bildirgec.org

türk edebiyatı hakkında tüm yazılar

Edebiyatımızın Kadın Kahramanı; Halide Edip Adıvar

queennothing | 02 November 2012 09:42

Halide, Fatma Berifem ile Mehmet Edip’in kızları olarak, erkek olması umuduyla kimilerince 1882, kimilerince ise 1884 senesinde İstanbul, Beşiktaş’ta; Ihlamur Yokuşu’ndaki evde dünyaya geldi. Türk öğrencilerin yabancı okullarda okumasının hoş görülmediği zamanlarda, babası tarafından yaşı büyütülerek Amerikan Koleji’ne sokulan Halide, sadece Türkiye değil, dünya çapında ilklere imza atmış, örnek alınan bir kadındır.

Geç çıkarılmış (ve değiştirilmiş) nüfus kağıdı sebebiyle ‘1882 ya da 1884 doğumlu’ diyeceğimiz Halide Edip Adıvar, entelektüel bir aileye doğdu. Babası Mehmet Edip Bey’in ‘Halid’ diye seslendiği Halide, temel eğitimini evde aldı. Daha sonra İngiliz terbiyesiyle yetişmesini isteyen babası tarafından Üsküdar’da bulunan Amerikan Koleji‘ne yazdırılan genç kız, okula girebilmek için yaşını büyütmek zorunda kaldı.

Elif Şafak

admin | 21 March 2011 13:26

Daha önce yedi roman yazan, Türk Edebiyatı’nın en kısa sürede en çok satan kitabı “Aşk” ile adını dünya çapında duyuran ve her kitapta yeni bir dünyayı keşfetmeyi amaç edindiğini söyleyen Elif Şafak, ülkemizin en çok okunan ve dolayısıyla en çok tartışılan isimlerinden biri.

Nuri Bilgin ile Şafak Akayman’ın kızları olarak (Bilgin o sırada felsefe doktorasını yaptığı için) 25 Ekim 1971 tarihinde Fransa, Strasbourg’da dünyaya gelen Elif Şafak, kısa bir süre sonra anne ve babasının ayrılma kararı alması ile annesinde kalmaya başladı. Hala Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı olan Bilgin’in İzmir’e dönmesi yüzünden uzunca bir süre babasını görmeyen Elif, Bilgin’den sekizinci yaş gününde gönderdiği tebrik kartına dek haber alamadı. Diplomat olan annesi Şafak ile yaşayan Elif, ilkokula İspanya, Madrid’de başladı; Amman’da devam etti. Bu okulda okuyan tek Türk olan Elif, ilk zamanlarda oldukça zorluk çekti. Daha sonradan anlattığına göre Şafak, okuldaki en iyi arkadaşı Hint Kiran’mış ve Mehmet Ali Ağca‘nın Papa’ya suikast düzenlediğinin ertesi günü okula gitmekten çekinmiş.

Cihat Duman – ya da pişman değilim

kahramancayirli | 06 January 2011 13:40

Turgut Uyar ya da Ece Ayhan, hayatta olup, şimdilerde şiir yazıyor olsalardı tam da böyle bir şiir yazıyor olurlardı diye düşündüm Cihat Duman’ın şiirlerini okurken. Bu, öncelikle bir övgü elbette, bir kitap boyunca, tüm şiirlerde çizgiyi yüksek tutmak hiç kolay bir şey değil. Hele ki genç şairlerin ilk kitaplarında. Tabii ki şiirler öncelikle bir geçmişe, geleneğe yaslanacak. Sonra güncel mevzular, şairin sözcük oyunları, özgün dize kurguları bu geçmişten gelen binaya eklemlenecek. Duman’ın şiir isimleri de ayrıca övülmeyi hak ediyor, şiirlerindeki ironi ve özgünlük şiirlerin isimlerine de sirayet etmiş.

Arif Nihat ASYA

queennothing | 08 December 2010 12:31

5 Ocak günü Adana, şehrin her yerine dalga dalga yayılan şenliklere sahne olur. Türk Edebiyatı ise 1922 senesinde şehirlerinin Framsızlar’dan kurtuluş günü olarak kabul ettikleri bu günü, Arif Nihat Asya’nın yazdığı “Bayrak” adlı şiiri ile hatırlar. Milliyetçiliğiyle bilinen Asya, bir Türk çocuğunun Marksist olamayacağını söyleyecek kadar antikomünist idi.

