıt çeker. Çektikleri arasında 7’li gelirse onlar için de 3’er adet çeker. As, 10’lu, Vale ve 7’li yirmişer puan, diğer tüm kağıtlar kendi değerleri kadardır. Eli bitiren oyuncu son olarak yere Vale veya 7’li atmışsa, ceza puanları 3 katı yazılır. ( ve geldik hesap gününe; atılan yenilen kazıklar, hayatın yükleri, deneyimler, şanslar ,şansızlıklar, işte bunların hepsi burda hesaplanır. bazısınınsa hayatları son bulduğunda sadece huzura ererler. ve hesap vereceklere bırakacakları bir sonu hazırlarlar. )işte hayat tıpkı böle bir oyuna benzer. ben pis 7 liye benzetmek istedim. biraz ironik, biraz melenkolik,birazda trajedik olsun diye.
    ben gidip biraz pis 7 li oynıyım bari!!

DOĞU’NUN NIETZCHE’Sİ; HALİL CİBRAN

dina13 | 04 October 2007 10:31

1883’te Lübnan’ın Bkarre şehrinde doğan Halil Cibran, 1895’te çilesi ile birlikte Amerika’nın Boston şehrine göç etmişse de, 1898’de Beyrut’a geri dönmüş ve El Hikmet Medresesinde dört yıl eğitim gördükten sora , 1902’de yeniden Boston’a gitmiştir.

Halil Cibran
Halil Cibran

1905’te yayınlamış olduğu ilk eseri Müzik’ten sora 1908’deki Husursuz Ruhlar büyük bir yankıya neden olmuş, kilise değer yargıları ve anlayışına ters düşmesi nedeniyle, kendisi Maronit Kilisesi tarafından afaroz edilmiştir.aynı zamanda eserleri zamanın Osmanlı idaresinin kararı ile Beyrut’ta aleni olarak ateşe verilmiştir.
1918’deki Deli (The Madman)yi, 1919’da arapça olarak yazıp yayınlamış olduğu Processions;1920’de Forerunner ve Kasırgalar;1923’te Peygamber(The Prophet-Türkçede Ermiş adıyla yayımlandı); 1926’da Kum ve Köpük; 1928de İnsanoğlu İsa(Jesus, The Son Of Man), The Earthgods ve İvme ile, Türkçe’ye Ermişin Bahçesi adıyla çevrilen The Garden Of The Prophet eserleri takip etmiştir.
Ve,bu doğu düşünürü,büyük hoca 1931’de sefalet içinde ,bir çatı katında Newyok’ta bu dünyadan ayrılmıştır.

o sadece bir yazar değil kısacık hayatında büyük bir filozof ve iyi bir ressam olmayıda başarmıştır.o tam anlamıyla bir doğuludur, ruhunun derinliklerinde yatanı yansıtabilme yetisi her doğulu gibi ondada var olan bir meziyettir. ve bu meziyeti sayesinde çok yankılar uyandırmıştır. onun ruhunu anlamak için derinlere inmek ve çok yükseklere çıkmak gerekir.
resimlerindede aynı durumla karşılaşılır. o asla somut olmamıştır resimleride soyut kavramlar üzerine kuruludur. ve şuan hala dünyanın bir çok yerinde sergilenmektedir.
O doğunun Nietzche’si, Sartre’ı, batının Mevlana’sı, Yunus Emre’si olmuştur.O yunan felsefesini doğu ve batıyla sentezlemiş ve ortaya tüm dünyayı etkileyecek fikirler sunmuştur.
şiirlerine buradan ve bazı eserlerinden alıntılara buradan ulaşabilirsiniz.kitapları hakkında bilgi almak isterseniz burdanulaşabilirsiniz.

kendinin açık arttırması

dina13 | 02 October 2007 15:25

arttırın bendeki benin fiyatını
kaç para eder?
edermi bi hayat kadar fiyatı?
kalabalıktaki yalnızlığımıda versem üstüne
kaç erkek, kaç kadın eder
satsan yemek alabilirmisin?
intikam, kaç gidiş geliştirki bir otobüsle
tutulabilirmi içindeki aşk maşayla
nefret doldurulsa kaç kilo gelir?
umarsızlığımı istesem takas edilirmi aşkla
anılarım mutluluğum kaç gözyaşına değişilir?
acılarım satışa çıksa, alınsa, bir gün karşılığına
bendeki benimide verirdim iyi para verseler
ne demişler;
arttırın kimde kalırsa.

yemek yada yememek işte bütün mesele bu

dina13 | 20 September 2007 12:22

çok küçük yaşlarda dahi, hatta bebekken bile yemek seçmek durumuyla karşılaşılmaktadır.kimisi domates yemez, kimisi patlıcan, kimisi ise barbunya. bu tuhaf yemek yememe alışkanlığı neyden kaynaklanmaktadır. peki neden herkez herşeyi yiyemiyordur.
bunun psikolojik ve sosyal nedenleri olduğunu düşünmekteyim. ki sağlıkçılarda günümüzde bu konuda daha fazla nedenin etkisi olduğunu savunmaktadır. ve sonuçlara bakılırsa coğrafi, fizyolojik, sosyal ve kişisel bir çok neden buna etken oluşturmaktadır.

bir evde insanı deli eden şeyler

dina13 | 18 September 2007 17:26

ister ailenizle, ister bekar evinde arkadaşlarınızla, istersenizde tek başınıza yaşıyo olun bir evde insanı yüzlerce deli edecek şey daima vardır. şöle küçükten bir liste yapılmak gerekirse;

  • küvet deliğini kapatan saçlar
  • birikmiş bulaşıklar
  • hamamböcekleri
  • ortasından sıkılmış diş macunu
  • yere düşmüş yüz havlusu
  • kedi kıllarının her yerden çıkması
  • yol calışmasından gelen ses
  • komşuların ota boka kapıda bitmeleri
  • buzdulabının kapısının bozulması
  • aranan esyanın bulunamaması
  • banyoya girmişken şanpuanın bittiğini farketmek
  • suların kesik olması
  • tam en sevdiğin programı izlerken elektiriklerin gitmesi
  • annenin her dakka gelip bişeyler sorması
  • ev arkadaşının arkadaşları
  • alkol sonrasında tuvalete kusulmaması
  • karı dırdırı
  • odanın içine sinen sigara kokusu…

elbetteki bu listeye daha nicelerinin eklenmesi mümkündür. siz siz olun evdeyken bile aklınıza mukayet olun.