bildirgec.org

sinema hakkında tüm yazılar

Psikoloji – Sinema Kardeşliği

shane | 12 November 2012 15:00

Psikoloji ile filmler arasında sağlam bir bağ var. Sinemanın ilham aldığı alanlar arasında psikolojinin derin suları geniş yer kaplıyor. Bir derleme ile konunun örnekli sağlamasını yapalım:

1. A Clockwork Orange: Stanley Kubrick‘in kült filmi, şok edici dehşet sahneleri, enteresan renk ve atmosferi ile dikkat çekiyor, süregelen vahşetin sorumlusu olan Alex’in tanımlanması zor davranışlarının tedavisi için gördüğü deneysel tedavileri anlatıyordu. Otomatik Portakal olarak dilimize çevrilen filmin sinema tarihindeki yeri büyük.

2. Good Will Hunting: Matt Damon ve Ben Affleck, ki kendileri filmin senaryosunu da yazmıştı, bir üniversitede hademe olarak çalışan bir matematik dahisinin hikayesini dokunaklı bir şekilde anlatıyordu. Sokak kavgalarından başını kaldıramayan bu asi arkadaşımız, soluğu hapiste alıp dehasını harcamak üzereyken okulun profesörlerinden biri olaya el koyuyordu. Film, bizde Can Dostum adıyla gösterilmiş ve her yerde olduğu gibi büyük ilgi görmüştü.

3. Primal Fear: Richard Gere’ın, papaz yardımcısı bir genci – ki onu da Edward Norton oynuyordu – gönüllü olarak savunan üst düzey bir avukatı canlandırdığı film, baş karakterlerin çoklu kişilik bozukluğundan muzdarip olması ile listemizin içinde yer almaya hak kazanıyor. Film, ülkemizde İlk Korku adıyla vizyona girmişti.

Stanley Kubrick

queennothing | 01 October 2012 11:38

26 Temmuz 1928, New York, Amerika doğumlu Stanley Kubrick, gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden biri olma özelliğini taşıyor. Gertrude Nee Perveler ve Jacques Leonard Kubrick’in oğulları olarak Manhattan Hastahanesi’nde dünyaya gelen Kubrick, küçük yaşta babası sayesinde caz müziği aşığı olmuştu. 1934 senesinde, Kubrick 5 yaşındayken doğan kızkardeş Barbara ile aileye bir üye daha eklendi. Müziğe özel bir ilgisi olduğuna inanan Avusturya kökenli Kubrick, davul çalmaya başladı ve geleceğini, profesyonel davuculukta görüyordu. Babasının hediye ettiği fotoğraf makinesiyle dikkat çekici kareler yakalayan Kubrick, yine babasından öğrendiği satranç sayesinde davulcu olmaktan vazgeçti. Okulda fizik dışındaki derslere ilgisi olmadığı gözlemlenen genç adam, okulu bitirir bitirmez zamanını fotoğraf çekmekle geçirir oldu. Bir miktar para karşılığında, yakaladığı kareleri satmayı başaran (New York Daily satın aldı) Kubrick, satış rakamları oldukça yüksek bir dergi olan Look‘un kadrolu elemanı oldu. 4 yıl boyunca Look çatısı altında dünyayı dolaşan Kubrick, 20 yaşına geldiğinde ilk evliliğini gerçekleştirir. 28 Mayıs 1948 tarihinde Toba Metz ile dünyaevine giren Kubrick, Greenwich Village’a taşındıktan sonra New York’ta ikamet eden Museum Of Modern Art‘ın daimi takipçisi haline geldi ve gösterimi yapılan filmleri aralıksız izledi. Zamanla tutkunu haline geldiği filmler, Kubrick’i bambaşka bir yöne doğru çekmekteydi; yönetmenlik.
Arkadaşlarıyla birlikte biriktirdiği parayla, günlüğü 25 dolar olan bir kamera sistemi kiralayan Kubrick, profesyonel sinemacılığa girişini şöyle özetliyor;

