bildirgec.org

türklük hakkında tüm yazılar

Benim kim olduğumu soruyorlar

nihansage | 28 February 2011 14:43

Benim kim olduğumu soruyorlar…

Ben Sümerliyim.İlk buğdayı yer yüzünde ekip biçen, onu kullanan; sabah, öğle ve akşam yemekleri yiyen; sosyetesi olan ve yemek mönüsü kullanan kişiyim.

Ben Hititliyim. Mısırlılarla yapılan Kadeş antlaşmasının katibiyim.

Ben Lidyalıyım. İlk madeni parayı basan ustayım.

Ben Alparslan’ın ordusunda Anadoluya giren askerim.

Ben Selçukluyum. Haçlı ordusuyla çarpışan komutanım. Keykubat’ ın ve Keyhüsrev’in yoldaşıyım. Konyada Mevlanayla dost olan, Yunus Emreyle aşık olan dervişim.

Türküm, doğruyum, çalışkanım

hayalicindegecti | 14 October 2010 14:26

“Türküm, doğruyum, çalışkanım,
Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!!!”

-Şimdi bunu da nereden çıkardın?diyeceksiniz. Yıllarca okulun ilk Pazartesileri anlamını hiç düşünmeden bu sözleri papagan gibi tekrarlamadık mı hepimiz? Dün uzunca bir sure bir kuyrukta beklerken kafamda çınladı durdu. O zaman bu tekerlemeyi sözcük sözcük ezberlediğimi ve de anlamını hiç irdelemediğimi farkettim.
Farkettim de ne oldu sanki…
Ne kuyruğu? diyeceksiniz, anlatayım. Avrupa ve İngiltere vizelerinden daha beter Amerikan Büyükelçilinden vize almak. Önce telefonla iş yapan bir firmadan kredi kartınızla ödeme yapıp randevu alıyorsunuz. Diyelim ki size Pazartesi günü, saat 09.00 randevusunu verdiler. Ondan sonra internette bir formu online doldurmanız gerekiyor. O formun 20 dakikada doldurulması gerekiyor, aksi taktirde cebelleşip duruyorsunuz formla. Hele kullandığınız programla uyuşum yoksa hele hele klavyeniz değiştirilmişse (I ve i lere dikkat!) uğraş babam uğraş…
Aslında bunlar işin en kolayı, sonrası yağmur altında elçilik önünde sıraya girip saatlerce beklemek. (Randevu almış bile olsanız-zaten aksi mümkün değil- dışarıda epey bekliyorsunuz, sonra içeri alınıyorsunuz. Koltuğunuzun altında bir klasör evrakla (çalıştığınız yerden yazılar, bordro kopyaları,kredi kartı, banka hesabı dökümleri, sosyal güvenlik kayıtları, sağlık sigortası poliçeleri, tapular, korkunç göründüğünüz biyometrik fotoğraflar vs. vs.) Bu kez içeride bir bariyerden geçiyorsunuz, birisi alıyor evraklarınızı inceliyor ve lutfederse nihayet bir salona alınıyorsunuz. 100 kişi filan bekliyor orada. Herkeste bir gerginlik, karşınızdaki levhada elektronik sıra numaraları. Bir saat filan bekledikten sonra numaranız yanıyor, bir görevlinin önüne geçiyorsunuz. Parmak izleriniz alınıyor. Neyse ki görevli kırıcı değil, hatta sempatik denebilir, bu işlemden snra tekrar yerinize geçiyorsunuz. Orada bir saat daha bekliyorsunuz. (Bu durumu hesaplayamadığınızdan randevlarınız kaçıyor, telefonunuza el konulduğundan kimseyi arayamıyorsunuz, bu arada affedersiniz gerginlikten tuvaletiniz bile geliyor ama sık dişini ve bekle!)
Nihayet sıra size geliyor, bir başka bankonun önündesiniz. Şimdi gelsin ahiret soruları. Eski vizeleriniz niçin farklı? Şimdi neden gideceksiniz? New York u çok mu seviyorsunuz? Size kim eşlik edecek? Evli misiniz? Çocuğunuz gelecek mi? Gelmeyecek mi? Neden? Çalıştığınız yerdeki pozisyonunuz nedir? Sizin yaptığınız işleri hiç izledik mi? Ufffff. Daha saymayayım… Benden beter durumda olanlar da vardı aslında. Saatler süren bekleme sırasına kulak misafir oldum. Bir İranlıya sorulan sorular akıl alacak gibi değildi. Bence görevli tamamen kendi merakını tatmin etmek için adamı sorduğu sorularla neredeyse sırat köprüsünden geçirmiş gibi oldu… Bu arada bir başka arkadaşım da birisinin mülakatına kulak misafiri olmuş,hocaya mı gidiyorsun? diye tek bir soru sorup, “iyi öyleyse aldın vizeyi demişler adamın birine. Tabii hocadan kasıt, Fethullah Hoca
Orada kaldığım iki saat boyunca gerildim de gerildim. Bizim politikacıların, “Türkiye’yi nerelerdeeeeen nereye getirdik” söylemleri aklımdan geçip durdu. Çıkışta yine aynı tekerleme dolaşıyordu dilimde:
Türküm, doğruyum, çalışkanım…”