7 Şubat 1904 tarihinde Tokatlı Ziver Efendi ile Tırnovalı Fatma Zehra Hanım’ın oğulları olarak İstanbul, Çatalca’nın İncek Köyü’nde dünyaya gelen Arif Nihat Asya, henüz 1 haftalıkken babasını kaybetti. 4 yaşına gelince annesi, ikinci evliliğini yaparak, oğlunu bırakarak İsrail, Akka’ya gitti. Akrabalarının büyüttüğü Arif Nihat, ilkokulu doğduğu köyde bitirdi. Daha sonra İstanbul’a taşınan aile, küçük çocuğu Haseki Mahalle Mektebi’ne gönderdi. Daha sonra Gülşen-i Maarif Rüştiyesi’nde eğitim gören Arif Nihat, yatılı olarak gittiği Bolu Sultanisi (bugünkü Bolu Atatürk Lisesi) kapatılınca Kastamonu Sultanisi’ne (bugünkü Kastamonu Adburrahmanpaşa Lisesi) aktarıldı. Resmi olarak 1919 senesinde başlayan Milli Mücadele döneminde 16 yaşından gün alan genç çocuk, dönem şairlerini okumaya başlamıştı.

Zarf / Haydar Ergülen

kahramancayirli | 08 December 2010 09:36

Zarf, iki kısımdan oluşuyor: Kitabın ilk kısmı, Zarf, bildiğimiz şiir formunda ürünlerden oluşurken, Mazruf kısmında şiirden çok düzyazıya yakın duran metinler var. Zarf, Mazruf’tan kesinlikle daha iyi, daha yetkin.
Bütünlüklü, içten içe birbirine bağlı şiirlerden müteşekkil, Zarf. Ve Haydar Ergülen, karıncanın ayağına dolanacak incelikte şiirler yazıyor yine. İki Küçük Nar (s.23), kurgusu ve kendi içerisindeki bütünlüğüyle dosyanın en nitelikli şiiriyken, Kağıda Mektup (s.70), Rubai (s.71), Sözün Fiyakası (s.55) ve Bir Şehre Dönememek (s.49) gibi görece zayıf şiirler de var Zarf’ın içinde.

Bir Hülya Adamı: Ahmet Hamdi Tanpınar

queennothing | 30 November 2010 09:25

“…Acıdan acıya fark var. Ve benimki acıların en büyüğü, evlat acısı idi, üstelik de yağmur yağıyordu.”

Kadı Hüseyin Fikri Efendi’nin oğlu olarak 23 Haziran 1901 senesinde İstanbul’da dünyaya gelen Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk Edebiyatı’nın belkemiğidir. Hocası Yahya Kemal Beyatlı‘nın yönlendirmesiyle Batı Edebiyatı’na merak salan Tanpınar, Balzac ve Dostoyevski romancılığını, Paul Valery şiirlerini ve Marcel Proust’un ‘Kayıp Zaman İzinde’ serisinden etkilenmiştir.

Kara anlatı yazarı: Vüs’at O. Bener

queennothing | 13 November 2010 14:00

“…Yazdıklarım trajediden komediye, komediden trajediye akıyor. Konuşmayı seviyorum. Gevezeyim de galiba. Yaşadığım, gözlemlediğim şeyleri yazayım istiyorum. Birileri yazsın veyahut ben yazayım. Olmuyor ama. Yazdıktan sonra, başka türlü anlatılmalı, diyorum. Başka türlü nasıl anlatılır? Zamanı gelir, diyorum. Zamanı gelince önemi olmuyor, bugüne kadar benden çıkan her şey ‘zamanı gelir’ dediklerim, ‘işte budur’lar değil.”

…diyor değerli yazarımız Bener. 1922 senesinde Samsun’da dünyaya gelen ve “Dost” adlı öyküsüyle edebiyatımıza yeni bir soluk katan Vüs’at O. Bener, Erzincan ve Sivas’ta ilk ve orta öğrenimi bitirdikten sonra liseyi Bursa Işıklar Askeri Hava Lisesi‘nde tamamladı. 31 yaşına kadar orduda görev yapan Bener, “Dost” adlı öyküsüyle (Dost da dahil bir kaç öyküden oluşan kitap, YKY’de Dost-Yaşamasız adıyla basıldı) Yeni İstanbul ve International Herald Tribune/ NY Times Öykü Yarışması’na katıldı. Bakınız, vakti zamanında İletişim Yayınları’nın bastığı “Dost“.

