bildirgec.org

türkiye hakkında tüm yazılar

türkiye nano teknolojiyle dünyaya kafa tutuyor!

megaman | 25 August 2010 10:07

Önce bir “girizgah” niteliğinde nano teknolojiyi tanımlarsak iyi olur konuya yabancı arkadaşlarım için.

Nano kelimesi, Yunanca “cüce” anlamına gelmektedir.Nano, fizikte milyarda biri ifade eder.Kaba tabirle saç telimizin seksen binde birini ifade eder.Bu ufaklıklarla ilgilenen teknolojiye de nano teknoloji diyoruz.Biliyorsunuz ki atomların türleri ve dizilişleri madde çeşitliliğini meydana getirir.Yani nano teknoloji sayesinde karbon kökenli kömürü, yine karbon kökenli olan elmasa dönüştürmek mümkündür.

Konu atomlar olunca bu teknoloji; tıptan askeriyeye, mühendislikten çevre sorunlarına hatta sosyal yaşantımıza büyük katkı sağlayacak.Peki Türkiye nano teknoloji ile ilgili hangi çalışmaları sürdürüyor?

Umut Dolu Bir Geleceğin Altın Kanatlı Meleklerine…

firatocal | 04 August 2010 17:11

Tarih yazarak 20. Avrupa Atletizm şampiyonası‘ nın fatihi olan atletlerimiz Türkiye ‘ ye dönüşlerinde kahramanlar gibi karşılandı… Ne de çok özlemişiz gurur dolu zaferleri…

Özellikle bayan sporcularımızın göğsümüzü kabartan başarılı sonuçlara imza atmaları , beylik haber başlıkları olmasının ötesinde , sporla alakaları olsa da olmasa da , 7 den 70 e tüm halkımızın dikkatini çekmeyi ve onlardan destek görmeyi başardı… Anadolu ‘ nun cefakar kadının kürsüde başı dik bir şekilde temsil edilmesi herkes tarafından fazlasıyla özlenen bir manzaraymış…

Müsabakalarda , haberlerde ve spor programlarında doyasıya izledik altın , gümüş kadınlarımızı… Spora bakışımızı değiştirmek , olimpik dallarda başarılı olarak sporcu ruhunu yakalamak için yıllardır sürdürülen çabalara inanılmaz bir katkıdır onların zaferleri…

Geleceği yeniden yaratacak , toplumun hassasiyetlerine el verecek atılımlar sizlerin zaferlerinizden güç alacak… Sizler umut dolu bir geleceğin altın kanatlı meleklerisiniz… Sağolun , varolun… Sevgi ve Saygılarımla… Fırat Öçal

TSL 2010-2011 fikstürü

admin | 02 August 2010 11:37

2010– 2011 fikstürü çekilirken bellirli bir şablon oluşturulur ve takımlar oynarken birbirini izler.

örneğin geçen sene ankaraspor la bay geçen beşiktaş la oynamıştı bir sonraki hafta ve bu Beşiktaş’ı zorlamıştı. çünkü takımlar dinlenip geliyordu.

2010-2011 fikstürü
2010-2011 fikstürü

Karabük
Ankaragücü
Fenerbahçe
Antalyaspor
Trabzon
Manisa
Kayseri
Beşiktaş
Kasımpaşa
Gençlerbirliği
Konya
Galatasaray
Bursa
Eskişehir
GAziantep
Buca
İst.Bş.Belediye

———-

tatil dönüşü ortalığı karıştırmak lazım

taha3045 | 23 July 2010 13:47

Malumunuz epeydir yoktum, hiç diyen oldu mu acaba bir Taha 3045 vardı ne haltlar etmekte, nerelerde acaba diye:)

Uzun çok uzun bir tatilin ardından aranızdayın sevgili Hafif ahalisi (ne de bayılırsınız ya bana)

Öncelikle tatilimi herşeyden uzak ama herşeye yakın olmak felsefesi ile yapmaya başladım, laptopumu almadım, cep telefonumu almadım (bir Telekom kartı alarak ara sıra arayacaklarımı kısa ve öz olarak aradım) eşim ile bir Köroğlu bir ayvaz çıktık yollara.