Türk nüfus azalıyormu

netci1 | 16 May 2008 14:06

Burada yapılan araştırmaya göre Türkiye’de yaşayan etnik gruplar ve Türk nüfusu verilmiş. Hali hazırda % 81 gibi gözüken Türk kökenli vatandaşlarımızın aile planlaması sebebi ile demografik yapısının değişeceğini ve 20 – 30 yıl sonunda bu oranın epeyice aşağıya ineceği kuvvetle muhtemeldir. Çin benzeri bir uygulama ile Türk aileler tek çocuk üzerinde yoğunlaşması halinde aile içinde enişte, teyze, hala, dayı, amca kavramlarının da zamanla kaybolacağı unutulmamalıdır. Başbakanımızın en az üç çocuk demesinin altında da bu sebebin bulunduğunu tahmin etmekteyim.

Kızılderili Türk ilişkisi…

ceteleci | 01 January 2008 21:53

Bundan 35000 yıl önce yani MÖ 30000-34000 tarihleri arasında dünya şu andaki görünümünden bir hayli uzaktı. O zamanlar buzul çağının en şiddetli dönemini yaşayan dünyamız büyük kıtasal ve alabildiğince uzaklara uzanan buzullara sahipti. Şimdiki adıyla Bering denizi olarak bilinen bölge o zamanlarda Asya’yı ve Amerika’yı Bering boğazı denilen bir buzul kara köprüsüyle bağlamaktaydı. Ve o zamanlar Sibirya bölgesinde avlanan Kızılderili kabilelerin yeni av alanları keşfemek amacıyla çıktığı yolculuklar sonrasında; bu boğaz kullanılarak Amerika’ya ilk kez ayak basıyorlar. Tabi bu insanlar yeni bir kıtaya geldiklerinden habersizce Atalarının yaptığı gibi Sibirya bölgesinde avlandıklarını düşünüyorlardı. Bu yeni av yerlerini beğenen Kızlıderililer buralara ve yerleştiler ve kabileler oluşturmaya başladılar.

Günümüze kadar uzanan tarihleriyle bazı kabileleri şu şekilde irdeleyebiliriz:
Amerikaya gelen yerleşimcilerin ilk karşılaştıkları kabileler arasında Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri bulunmaktaydı.
İspanyol kaşiflerin Amerika’ya olan yolculukları sırasında Kaliforniya’da bulunan Soson, Payitu, Kahula, Mevuk ve diğer bazı kabilelerle karşılaştılar.
Günümüzde ise ABD de resmen kabul edilen 554 Kızılderili kabilesi bulunmaktadır.

Gelgelelim Kızılderililer ve Türklük ilişkisine ait bulgulara …

TÜRKLÜĞÜN ÖLÇÜSÜ!

| 18 July 2007 17:24

Hiç düşündünüz mü,ne kadar Türküz?Örfümüzü,ırkımızı,dilimizi,dinimizi,toprağımızı,bayrağımızı,anlı şanlı geçmişimizi ne kadar biliyoruz?Ne kadar farkındayız,bir an bile durup düşünmeden basıp geçtiğimiz toprakları,akan bedelleri,altında yatanları…Dünün yarınlarına olan şeref ve vicdan borçlarını,tüm kutsal değerleriyle birlikte bugünlere bırakanları falanca bayram gününde bilmem kaç defa hatırlamak değil,akıldan çıkarmamaktır,Türk’ü Türk yapan.Yarınların emanetini taşıyan sizler!Yarınların ataları olarak anılacaksınız…Bu borcu ne kadar farkındasınız?Hani bir söz vardır,bilir misiniz?”Batan gemiyi terkeden fareler,geminin batmamasını hazmedemezlermiş.”Geçmişten bugüne gelen siyaset anlayışıyla tamamen özdeşleşen bir cümle kanımca.Koltuğu değil,Türkü başının üzerinde taşıyabilmektir,bu tacı değerlerimizle süsleyebilmektir Türk olmak…Bu yüzden bir dakikanızı lutfedip de düşünün ne kadar Türk olabildiğimizi…

türk ruhu

| 28 June 2007 14:15

Türk Ruhu
http://www.turkruhu.com
Türklük ve milli değerlerimizin üzerinde oyunların oynandığı bir zamanda Türklük ve Atatürük Milliyetçiliğini canlandırma adına yola çıkan bir site. Kuvayi milliye ruhunu tekrar canlandırmaya ihtiyacımız var belkide! Gündeme göre kendini yenileyen sitede şuan Fransa Boykotu teması ve ermeni katliamları konuları ele alınıyor.