bildirgec.org

astral

11 yıl önce üye olmuş, 262 yazı yazmış. 308 yorum yazmış.

kokunun esrarı

astral | 10 October 2010 13:34

Evimin kapısını açtığımda yüzüme kokun çarptı.Şaşırdım.

Bir gün önce ‘Durup dururken kokun burnuma geldi’, demiştin bana. Hatta annene anlatmıştın, kendini tutamayıp. O da, ‘Özleyince yanında gibi duyumsamak ve kokusunu duymak normaldir.’demişti sana. Bense bunları aylar sonra duyuyordum neredeyse.

Bu lafın başıma geleceğini tahmin etmemiştim. Hiç. Ben sana göre daha ruhsuzdum, daha hissiz, daha coşkusuz.

Kapıyı kapattım. Nasıl olabilirdi, evdeki senin kokun. Evde sen varmışçasına sen kokuyordu; yok hayır sarılırken duyumsadığım koku bu. Onu sadece sarıldığımda duyabiliyorum. Bu yüzden de evde duymam pek olası değildi ama duyuyordum işte.

üç nokta

astral | 08 October 2010 09:36

”-Rengarenk Tılsıma Küçük Not: Herşey için teşekkür ederim, güzel gözlerin, bakışların, ilgin, saygın, anlayışın, dostluğun, sohbetin ve cümlemin sonuna üç nokta koyduğum bölümler için…” demiştim.

‘Üç nokta koyduğum bölümler ne demek?’ dedin bana. Öğrenmek isteyen öğrencinin aşka bulanmış haliyle, sempatik ve ışıltılı…

Anlatalım o zaman, üç noktanın mahiyetini…

Üç nokta zamanın aktığı andan itibaren farklıdır, güzellik…

Çoğu saklanılması gereken sözlerin olduğu mekanda kullanılmak içindi. Mektupta havadan sudan haberler vardı. Olanlardan bahsedilirdi, etraftakilerden bahsedilirdi. Oysa bahsedilemeyenler vardı, bahsedemedikleri vardı.

Greenwich

astral | 07 October 2010 09:17

“Çin’e fuara gidelim mi? diye başladı söze durup dururken. Z, Çin furarına gitmenin dışında N’nin çılgınlığını düşünüp kahkaha patlattı.

O an yan masada karizmatik bir adamın bakışlarıyla karşılaştı. Şarap bardağına kalemiyle dokunduğu an, tekrar N, Z’nin elini sımsıkı tuttu. Gözleri gülümsüyor, zaman gülümsüyordu…

İzlere önem veren birinin, bir tek kendi olmadığını onu ilk kez gördüğünde de anlamıştı Z. Öyle ki, yüzüğünün taşı ne dediğinde aldığı yanıta şaşırmadı.

tevafuk

astral | 05 October 2010 17:56

”Orda 100 tane gül var, ama ben seni 100 milyon kere seviyorum..
100 milyon tane gül gönderemeyiz dediler :))”

Böyle başlayan bir hikayenin içinde, renkli hayallerin kahramanı, mutlu Derya; tevaffuk’un anlamını düşünüp daha bir sevinmektedir.

Gecenin beşinde, beş spiritüalizm sorusunun beşine de; ‘Şey neydi? A, unuttum. Bilmiyorum. Ama sen anlatınca anlıyorum’ diye eğlenceli şekilde yanıt verse de, vuku toplayacı çiçek; başı sonu eğlenceli bu işin demektedir zaman, cebine koyduğu anları kendine saklarken…

”An be an, bir melodinin peşine isteyerek gidercesine; yakamoz kovalayan macerapest düşmüş çoktan sol yana” yazan bir cümle okudu Derya. Kafasını kaldırmasıyla, o notu tekrar okuma isteği doğdu içine.

Vanilya Sohbete Dökülürken

astral | 03 October 2010 11:48

Z, keyifle anlatıyordu, arkadaşına; ‘Vanilya, pudra ve bir parça misk kosusu yayılıyor… Yine her zamanki gibi pırıl pırıllık.

Gözler canlı ve o gözlerin ardındaysa ‘İnsana dair olan, ölmedi.’ dedirten anlamlı bakışlar… Saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığım -iki lafın arasında kalan- akşamlar…’

N- Z’nin kelimeleri bölünmesin diye düşündüğünden, Z coşmuşken ve sözcükleri sepete koyup, serüvenler bulurken kendine, dokunmadı; dokunamadı.
Ve sonra Z devam etti…

‘Havaya karışan bu “keskin” kokunun sebebi, için için yanan ben olabilir miyim? Vanilya, misk, pudra kokuları benden yayılıyor olabilir mi odaya? Yoksa biri tütsü mü yaktı?

