bildirgec.org

oscar hakkında tüm yazılar

84. kez Oscar

shane | 27 February 2012 11:30

Akademi Ödülleri 84. defa verildi. Tüm ihtişamı ve keyifli görüntüleriyle sona eren bir Oscar gecesinden zaferle ayrılan film, The Artist oldu. Tüm sonuçları burada bulabilirsiniz.

83. Akademi Ödülü Kazananları

AsetilCoa | 28 February 2011 14:08

Oscar‘a 12 dalda aday olan King’s Speech’ En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek oyuncu ödüllerini alarak geceye damgasını vurdu. Gecenin sunucularından Anne Hattaway(28) “En Genç Oscar Sunucusu” unvanını elde etti. Çok fazla süprizler yaşanmayan törende izleyicilerin favorileri ödüllere layık bulundu…

Oscar Ödül Töreni (2011)

dmrhn | 18 February 2011 09:32

Dünya’nın en çok merak edilen ve beklenen sinema ödüllerinden Oscar Ödül Töreni yaklaştı. Başlamasına sayılı günler kalan 83. Oscar Ödül Töreni, yine iddialı işler ve isimlerle dolu. Çoğu eleştirmenin ”En İyi Film” ödülünü almasına kesin gözüyle baktığı ”The King’s Speech ” (Zoraki Kral) ve yine aynı filmden ”En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne aday Colin Firth iddialı isimler arasında yer alıyor.

2011 Oscar Adayları Açıklandı !!

smryna9 | 26 January 2011 10:21

27 Şubat 2011’de Oscar ödülleri yeni sahiplerini bulacak. Yaklaşık bir ayın kaldığı ödül törenlerinin adayları ise bugün belli oldu!

James Franco ve Anne Hathaway de bu yıl Oscar'ı sunacak.
James Franco ve Anne Hathaway de bu yıl Oscar’ı sunacak.

2000-2009 en iyi erkek oyuncu oskar ödülü sahipleri

silver530 | 14 December 2010 18:00

2000-2009 en iyi erkek oyuncu akademi ödülü sahipleri:
2000: Russell CroweGladiator

Russell Crowe
Russell Crowe

2001: Denzel WashingtonTalamak Güzel

Denzel Washington
Denzel Washington

Philadelphia – (1993)

hulya sr | 16 November 2010 10:04

İki Oscar’lı film doksanlı yılların Amerikan Sineması’nın en etkileyici örneklerinden biri.Jonathan Demme’nin yönetmenliğini yaptığı filmin başrollerinde Tom Hanks, Denzel Washington, Antonio Banderas, Roberta Maxwell gibi birbirinden ünlü isimlerin yer alıyor.Amerikan toplumunun AIDS hastalığına ve eşcinsellere bakışını konu alan filmde verilmek istenen asıl mesaj toplumun eşcinsellere yönelik uyguladığı ayrımcılıktır.
Filmin hikayesine gelince; Andrew Beckett (Tom Hanks) Phıladelphıa’daki özel bir hukuk firmasında çalışan genç ve başarılı avukattır.Andrew Beckett AIDS hastasıdır ve aynı zamanda eşcinseldir.Andrew Beckett’in AIDS olduğunun anlaşılmasının ardından firmada yaşanan küçük bir sorun bahane edilerek hukuk firmasındaki görevine son verilir.Andrew Beckett’nin çalıştığı hukuk firması için asıl sorun onun AIDS olduğunun anlaşılmasından öte onun eşcinsel olmasıdır.

Cape Fear (Korku Burnu-1991)

| 13 August 2010 11:12

Cape Fear, usta yönetmen Martin Scorsese‘nin gerilim türünde kotardığı ilk filmidir, aynı zamanda aynı adlı ’62 yapımı filmin yeniden çevrimidir. Filmde kariyerinin doruğundaki Robert De Niro başrolde. Ona Juliette Lewis, Nick Nolte ve Jessica Lange eşlik ediyor. Film, “En iyi erkek oyuncu” ve “en iyi kadın oyuncu” dallarında Akademi Ödülleri’ne aday gösterildi. Fakat De Niro hakkettiği ödüle kavuşamadı. Lewis da öyle.

14 yıllık hapishane hayatının ardından dışarı çıkan tehlikeli psikopat Max Cady’nin aklında tek birşey vardır: Avukat Sam Bowden’den intikam almak. Cady’nin tehditkar varlığı zamanla Bowden ailesi üzerinde etkisini göstermeye başlar.
Kanunlar önünde güzel karısı Leigh ve büyüme çağındaki bunalımlı kızı Danielle’yi korumaktan aciz olduğunu gören Sam, Max’le aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için unutulmaz Korku Burnu’na doğru sürüklenir.

