bildirgec.org

müzik hakkında tüm yazılar

iPhone Uygulamaları – 10 Adet

lazaronnie | 22 June 2010 12:31

Güncel uygulama listemizden istediğinizi, beğendiğinizi seçip indirebilirsiniz. Siz de sosyal medya ortamlarında vakit harcıyor veya sık sık seyahat ediyorsanız bu uygulamalar işinize yarayacaktır.

tweetdeck (ücretsiz) : En popüler iphone uygulamalarından bir tanesidir. tweetlemek için güzel özellikler içeriyor.

_________________________________________

facebook (ücretsiz): Facebook‘a tweetdeck içinden bağlantılar gönderebilirsiniz, ama uygulamayı tek başına kullanmayı da seveceksiniz.

_________________________________________

google (ücretsiz): hepimiz google üzerinden sorgu gönderiyor bir şeyler arıyoruz. peki hiç sorgunuzu konuşarak göndermeyi düşünmüş müydünüz? google’a bir şeyleri konuşarak sormaktan bahsediyoruz? uygulama ne konuştuğumuzu pek iyi tahmin edemiyor ama denemeye değer.

_________________________________________

Efsane İstanbul

MerakliKedi | 17 June 2010 14:49

Bir tam günü Emirgan’a ayırıp içine kültür, tarih, müzik dahil etmeden olmazdı. Ben de, Sakıp Sabancı Müzesi’nde yeni açılan “Efsane İstanbul” sergisine gitmek için o günü uygun buldum. Hatta serginin açılışına da katıldığım halde, özellikle içime sindirerek gezebilmek amacıyla, o akşam sergiyi gezmemiş daha dingin, daha kendi başıma gezmek istemiştim.
Sergi hakkındaki ilk duyumlarım çok olumluydu. Herkes çok beğenmişti. Ama okul hayatımız boyunca aldığımız eğitimde İstanbul tarihi Geç Bizans ve Osmanlı dönemini içerdiğinden bunlardan oluşan bir sergi benim ihtiyaçlarımı karşılamayacak ve çok büyük ihtimalle ben diğerleri kadar mutlu ayrılmayacaktım sergiden. Ciddi bir önyargıyla sergiyi gezmeye başladım.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamındaki sergiden İstanbul’un 8000 yıllık tarihinden örnekler sergileniyor. Serginin girişindeki açıklamaları okuyunca İstanbul’a bakışım değişti. Neanderthal adamın göçünden başlayıp, ilk çağlarda İstanbul’daki yerleşmeyi görünce inanamadım. Marmaray kazıları sırasında ortaya çıkan bu eserlerden sergilenenleri görünce nasıl bir tarihin üzerinde yaşadığımız anlıyor insan. İstanbul’da Neolitik dönemdeki yerleşimin Dudullu, İçerenköy, Fikirtepe, Pendik ve Tuzla’da olması, buralarda yeterli incelemelerin yapılması durumunda daha ne eserlerin ortaya çıkacağı konusunda fikir veriyor. Yalnızca değerini bilemediğimizden yakın dönemde yurt dışına kaçırılan eserler değil de Haçlı Savaşları sırasında yağmalanarak götürülen eserleri de görünce ne büyük bir kaybımız olduğunu, en azından kalan ve hiç farkında olmadan üzerinde oturduğumuz eserlerin hakkını verebilmeyi umarak gezdim sergiyi.

Sertab Erener Koparılan Çiçekler

kahramancayirli | 07 June 2010 11:24

Bu kez olmuş. Nihayet. Maya tutmuş, renkler uymuş. Daha önce Soner Sarıkabadayı’dan Açık Adres ve Bu Böyle şarkılarını alıp seslendiren Sertab Erener’i eleştirmiştim çünkü bu iki şarkı popüler piyasa koşulları bakımından iyi, tutacak, keyifli şarkılardı ama Sertab Erener için uygun değillerdi. Ama bu kez genç, başarılı, üretken (üstelik çok da iyi bir insana benziyor takip ettiğim kadarıyla, yolu açık olsun) müzisyen Soner Sarıkabadayı’nın Sertab Erener’e verdiği Koparılan Çiçekler, olmuş.

upload.wikimedia.org adresinden alınmıştır..
upload.wikimedia.org adresinden alınmıştır..

