bildirgec.org

sıkılmış hakkında tüm yazılar

ben ve ben

absence of mind | 09 April 2006 17:02

-sıkıldım
-nezaman sıkıldın?
-ne önemi var bunun?hep sıkıntılıydım yada az önce sıkıldım yada belki daha sıkılmadım da bundan sonra sıkılırsam diye kaygılıyım.
-peki neyden sıkıldın?
-tırnaklarımın uzamasından mesala.
-nesi kötü bunun?
-uğraş gerektiriyo.uzadıkça kesmek gerek;kesmeyince
kırılıyor,kırılmazsa sağa sola takılıp zararlı olabiliyor.ve siyah
oluyor içleri dikkat çekiyor.
-buyüzden mi sıkkın canın?
-tek başına bu değil tabi.sürerliliği olan,başlangıcı,gelişimi sonucu
belirli olan olaylardan sıkıldım.benzerliklerden bide.
-hayatın sıradanlığını kabullenmeyi denesen?
-sıradanlık değil rahatsız eden.
-nedir?
-bu sorular ve olası cevaplar.bu fazladan hareketlilik ve kelimeler.
-çelişkili bu cevaplar…peki bu tarz denemesi neden?biraz daha net anlatamazmısın?.samimi ol.
-büyünce yazar olucam.
-nekadar var büyümene?
-saniyeler kaldı.
-daha çok var.
-evet.’samimi ol ‘dedin.sende bişiler bekliyosun.
-samimi olmanı istedim.zor mu?
-evet en zoru.
-neden?
-soru sormayı kesermisin?yormayın beni, üzerime gelmeyin.
-abartıyorsun.
-sizlersiniz abartan.
-kimsenin sana bişi dediği yok.
-herkes bişi söylüyor.
-kızmışsın sen.
-öyle değil.
-nasıl?
-zor geliyor.
-ney?
-herşey.
-ney?
-herşey
-ney?
-cevap vermek.anlaşıır olmak ve anlatmak.anlamaksa mümkün değil gibi geliyor.
-daha çok gençsin.
-kendimden daha genç değilim.diğerleride umrumda değil.kıyaslamaya kalkamayacağım kadar çok insan var.hem ne ilgisi var tüm bunların genç olmamla?
-ne zararı var insanların sana?
-rahat bırakmıyorlar.
-onlar olmasaydı..
-olmazlardı…bir diğerleri olurdu.benzerleri.aynıları belki..onlar
olurdu………..ben varken var olan diğer bütün kadınlar niye?yada madem onlar var olucaktı bana ne gerek vardı?
-kadınmısın sen?
-deliğim.
-nesi var kadınların?
-güzel olanları var,akıllı olanları,etkileyici olanları,baştan