Adana Sinema Müzesi

solsoledo | 09 July 2012 10:05

Adana’da, geçen sene 23 eylülde, 18. Altın Koza Film Festivali kapsamında açılışı yapılmış bir Sinema Müzesi olduğunu biliyor muydunuz? Müze’de Türk Sineması’na ve Yeşilçam’a bir şekilde (yönetmen, senarist, oyuncu, yazar, yapımcı, afiş tasarımcısı vs. ve akla gelebilecek her şekilde) parmağı dokunmuş Adanalı sanatçılar tanıtılıyor; eşyaları, fotoğrafları ve oynadıkları veya dokundukları filmlerin afişleri sergileniyor. Bakalım siz de aşağıdaki fotoğrafta yer alan Adanalı sanatçıları tanıyabilecek misiniz? Kaynak

Alien’ın Prometheus’la Alakası

solsoledo | 11 June 2012 10:37

Ridley Scott’ın yeni ve Alien’dan önceki olayları anlattığı prequel filmi Prometheus’da, Prometheus isimli geminin gittiği gezegende, mürettebatın karşılaştığı garip tasarımlı yabancı (uzaylı aslında) geminin ve uzaylı (mühendis, mimarvari) yaratığın, aslında ilk olarak 1979 yapımı Alien filminin başlarında birkaç dakika boyunca görüldüğünü ve yaratık yumurtalarını bu gemide bulduklarını biliyor muydunuz? Bu görsel o dakikaların en can alıcı anları!
kaynak

İLK SİNEMA FİLMİ

snake0 | 10 May 2012 18:02

Arkadaşlar size dünyanın ilk filmi olan “Arrival of a train at la ciotat“ı tanıtacağım. Bu filmi 1895 yılında Lumiere kardeşler çekmiştir. Trenin istasyona gelişini anlatıyor. 50 saniyelik bir film olan “Arrival of a train at la ciotat” Fransız yapımı bir film. Filmde ilk kez kamera bilinçli olarak yerleştirilmiş. Filmi ilk izleyen insanlar trenini görünce üzerlerine geldiğini zannedip hepsi birbirlerini ezerek kaçmışlar. Herhalde biz de o zamanda o insanların yerinde olsaydık kaçardık. Bir diğeri ise 1903 yapımı “The great train robbery” adlı film. Bu film 1855’te gerçekleşen tren soygununu anlatır .Yaklaşık 10 dk sürmektedir.kaynak

Senaryo ekibi, senaryo ile ilgilenen herkesi bekliyor!

Senaryo Ekibi | 11 April 2012 09:59

Senaryo Ekibi, senaryo ile ilgilenen herkesi bir araya getirmeyi amaçlayan bir platform. Paylaşarak hep beraberce daha da güçlenmeyi amaçlamakta. Forum ve yardımcı linklerde çalışmalarınıza katkıda bulunacak bilgilere ulaşabilirsiniz.

Senaryo Ekibi bir prodüksiyonun parçası olduğu için uygun görülen senaryolar çekiliyor. Siz de hikaye ve senaryolarınızı göndererek ekibin bir parçası olabilirsiniz.

Türk Korku Sineması

deppthedepp | 05 April 2012 12:14

Film türlerinde en hoşuma giden korkudur. Yani korku diğer türlere göre beni oldukça cezbeder. Korku türünü çekmesi de zordur, her ne kadar bazıları komedinin daha zor olduğunu düşünse de.

Korku filmi çekilir ama yanlış bir şey yapılırsa komediye kaçabilir. Oysa komedide bu yok. Ülkemizde korku türünün yeni yeni yapılmasından dolayı birkaç film hakkında bir şeyler yazmak istedim. Hem sinema filmleri hem de amatör/kısa filmler hakkında birkaç şey.