Yaklaşık on gündür radyolardan dolaşıma giren şarkı, Sertab Erener’in yepyeni albümü Rengarenk’in tanıtım şarkısı. Albüm bugünden itibaren tüm müzik marketlerde olacak.
Sertab Erener’in Sakin Ol, Lal ve Sertab Gibi isimli albümlerini sevdiğim, ezbere bildiğim, yanımdan ayırmadığım için, Erener’in yeni albümünde en az bu saydığım albümlerdeki seviyeye erişebilmesi gerek ki, Rengarenk’i yanımıza alalım. Bu yorumu albümün tümünü dinledikten sonra yapacağız. Ama Koparılan Çiçekler’i çok beğendim. Sarıkabadayı’yı, şarkıyı düzenleyen Mustafa Ceceli’yi ve Erener’i tebrik ediyorum.

Evin “tadı tuzu”nu nasıl getirmeli?

hayalicindegecti | 02 June 2010 12:47

Yeni evler, ister villa, ister nohut oda bakla sofa, ya da kiralanmış veya satın alınmış, hatta borcu bitmemiş olsun, hiç fark etmez, hep birbirlerine benzer. Henüz kurumamış yağlıboyanın, cilanın kokusundan yabancılık duyarsın, genzin yanar. Boşver şimdi sızlanmayı, bir an önce evini dekore et, yerleş, tadı tuzu yerine gelsin…
Nasıl ve neler yapmak lazım peki?
Önce perdeler… Ah, seçmek öyle zordur ki, e, nasıl olmalı? Dıştakiler, ister ham keten, ister ipekli kumaştan, nasıl olursa olsun yeter ki içeriyi örtsün, saklasın, amaaaa içtekiler mutlaka krem rengi, hatta mümkünse elde yapılmış dantelden olmalı. Nereden mi bulacağız?
Bir öğleden sonra annene ya da halana gider, büyükannenin o meşhur bohçasını açarsınız birlikte. Bir yanda tavşan kanı çay demlenir, o kırmızı güllü porselen demlikte çay öyle lezzetlidir ki…. Kristal pastanesinin taptaze acıbadem kurabiyelerini atıştırıp, çayınızı keyifle yudumlarken dantelleri tek tek çıkarırsınız, hafiften bir naftalin kokusu saçılır ortalığa.
-Hayır bu olmaz, eni çok dar.

Çevrimiçi Müzik Servisleri

Java99e | 28 May 2010 15:39

İnternetin olduğu her yerden en yeni, en popüler şarkıları dinleyebileceğiniz, listeler oluşturup sevdiklerinizle paylaşabileceğiniz ve yeni dostlar edinebileceğiniz çevrimiçi müzik servislerini inceliyoruz.

1. Grooveshark

Çok kullanışlı bir Flash arayüze sahip. Arama formu üzerinden sanatçı, şarkı ya da albüm isimlerini aratarak çalma listenizi oluşturmaya başlayabiliyorsunuz. Bunun yanı sıra, çalan şarkıyı ileri veya geri alarak istediğiniz yerinden dinleyebiliyorsunuz.

TANBURAM REBAB OLDU

lavinya76 | 27 May 2010 16:02

eski bir rebab
eski bir rebab

Rebab dinlemeyi sever misiniz?

Son zamanlarda günün yorgunluğunu atmak ve ruhumu dinlendirmek için sık sık dinlediğim bir enstrüman. Çok eski bir müzik aleti olmasına rağmen ben yeni keşfettim diyebilirim.

İlginç bir yaşam öyküsü var rebabın. Yüzyıllar boyu şarkı sözlerine, şiirlere ilham kaynağı olmuş bu enstrümanın diğer adı da rubab. Kelime kökeni olarak Farsça bir sözcük ve “küçük yaylı çalgı” anlamında kullanılıyor. Bir zamanlar Türk müziğinde yadsınamaz yeri olan rebab,
18. yüzyıla kadar müziğimizin vazgeçilmez bir enstrümanı imiş. 18. yüzyıldan sonra Avrupa’dan gelen “sine kemanı” sayesinde pabucu biraz dama atılmış ama Mevlevi dergâhlarında önemini korumaya ve tasavvuf müziğinde kullanılmaya uzun yıllar daha devam edilmiş. Hatta Mevlevi dergâhlarında sıkça kullanılması nedeniyle kutsallık atfedildiği bile olmuş.