çıkartanları,değerli olanları,aşık olunan kadınlar var,sevilen
kadınlar var,mutlu edilen kadınlar var,şımartılan kadınlar var,tatmin olan kadınlar var….bir yığın kadın var işte.
-kıskanıyormusun diğer kadınları?
-evet.
-neden kıskanıyorsun peki?
-bilemiyorum.emin değlim.
-en çok kimi kıskanıyosun?
-alevi..bide merali.
-kim bu kadınlar?
-bunlar kadınlar.diğer kadınlar kadar kadın.
-sen nasıl bir kadınsın?
-öylesine.
-sevebilirmisin sen?
-bilemiyorum zor gibi.
-sana öğretirim nasıl olduğunu.
-bahsettiğini biliyorum sanırım.
-seviyorsun yani?
-evet.
-nasıl?
-severek.
-nerden anlıyosun sevdiğini?
-‘seni seviyorum’ var ondan anlıyorum galiba.
-söylermisin bunu?
-sıklıkla.
-zor demiştin.
-söylemek pek değil.
-ne zor olan?
-anlamak.
-anlamayı boşversen?
-güzel olur.
-sıkılmışsın sen.
-vay canına.
-o seni seviyor mu?
-o kim?
-her kimse
-her kimse beni neden sevsin?
-sevdiğini söylediğin kimse.
-birden çoklar.hem nerden bilebilirim ki bunu?
-sen ne düşünüyosun?
-sevgisini haketmeye çabalıyorum.elimden geleni yapıyorum bunun için…ama ben elmayı seviyorum diye elmanında beni sevmesini beklemem yalnış olurmuş.
-akıllıca.peki seni seven elmanın seni sevmeyenden farkı ne?
-elma elmadır.hepsi bu…..sıkkınım.
-neyden?
-burnum kaşınıyor bu yüzden…birileri doğuyor ve birileri
ölüyor.doğuyor ve ölüyor.ölüyor ve doğuyor…..heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik,yada hiçlik heplik hiçlik heplik
hiçlik heplik….
-senin sorunun ne?
-ezberim iyi değil..bide başarısızım.
-hangi konuda?
-ikna etme.
-sabırlı ol.
-küçükken de değildim.
-büyüdün artık.
-daha değil saniyeler var
-küçük değilsen büyüksündür.
-kelimeler der onu.uzun süredir mutlu değilim ben ama mutsuz da değilim.
-kelimeler le sorunun ne senin?
-kelimeler beni sınırlıyorlar ve sıkıştırıyorlar.
-mutlu olmayı denesene.
-deniyorum.
-nasıl?
-gülerek.
-gülerek mutlu olamazsın.
-ezberim iyi değil benim.ve sıkkınım.ve sıkıldım senden.senden ve senden.senden de .evet senden!.

