bildirgec.org

07ebru

11 yıl önce üye olmuş, 22 yazı yazmış. 1455 yorum yazmış.

Şamdan

07ebru | 02 September 2008 12:04

Romantik evlerin ve gecelerin vazgeçilmezidir. Bazen bir kemanın yanında bazen bir piyanonun üzerindedir. Ortamın güzelliğine, güzelliği ile katkı saylayan şamdanın kullanım tarihi çok eskilere dayanmaktır. Estetik kıvrımları ile ilk dikkati geçen dekoratif ürünlerin başında gelir.

Olmak İstediğim Yerde Olmadığım Gecelerden Bir Gecenin İzdüşümü.

07ebru | 22 August 2008 15:36

Yine Mezarına Geldim…

Elim, gözüm, arkadaşımdın, beni kimlere bıraktın! Mezar taşına elimi sürdüm, saçını okşarmış gibi hissettin mi? Suyunu dökerken sağındaki ve solundaki komşularına da döktüm, onlara da okudum. “Yaşarken çevresindekilere hep sahip çıktı, korudu kolladı” dedim ve senin için komşularını da ben kolladım.

Bak yine ben geldim sana, çok özledim anlasana. Gidişini kabullenmek zaman alıyor, kolay sanma. Çok dua ettim orada rahat olman için, gün içinde defalarca anıyorum seni sessiz sessiz ve kimsesiz. Yokluğuna alışamadım hala içimin yangını da sönmüyor. Zamanla biliyorum zamanla ama daha kaç zaman lazım, sol yanım çürüyor.

Âsâra Dalar Gözlerim, Kumrular Yol Gözlemeyin.

07ebru | 22 August 2008 14:29

Yorgundum hem de çok yordun,
Hayattan ve yaşamaktan yorgundum,
Özlemekten, hasretten yoruldum.
Uyumak zor gelirdi hep ama ne zaman uykumun geldiğini
Hissedersem hemen yastığıma koşarım, bekletmem…
Zor bulunur uyku bana, uyudum sonunda, rüyamda
Çocuklarımı gördüm, öptüm doya doya
Hasret gidermek midir bu?
Hasret bu kadar kolay giderilir mi hiç!
Rüyamda bile olsa görmek çok güzeldi.
Ah’ım la incitmek istemem kimseyi,
Bıçak Kemiğime dayanana kadar çekerim bu hasreti,
Sebepsiz yaprak düşmez yere,
Ben de sebepsiz düşmedim bunu iyi bilirim.
Düşmeseydim, eremezdim kemâline
Terk etmeye çalıştım dünyayı ama hasretlere yenildim,
Her defasında, elim kolum bağlandı.
Âsâra dalar gözlerim, kumrular yol gözlemeyin.
Baharlar uzaktır, karlar düşer nasibimize…
Sakın şikâyet etme lâl olsun dilin,
Şikâyet ettiğin, şikâyetini kabul eden tek merciin
Benim zor büyüttüklerim, canımdan can verdiklerim;
Emanet olduğum yere sizi de emanet ettim her gece..

Çok Acıdı Mı Aşkım?

