Güzellik tanrıçası Afrodit, adını koymadıkları dağın eteğinde Tanrıların aylık çıkan “Tanrılar ölmez” adlı dergisini kurcalamaktaydı. Sayfaları hızlı-hızlı çevirirken Aşk tanrısı Eros’un makalesine gözü takıldı. Okudukça merakının yerini öfke aldı. Eros’a göre Aşk sadece onun maharetiydi ama Afrodit bundan hiç hoşlanmamıştı. Oysa ki zor durumlarda gelip kendisinden yardım istemekteydi. Ne de olsa altın uçlu oku Minyas adlı ucubede hiç işe yaramamıştı. Ne yaptıysa ona kimse aşık olmamıştı ve Afrodit’ten onu çok yakışıklı yapmasını istemişti. Bunun ardından Minyas zamanın en çapkını olarak ün salmıştı. Eros’un altın çocuğu. Afrodit bu zamana kadar böyle anılmasına kızmamıştı ama bu okuduğu artık sabrını taşırmıştı. Gündüzler hiç olmadan geceler geceleri kovalamıştı. Bu gecelerde ise Afrodit sadece düşünmüştü. Eros’u yaptığına pişman edecek bir planı da bulması hayli zaman almıştı. Eros, reddedilmeyecek kadar yakışıklıydı ve bir kızı istemesi yeterliydi.Afrodit içten içe güldü. Eros’u kendi ateşiyle yakacaktı.Büyü ve kötülük tanrıçası Hetake’yi yanına çağırdı. Hatake’nin çirkinliğini sadece duymuştu ve onu yüzyıllardır kimse görmemişti. İçinin çirkinliği kokusuna ,yüzüne ve tüm vücuduna yayılmıştı. Onun hakkında tek bildiği de buydu. Ondan korkuyordu ama verecekleri kendisini Hetake’ye karşı koruyacaktı.Hetake’nin geldiğini bir saat önceden o iğrenç kokusundan anlamıştı. “Demek ki duyduklarım doğruymuş” dedi içinden.