YEDİNCİ DELİ:SON DELİ

admin | 19 March 2006 22:31

Bu sabahtan beri gördüğüm yedinci deli. İlkini sabah odamın boy aynasından hatırlıyorum. Kahvaltı yapamıyorum artık. İçimden güne hafifçe karın tokluğuyla başlamak gelmiyor. Şu an saat öğlen üç. Öğle yemeği de yemezsem kaç saat daha yaşarım bilmiyorum. Caddede şehrin en kötü kokan yerine doğru yürüyorum. En çok insanın olduğu yere doğru. Şehrin en geniş meydanına. Oradaki insanlar bana kanalizasyon borularında telaşla koşturan hamamböceklerini andırıyor. Sağımdan solumdan birkaç dakikada onlarcası geçiyor ve yaydıkları koku iştah kaçırıcı. Sigaram da yok bari o olsaydı. Durakta iki genç duruyor. Belediye seçimlerinin yapıldığı gün ama yaşları tutmuyor. Alsancak’a diğer züppelerle bira içmeğe otobüs bekliyorlar. Orda durup birinden sigara istiyorum. Bakışlarında ‘benim pisliklere verecek sigaram yok’ dediğini seziyorum. Ama buram buram nikotin kokan ağzıyla “kullanmıyorum” diyor. “hah otobüsünüz geliyor şimdi siktirin binin” diyorum. Cevap vermiyorlar. Otobüse biniyorlar. Birinin öğrenci kartı yok. Aynı anda ötekinin telefonu çalıyor. Şoför yolun başındaki kavşakta cinnet sınırına gelmiş. Telefonun çalmasıyla birlikte çocukların üstüne atlayıveriyor. Kapı da kapalı çocuklar uslu uslu dayaklarını yiyorlar. Kavgayı sonuna kadar izleyip durağa doğru yürüyen ve her şeye iğreniyormuş gibi bir yüz ifadesiyle bakan kadından (sanırım kadın) sigara dileniyorum. Cevap aynı. Oysa ki çantası Winston’un promosyonu. Gene de sağ ol diyorum. Sonra birkaç dükkana girip çıkıyorum. Ulan kimse sigara içmiyor mu? Bu kadar sağlıklı bir şehirde benim ne işim var diye düşünürken karşıdan karşıya geçen günün dördüncü delisini görüyorum. Elinde ömrünün ortasında bir sigara var. Her tarafı gazete kağıtlarıyla kaplanmış kulağına da küpe: balık kılçığı. Şortu şeffaf torbalardan yapılma kesin bir de anlamı vardır kendince. Pipisi yandan çıkmış ve soğuktan iyice küçük. “Ulan şu adam vermez mi bi sigara, verir be” “bilir çünkü sigarasızlığın adamı nasıl delirttiğini”. “Hey Gandi!” diye bağırıyorum. Bi tek o bakıyor. “Sigaran var mı fazla?” Elindeki sigarayı uzatıyor. Alıyorum. “Eyvallah”. Pipisi sallana sallana insanlara söve söve ara sokakların birinde gözden kayboluyor. Ben amaçsız yürüyüşüme devam ediyorum. Sigara, haliyle, attığım otuzuncu adımda bitiyor. Atıyorum. Midem kazınıyor. İnsanlar çoğaldıkça midemdeki gurultu azalıyor. Şehrin meydanını sessizce geçiyorum. Oy vermekten gelen kalabalık bir gurup oy verdikleri partilerden bahsediyor. İçlerinden birinin küçük çocuğu onların arkasında kalmış kumruların peşinden koşturmaya başlıyor. Annesi dünyasını unutmuş, yürümeye devam ediyor. Kadına bağırasım geliyor bir an için ama çocuğa bakıyorum da o kumrular ona bu hamur müsveddesi kadından daha iyi annelik yapar herhalde deyip susuyorum. Kırk yaşındayım. Yıllarca ciğerlerine nevroz alıp nevroz vermişim. İşsizliğim kaburga ağrılarım çocukluk anılarım eski aşklarım hepsi bir anda o kumruların peşinden giden çocukla beraber paramparça oluyor. Artık o kadının çocuğunu bulmasına imkan yok. Benim de geçirdiğim kırk yılımı.Soya yağı fabrikasının önünde hayat dank ediyor birden. Gürültülü otobüsler yürüyen insanlar uçan kuşlar dilenen zavallılar köşedeki tekel bayiinden gelen kavga sesleri her şey bir anda yok oluyor.”Sanırım sağır oldum” diyorum. Haftalarca