Rebabın kökeni meselesi ise oldukça karışık. İlk olarak Süleyman peygamberin rebab çaldığını söyleyen de var, bu müzik aletini Farabi’nin icat ettiğini de.

Hindi Zahra

buddhala | 22 May 2010 14:35

Fas’ ta doğan berberi bir hatun… kaşlarının ortasında kırmızı bir beni yok, genelde hep gözlüklü (elinde sigara) röportaj veren ve kayıttaymış gibi ciddiyetle ve hatasız canlı, cansız her ortamda mikrofon uzatıldığında şarkı söyleyen bir sanatçı… annesi ev hanımı olmasına rağmen, çocukluğunu geçirdiği bölgede sanatla içiiçe olan bir kadın ve babasının kolluk kuvvetlerinde yer olması, ona olumsuz bir yönde etki etmemiş. Hindi Zahra’ nın hayatını en çok etkileyen şahıslar müzisyen olan amcaları gibi görünüyor, yani İsveçli bilim adamları yumurta testiyle colgate-i test etmeyi bıraksalar bu sounca varabilirler. Çölün ortasında yapılan bir bluestan, rock müzik ilginç gelebilir ama “No One Knows About Persian Cats” adlı filme göz atmanızı isterim. (Kaplumbağalar da Uçar filminin yönetmeninin diğer filmi)

Hindi Zahra Paris’ te babasının yanına katılır, belki kırılma noktası bu hayatında, ya da ben “hayat hikayelerinde hep öyle birşey olmalı” takıntısı yüzünden Hindi Zahra’ ya öyle bir yol çiziyorum. Neyse 18 yaşında okulu bırakır, Louvre’ de ilk işini kapar. Aslında sanatla ilk karşılaşması böyle olur. Açıkçası Louvre’ de yaşayıp sanatla karşılaşmayanlara başka bir yakıştırma yapabilirim. O kadar da değişik birşey değilmiş be!

Tabi resim ve müzikle haşır neşir olmuş bu güzel sesli hatun… gittikçe müzikten yana kendini daha yaratıcı ve tanımlar olmuş, yani o sıralarda ev arkadaşımdı biliyorum, barda çalışıp, geceleri melankolik şarkı sözleri ve ritimler, melodiler, mırıldanmalar… Hindi Zahra’ yı özel kılan en önemli şey belli bir şarkıda Berbericeden söylerken İngilizce’ ye geçtiğinde ayırt edememeniz. Daha doğrusu uğraşıyorsunuz bile bu duruma. Çünkü yaptığı şey, evrenselliği yakalayabilmiş olması, kapitalist gelecek ama, “Think local, act global!” Zahra, sesiyle derdini anlatıyor ve öğretseniz her dilde söyleyecekmiş gibi aynı hüznü, arkadaşını ya da şehveti… sevgilisi onu sadece kendi dilinde terk etmiş ama Zahra sesiyle ona gereken cevabı vermiş bile. Hatta “Music” ile her erkeği-kadını dans ettirecek bir enerjiyi de yaratmış ve “Kiss&thrills” ile birbirine aşık etmiş, ardından “Don’t forget” ile birbirilerini unutmamalarını öğütlemiş. “Stand up” ile -ne senin annen olacak kadar büyüğüm, ne de kız kardeşin olacak kadar küçüğüm, sadece kadının olmak istiyorum- diyerek isyan etmiş. Haklı kadın canım, burdan kendisine paravanın arkasından sesleniyorum, “I’ m your man!”

Hindi Zahra’ yı böyle farklı etnik kimlikleri, tarzları sonuna -o ya da -lic getirerek profesyonel şekilde anlatmak değil amacım. (afro-american blah blah blah) Albümünü alın, bir kez dinleyin. Geriye dönüp baktığınızda, albümü bir kez aldığınızı ama bin kez dinlediğinizi göreceksiniz. Ben her tadı aldım bu albümden; chill, indie, blues, rock&roll, etnik ve kendisini daha çok yakın hissettiği jazz. Ben konser kayıtlarındaki doğaçlamalarında 60lardaki-70lerdeki kadın vokallerin ruhunu görsem de, kahinler Billie Holliday konusunda diretiyor.