İlişkide Akıllılık ya da Çocuklaşmak

astral | 02 October 2010 11:19

Her yere onu da taşımak istiyorum. Biliyorum olur şey değil. Hatta saçma.

Arkadaşım ‘Gelsene gezelim’ dedi. Hiç canım çekmedi. ‘Şudur budur’ dedim, kapattım konuyu. Ama o olsa yanımda, giderim, giderim; o zaman canım ister.

Biliyorum, bunların hiç biri mantıklı değil. Sanki o olursa sohbet çok güzel olacakmış, o olmazsa onca yıllık arkadaşımdan sıkılacakmışım gibi. Ben ‘onu istiyorum’ ve ‘sadece onu’ istiyorum, aslında durum bu. Arkadaşlarımı onsuz çekemememin nedeni de bu.

zıp

astral | 30 September 2010 16:28

Cake’den Building a Religion’u sonuna kadar açıp zıp zıp zıplamak içgüdüsü tepeme çıkmış durumda. Güzel gecede 4 votka burn içmiş gibiyim. (ki, alkol almıyorum) Eskilerdeki gibi pogo partisine katılmış, en yakın arkadaşımla doyasıya eğleniyoruz.

Dışarı çıkmadan saatlerce hazırlanıp gecelere aktığımız gecelerden biri değil şu an. Sıradan bir öğle vakti ve sıradan bir iş temposu. Fakat içimde tempo tutan bir ritm ki, aman aman!

Dur dura bilirsen. Dansa düşkünlüğüm eskiden. Yıllar önce üniversite giriş sınavına hazırlanırken, gecenin üçü, matematik soruları çözerken radyoda Pussycat Dolls çıkar ve o an itibariyle kalkar dans etmeye başlardım. Tek başına da olsam, ayrılınmayacak bir durum bu dans. Millet dans etmek için kafayı bulur, rahatlar; öyle atar kendini sahneye. Benim içinse hareket etmeden durmam için çalışmam lazım. Çok zor durum, çok.

feryada figan

astral | 29 September 2010 14:14

İnfected Mushroom’un, drop- out’u, iş yerimin duvarlarında yankılanıyor. An değişti. Zamanı değiştirmek elimizde kimi zaman.

İşte o anlar bizi ayakta tutuyor. Bazı müzikler, resim gibidir. Alır seni götürür, götütür. Getirmez de üstelik.

Dilimde puslu bir karanfil tadı. Belli ki yaş 17 değil artık. Ne burası o sıcak şehir, ne de gözleri o denli kapalı ve hayallerine kendini asan bir ben var.

Asıldığım hayallerden düşe düşe, düşmemeyi mi öğreniyorum? Belki de hayallerin uygun hayaller olmadığını şimdilerde anlıyorum. Olsun. Öğrendim.

uzak diyarlar

astral | 29 September 2010 09:34

sabah, 28.09.10
sabah, 28.09.10

Bazen görmediğin yerlere gidersin. Bir aşk bir tılsım olup, rüzgar olup konar kanadına, kendini ıssız bir yerde bulursun. Öyle ki, sonu bucağı olmayan bir sonsuzluğun ortasındaki bir huzur gibi.

Bir kızıllık, bir şafak vakti; çoktan ve çoktan götürmüş olurmuş seni, rüya gibi mekanlara. Öyle ki, zaman da akmazmış, o an ölsen kanın da…

Bir varlık, öyle mutlu edermiş ki; tekrar Tanrı’ya binlerce şükredermişsin.

Kendini başka başka yerlerde, ‘keşfetmeyi keşfetmiş bir çocuk’ kadar eğlenceli, dünyanın en büyük su parkında; seninle birlikte…

Notalar ve İzler

astral | 05 September 2010 14:28

‘Gerçekten on beş dakikada özlüyor musun?’Bunu bilmiyorum, bebek.

‘Özlediğini mi sanıyorsun yoksa?’ Bilmiyorum. Birşey diyemem. Ben sana göre ruhsuzum.

‘Bu ilişkide, ben mi tuhafım yoksa sen mi? Bilemem.

Öğrenmem de mümkün görünmüyor. Ayrıca gerçeğin ne olduğu da, beni o kadar ilgilendirmiyor. Seçeneklerden gidelim:

a- Gerçekten on beş dakikada özlüyorsun:Olabilir. Anlamıyorum ama izliyorum sakince. Belki seni sen yapan özelliklerden. İrdelemedim.

b- Özlediğini sanıyorsun: Diyelim bu seçenek doğru. Benim için ne değişir? Hiç. Dinginlikle izliyorum seni, seni ve tavırlarını. Çünkü benim iç tavrım böyle. İçten gelen haleti ruhiye bu.