Cunda Adası ilk durağımızdı, gitmeyenlerin mutlaka gitmesi gerektiği konusunda gerçekten ısrarcıyım.O ne güzellik , o ne harika yemekler, denizi şahane anlata anlata bitiremeyeceğim.İstifno denen otu ilk kez tattım ve beğendim.İnsan orada hafif ve lezzetli yemekleri yerken ruhunun dinlendiğini hissediyor ve galiba gittiği yere bünye ve midesi de uyum sağlıyor, o denizin, o mehtabın,yeşilliklerin ortasında önüme içli köfte, ezme falan gelseydi heralde midem altüst olurdu, oysa Mardin gezimde ağzım sulanarak en acılı, etli yemekleri nasıl beklediğimi hatırlıyorum.Lokma tatlısını unutmayalım.

Türkiye’de internetin gelişimi

defacio | 24 June 2010 22:23

Türkiye’de ilk geniş alan bilgisayar ağı 1986 yılında üniversitelerin önderliğinde kurulmuştur. TÜVAKA – Türkiye Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı – ismiyle kurulan bu ağ, aynı yıl Ege – İtalya hattı ile BITNET ve Avrupa Akademik Araştırma Ağı olan EARN ( European Academic and Reserach Network) ağlarına bağlanmıştır. Türkiye bu ağa katılan yedinci ülke olmuştur. Kurulduğu günlerde, sadece üniversiteler ve araştırma kurumları tarafından kullanılan ve finanse edilen TÜVAKA; 1989 yılında tıkanmaya başlamış ve teknolojik gelişmeler karşısında yetersiz kalan bu ağın geliştirilmesi için Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TUBİTAK) tarafından yeni ağ teknolojilerinin kullanılması gerektiği öngörüsü ile TR-NET (Türkiye İnternet Proje Grubu) Projesi gündeme gelmiştir. TR-NET Projesi çalışmaları sonucunda, 12 Nisan 1993 tarihinde 64 Kbps hızındaki ODTÜ – Washington (NSF) hattı açılarak internet servisi başlatılmıştır. Aynı yıl Ege Üniversitesi de, TUVAKA kapsamında 64 Kbps hızındaki uluslararası hat üzerinden Bonn bağlantılı internet hizmetini kullanıma açmıştır. İlk internet bağlantısının sağlandığı bu tarihten 1995 yılı Kasım ayına kadar, yaklaşık üç yıl süren kuruluş dönemi boyunca, üniversite öğrencileri ve öğretim üyelerinin yanısıra Türkiye’de 500’den fazla kurum ve kuruluş internet olanaklarından yararlanmıştır. 1996 yılında Türkiye’deki kullanıcı sayısı 100.000 civarında olduğu tespit edilmiştir. Başka bir araştırmada, Türkiye’de Nisan 1993’de 194, Kasım 1996’da ise 13.367 bilgisayarın internet ağına bağlı bulunduğu anlaşılmıştır.

1940’lı Yıllar… Yüz Karası Yıllar…

HBOZTOPRAK | 24 June 2010 14:57

İkinci Dünya Savaşı adı her geçtiğinde, hep Hitlerin canavarlığı ve Yahudilerin yaşadığı dram akıllara gelir. Ama en az bunun kadar bilinmesi gereken de; Stalinin canavarlığı ve Türkler’in yaşadığı dramdır. Bu yazı; bir yandan Nazi, diğer yandan Sovyet faşizmi arasında kalmış, çaresiz ve umutsuz dış Türkleri anmak ve 1940’lı yılların Türkiye’sinin bu insanlara bakışını sorgulamak için kaleme alınmıştır.

Her ne kadar Türkiye bu savaşa fiilen dahil olmasa da Kırım, İdil-Ural, Türkistan, Kafkas Türkleri, gözü dönmüş Stalin tarafından savaşın tam ortasına itildiler. Savaşa katılan Türk sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, kimi kaynaklarda yarım milyon kimi kaynaklarda ise bir kaç milyon olarak telaffuz edilmektedir.