Tam Bir Doğa Tutkunu: Leonardo di Caprio

24black mamba24 | 17 May 2010 11:40

Leonardo di Caprio
Leonardo di Caprio

Buğday tarlasını anımsatan saçlar, okyanusların serinliğini içinde gizleyen gözler… O son dönemin en parlak yıldızlarından biri, o Hollywood’un altın çocuğu.

Leonardo di Caprio, California’da 11 Kasım 1974’te dünyaya geldi. Annesi Irmalin daha Leonardo doğmadan önce vermişti ona ilk adını. Çünkü gördüğü bir Leonardo da Vinci tablosunu, önünden ayrılmak bilmeden hayranlıkla izlediği sırada karnındaki bebeğinin güçlü tekmelerini duyumsayan Irmalin, o an bebeğine bu eşsiz ressamın adını vermeye karar verdi ve böylece yeni doğan bebeğin adı kayıtlara Leonardo Wilhelm di Caprio olarak geçti.

Annesi Alman asıllıydı ve bir devlet kuruluşunda sekreter olarak çalışıyordu. İtalyan asıllı olan babası ise sıra dışı bir çizgi romanın hem çizeri hem de yayıncısıydı. Yenilikçi bir ailenin tek oğluydu o. Doğumundan bir yıl sonra annesi ile babası ayrılan Leonardo, tüm davranışlarının, tüm zevklerinin onlardan kendisine geçtiğine ilişkin düşüncelerini şu tümceyle dile getiriyor:

“Her ne yaptıysam, hepsi de onların önceden yaptığı şeylerdi. Örneğin burnuma taktığım bir halkayı babam hoş karşıladı. Çünkü bu tamamen onun tarzıydı.”

The Center for Enriched Studies ve “John Marshall High School”da eğitim gören Leonardo arkadaşlarıyla eğlenmeyi hatta tartışmayı, ders çalışmaya yeğledi hep. “Okulu sevdiğim pek söylenemezdi. Bir şeyin üzerine uzun süre odaklanamam ben, sıkılırım. Öğrenme isteğim de olmadı hiç… Boş bulduğum her anı arkadaşlarımla dans ederek geçirirdim” sözleri de onun okulla arasındaki pamuk ipliği denli zayıf ilişkisini belgeler nitelikte.

“Sir”: Anthony Hopkins

24black mamba24 | 22 April 2010 15:11

Anthony Hopkins
Anthony Hopkins

Babadan oğula, kuşaktan kuşağa geçen fırıncılık işini, bir gün sahip olmayı düşlediği oğluna devretmeyi planlıyordu Arthur Hopkins. Ancak bu düşleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, yalnızca bir düş olarak kalacaktı. Çünkü Port Talbot’ta 31 Aralık 1937‘de dünyaya gelecek olan ilk ve tek oğlu Philip Anthony bu geleneği sürdürmeyecek, insanların damak zevkleri yerine gözlerine, yüreklerine seslenecek ve pırıltılı bir pencereden Hopkins adını tüm dünyaya duyuracaktı.

Anthony Hopkins bugünkü yaşamının biçimlenmeye başladığı çocukluk günlerine ilişkin anılarında, ailesini şu sözcüklerle anımsamakta: “Çocukken zamanımın büyük bir bölümünü piyano çalarak geçirirdim. Tüm yaşamını çalışarak geçiren fırıncı bir babanın tek oğluydum. Babamın hiçbir zaman benim için Beethoven ya da Chopin’den parçalar çalacak zamanı olmadı. Bana bir gün ‘O çaldığın da ne?’ diye sorduğunu anımsıyorum. Kendisini ‘Beethoven’ diye yanıtladığımda ‘Neden sağır olduğunu anlamak zor değil. Tanrı aşkına, hemen dışarı çık ve işe yarar birşeyler yap’ dedi.

Çok küçük yaşlarda zamanının büyük bölümünü ya yalnız başına ya da piyano çalarak geçiren Tony’nin okul ya da arkadaşları hiç ilgisini çekmemekteydi. Öğrenme zorluğu yaşayan Tony “Berbat bir öğrenciydim. Son derece anti-sosyaldim. Bu nedenle de oyuncu oldum” tümceleriyle tanımlıyordu okuldaki günlerini.