Eugene Ionesco‘nun Gergedan oyununu yada Kafka‘nın Dönüşüm‘ünü okuyanlar bilir.
Okumamış olanlar için iki eserin ortak noktasının altını çizmek gerekirse; dönüşüm herşeyin zıttıyla var olduğu dünyamızda zorunlu ve gereklidir. Fakat dönüşümün yönü ve içeriği sizin yazgınızı ve sizin yazgınıza bağlı olan insanlığın yazgısını da belirler.
İster Dönüşüm’ün kahramanı Gregor Samsa gibi dönüşen toplum değil de birey olsun, isterse Gergedan’ın Berenger‘i gibi bireyi kuşatan toplum akıl almaz bir dönüşüm yaşasın, sonuçta bireyi sadece yalnızlık ve acı bekliyor. Çünkü toplum denilen mekanizma aynı zamanda ve malesef kendine benzemeyeni öğütmek ve sindirmeye programlı bir makine gibi.
İş bu dönüşüm her zaman için yazılı ve görsel sanatlar’ın ilgi odağı olagelmiştir, Frankenştayndan Vampirlere, Zombilerden Kurtadamlara kadar sinema da bu dönüşümün envai çeşidini bulmak mümkün. Ancak bu tür filmler genellikle sonunda; yine dönüşüm yaşamış ve “tehlikeli” hale gelmiş “yaratığın” “öldürülmesi” ve WASP (white, Anglo Sakson, Protestan) erkeğimizin zaferiyle sonuçlanarak, dolaylı yoldan da olsa geçerli dünya düzenini ve genellikle kiliseyi kutsamış olur.