Apple 80 günde 3 milyon iPad sattı

biradamiste | 23 June 2010 13:46

iPad
iPad

Apple’ın Ocak 2010’da duyurduğu iPad, Apple’ın bir önceki ürünü iphone gibi ortalığı yıktı geçirdi. Son yapılan açıklamaya göre 80 günde 3 milyon satış rakamını gören iPad kendisi için yapılan uygulama sayısıyla da şaşırttı: Tam 11 bin iPad uygulaması kurulmayı bekliyor.
31 Mayıs’ta 2 milyon satış sınırını geçtiği duyurulan iPad henüz Haziran ayı bitmeden 3 milyon noktasını aştı yani 1 aydan kısa bir süre içinde 1 milyon iPad satıldı. Tabi bunda 28 Mayıs’tan itibaren İngiltere, Almanya, Avustralya, Japonya dahil toplamda10 ülkede satılmaya başlamasının etkisi büyük olsa gerek. Henüz Türkiye bu listede yok ancak haziranda 9 ülke daha listeye eklenecek. Belki o zaman biz de iPad’le tanışabiliriz.

Bonus:
+ Az zamanda çok haber

Nokia Geliştiricileri Bekliyor(Calling All Innovators 2010)

ozanTi | 28 May 2010 17:06

Nokia‘nın az önce bir reklamını Zamazing‘de gördüm. Reklam tıklayıp şu adrese yönlendim.
Geçelim nasıl keşfettiğimi…
Yukarıda vermiş olduğum adreste bir yarışma tanıtılmış.Yarışmanın amacı Türkiye için yerel uygulamalar geliştirtmek.Ödüllerse hiç de küçümsenemeyecek boyutta.* Birinciye: 10,000 TL* İkinciye: 5,000 TL* Üçüncüye: Nokia N97 mini* İlk 10’a: Ovi Mağaza’da ücretsiz yayıncı hesabı
Yarışmanın konularıysa şunlar:

Anna Karenina, aldatılan erkeğin el kitabı

hayalicindegecti | 26 May 2010 11:23

Tolstoy’un bu ünlü romanı, (bence) dünya edebiyat tarihinin “baş eseri” olma niteliğini hiçbir zaman yitirmeyecek. E, herkes ona yarattığı o “muhteşem” hatta, kendini trenin altına atmış olsa bile “ölümsüzAnna Karenina (*) figürü ile “şahane” bir aşk romanı diye bakarken bu açı da neyin nesi demeyin.
Gelin beraber romandan (1860’ların Rusyasından) bugüne (Türkiye’ye) bir kolaj yapalım ve tartışalım.
1850’lerdeki,1860’lardaki Moskova ve St. Petersburg’daki yaşamın “tam bir fotoğrafı” sayılacak eser aslında olay örgüsünde arka planda bıraksa da, Aleksey Aleksandroviç Karenin figürü ile bugüne ilişkin önemli “hisseler” de gönderiyor bizlere.
FİZİKSEL AŞK SADECE ERKEKLER İÇİN MİDİR?
Roman karısını aldatan Oblonski’nin (Anna’nın ağabeyidir) öyküsü ile başlıyor. Oblonski’nin durumu (Levin’e) izah edişi şöyle:
-Anlatayım da dinle. Tutalım ki evlisin, karını da seviyorsun, ama başka bir kadını çekti canın…
-Kusura bakma ama bir şey anlamadım bu dediğinden…Şu anda karnımı tıka basa doyurmuşken bir ekmek fırınının önünden geçerken ekmek çalmanı anlayamayacağım gibi, bu senin dediğini de anlayamıyorum.
-Neden? Ama ekmek bazen öylesine nefis kokar ki, kendini tutamazsın.

BİZDEKİ DURUM: “Erkek aşık olmadan sevişebilir, hatta doğası onu buna zorlar (**) Kadın ise ancak aşık olduğu zaman başka erkeğe bakar,” tarzında söylemler yerleşmiştir. Kadın bu söylemlere inanacak ve harfiyen uyacaktır, aksi taktirde kendisine hemen “o” harfiyle başlayan damga vurulur.
EVLİLİKTE HUZUR YETERLİ MİDİR?
Eh, ekmek hep erkeklere “nefis kokacak” değil ya, romanda bu durum yıllardır Karenin’le evli olan Anna’nın da başına geliyor. St.Petersburg’da güzel evlerinde eşi Aleksey ve sevgili oğulları Serjoya’nın taçlandırdığı mutlu yaşamları pürüzsüz ve gayet dingin sürerken Vronski çıkıyor Anna’nın karşısına… Müthiş bir çekim duyuyorlar birbirlerine.