süren baş ağrısının nedenini açığa çıkmış oluyor böylece. O kadını bulup ona okkalı bir tekme savurmak için geldiğim yoldan hızlıca geri yürümeye başlıyorum. Durakların orda kadın ve arkadaşları hala seçim konuşuyorlar. Kadının önünde duruyorum. Oğlunun ellerinin ojelenmiş ve yıllanmış hali havada söylediği önemli lafların altlarını çiziyor. Bi sigara istiyorum. Çantasından bi tane çıkarıp veriyor. Durakta hiç otobüs yok. Sigarayı yarısında atıp bi tane daha istiyorum. Bu sefer gözlerini korku sarıyor. Çantasından paketi çıkarıp bana veriyor. Sağ ol diyorum. Sonra kadın bir anda meydana doğru koşmaya başlıyor. “Sabri! Sabri! Allah kahretsin!” Peşinden bende koşuyorum. Kadın kumruların oraya geldiğinde “dur!” diye bağırıyorum. Kadın şaşkınlık ve umutla duruyor. Yanına geliyorum.”bakın bayan şu binayı görüyor musunuz? Benim ölmem gerekiyor.”bir şeyler söylüyor ama duymuyorum. “bayan beni öldürür müsünüz”diyorum. Kadın yere düşüyor. Kaldırıyorum. Cebimdeki sümüklü mendille kadının gözlerini siliyorum. Birkaç parça kadının yüzüne yapışıyor. Kadına bi tekme savuruyorum. İçim rahatlıyor. Kadın gene yerde. Şoka girdiği her halinden belli. Tekrar kaldırıyorum. Ve tekrar binayı gösteriyorum. Meydanın çıkışında oynanan bu trajedi gelip geçenlerin umurunda değil. Onlar bu oyunda yalnızca gelip geçenler rolündeler sanki. Hatta hemen yanımızdaki yaşlı çekirdekçi istifini bile bozmadan “sıcak sıcak sıcak çerez!” diye bağırmaya devam ediyor. Biz kadınla görünmez olmuşuz fabrika binasına doğru yürümeye başlıyoruz. Kadının ağzından Sabri Sabri diye sayıkladığını görüyorum. Fabrikaya giriyoruz. Engel olan olmuyor. Çatıya kadar işçilerin gözleri önünde ve yanık yağ kokularıyla merdiven tırmanıyoruz. Çıkınca kadını sertçe itiyorum. Kafasını bacaya çarpıyor. Başı kanamaya başlıyor ama bayılmıyor. Kan bütün olanlara inat sakin sakin yerde küçük kızıl göletler oluşturmaya başlıyor. Kadını bu kez çatıda kaldırıyorum. Ayakta zar zor duruyor. Turuncu tuğlaların gökyüzüyle sonlandığı yere kadar yürüyorum ve kollarımı açıyorum. Kadın hala aynı yerde inliyor. Çocuğu arıyor gözlerim. En sonunda görüyorum. Yanında bir çingene var. Elinden tutmuş götürüyor çocuğu. Kadına doğru dönüp. Havayı itiyorum. Gözlerinde bile kan nehirleri oluşmuş. Bana yaklaşıp sarılıyor. Bir anada dengemizi yitiriyoruz ve yanık yağ kokularının arasından yere doğru süzülmeye başlıyoruz. Biz kaldırıma düştüğümüzde çekirdekçi o gürültüyle arkasına dönüyor. İşte o anda çekirdek tezgahı devriliyor. Kadının kanla kırmızı saçlarının arasından bir anda açılan kulaklarımda duyduğum son ses bu gürültü oluyor. Bizim ardımızdan yağmur başlıyor. En son görüntü kızıl gökyüzünde uçup duran martılar. Son koku yanık yağ kukusu. Son renk kırmızı. Son his ölüm.Çocuk şimdi ceza evindeymiş. O çingeneyi otuz yerinden şişleyip yirmi yıl yemiş. Orda iki de kitap yazmış. O kitaplardan da beşer yıl yemiş. Şu an kırık sazı çirkin sesiyle türkü söylüyor batı tarafı 7-A hücresinde. Şoför, bir süre sonra işten atılmış ve intihar etmiş. Şimdi o da burada. Aynı kattayız. Kadının adı Serpil’miş. Bana sarıldığında kırk iki yaşındaymış. O iki kat daha aşağıda yanıyor. Soya yağı fabrikası son depremde yıkılmış. Yerine daha yüksek bir bina yapmışlar. Bense yeni bir hikayeye başladım. Nedense hala mutlu sonlar yazmayı seviyorum.Mutlu Son