07ebru | 17 August 2008 21:29

Doktorlarla görüşüp en iyi yöntemin yüzüklü mü yoksa klasik yöntemle yapılanı mı diye öğrenmeye çalışıyordum. Bu arada her gün eve anneanneme gelen doktor ile sohbetimiz olaya son verdi.“Evde sünnet olacak oğlan mı var, ben onunla bir görüşeyim” dedi.Nasıl başardıysa oğlumu ikna etti ve “birkaç saat sonra geri geleceğim anestezi uzmanını ve gerekli olan malzeme çantamı alıp döneceğim” dedi.
Hepimiz bir tarafa koşturduk, bu kadar aceleye geleceği planda yoktu. İşin en zor kısmı oğlumu sünnet olmaya ikna edebilmekti ve bu başarılmıştı. Artık durmak yoktu.Olay yerinden uzaklaştırılmaya çalışılıyordum. Bazı nedenlerim vardı. Uzağında kalamıyordum. Operasyon başlayana kadar sürekli ona sarılıp,
“hemen bitecek, hiç canın acımayacak, iğneden önce bile uyuşturucu sprey sıkacak, ne olduğunu anlamayacaksın, kurtulacağız şu fazlalıktan, hadi anneciğim güçlü olmalısın, duanı oku o esnada başka bir şey düşünme, ben hep yanında olacağım, hadi aşkım güçlü ol” diyerek hem oğlumu hem kendimi teskin etmeye çalışıyordum. Teyzesi bir kenarda ağlayıp duruyor, anneanne şaşkın sağa sola gidiyor ne yaptığını o da bilmiyor. Prensesim ise abisine ne olduğunu anlamaya çalışıyor.Operasyon başladı. Doktor, anestezi uzmanına “iki seferde keseceğiz” dedi. Bu ne demek ya diyemedim, oğlum endişelenir diye sustum ama ben çok endişelendim. Haklı bir sebep varmış iki seferde kesmeyi düşünmelerinin ama bunu daha sonra öğrendim. Bu arada iki sefer de değil, üç seferde kesildi. Bu da haklı bir sebepten dolayı oldu. O an bunları kavrayamıyor insan ilk kez bir sünnete tanık oluyorum ve o çocuk benim oğlum. Buna can mı dayanır?Oğlum sabırsızlanıyor üç sefer olması işin süresini uzattığından dolayı sürekli kendini kasıyor. Elleri ile kendini yırtıyor gibi yaptığını gördükçe benim içim yırtılıyor.Hadi aşkım duanı oku diyorum. “anne ben okuyamıyorum sen okur musun “ diyor. Onun yerine ben okuyorum ve daha önceden arkasına hemen âmin diyen oğlumdan ses yok. Neden sonra aklına geliyor ve âmin diyor. Kendimi kötü hissediyorum oradan çıkıp odanın önünde kendimi yavaşça yere bırakıyorum. Kendimdeyim ya da değilim, ben de bilmiyorum. Doktor masa lambasını tutacak biri var mı diye sesleniyor. Bu sesle kendimi topluyorum. Oğlumun bana ihtiyacı var hadi kızım kendine gel ayağa kalk diyorum. Lambayı tuttum. Olaya odaklandım ve koptum. Annem ve kız kardeşim beni yerden kaldırıp yatağıma götürmüşler ondan sonrası yok bende.

Uzunca bir süre kendimi bilmeden kalmışım kendime geldiğimde oğlum ne oldu diye yataktan fırladım. Oğlumu gördüm ama ona dokunamadan tekrar bayılmışım…
Anne olmak ne kadar zor Anne, anne olunca anladım. O anları hatırladıkça hep soğuk terler döküyorum şu an bile.

İnsanoğlu Son Nefesini Verirken Bile Yaşamdan Umudunu Kesemiyor…

07ebru | 14 August 2008 12:00

Çok zayıflamış, son üç bir damla su bile boğazından gitmemişti. Serum ise artık morarmış olan kolunu iyice zorluyordu. Ameliyat olsa bu kadar korkmazdı ama iğneden hep korktu.
Doktoru midesinden beslenmesinin şart olduğunu ama kendisinin buna yanaşmadığını söylediğinde göz göze geldik Bakışlarımla “O”na cesaret vermeye çalışarak, “ben izin veriyorum gerekli cerrahi müdahaleyi en sıra sürede gerçekleştirelim, ne oral ne de damardan beslenemiyor artık” dedim. Hiç ses çıkarmadı, itiraz da etmedi. Gözlerime bakıyordu “hala kurtulacağıma inanıyor musun?” der gibiydi. Gülümsedim “evet inanıyorum, kurtulacaksın, bak ben yanındayım” der gibi…

Annesinin Prenses Kızı…

07ebru | 23 July 2008 11:03

Annesinin Prenses Kızı…

Vakit dar,telaş sarmış,iş çok motor taksam yetişemem baktım prensesim etrafımı tavaflıyor.
• Bana yardıma mı geldin yoksa prensesim?
Çok güzel gülümsüyor işi bırakıp hızlıca sarmallaşıyoruz çünkü yemek yok…
• Madem yardıma geldin şu tabakları masaya götürebilirsin bitoşum benim…
• Anne ben prenses değil miyim?
• Prensessin tabii ki aşkım niye sordun ki?
• Prensesler iş yapmaz ki…
• O zaman kim tabakları masaya götürecek?
• Hizmetçiler tabii ki…
• Peki sen prensessin ben neciyim?
• Sen de benim prenses annemsin.
• Bitoşum,aşkım benim,bizim evde hizmetçimiz yok ki mecburen prensesler çalışacak…
• Hizmetçimiz yok ama olsun yine de prensesler iş yapmaz.
• Güzel yavrum benim,sarayda hizmetçi bulunmuyorsa prensesler iş yapabilir yoksa sarayı “pislik” götürür boncukları da arayacak kadar vaktimiz olmaz.
• Hangi boncuk anne?