Zero Assumption ile dosya ve veri kayıplarını kurtarmak

rayovacplus | 21 May 2010 14:45

Zero Assumption Recovery (ZAR) programını uzun süredir kullanıyorum bilgisayarınızda olabilecek veri kayıplarını, virüs saldırısı, yanlışlıkla silme gibi veri kayıplarını dosyalarınızı kurtarma yöntemlerinde size yardımcı olacaktır.

Zero Assumption Recovery dosya, klasör, müzik, film, sıkıştırılmış dosyalar gibi çeşitli dosya türlerini destekler. FAT16/FAT32/NTFS ve ext/2/3/4 dosya sistemleriyle çalışıyor. Program aynı zamanda USB flaş bellek, hafıza kartları, harici diskler gibi çeşitli çıkarılabilir medya aygıtlarını da destekler.

efsanevi bas gitarist Cliff Burton

nazokiraze | 20 May 2010 12:05

Metallica’nın ikinci bas gitaristi Cliff Burton (Clifford Lee Burton) 24 yaşındayken 1986 yılında İsveç konseri dönüşü Titanik misali buz kütlesine çarpan otobüsten fırlayarak otobüsün altına girdikten sonra, ikinci kez vinç halatının kopması sonucu otobüs üzerine düşene kadar hala yaşıyor muydu bilinmez ancak bilinen tek gerçek O’nun ölümünden sonra grubun bir daha eski haline gelmeyeceğiydi. Tur otobüsündeki yatacağı yeri iskambil kağıtları çekerek belirleyen Burton arkadaşı Kirk Hammett ile yer değiştirerek kimilerine göre kaderini belirlemiştir.

10 Şubat 1962 doğumlu Burton’nun anne ve babası birer hippiydi, kendisi de tarzını ailesinden almıştı.Parlamaya başlayan Metallica’da James Hetfield tarafından beğenilmeyen basçı Ron McGovney’e alternatif bulunsa hiç te fena olmayacaktı, Hetfield ve Lars Ulrich tarafından Whiskey A Go Go isimli barda çalarken farkedilen Burton kendisine gruba katılması için yapılan teklifleri geri çevirir, çünkü bulunduğu şehri terk etmek işine gelmez, Lars ve James ne olursa olsun gruba katmayı düşündükleri bu adam için grubun memleketini değiştirmeyi göze alarak San Francisco’ya taşınırlar ve Burton’lu Metallica için zirve kaçınılmaz olur.Orion parçası unutulmazlar arasına girer.(Master of Puppets)

Dünyanın en yeni enstrümanı!

Beacool | 18 May 2010 12:24

Geleneksel Japon Müziği
Geleneksel Japon Müziği

Kaç tane enstrüman çalabiliyorsunuz? Peki biraz daha kolaylaştıralım kaç enstrüman ismi biliyorsunuz? Peki bu bildiğiniz enstrümanların arasında en yenisinin bile çok yaşlı olduğunu biliyor muydunuz? Her nedense artık yeni bir enstrüman çıkmıyor piyasaya. Sanırım piyasa elektronik müzik furyasıyla gerçek tınıların güzelliğini unuttu. Teknolojik bir çağda bu kaçınılmazdı…

Otomatone!
Otomatone!

Teknoloji demişken teknolojiyi ve el becerisini birleştiren yeni bir enstrümanla karşı karşıyayız. Kendisi ilk bakışta ciddi anlamda espri konusu olabilecek bir yapıya sahip. Ayrıca çok da güzel tınılar çıkarabilecek bir şeye de benzemiyor. Hatta bireysel olarak izlediğim tanıtımında üreticisinin elinde bile kötü sesler çıkarmış bir ürün. Ama… (bkz yazı sonu notu)
Novmichi Tosa tarafından yaratılmış ve Otamatone olarak isimlendirilmiş bu yeni enstrüman (demek ne kadar doğrudur oda ayrı bir konu) aynı bir kemençe gibi tutuluyor. Yapı olarak üst kısmında bir nevi klavyesi, alt tarafında ise insan ağzına benzeyen yapısıyla onu çalan Otomatonist (ben uydurdum) in maharetine göre şekillere bürünebilen bir yapıya sahip. Bu şekilde onda ustalaşanlar arttıkça ciddi anlamda farklı tatlar duyabileceğimizi düşünüyorum.