Çığlık (1949)
Çığlık (1949)

Aydın Arakon’un yönettiği, Muzaffer Tema’nın başrolünde oynadığı Türk korku filmi; Çığlık! Birçok yerde okuduğuma göre film kayıplardaymış.

Ölüler Konuşmaz ki (1970)
Ölüler Konuşmaz ki (1970)

Aytekin Akkaya ve Sırrı Elitaş’ın oynadığı, Büyükada’da geçen bir korku filmi. Çekimler oldukça ilginçti, özellikle aynalı oda sahnesi. Kahkaha atan zombi – vampir karışımı hortlak oldukça korkutmuştu beni açıkçası. Bu film aslında bayadır kayıptı. Genç yaşta hayata gözlerini yuman Sadi Konuralp kenarda köşede kalmış bir film şirketi deposundan bulup çıkarmış.

Şeytan (1974)
Şeytan (1970)

ABD yapımı Şeytan filminin Türk versiyonu ve tıpa tıp aynısı. Cihan Ünal başrolde. İzlerken ABD yapımıyla tamamen aynı olduğunu göreceksiniz.

Okul (2003)
Okul (2003)

Taylan Biraderler’in yönettiği korku/komedi filmi. Yapımcısı Sinan Çetin. İzlerken en başta beğenmiştim ama ortadan itibaren fazlasıyla Hollywood hayranlığıyla yapılmış bir film olduğunu anladım.

ŞAMPİYON

superman61 | 16 January 2012 09:55

Çok kısa bi şekilde şimdiye kadar izlediğim en iyi geri dönüş filmlerinden birinden bahsedeceğim. Sinema tarihine damga vurabilecek filmler listesine rahatça ekleyebilirsiniz, Tabii izledikten sonra. Arşivlerde de yer alması gerektiğini düşünenlerdenim açıkçası. Kurguda herhangi bir problem görmemekle beraber, oyuncu seçimi, diyaloglarda aşırıya kaçılmaması ve sahnelerin akışının sizi sıkmayacağına garanti verebilirim.

Bunun dışında benim keyfimi kaçıran sadece bir sahne var. Yönetmen Darren Aronofsky’nin mi, yoksa senarist Robert D. Siegel’in siyasi görüşü onu bilemem ama bir İran bayrağının kırılıp yere atılması bazılarını rahatsız edebilir. Art niyetle izleyen biri bu film hakkında olay çıkartabilir.

Kapı / Süleyman Kaçak

kahramancayirli | 17 October 2011 14:12

Kısa film, çok az diyalogla çok kısa sürede bir hikayenin yoğun biçimde anlatılmasına dayanan bir sinema biçemi. Zamanı ve sahne düzenlemelerini etkin kullanmak önemli. Kısa filmde psikolojik gerilimi deneyen keyifli bir örnekle karşılaşınca uzun zaman sonra burada yeni bir yazı yazmak istedim. Bahsi geçen filmimizde diyalog yok, ki kısa film takipçileri kısa filmlerin büyük kısmında replik olmadığını ya da çok az replik olduğunu bilirler. Ana akım sinemada olduğu üzere hikaye büyük büyük anlatılmaz, izleyicinin çabası talep edilir, zaten genel olarak da kısa film, sanat sinemasına daha yakın durur. Kısa süre içinde hikayenizi bol bulamaç diyaloglarla izleyiciye aktarmaya çalışırsanız, basit kalır filminiz.

Bu kısa filmin olumlu noktalarından bir diğeri, kameranın yerleştirildiği noktalar ve sahne düzenlemeleri (mizansen). Sabit plan yok denecek kadar az, genellikle çerçeve hareketli, bu seçimin anlatılan karakterin ruh haliyle paralel olduğunu düşünebiliriz. Neredeyse tüm korku / psikolojik gerilim filmlerinde müzik, korkutucu unsurların başında gelir, oysa burada fazladan müzik kullanımı yok, zira mekanların kendi sesleri gayet ürpertici.