Anadolu Ateşi ile Yanmak…

07ebru | 16 July 2008 11:48

Hemen hemen her ilimizin kendine ait kültürü,sosyal yapısı ve halayı vardır,izlerken bile yorulduğumuz Karadeniz yöresinden tutun da en ağır olanı bile izleyenlere ziyafettir.Mesela Tokat Yöresinde “Ağırlama” bölümü oyunun en yavaş bölümüdür. Peşinden “yanlama” bölümü başlar. Son olarak hızlı bölüme geçişe de “Yelleme” derler.Horon olayı ise müthiş bir performans ister,izlemesi zevkli ama araya katılıp bende iki horon tepeyim desek tepildiğimizde kalırız.Elazığ Halk Oyunları “Halay Bölgesi” içinde hareketlilik açısından diğer il ve bölgelere göre ağır ve estetiktir.Nedeni ise halay için kullandıkları klasik sazların Türk Sanat Müziğine yatkın olmasından diye bir görüş hakimdir.

Öğrenci Anılarından Seçmeler

07ebru | 08 July 2008 10:26

6.sınıf öğrencisi adı Meriç İ. Çok yakışıklı,kızların ilgisini çeken bir çocuktur.Okuldan beğendiği kızlara ”seni okulun arka bahçesinde öpebilir miyim?”der.Kızlardan biri bunu diğer kız arkadaşına söyler,Meriç’in ona da aynısını söylediğini öğrenir.Aslında ikisini birden öpmesi sorun değildir,sorun saf öğrencinin yanaktan mı dudaktan mı öpüleceğini kestirememiş olmasıdır.

Karagözlüm,dünyalar güzelim,bahtı karalım

07ebru | 29 June 2008 10:40

Annesi ve 6 aylık bebeği uyuyakalmıştı.Soba tütmeye başladı ama ikisi de uyanamıyordu.Neden sonra kendine gelmiş olmalı ki cansız bedeni dış kapının önünde bulundu.Ne hikmetse bebek yaşıyordu.

Babanın ciğeri yanıyordu severek evlendiği göz bebeğini yitirmiş 6 aylık kızı ile kalakalmıştı,bebeğine sarıldı ama bebek meme istiyordu.İstemeden sütten kestiler başka çare yoktu.Doyamamıştı ne annesine ,ne annesinin sütüne ne de kokusuna…

Geceleri uyuyamıyor çok ağlıyordu annesini arıyordu onu susturmak için annesinin tülbendini verdiler eline onu emerek uyumaya alışmıştı.

Ya bu çocuk sizin olsaydı?

07ebru | 29 June 2008 10:34

Ya bu çocuk sizin olsaydı?
Ya bu çocuk sizin olsaydı?

Engelli Çocuk Sahibi Olmak

Anne 8 aylık hamile doktorlar bebeğinin down sendromlu olduğunu ve karar vermesi gerektiğini söylüyor. 21 kromozomlu bir çocuk dünyaya getirecek ve tüm hayatını ona göre idame ettirecek.
Anne baba şaşkın,birlikte karar veriyorlar.
Bu bebek doğacak!
Bebek dünyaya geldiğinde ne hikmetse down sendromu taşımadığı anlaşılıyor.
Anne babanın sınavı bu işte!
Peki ya sonucu farklı yaşayan aileler işte asıl travmayı onlar yaşıyor.Çocuğun tedavi görmesi lazım ancak bu tedaviye önce aile ile başlanıyor çünkü engelli çocuğa en yakın olan ve sürekli yaşamını onunla paylaşan aile olduğundan aileye düşen iş yükü çok fazla özellikle de anne en ağır şekli ile yaşıyor.
Eşler birbirini suçluyor “sen şöyle yaptın da ondan böyle oldu” ya da “şöyle şöyle yapsaydın böyle olmazdı” gibi,bu sürekler tüm ailelerde yaşanıyor.
Suçlama devresinden sonra suçluluk duygusu başlıyor “neden ben” ,”neden benim çocuğum”,”hangi günahımın bedeli” bu süreç bitince sıra geliyor sorgulama evresine down sendromu olanların yaş limitinin 30 olduğunu öğrenen anne baba bu kez “daha uzun yaşayamaz mı?”,“tedavi olması için hangi doktora,hangi hocaya gitmeliyim?”Down sendromu olan ve 30 yaşı geçiren nadir örnekler vardır.Otuz yaşına geldiklerinde saçları dökülmüş,beyazlamış,derisi sarkmış bir yaşlı görünümünde olarak yaşamları sonlanır.Kelebeğe biçilen ömürden biraz daha fazlası biçilmiştir.
Milyonlarca insan varken akraba evliliği yapmanın sonuçlarından biridir.Tek neden aile evliliği değildir tabii ki.Kalıtım yolu da önemli bir unsurdur.
Konu ile ilgili detaylı açıklamalar vardır.