sexs

toprak27 | 20 December 2005 23:48

Ey allahın bize verdiği en büyük nimetler ben hep sorar düşünürüm kadınlar aslında ne ister? amaçları gayeleri nelerdir BEN SİZLERE TELF VERİM SİZ BANA SÖYLEYİN 053867920 05553392057 ARIYAN SAKLI KALIR

sevdigine arınıp gitmek

efsunlumuska | 19 July 2005 19:40

Güven nasıl oluşur sevgide?Erkekler mi yaratır bu sorunu yahut problem kadılara mı ait? 7 yıl çıkıp, 4 yıl önce nişanlanıp ayrıldığım zatla görüştüm bir hafta önce, hayatında birinin olmadığını,sadece çalışmaya hayatını harcadığını söyleyip, bir araya tekrar gelelim manasını içeren konuşmalarda bulundu.Bu arada telefonunu sesiz yapmış olduğunu,cevap vermediği telefonlar geldiğini,gelen bir mesajı okuyup gizli cevap verdiğini,tedirgin bir beden diline sahip olduğunu fark ettim.Özellikle sordum, arıyan hep arkadaşı Uğur’du.Ya hu ben gerçekten anlamadan gideceğim bu dünyadan.Eğer istediğin bir başka insan varsa,bitmemiş bir ilişkin varsa neden bana atıp tutuyosun,tekrar istediğini söylüyorsun!!! Koca bir soru işareti bende.Bana sorarsanız bir sevgiyi istiyorsan,hele de evlenirken arınıp rahibi ve ya rahibesi olmasın o ilişkinin.Kapı arkalarında oğlancı olanlarından,kiliseyi şehvet yuvanına çevirenlerinden bahsetmiyorum.Gerçek arınmalar, taşın altına beraber el sokmak, başka hatunları,erkekleri arzulamamak(şahesere herkes bakar),bütün heyecanları beraber paylaşmak(eş’e anneliği, metrese jartiyeri yakıştırmamak,arzularını evdeki hatunla paylaşmak) ÇOK MU ZOR bir erkek için? YALANIN hayatta ki varlığını hepimiz biliriz,fakat sevgide varolmasına ihtiyaç neden? Huzur ve sevigi ne hoş olurdu beraber. aaah bulabilsem bir arada.Soru işaretleri uyandırmadan, zamanını ayrıntılarını saklamadan sevgilisine sunan tüm insanları kutluyorum.

böyle anlarda başlar…

admin | 26 February 2005 10:44

mutsuzluklar. sanmayın ki mutlu ve huzurlu hayat sürmekteyim sanırım ki herkesin başına gelen olaylardan biridir benim son zamanlarda yaşadığım olumsuzluklar. işte guzel bir gune daha başladık derken yine sıkıntı ve huzun içinde çalışmak zorunda mı kalacağım her zaman ki gibi. sebebini bilmiyorum ama her gunum birbirinden mutsuz ve huzursuz geçiyo zaman zaman kendime kızıyorum neden varım neden yaşıyorum neden boyle bir duzen var. sanki pimi çekilmeye hazır bir bomba gibi dılaşıyorum etrafta sevdiğin insanları kırıyor mutsuzluğuma bir mutsuzluk daha katıyorum. işte sebebini bilmiyorum ama çok yorgun ve huzursuz oluyorum zaman zaman…

böyle anlarda başlar…

e_inman | 26 February 2005 10:44

mutsuzluklar. sanmayın ki mutlu ve huzurlu hayat sürmekteyim sanırım ki herkesin başına gelen olaylardan biridir benim son zamanlarda yaşadığım olumsuzluklar. işte guzel bir gune daha başladık derken yine sıkıntı ve huzun içinde çalışmak zorunda mı kalacağım her zaman ki gibi. sebebini bilmiyorum ama her gunum birbirinden mutsuz ve huzursuz geçiyo zaman zaman kendime kızıyorum neden varım neden yaşıyorum neden boyle bir duzen var. sanki pimi çekilmeye hazır bir bomba gibi dılaşıyorum etrafta sevdiğin insanları kırıyor mutsuzluğuma bir mutsuzluk daha katıyorum. işte sebebini bilmiyorum ama çok yorgun ve huzursuz oluyorum zaman zaman…

böyle anlarda başlar…

e_inman | 26 February 2005 10:43

mutsuzluklar. sanmayın ki mutlu ve huzurlu hayat sürmekteyim sanırım ki herkesin başına gelen olaylardan biridir benim son zamanlarda yaşadığım olumsuzluklar. işte guzel bir gune daha başladık derken yine sıkıntı ve huzun içinde çalışmak zorunda mı kalacağım her zaman ki gibi. sebebini bilmiyorum ama her gunum birbirinden mutsuz ve huzursuz geçiyo zaman zaman kendime kızıyorum neden varım neden yaşıyorum neden boyle bir duzen var. sanki pimi çekilmeye hazır bir bomba gibi dılaşıyorum etrafta sevdiğin insanları kırıyor mutsuzluğuma bir mutsuzluk daha katıyorum. işte sebebini bilmiyorum ama çok yorgun ve huzursuz oluyorum zaman zaman…