Binbir Çiçekli Bahçe’nin Ölmez Otu: Yaşar KEMAL

queennothing | 30 October 2010 10:55

Türk romancılığının kilometre taşlarından Kemal Sadık Gökçeli, bildğimiz adıyla Yaşar Kemal, Sadık Bey ve Nigar Hanım’ın oğulları olarak Adana’nın Osmaniye İlçesi’nde dünyaya gelmiştir. Kütüğe 1936 olarak geçse de, esasen 1923 doğumlu olan Kemal, ailesiyle birlikte Birinci Dünya Savaşı’nın dayattığı göç sebebiyle Osmaniye’nin Gökçedam Köyü’ne yerleşmek zorunda kaldı. Bir gözünün görme yetisini kaybetmesi ve kısa bir zaman sonra babasının cinayete kurban gitmesine tanık olan küçük çocuk, ilkokulu Burhanlı Köyü ve Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Ortaokula Adana’da başladı, ancak çalışmak zorunda olduğu için son sınıfta bıraktı. Abidin ve Arif Dino’yla tanışması ve şiirlerini yayımlayan Çığ Dergisi, Kemal‘in ileriki yıllarda yapacağı seçimlerde bir nevi yön belirleyici etmenler olmuşlardır. Kısa dönem çalıştığı işlerden sonra beş sene çeltik tarlasında denetleyici (kontrolör) olarak çalışan Kemal, 1950 senesinde ‘siyasi görüşü’ sebebiyle Adana Kozan Cezaevi’nde hapsedildi. Ceza süresi 1951’de bitince İstanbul’a gitti. İstanbul, Kemal’in yazarlık kariyeri için büyük bir şans olacaktı. Cumhuriyet Gazetesi için röportaj ve köşe yazarlığı yapmaya başlayan yazar, 1963 senesine kadar bu işe devam etti.

Muaf şiir dergisi VI

kahramancayirli | 21 September 2010 09:40

Muaf şiir dergisinin kıpkırmızı altıncı sayısı yayımlandı. Beğendiğim şiirleri onlarca fotokopileyip iplere asmak gibi bir hayalim vardı. Bu yeni sayı buna imkan tanıyor. Peki hangi şiirleri asmalı ipe? Sayalım. Yusuf Alper’in Yol, Veli Düdükçü’nün Bahçesizlikler Bahçesi III, Kaan Koç’un İç Ses ve en çok da Küçük İskender’in Azılı Aşklar Şatosu isimli şiirlerini. En çok Azılı Aşklar Şatosu’nu. Ben bu sayıda en çok bu şiiri sevdim.

İnsan, felsefi bir hayvandır; Peyami Safa

queennothing | 02 September 2010 13:07

Bilenler bilirler, henüz reşit olmamış bir çocuğun çürüyen bacak kemiğinden başını kaldırdığı nadir anlarda gördüğü güzel yüzlü Nüzhet’i, eski İstanbul’u, başından beri belli olan acı gerçeği ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu. Kemik sancısını anlattığı bu eserde Peyami Safa, Türk Edebiyatı romancıları arasında çok değerli bir isimdir.

Peyami Safa, 2 Nisan 1899 tarihinde, Server Bedia Hanım ile şair İsmail Safa’nın oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul’dan Sivas’a (baba Safa’nın sürgün edilmesi ile) giden Safa Ailesi, henüz iki sene geçmeden 1901 senesinde baba İsmail Safa’nın ölümüyle sarsıldı. İki yaşında babasını kaybeden Peyami, 8 yaşına geldiğinde hayatının ikinci şokunu yaşadı; kemik veremi teşhisi konulan Peyami‘nin çocukluğu hastahanelerde geçti. Hastahanede hayatın bambaşka bir yüzünü gören Peyami, çocukluğunu ve gençliğini yaşayamadan ‘erkek adam’lığa terfi etti. Dilediği gibi hareket edemeyen genç adam, yaşadığı baskı nedeniyle içine kapandı.
İlkokulu (1. Dünya Savaşı sebebiyle) tamamlayamayan Peyami, Türk Edebiyatı’nın kilometre taşı, “Araba Sevdası”nın yazarı Recaizade Mahmut Ekrem‘in söz verdiği üzere Galatasaray Lisesi’ne yazılacaktı. Osmanlı Maarif Nazırlığı’nda görev yapan Mahmut Ekrem Bey, bu görevinden ayrıldığı için Peyami‘yi istediği okula sokamadı. Bunun üzerine Vefa Lisesi’ne yazılan genç adam, Keaton adında bir matbaada işe girdi.
Ardından Posta ve Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başlayan genç adam, Boğaziçi’nde bulunan Rehber-i İttihad-ı Osmani Mektebi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. 4 sene bu okulda eğitmen olarak görev yapan Peyami, İngilizce’sini profesyonel seviyeye getirip, Fransızca’sını ilerletti. Bu sıralarda ilk hikayesi “Bir Mekteplinin Hatırası: Karanlıklar Kralı”nı yazdı.