bildirgec.org

yorgunluk hakkında tüm yazılar

Herşey Siliniyor

mavilikler | 18 February 2011 10:54

Anlamsız kalmıştı yine. Onca işin ortasında o tanıdık duygu gelip yerleşivermişti içine. “Neden uğraşıyorsun ki?!” demişti ona. “Bak şu insanlara… Sana da gülünç gelmiyor mu telaşları? Sen de aynen öyle görünüyorsun şimdi. Yolun sonundaki hiçliği görmeden koşturup duruyorsun oraya doğru.”

Elektrik süpürgesini açtı yine. İçindeki sesi gürültüye boğdu. Süpürgenin sesinde tüm sesler kaybolunca daha net görüyordu şimdi herşeyi. Hayır, yolun sonunda görünen şey hiç de o sesin dediği gibi bir “hiç” değildi.

Gölgeler Kımıldamıyor

mavilikler | 15 February 2011 09:22

Torbada birkaç parça erzak, omuzlarındaysa tonlarca ağırlık, yorgun adımlarla döndü köşeyi. O derme çatma ev göründü az ileride. Ama hiç gülümsemedi adama. “Hoş geldin.” dercesine açılmadı perdeler. Tek bir kımıltı yoktu evde. Kendisini bekleyen tek bir gölge belirmiyordu pencerelerin gerisinde.

Bir baba geldi aklına. Yıllar önce seyrettiği bir filmde görmüştü onu. Gerçeğini hiç göremediği bir hayal kahramanı olarak kalmıştı hep zihninde. O baba aynen kendisi gibi, bir yoldan geçiyordu filmin bir sahnesinde. Akşam güneşi vuruyordu üzerine. İş dönüşüydü. Adam bir köşeden döndü. Bir ev göründü karşıda. Çok uzaktan bile görebiliyordu adam: Gülümseyen bir evdi bu. Kendisini bekleyen, hoş geldin diyen…

UÇAR GİDER

mavilikler | 21 September 2010 10:27

Orada oturuyorsun. Hep oturduğun o koltukta… Gözlerini binbir güçlükle açık tutarak, televizyona bakmaya zorluyorsun.

O kadar yorgunsun ki, söz geçiremiyorsun bedenine. Uyumak istiyor o çünkü. Sense uyanık kalmak, sabahı geciktirmek, her an’ı bilinçli kılmak istiyorsun.

Yoksa uçar gider zaman. Uyku alır götürür seni, bir yere koyar. Öyle bir yer ki, yoktur zaman. Sen de yoksundur, düşlerin vardır. Çok başka bir senle dolu sahneler saniyeler içinde gelip geçer.

Sonra bir bakmışsın yatağındasın. Gözlerin açık… tavanı seyrediyorsun. Şu lamba uyanışı müjdeliyor sana. İşte o lambayı görmeden önce daha fazla zaman geçirmek istersin uyanık olarak.

Ege ‘ye Karşı Aile Saadeti Tablosu

firatocal | 29 July 2010 18:29

Niyetimiz akşam karanlığı çökmeden denize girebilmek… günün yorgunluğu binmiş omuzlarımıza , bitkinlik hakim… Bir de kanguruda salına salına etrafı seyreden oğlum üzerimde asılı…

Serinlik çıkmış , o sıcak , bunaltıcı hava kaybolmuş… Neredeyse üşütecek bizi…

KIYININ ÖTE YANI

mavilikler | 15 May 2010 14:00

İş çıkışı biraz dolaşmak istemişti sadece. Karısının evde bekliyor olmasını bir gün olsun umursamamayı seçmişti. Bir gün olsun her gün gibi olmasın; geçeceği sokaklar, gireceği apartman, oturacağı masa birkaç saatliğine bekleyiversin kendisini, istemişti.

Küçücük bir fark yaratmak, hep aynı görüntülerin tekrarlanıp durduğu dar bir alandan birkaç adım uzaklaşmak, kıyının bir parça dışına çıkmak… Sonra o kıyının diğer yanına bakmak… Ama sadece bakmak istemişti.

Sonra geri dönecekti evine. Karısının mis gibi kokan çorbasından içecek, melek gülümsemesini seyredecekti.

NİNNİ

mavilikler | 06 April 2010 12:00

Yorgun bacaklarını dinlendirmek için o köşede otururken, bir ninni geldi kulağına uzaklardan. Gözleri kapandı kapanacak kendini bırakmışken o sese, annesinin sesiyle sıçradı yerinden: “Yine kuruldun köşeye!.. Oturmaktan başka yaptığın birşey yok.”

Ninninin sesi daha yakından geliyordu sanki. Bir anne uyutmaya çalışırken bebeğini, kendisininkiyse ısrarla uyandırmaya çalışıyordu O’nu. Henüz işten dönmüştü. Yorgundu. Pencerenin köşesinde ayaklarını uzatıp birkaç dakikalık bir şekerleme yapmaya bile hakkı bulunmayan bir evde başka bir evden gelen sesler duymak, O’na garip bir huzur veriyordu. Özellikle o ses bir anneye aitse… Ve şefkat denen duygudan az ya da çok nasibini almışsa…

Gözlerinde Kalbin Görünüyor

astral | 20 February 2010 13:41

‘Mastırdan arkadaşımdı. Yıllardır fallarda çıkıyordu da ben fark etmemiştim. İçmiş o gün, epey. Bana açılacak ya.’

