bildirgec.org

Bedrettin Dunkucocuk

11 yıl önce üye olmuş, 5 yazı yazmış. 32 yorum yazmış.

Ölü Atlar Kişnedi

Bedrettin Dunkucocuk | 30 April 2010 10:55

Neyi ne kadar sevdiğini hatırlayanlar insandır.
Aristo da maddedir. Aristo ve madde mi?
Soğuk sıcak kanlı el içim titrer…
İçim hep
Ve yorulur gökyüzü yorulur ölmeden önce.
Dağlarda çiçek açar sevdiğim kız alıntılar ismini.
Sevdiğim kız yücedir, dağlarda çiçek açar.
Gazeteler pahalanalı, oturup şiir okumalı.
Bahçeler yakınlaşıyor açan çiçeklere rağmen.
Mürekkebim bitmemiş…Ah…Öyle mutluyum.
Arkası dişlenmemiş ucu kuru bi kalem.
Yücedir sevdiğim dağlar, eteklerinden yağmur kayar.
Yazdıklarım boynumda, iki buçukluk prangalar.
Prangalar yücedir: Esareti maddeye bağlar.
Biz hep.
Biz hep özgürlük diyoruz polis kimlik sorunca.
Beyaz bayrak bulutlar ve bulutlarda dinginlik.
Keskin dişlere rağmen bazen yağmur yağar.
İsyanlar yok sayar kabullenişleri.
Ve yağmur kayar çizmeli esmer bir adam.
Babası çiftçi bile değildir, çiftçi bile efendi.
Buna rağmen.
Yağmura rağmen.
Pasa rağmen şükreder beyaz atlar sırtında.
Beyaz atlar sırtında keşfeder tüm evreni.
Ne kadar koşsa da yorulmayacak düşleri.
Ve evren ölü bir atla daha kolay gezilir.
Ve prangalar yalnız yaşayanlar içindir.
Ve Aristo ölmüştür. Sokrates ölecek.
Kalemlere rağmen ve sebeple kalkan kılıçlar.
Baldırlardan kesiverecek şapkalının çizmelerini.
Boğazımı sıkıyor yedibaşlı bir kalem!
Ah bir alıntıyla cezbolduysan yıkıntıyla çürümek.
Bana rağmen çözüyor şapkasını kanatlarından önce.
Bilerek atlayan onyedilik palyaçolardan taze.
Şişiveren havuzlardan sulansın fesleğenler.
Sen taşıma suya tamah, ben orman yakayım.
Şapkalı çizmesine lanet etsin yürümek.
Diken diken olsun dünyanın tüyleri.
Ekselans bir berber alıversin hepsini.

Aşk Nedir? Neden?

Bedrettin Dunkucocuk | 29 April 2010 10:30

nedir? başlarken gözlerdeki çapkınlıkla başlayıp da – çocuğum hep bu filmlerden öğreniyorsunuz bunları- salyangozların çiftleşmesine benzer bir sululukta son bulacak bir şey değildir. ekonomici, biyolojici ve her türlü sağlam kafalı, lâkin dünyada gördüğü şeyleri sınıflandırmaktan başka bir işi olmayan insanların dediği gibi, hormon taşmalarının dinginliğe ulaşmasına ve bunu sağlarken de kişilerin gelecek kâr zarar hesaplamarıyla optimale ulaşmasına sebep bir ekonomik anlaşma değildir. psikiyatrların ve ellerinden onlara saygı duymaktan başka bir şey gelmeyen psikologların ifade ettiği gibi beynin bir arızası, bir takıntısı, sigara gibi alışkanlıkların da sebebi dopaminin sonucu değildir. evrimcilerin açıkladığı gibi, doğal seçilimin kafadaki vücut imajlarıyla sınırlanması ve şekillenmesi sonucu oluşan bir olgu da değildir. ve bunların tüm bu ‘çağdaş’ tanımların benim gözümde, ismini farsça ‘kapıda bekleyen’ dan alan insanların kahkahalar arasına gizledikleri vecizelerinden hiçbir farkı yoktur. ne diyordu onlar, “aşk yapmak bu yaşamın eğlencesidir.” hayır, aşk bir eğlence değildir, yapılacak bir şey hiç değildir, belki sadece şaşılacak şeydir.

23 Nisan Cuma

Bedrettin Dunkucocuk | 29 April 2010 09:43

23 Nisan Cuma’ya denk gelmiş kadar mutluydu uyandığında aslında. Ve Abdülhâdi Paşa, anakronizmi bir sanat olarak kullanamayacak kadar çok yaşamıştı. Sırtının yalnızca sağ tarafı değiyordu yere, tavana dik dik bakacak şekilli döndü. Tavanda…

“Koğuş! Kalk!” yazıyordu.

Bir şey hatırlamış gibi aceleyle doğruldu. Postal, çarık, çizme ve ışıklı spor ayakkabısının garip bir birleşimi olan ayakkabılarını giydi. Omzu göğsü sırtı apoletli cekedini sırtına geçirdi. Püskülleri yeleye benzer fesini taktı. Sağa “dönüverdi”, aynada kendine selâm verdi.

Yabancı Değil

Bedrettin Dunkucocuk | 11 April 2010 17:23

“Hayır, ben yabancı değilim.” dedi Fransızca , herhangi bir Fransızın anlayamayacağı bir aksan ile.

Kanada?? Hayır, hayır…

Ayakları otobüsün tabanına yapışmıştı. Sabah oldu bu, sabah. Reçel orduları sevkıyatın ana hedefi bir dilim ekmek yerine, ayakkabının üstünü daha uygun bulmuşlardı. Ya da, yerçekiminin kendisinden daha aç olduğunu da düşünebilirdi.

Zeki olduğu için yaradana şükretti. “Dieu merci!” değil, bildiğin şükür. Yoksa, ayağının altındaki kauçuğun eridiğini dahi düşünebilirdi. Hava sıcak olsa korkutmazdı bu onu, ama böyle bir soğuktaki olası bir erimeyi sebeplere bağlayamazdı, cehenneme hükmederdi. Biliyordu ki, cehennemde kimse birbirinin dilini anlamayacak.

Kapitalizm ve Kaynanam

Bedrettin Dunkucocuk | 10 April 2010 11:02

Bir sofra-i kebir…Arzın bir ucunda başlıyor, aynı uçta bitiyor masası… Dünyayı kucaklıyor bizim de onu kucakladığımızı temsilen. Envâı çeşit taam ile bin bir membanın suyu konmuş masaya. Masanın örtüsü altın ile ziftlenmiş, sandalyelerin emniyet kemerleri var Masanın bir yanında oturanları ile diğer yanında oturanlarının sadece giyinişleri değişik ve yüzlerinde aynı huzur ama vahşet, dingin kaşlar ama keskin dişler, oturuyorlar. Aşağılarda bir yerlerde kan sızıyor.

Masa birilerinin üzerine mi kurulmuş ne?

“Ben geldim” diyor haram tolgalı. Tüm masa halkı dalgalanıyor. Masa homurdanıyor, şöyle bir silkinip adamı alaşağı ediyor. Sofra katillerinin en kudretlisi kemik kırılma seslerini bastırmaya çalışarak konuşuyor: