bildirgec.org

az daha kadınları anlıyordum

ELOY | 25 February 2004 20:15

dün akşam eve yaklaşırken kapının önünde bir demet çiçek gördüm. aman allahım bu ne. nasıl heyecan nasıl zevk nasıl bilmem ne (bu bilmem ne yalnızca kadınlar tarafından algılanıyor olsa gerek ben anlamadım).
son kat merdivenindeki deparım taktire şayan, hızım ise erişilmezdi.
yaklaşık iki saniye içinde “lan kim gönderdi bunu, lan ne hatunlar var” falan düşünüyorum.
buketi aldım. üzerinde küçücük, ufacık, minicik bir zarf. “ulan bu kadar küçük bir zarfa ancak zarif eller yazar” di mi? “neyse açayım, yok eve girince açarım. hem o ana dek bir kaç isim düşünürüm.”
evet o hetyecanlı an geldi zarfı açıyorum.
xxx yyy belediye başkan adayı. zart için zurt için vs vs.
“höö?!, nası ya, hani hatun, zarif eller?!” allah cezanı vermesin senin be yapılır mı lan bu.hani benim kapıya bıraktın bari başkalarına bırakma di mi?
ulan zaten sana oy vermeyi düşünmüyorum, bir dahada hiiiiç işim olmaz.
yine neyse bugün işe gidiyorum, bir halı sahanın yanında geçiyorum dev bir pankart… xxx yyy belediye başkan adayı futbol turnuvası.
hassiktir.

always on top

nuppie | 28 December 2006 00:54

bazen bir programın tüm pencereler üstünde kalmasını isteriz, fakat tüm programlar üstte kal yani always on top özelliğini desteklemez. ihtiyacınız olurda bir gün bu özelliği kullanmanız gerekirse şu programcık işinize yarayacaktır.

Piramidin esrarı.

linnux | 16 July 2006 18:17

piramit
piramit

İlk önce kütüphanede eski ansiklopedilerde rastlamıştım.
Daha sonra da Bilim ve Teknik dergisinde okumuştum.
Hikaye kısaca şöyle.
Birkaç bilimadamı, Mısır’daki piramitlerde araştırma yapıyor.
Gezi esnasında ilginç bir olaya şahit oluyorlar.
Kral mezarında ölü bir kediye rastlıyorlar.
Aradan uzun zaman geçmesine rağmen, kedinin cesedinde çürümeden,
bozulmadan eser bile yok.
Yapılan gözlemlerde daha ilginç sonuçlara ulaşıyorlar.
Burada et, süt gibi gıda maddeleri bırakıyorlar.
Bunların, bozulmak şöyle dursun, daha da lezzetli bir hale dönüştüğüne
hayretle şahit oluyorlar.
Yapılan deney ve gözlemlerden elde edilen en ilginç sonuçlardan
biri ise şöyle.
Kullanılmış, artık işe yaramaz hale gelmiş bir tıraş bıçağını bu piramide koyuyorlar.
Bir hafta kadar sonra, bıçağın tekrar kullanılabilecek düzeyde sağlamlaştığını
tespit ediyorlar.
İnanmak çok güç. Ben de hemen kendi piramidimi yapıp, tak-çıkarlı
tıraş bıçaklarımı piramide yerleştirdim.
Ve sürpriz sonuç, tıraş bıçağı üreticilerini üzecek bir deneyim. :))

Bu olaya kendiniz de şahit olmak isteyebilirsiniz.
Evinizin bahçesine kendi piramidinizi yapmanız için,
uymanız gereken önemli şartları sıralayayım.

Final Draft (2007)

turictanyel1 | 27 January 2009 12:54

Slagonu: ‘Bazı hikayeler hiç yazılmamalıdır’ olan, izleyebileceğiniz en yavaş ilerleyen psikolojik korku filmi. Dawson’s Creek dizisinden aşina olduğumuz James Van Der Beek rolünün hakkını verebilmiş ancak senaryo biraz karışık ve filmi anlamak için sonuna kadar beklemeniz gerekiyor.Kız arkadaşı tarafından terkedilmiş yazar Paul Twist, kariyerinin en önemli senaryosunu tamamlayabilmek için kendini 18 günlüğüne eve kilitler.Buna yakın arkadaşı David Hockin ile karar vermişlerdir. Ona ne olursa olsun kapıyı açmamasını, kendisini arayıp sormamasını söyler.

David Hockin’e anlattığı hikaye ilgi çekicidir. Uyurken sürekli gördüğü bir palyaçonun bir gösteri esnasında elindeki yanan çubuğa üfledikten sonra havaya yayılan alevin geri dönerek yüzünü yakmasına çocukların tepkisinin tıpkı diğer gösterilerinde olduğu gibi bunada güldüklerini gördüğünü söyler ve arkadaşına kendisini o palyaço gibi hissettiğini söyler.Bana böyle gülselerdi ne yapardım diye sorar? O gülen çocukların büyümesini bekleyeceğini ve her birini öldürübileceğini söyler. Bu sürekli gördüğü olayı yazmaya karar verir ve tüm film boyunca bu hikayeyi bitirmeye çalışır.Hayal gücününde etkisiyle yaşadığı duygusal durumu, yalnızlığının onu kendisiyle konuşmaya zorlamasını, günden güne aklını yitirmesine şayit olursunuz. Yazdığı hikayenin sonunu kendi sonu yapmak ister.Kabusuna odaklanarak yazdığı hikayeyi bitirmiş olur.

Canım Kardeşim

cabbarov | 24 May 2008 13:00

Sanırım 70’lerin Türkiye’sini tüm gerçekliğiyle ve olanca sadeliğiyle bize aktaran en önemli filmlerden biri diyebiliriz Canım Kardeşim için. Dramatik yapısı, kullanılan anlatım teknikleri, belgesel tadında kimi dış çekimleriyle beraber Türk sineması için yeni bir tarzın da habercisidir. Dönem sinemasına hâkim Klasik Yeşilçam melodramlarının yanında, Arzu Film ekolünün mühim bir parçası olan; Ertem Eğilmez’in elinden çıkmış 1973 yapımı bu film özel bir yere sahiptir. Hikâye, İzmir’in varoşlarında yaşayan son derece çaresiz ve türlü zorluklarla boğuşan yoksul insanların, tam manasıyla hayatta kalabilme mücadelesini anlatır. Murat, babası ve kardeşi Kahraman’la beraber güç bela yaşama tutunmaya çalışmaktadır. Ancak babasının ölümü ve ardından kardeşinin kan kanseri olduğunu öğrenmesiyle birlikte her şey daha da zorlaşır. Bu süreçte Murat, can dostu Halit’le beraber kardeşinin tüm sorumluluğunu üstlenir. Öte yandan Kahraman’ın en büyük hayali, evlerinde bir televizyonlarının olmasıdır. Tabii ki sayılı günleri kalan kardeşini mutlu edebilmek için Murat ve dostu Halit her şeyi göze alarak zorlu bir mücadelenin içine girerler; ancak beş parasızdırlar ve tıpkı bugünkü gibi düzen acımasızdır!

Film adeta düzene yenik düşenlerin, bir türlü tutunamayanların acıklı ama gerçek anlatısıdır. Tüm karakterler ve hikâyeleri, öylesine yerli yerindedir ki ve 85 dakikada öylesine hakikatli işlenir ki; film izleyicide sarsıcı, rahatsız edici bir etki bırakır. Tabii kimilerince bu etki, fakir edebiyatına dayalı klasik bir duygu sömürüsü olarak algılansa da son derece kışkırtıcıdır ve hedefini bulur. Sokaklar, helâlar, dumanı tüten sıkış tepiş gecekondular, o puslu hava, etrafı çevreleyen çöp manzaraları, hep melodramlarda rastladığımız başarılı göz operasyonlarının icra edildiği ve Hülya Koçyiğit’in salınarak koştuğu boş koridorlara mukabil ağzına kadar dolu, leş gibi hastaneler ve daha nice görüntünün hepsi 70’lerin Türkiye’sinin bir panoramasıdır. Öyle ki, ölen babalarının cenazesini kaldırabilmek için eşeklerini satarlar hem de sucuk olacağını bile bile. Zira her şey satılıktır! Kan mesela; filmdeki çok vurucu konuların belki de en başında gelir. Ayrıca acı bir gerçek olduğu, fikrini aldığım dönemin insanları ve ebeveynlerim tarafından da teyit edilmiştir.