Kıkırdıyordu bir yandan. Gözlerinin içi ışıl ışıl. Umut ve şen kahkahasıyla anlatıyordu, canım arkadaşım. Şaşkınlıkla dinliyordum, nereye gelecek bu hikaye diye. Dört yıllık ilişki üzerine bana anlattığına bak diyor bir yanım, inanmıyordu. İnanmadığımsa, birinin ona yazması değil, bunca yıl ömrüm dediği adamın üzerine başkasına dan diye heyecan duyuyor görünmesine aldırış edemiyordu bir yanım/ bin yanım.

‘Facebooktaki tüm resimlerimi nasıl incelemiş. On üçüncü resimde beyaz oje sürmüşsün. Beyaz mı sürmüşüm dedim; ben bakıverdim, hatırlamıyorum. Yüzünde makyaj yok, çok masum çıkmışsın. İşte o benim en sevdiğim resmin. Asıl sen, osun. Yalın. Gözlerinde kalbin görünüyor. Geldiğimde alnının tam ortasından öpeceğim dedi. Ben de ne dedim biliyor musun? Sen gel, ilk önce sana sarılıp koklayacağım. Bunu söyleyince sesi birden kesildi. Çok etkilendi Leyla! Ay çok heyecanlıyım. Hemen gelse, bana ne dedi biliyor musun? Sen üç çocuk yapacak kadınsın. Aslında ben senden on çocuk isterim ama senin bünyen dayanmaz. Üç çocuk yeter. Kimse senin değerini bilmemiş. Ayrıca ne diyor biliyor musun? Çok feodal tarafları var Leyla. Akşam kaçta eve gidersin? Bu akşam Cuma, sen bu akşam dışarı çıkar mısın? Dışarı çıkarken ailene ben geç geleceğim mi dersin, geç gelebilir miyim mi dersin, dışarı çıkabilir miyim mi dersin, emrivaki mi yaparsın yoksa izin mi alırsın, bunu ne sıklıkla yaparsın, hangi cümleyi kullanırsın? Aileni üzme, onlar önemlidir diyor. Ben de dedim ki: Yok her zaman güzelce izin alırım. Ay çok heyecanlıyım. Kalbim patpat çarpıyor!’

-‘E iyi de Ahmet ne olacak?

– ‘Ne olacağı mı var? Yılbaşında beni dışarı bile çıkarmadı. Yıllar geçti, adamın değiştiği yok; üstelik yüzüğümü verdiği yok. Bıktım. Dönmeyeceğim ona.

-‘Ne oldu evlilik hayalleri, hepsi suya mı düştü?

kar beyazı

astral | 26 January 2010 14:22

Her geçen gün başkalaşırken hayat, başkalaşmayan şeyler de var mıydı?

Tüm zamanlar, tüm anılar, tüm saçmalamalar, tüm dağıtmalar ve tüm toparlanma çabaları başkalaşıyor. Biz değişen bir yapıya sahipken bazı özelliklerimiz ise yapışmışcasına zorlanıyor ruhumuzu bırakmakta. Hatta gün be gün kendimizi tanıyamaz olmuşken aynada, ne kadar değişmez özelliklerimiz olduğunu görmek de başka bir yıpratıcılık taşıyor şu zalim zamana karşı koşarken/ koşamazken…

Var oluşun ve var oluşsuzluğun tüm basamaklarını teker teker tırmanmış ve yok olma basmaklarını da itinayla çıkmışken; kendi imzanı taşıyan ne var bu dünyada söyler misin?

siyah

astral | 16 January 2010 16:43

Acı geçmiyor, geçmeyecek. Siyah daha siyah. Siyah yağıyor. Kahkahalarım mı yalan yoksa dünya mı yoksa ben dünyanın haline mi gülüyorum ya da dünyadaki benim halime mi? geçmeyecek bu tasa. Tanrı da oradan seyrediyor nasıl sıyrılacağım bu siyahın içinden diye. Sana güveniyorum diyor. Ne ifade ediyor bu laf? Siyah bir şarkı dinliyorum bedenimde. Sesin derken tenin deyiveriyorum, bilinç altımın ortaya çıkmış olmamasını umut ediyorum. Umut ediyorum, etmiyorum. Umutlarım azalıyor, sonra yine umut ediyorum. Sonra umuttan nefret ediyorum. Meleğimle konuşuyorum sonra yokmuş gibi davranıyorum. Tepetaklak düşüyorum, düşer gibi oluyorum, düşenleri görüyorum; ‘Ne yapıyorsun sen?’ diyorum. Şımarıklığın hat noktasında dans ediyorsun diyorum, sonra adice suratımda bir gülümseme, ‘Dans ettiğin tek nokta da şımarıklık’ diye ekliyorum.

mekan

astral | 31 December 2009 13:28

Dinlenecek bir mekan var mı bu dünyada?

Çalan telefon, ‘Nasılsın?
– İyiyim, sen nasılsın?

Bu mudur? İyi miyim?

Şimdi neyi paylaşmış olduk. Ne resmi ve hikâyeden bir hal hatır bu. Tamamı yalan…

Bir tatil istiyorum: nasıl? Annemi bu on beş günde düşünmek zorunda kalmayayım,ablam bir sokak ötede ve göremiyorum diye dert etmeyeyim, şirketteki yalan dolan aklıma takılmasın. ‘Faturaların ödeme tarihi ne zamandı, dur gecikmesin’ olmasın.

‘O, nasıl, aradı aramadı, gider gitmez; ömrüme kalır mı- hepsi ziyan mı olur?’, olmasın.